Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı
5. sayfa BirinciBirinci ... 3456715 ... SonuncuSonuncu

Atatürk Köşesi

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #81
    salih288 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Eylül 2006
    Şehir
    istanbul
    Unutmamalıdır ki, bazı insanlar geleceği, mazinin arasından görmekte direnirler. Bunlar, alâkamızı kestiğimiz an’anelere karşı mutlaka, bağlılığın iadesini isterler. Bu gibi insanlar, kendi inandığı gibi inanmayan kimseleri istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede hissederler...
    [B][U]**SLOW DOWN PLEASURE UP!![/U][/B]**:bounce:


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #82
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    .:. LÂİKLİK .:.



    Milli mücadele ile bağımsızlığına kavuşmuş olan Türk milleti bu savaşın hemen bitiminde, medeni bir devlet olarak, yaşamak niteliğini kazanma yolunda dini devletten sıyrılmış, lâik devlet niteliğini kazanmıştır. Lâiklik Türk inkılâbında kademe kademe gerçekleşmiş, devlet, hukuk ve öğretim sistemlerinde kendini göstermiştir. Cumhuriyet idaresinde devletin ve hukukun lâikleşmesi, yeni kurulan modern devletin esas prensibini ve inkılâbında esas hedefini teşkil etmiştir. Bu bakımdan lâiklik, lâik devlet anlayışı, Türk inkılâbının bir esas prensibi olarak gerçekleşmiş, 1937 de yapılan bir değişme ile Anayasada yer aldığı gibi, 1961 ve 1982 Anayasada devletin temel niteliği olarak 2. maddede de sayılmıştır.


    Lâikliğin Tanımı, Nitelikleri ve Tarihçesi



    Lâikliğin Tanımı : Lâik kelimesi, Fransızca �laic�, �laigue� kelimesinden gelmektedir. Kelimenin latince aslı ise �laicus� olup lügat anlamıyla ruhani olmayan kimse, dini olmayan şey, fikir, kurum demektir. Lâik teriminin din düşmanlığı ve dinsizlikle bir ilgisi yoktur. Bu kelime bize meşrutiyet yıllarında girmiş ve dilimize ladini diye tercüme edilmiştir.


    Lâik ve Nitelikleri



    Lâiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve her vatandaş için vicdan hürriyetinin sağlanması demektir. Daha açık ve doğru deyimle lâiklik, dini ve dünyevi otoritelerin birbirinden ayrılması, devletin siyasi, hukuki ve sosyal düzenini sağlanmasında dini inanç yerine aklın hakimiyetine yer verilmesidir. Lâik devlet, kişinin dini inanç ve ibadetine karışmadığı gibi kendisi de kendi adına da dini törenler yaptıramaz. Lâik devlette din ve vicdan hürriyeti vardır. Lâik olmayan devlette yani teokratik devlette din ve vicdan hürriyeti yoktur, bunun sözü dahi edilemez. Lâik devlet dine bağlı devlet değildir ama din düşmanı bir devlette değildir.


    Türk İnkılabına Göre Lâiklik



    Atatürk'e göre 'lâiklik' yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir. Atatürk'e göre 'lâiklik' asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülük ile mücadele kapısını açtığı için, gerek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Lâikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğru kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olmaz.



    Lâikliğin Tarihçesi



    Devlette din kurumu arasındaki ilişkiler üç şekilde görünür. Dine bağlı devlet sistemi, devlet bağlı din sistemi ve Lâik sistem. Dine bağlı devlet sisteminde, dini reis aynı zamanda devletinde reisidir. Uhtrevi (Ahirete ait) ve cismani (dünyaya ait) kudret aynı şahısta toplanmıştır. Osmanlı devleti dine bağlı bir devlettir. Devlete bağlı din sisteminde, din kurumu devlete bağlıdır. Din devlet otoritesinin baskısı altındadır. Lâik sistemde ise dini ve dünyevi otoriteler ayrılmıştır. Lâik devlet vatandaşlarının dünyaya ait beşeri ihtiyaçları ile ilgilenen ve bunları karşılamağa çalışan devlet demektir. Lâik devlette dini işler özel işler sayılmıştır. Lâik devlet sisteminde din ve vicdan özgürlüğü vardır ve en geniş şekilde uygulanır.


    Türk İnkılabında Lâikliğin Gelişmesi ve Anayasalara Giriş



    Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin lâik hukuk devleti olarak milletlerarası camiada yer alması uzun bir gelişmenin sonucu olmuştur. Tarihi, siyasal ve sosyal şartlar yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini lâikliğe yöneltmiştir. Lâiklik fikri Türkiye de birden bire ortaya çıkmamıştır. Safha safha gelişmiştir. Eski Türk devletlerinde bunun hazırlıkları yapılmıştır. Türkler göçebe ve savaşçı bir ulus olduğundan bağnaz olmamışlardır. Çeşitli kültürleri kendi görüşlerinde eritmeye başararak gittikleri yerlerde üstünlüklerine kabul ettirmişlerdir. İslamiyeti benimsedikten sonra daha yaratıcı olmuşlardır. Bu yaratıcılık felsefe alanında da kendini göstermiştir. Hilmi Ziya Ülkene göre, İdil-Ural havzasında uzun süre hakim olan hazarlar kendi müslüman, Yahudi, Hıristiyan, Şamani Türk uyruklarını idare etmek için dört ayrı vezir kullanmakta idiler. Bu da onların inanç hürriyetine ne derece riayet ettiklerini, kanunlarla dini ayırdıklarını gösterir.


    Atatürk'ün Din ve Lâiklik Anlayışı



    Büyük bir devlet adamı ve inkılâpçısı olan Atatürk, insana ve insanın toplumsal ilişkilerine büyük değer vermektedir. Atatürk'e göre Din bir vicdan meselesidir� dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının bir sonucudur. Atatürk'ün karşı olduğu taasuptur, gericiliktir, din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasıdır. Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.� Atatürk'e göre din vardır ve gereklidir. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. İslam dinine büyük önem ve değer veren Atatürk, islam dininin akıl ve mantığa yer verdiği mükemmel bir din olduğunu ifade etmektedir. Bizim dinimiz en makul ve en tabi bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla fenne ilme ve mantığa uymasıdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak gören dini emirlere uygun bir harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.


    Lâiklik İlkesinin Değerlendirilmesi



    Türkiye'de devletin lâikleştirilmesi toplum hayatında lâik değerlere yer verilmesi dinin devlet hayatında siyasi bir fonksiyon ifa etmesine kesin olarak son verme şeklinde görülmüştür. Ancak din işleri, bir kamu hizmeti sayılmış Diyanet işleri başkanlığı devlet teşkilatın arasında yer almıştır. Türkiye dini siyaset karıştıran devlet sistemini ızdıraplarını her memleketten daha çok çektiğinden din işleri ve kurumları Cumhuriyet rejiminde tamamen başı boş bırakılmamış mevzuatı ve teşkilatı ile kontrol altında tutulmuştur.
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  3. #83
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125


    10 kasım atamızı uğurlayan halkımızdan bir görüntü

  4. #84
    hayati - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2006
    Şehir
    Qtahya
    Motosikleti
    roadracer
    Merhum Attilla İlhan dan bir alıntı.Unutulmamalıdır ki; istiklal harbi münhasıran bir savaş değildir.Kurtuluş savaşı tarihte ender olarak rastlanacak bir devrimdir.diğeri ise rusyanın yaptığıdır.Her ikiside mevcut iktidarı alaşağı ettiğinden ve emperyalizme karşı yapıldığından devrim olarak nitelendirilmedir.Yani kurtuluş savaşı diye kitaplarda anlatılan olayın bir ANADOLU DEVRİMİ olduğunu aklımızdan çırtmayalım

  5. #85
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    .:. DEVLETÇİLİK İLKESİ ve ATATÜRK DÖNEMİ .:.

    .:. EKONOMİK FAALİYETLER .:.



    a) Ekonomik Faaliyetler



    Türk İstiklâl Savaşının başarıyla sonuçlanmasından sonra İzmir�de geniş kapsamlı bir 'İktisat Kongresi' yapılmıştı. Çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi kesimlerini temsil eden 1135 kişi kongreye katıldı. 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasındaki kongrede çeşitli kararlar dışında genel nitelikli bir iktisat politikası da kabul edildi. Bu kongrede sanayinin teşvik edilmesi, kredi imkânlarının geliştirilmesi, yerli sanayinin kurulması, ticaret bankası kurulması, tekelciliğe karşı mücadele edilmesi, kredi sağlanması, aşar vergisinin kaldırılması, asgari ücretin belirlenmesi, kaza ve hayat sigortası ile ilgili konularda önemli kararlar alındı.



    Kongrede alınan kararlar gereğince bazı kurumların oluşturulması yoluna gidildi. Bu kurumların arasında; Bankalar, Tekel, Devlet Demir Yolları, İstatistik Genel Müdürlüğü gibi kurumlar vardı.



    İş Bankası



    Kurucularının başında Atatürk'ün bulunduğu İş Bankası, 26 Ağustos 1924 tarihinde bir milyon lira sermaye ile kurulmuş özel bir kurulmuştur. Celal Bayar'ın ilk genel müdür olduğu banka, devletin de geniş desteği sağlandı.



    Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası



    19 Nisan 1925 tarihinde kuruldu. Osmanlı Devleti�inden devredilen devlet teşebbüslerini geçici olarak yönetip, yenilerini kuracak olana bu banka, bankacılık ve madencilik faaliyetlerini yürütecekti. Bu kuruluşun günümüzdeki adı, Etibanktır.



    Özel kesimin fazla varlık gösteremediği bu dönemde devlet tarafından gerçekleştirilen yeni kuruluşları ve kanunları şu şekilde sıralayabiliriz.



    1. Eski Reji idaresinin satın alınması ile oluşturulan 'Geçici Tütün İdaresi'

    2. İspirto ve alkollu İçkiler tekeli (1926)

    3. Devlet Demiryolları ve Limanlar Genel İdaresi (1927)

    4. İstatistik Genel Müdürlüğü (1926)

    5. Emlak ve Eytam Bankası (1926)

    6. İstisat Vekaletinin Kurulması (1928)

    7. Gümrük Tarife Kanunu�nun yürürlüğe konulması (1929)

    8. Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu (1929)

    9. Türk Parasının Kıymetini Koruma hakkında kanun (1929)

    10. Merkez Bankası Kanunu (1930)

    11. Sanayi Teşvik kanunu (1929)



    b) Atatürk'ün Devletçilik İlkesi



    1923'lerde uygulamaya konulmayan devletçilik politikası, bazı yeni şartların hızlandırıcı etkisiyle 1930'larda ele alınabilmiş ve benimsenmiştir. Çünkü bu dönemde özel kesimin ülke sanayini gerçekleştirebilmesi imkânsızdı. Atatürk bu durumu tespit etmiş ve Türkiye�de ancak devletçilik uygulamasıyla sanayinin geliştirileceğine inanmıştı. Bunun üzerine 1931 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin programına alınan devletçilik ilkesi, şu şekilde tanımlanıyordu. ''Devletin ekonomi ile ilgisi, fiili surette yapıcılık olduğu kadar, özel teşebbüslere yön vermek ve yapılmakta olan işleri düzenlemek ve kontrol etmektir.''



    Atatürk'e göre uygulanması öngörülen Devletçilik prensibi; Bütün üretim ve dağıtım araçlarını kişilerden alarak, milleti büsbütün başka esaslara göre düzenlemek amacı güden sosyalizm prensibine dayalı Kollektivizm yahut Komünizm gibi özel ve kişisel ekonomik teşebbüs ve faaliyete meydan bırakmayan bir sistem değildir. Kişisel çalışma ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar, az zaman içinde milleti refaha, memleketi bayındırlığa eriştirmek için milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerle, özellikle ekonomik alanda devleti fiilen ilgili kılmaktır. Ekonomi işlerinde devletin ilgisi, doğrudan yapıcılık olduğu kadar özel teşebbüsü teşvik ve yapılanları düzenleme ve kontrol da etmektedir.



    Devletçilik, toptan ve kollektivist bir devletçi anlayışı ile ilgili değildir. Plânlı ekonomide, ülkenin kendi kaynaklarını işletmeye geçirmede ve ekonomiyi kurmada başlıca etkenin millet olacağı görüşü benimsenmiştir.



    1 Kasım 1937'de yaptığı bir konuşmada Atatürk, sanayileşme ve plânlı ekonomiyle ilgili görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır. ''Sanayileşmek en büyük milli meselelerimiz arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ülkemizde var olan büyük, küçük her çeşit sanayii kuracak ve işleteceğiz.''


    Köklü ekonomik değişmeleri gerçekleştirme konusunda ise daha aşamalı bir yöntem kullanılmıştır. Çok hızlı kalkınma için insan unsurunun feda edilmesine Atatürk hiçbir zaman razı olmamıştır. Diğer bir deyimle kalkınmanın temeli üzerinde de durulmuş, barışçı bir ekonomik model izlenmiştir.



    Atatürk'ün devletçiliği, ülke ve millet imkânlarının kullanımına işletilmesine, kalkınmaya, gelişymeye, çağdaşlaşmaya devletin ekonomik fonksiyonuna yön veren ilkedir. Devletçilik, devletin ekonomide, sanayide, işletmecilikte, millet ve toplum yararına görev üstlenmesi, milli ekonominin ana kaynaklarını, bağımsızlığın gerektirdiği ana kaynakları yaratacak, müesseseleri kuracak, bunları işletecek yarattığı değerleri yine millet yararına olan işlerde değerlendirerek kullanmasıdır.



    Devletçilik ilkesi özel teşebbüsü reddetmez. Tüm üretim araçlarının devlet elinde toplanmasını öngörmez. Mülkiyet hakkına saygılıdır. Atatürk, memlekette hiçbir üretimin çoğalması için, özel teşebbüsün devletçe zorunlu olduğunu önemle kaydettikten sonra ''Devlet ve özel teşebbüsün birbirine karşı değil, birbirinin tamamlayıcısı'' olduğunu belirtir. Atatürkçü ekonomik görüşün (devletçiliğin) bir yönü de refahın sağlanması açısından toplumun kesimleri arasında imtiyazlı kişi, zümre ya da sınıfların oluşmasının önlenmesi ve kalkınmanın nimetlerinin bütün kesimlere eşit olarak dağıtılmasıdır. Atatürk'ün devletçilik anlayışı şöyle özetlenebilir: Özel sektörün sermaye ve bilgi birikimi yönünden yetersiz olduğu ekonomik alanlara devletin girerek özel sektöre öncülük etmesi, daha sonra bu alanlardan çekilerek yerini yeterli duruma gelen özel sektöre devretmesidir.
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  6. #86
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    ATATÜRKE BİRGÜN SORARLAR...

    Paşam her zaman türklük üstüne birşeyler söylüyorsunuz ancak türk kimdir? derler.
    Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK bana bir kağıt kalem verin der ve o anda bir tanım yazmaya başlar.

    TÜRK KİMDİR


    BU MEMLEKET DÜNYANIN BEKLEMEDİĞİ ASLA ÜMİT ETMEDİĞİ BİR MÜSTESNA MEVCUDİYETİN

    YÜKSEK TECELLİSİNE, YÜKSEK SAHNE OLDU.
    BU SAHNE EN AŞAĞI YEDİBİN SENELİK BİR TÜRK BEŞİĞİDİR.
    BEŞİK TABİATIN RÜZGARLARIYLA SALLANDI.
    BEŞİĞİN İÇİNDEKİ ÇOCUK TABİATIN YAĞMURLARIYLA YIKANDI.
    O ÇOCUK TABİATIN ŞİMŞEKLERİNDEN, YILDIRIMLARINDAN, KASIRGALARINDAN KORKAR GİBİ OLDU SONRA ONLARA ALIŞTI.
    ONLARI TABİATIN BABASI TANIDI ONLARIN OĞLU OLDU.
    BİRGÜN O TABİATIN ÇOCUĞU TABİAT OLDU, ŞİMŞEK, YILDIRIM, GÜNEŞ OLDU,
    TÜRK OLDU.
    TÜRK BUDUR
    YILDIRIMDIR,
    KASIRGADIR,
    DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR.

  7. #87
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    .:. İNKILÂPÇILIK .:.



    İnkılâpçılık, Türk İnkılâbı'nın korunması, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde çağın gerçeklerine göre sürekli olarak geliştirilmesi ve yenilenme ilkesidir. Geçmişten ziyade geleceğe dönük bir ideoloji olan Atatürkçülüğün dinamik idealini oluştrur.



    Yakınçağın en önemli inkılâplarından biri olan Türk İnkılâbı aynı anda siyasi toplumun temelini ümmet esasından millet esasına çevirmiş, meşru siyasi iktidarın temeli olan kişisel egemenliğe son vererek millet egemenliğini ilan etmiş, dine bağlı (teokratik) devlet yapısı yerine lâik devlet yapısını geçirmiş ve modernleşme ile geleneksellik arasında bocalayan bir toplumu bir ikilikten kurtararak Türkiye'nin yönünü geri dönülmez bir şekilde çağdaş Batı uygarlığına döndürmüştü.



    Atatürkçülük'te inkılâpların korunması ve yaşatılması büyük önem taşır. Bunun en etkin yolu inkılâpları halka anlatmak ve ona maletmektir. Ayrıca bunun için inkılâpların temel ilkelerinden ödün vermemek ve inkılâbı yıkmak isteyen eski düzen yanlılarına karşı uyanık bulunmak gerekir. Çünkü bir toplumda eski düzene ne kadar çağdışı olursa olsun, onun taraftarları yaşamaya devam eder.



    Bunlar genelde çıkarları eskiye bağlı olanlarla, geleneksel düzenin yüzyılların kökleştirdiği alışkanlıklarından vazgeçemeyen çevrelerden oluşur. İnkılâbın bu gibi çevrelerden gelebilecek tepkilere karşı kararlılıkla korunması, inkılâpçıların, özellikle Atatürk'ün Cumhuriyet'i emanet ettiği Türk gençliğinin görevidir.



    İnkılâpçılık elbette sadece Türk İnkılâbı nı korumak anlamını taşımaz. Tek başına böyle bir anlayış inkılâbı dondurmak, onu ölüme mahkum etmek anlamına gelir. Bu nedenle Türk İnkılâbı nın dinamik idealinin gerçekleşmesi, çağdaş uygarlık düzeyinin gerektirdiği atılımların yapılmasını gerektirir. Çünkü uygarlık yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, bilim ve fen alanında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Bu nedenle inkılâbın temellerini hergün derinleştirmek ve güçlendirmek gerekir. Yenileşmeye ayak uyduramayan milletlerin hayatında çöküş başlar.



    Atatürkçülük'te yenileşmenin zamana bırakılmadan süratle yapılması öngörülmüş, gelişme yenileşmede daima kısa sürede büyük işlerin başarılması amaçlanmıştır.



    Nitekim dünya tarihinde Türk İnkılâbı gibi hızlı ve kapsamlı bir kültürel değişimi gerçekleştirebilmiş ikinci bir örnek gösterebilmek güçtür. Bunun sırrını inkılâpçıların başarısından çok, Türk Milleti'nin karakterinde, iyiye, güzele ve doğruya açık olmasında aramak gerekir.
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  8. #88

    Üyelik
    17 Temmuz 2006
    Şehir
    YÜKSEKOVA
    Motosikleti
    VOLKSWAGEN GOLF FSİ
    "Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim."

    Gazi M.Kemal ATATÜRK.

  9. #89
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    .:. NUTUK'TA ERMENİ KONUSU .:.

    Genel Durum ve Görünüş

    ...

    Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)

    ...

    Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri

    ...

    Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti�nin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların sür�atle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)

    İstanbul daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)

    ...

    ... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)

    ...

    Kışkırtmalar

    Efendiler, Amasya da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)

    ...

    Çürüksulu Mahmut Paşa nın Demeci

    ...

    Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşa nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas ta okudum. ''Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz'' ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri nin kararları gereğince, milletin Ermenistan a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)

    ...

    Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar

    Efendiler, İstanbul dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, İngiliz Dışişleri Bakanlığı ndan İstanbul daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir denilmekte ve bazı hususlar, özellikle 'şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması' tavsiye edilmekteydi.

    Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?

    Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümeti nin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul u da mı işgal etmek niyetindeydiler?

    Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümeti nin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.

    Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.

    Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)

    ...

    Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor

    ...

    Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:

    Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15 nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığımız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920 de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.

    Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...

    Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı.

    ...

    Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Karsı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü yü ele geçirdi.

    Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)

    Milli Hükümet in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması

    Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümete terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).

    ...

    Türkiye ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma

    ...

    Kafkas sınırı:

    Sevres de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun un doğusundan başlayan, Erzincan ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı ndaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

    Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

    Lozan da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)

    http://www.atamer.sakarya.edu.tr/ermeni.htm
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  10. #90
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru

    Atatürk Yaşasaydi..




















  11. #91
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  12. #92

    Üyelik
    17 Temmuz 2006
    Şehir
    YÜKSEKOVA
    Motosikleti
    VOLKSWAGEN GOLF FSİ
    Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak safilik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe, mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat, ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta, asla gecikmeyeceğiz."

    M.Kemal ATATÜRK.

  13. #93
    Forumdan Uzaklaştırıldı Sonsovalye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    11 Ocak 2006
    Şehir
    HAKKARİ
    Motosikleti
    Polaris Kar Motoru

  14. #94
    vınvın - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Mart 2006
    Şehir
    suadiye/istanbul
    Bu başlığı açan ve mesajlarıyla katkıda bulunan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim...





















  15. #95
    tubis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Haziran 2005
    Şehir
    Antalya
    Motosikleti
    Yamaha Cygnus L
    Topiği açan arkadaşa ve topiğe resim,yazı ekleyen arkadaşlara teşekkür ediyorum.

    Bi resim de benden

    Sonsuza kadar süren tek A$K motosiklet aşkıdır !
    'TUĞBA OKAN EKİN' << 03.04.2007 >>

  16. #96

    Üyelik
    17 Temmuz 2006
    Şehir
    YÜKSEKOVA
    Motosikleti
    VOLKSWAGEN GOLF FSİ
    Mustafa Kemal'in Sofya'da katıldığı bir kıyafet balosunda giydiği yeniçeri kıyafeti.27 ekim 1913



  17. #97
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125

  18. #98
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    Son mesajım olursa bari en hassas olduğum konuda olsun. Yarın 10 Kasım çok büyük bir Türk'ü kaybettiğimiz gün, Allah hepimize Atalarımızın yolunda ilerlemeyi nasip etsin, onca çabaya rağmen özümüzü kaybetmeyelim. Allah Atatürk'ün ruhunu şaad etsin.

    10 KASIM TÜRKÜSÜ

    Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler,
    Bozkır ovalarına, Erciyes'e Ağrı'ya,
    Ulusun egemen olduğunu
    Özgür olduğunu
    Haykıracağım haykıracağım işte,
    Senin sustuğunca!

    Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
    Ana baba oğul kız,
    Dere tepe bucak köy,
    Yeryüzü yaşamalarımla değil
    Oralarda, Senin gittigince!

    Atatürk, taşıyacağım
    Çanakkale'de, Sakarya'da, Çankaya'da, al al,
    Senin taşıdığını;
    Yurdun gök ülküsü
    Dalgalanırken,
    Senin bayrağını yücelteceğim.
    Senin çıktığınca.


    F.Hüsnü DAĞLARCA
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  19. #99

    Üyelik
    29 Temmuz 2006
    Şehir
    İstanbul
    ATAM SEN HİÇ ÖLMEDİNKİ










































  20. #100
    hayati - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2006
    Şehir
    Qtahya
    Motosikleti
    roadracer
    Az önce saygı,sevgi ve özlemle seni andık Atam.Huzur içinde yat.


    REKLAM ALANI
5. sayfa BirinciBirinci ... 3456715 ... SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler