Kuzey Galler - Büyük Britanya - 4

Katılım
1 Kas 2016
Mesajlar
119

Blogumuza buradan ulaşabilirsiniz : vroomontheroad

Merhabalar,

İngilizlerin "Spring Bank Holiday" dedikleri her sene mayısın son haftası yazın gelişini kutladıkları resmi tatili fırsat bilip, 3 günlük Galler turunu planladık. Hiçbir zaman bank holiday diye adlandırdıkları resmi tatilleri haftasonuna denk getirmiyorlar. Şayet haftasonuna denk geliyorsa, denk gelen cuma ya da pazartesini tatil kılarlar. Bu nedenle her sene tatil tarihleri değişiyor.

Galler Birleşik Krallık’a bağlı dört ülkeden birisi. Adanın batısında yer alıyor. Kendilerine ait Galce denilen bir dilleri var. Adadaki herkes genelde İngilizce bildiği için anlaşma konusunda hiç sorun yaşamadık ama kendi aralarında Galce konuştuklarında hiçbirşey anlamadık. İngilizceye göre oldukça farklı. Galler sınırından içeri girer girmez tüm tabelalar hem Galce hem de İngilizce olarak yazılmaya başlıyor. Hatta yolda yavaşlamak için koydukları uyarılarda; SLOW la birlikte ARAF yazısını da çokça gördük.

img_94211.jpg


Ahh Galler ahh.. 3 günde gönlümüzü fethettin. Ucu bucağı olmayan yemyeşil ovaların, birbirinden besili koyunların, ineklerin, atların, keşfedilmeyi bekleyen kalelerin şatoların, şelalelerin, buharlı demir yolların, bir anda ortaya çıkan kızıl toprakların, mis kokulu çiçeklerin, muazzam evlerin, büyüleyici sahillerin, vadilerin, milli parkların… Sayılacak o kadar çok güzelliğin var ki sevgili Kelt ülkesi Galler… Sanki Yüzüklerin Efendisi ve Hobit filminde Shire’de geziniyor gibiydik. Biz çok beğendik, umarım sizlerde keyifle okursunuz.

Veee işte yeni rotamız:

1.Gün

whatsapp-image-2018-05-29-at-09-06-45.jpeg


Cumartesi sabah 8 gibi Londra’dan yola çıktık. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğumuz bulunuyordu. 2 saat sonra kahvaltı molası vermek için ‘Welcome Break’ adı verilen bir mola yerinde durduk. İngilizlerin ‘Cornish pasty’ adı verilen çok lezzetli kocaman poğaçaları bulunuyor. Genelde etli-soğanlı, peynirli-soğanlı ya da sebzeli türleri bulunan bu poğaçaya benzer pastylerden favorimiz etli-soğanlı olanı. İngiltere’de genelde her saatte bulabileceğiniz tuzlu tek atıştırmalık olabilir. Denemenizi tavsiye ederiz.

fullsizeoutput_20a4.jpeg


Toplam 6 saatlik bir yolculuğun ardından kalacağımız Cottege House diye adlandırılan köy evine vardık. Burası sahibi tarafından bir tatil evine çevrilmiş. Evin içi tarihi çizgilerini de koruyacak şekilde çok güzel dekore edilmiş. Biraz dinlenip, yan çantaları eve bırakıp Conwy’e gitmek üzere yola çıktık.

img_8270.jpg


Hatta motorumuzu parkedebileceğimiz kendine ait bir otoparkı bile bulunuyordu.

img_8288.jpg


Bu da evin salonundan bir görüntü:

img_8299.jpg


Otel Bilgisi: Coediog – The Cottage at the edge of the village

Conwy

20 dakikalık süren bir yolculuğun ardından ilk durağımız olan Conwy’e vardık. Conwy’e gelmeden Colwyn Bay adı verilen sahile de uğrayabilirsiniz. Ucu bucağı olmayan güzel bir kumsal. İnsanlar genellikle buradan deniz kabuğu toplayıp bahçelerine koyuyorlamış.

Bahsetmeden geçmek istemiyorum. Galler kalelerin ve şatoların diyarı. Bu kısacık yolculukta bile 3 tane kale gördük. Ertesi gün gezmek üzere bazılarını listemize ekledik.

Conwy Kalesi 1283 yılında yapımına başlanan ve Kral I. Edward tarafından yaptırılan harika bir kale. Günümüzde tüm ihtişamını hala koruyor. Girişi 11.5 pound. Son giriş 16:30. Biz 3 dakika ile son girişi kaçırdık. Maalesef burada herşey kurallarına göre işletiliyor. Ülkemizde olsak şu kadar yoldan geldik girebilir miyiz diye rica etsek direk içeri alırlardı. Fakat bu ülkede bir kere ‘Sorry’ derlerse sakın ısrar etmeyin. Kesinlikle fikirlerinden vazgeçmiyorlar. Uzun lafın kısası kaleyi sadece dışarıdan izlemekle yetindik.

Suspension Bridge

Bu köprü sayesinde kalenin bir tarafından otomobiller, diğer tarafından da trenler geçiyor.

aayi7hepqzbatis7qhz3a.jpg


Karnımız çok aç olduğu için yemek yenilecek biryerler aramaya başladık. Küçük bir yerleşim yeri olan Conwy’de saat 5’ten sonra hediyelik eşya dükkanları ve bazı restoranlar kapanıyor. O nedenle hediyelik vs alacaksanız o saate kadar almanızı tavsiye ederiz. Çarşıyı andıran küçük dükkanların olduğu sokakta bir Fish & Chips’ci bulup oturduk.

Fish & Chips yerine Fish & Salad isterseniz salata ve balık getiriyorlar. Ekstra birde patates söyledik. Cod’dan yapılanı tercih edebilirsiniz,oldukça lezzetliydi. Yemeklerin yanında normal cam ya da plastik şişede su söylerseniz hepsi ücretli. ‘Tap water’ denilen sürahide çeşme suyunu isterseniz ücretsiz. Bu ülkenin her yerinde çeşmeden su içiliyor. Tadı da gayet iyi bence.

qn6dmzisisvlflv2oukka.jpg


Yemekten sonra çarşısında biraz dolaştık. Birbirinde sevimli evlerden birkaç güzel kare:

l7wosyi8rn2pmzn3srlsw.jpg


img_8339.jpg


sksfnstjrzo5nlwsb8iiug.jpg


fullsizeoutput_20ab.jpeg


Küçük merkezini ve ara sokaklarını gezdikten sonra ‘Conwy Town Walls‘ diye adlandırılan surların üzerinde yürüyüşe çıktık. Yaklaşık 2 km’lik surların üzerinden yürüyebileceğiniz bir yol bulunuyor ve ücretsiz. Buyrun size şahane Conwy manzarası:

fullsizeoutput_20b3.jpeg


o1dnakausmsooxgeocq1w.jpg


img_8418.jpg


img_8437.jpg


Surları gezdikten sonra dondurma yemek için geldiğimiz bu durakta antika arabasıyla gezintiye çıkan yaşlı bir amcaya’da rastladık.

wer4g3unrq607kpahggl4q.jpg


iigznxsvsblf2rkswyw.jpg


Girdiğimiz bir barın kapısında yazan güzel not günümüzü renklendirdi.

s9feqh77tamhhhnrphhug.jpg


Dondurmalarımızı yerken keyifle tekneleri ve yelkenlileri izledik. Burada o kadar çok gelgit oluyor ki.. Birkaç saat içinde bile su seviyesi değişti.

Sahilde bulunan Birleşik Krallıktaki en küçük evi de ziyaret etmeden gitmek istemedik. Çok sevimli değil mi?

img_8371.jpg


Taş bir evin posta kutusu:

img_8394.jpg


Convy’deki güzel evlerden biri daha:

img_8412.jpg


Kalenin hemen arkasında ücretli bir otopark bulunuyor. 2.50 pound. Ya da sahilde kenara ücretsiz parkedebilirsiniz.

Ve elveda Conwy.

img_8458.jpg


Llandudno

Büyük Orme ve Küçük Orme arasında yer alan kireçtaşı oluşumların bulunduğu bir bölgede yer alıyor Llandudno. Ülkenin en uzun sahili burası. Çok turistik biryer. Sahil boyunca uzanan rengarenk evleri ile meşhur. Yazın insanların denize girdikleri bir sahil kenti olduğu için gitmeden önce otel rezervasyonunu yaptırmanız gerekiyor. Rengarenk evlerin hemen hemen hepsi otel ya da B&B’ye çevrilmiş. Güneşi batırmak için gelmiştik fakat İngiltere’de gerçekten güneş batmıyor. Mayıs ayında akşam saat 10 da hava kararıyor.

img_8503.jpg


img_8505.jpg


mvpxjifjromfvqkvx1ujoq.jpg


Great Orme

Bir tarafınızda kireç taşından kayalar, bir tarafınızda uçurum, uçsuz bucaksız bir deniz.. Galler’deki en keyifli motorcu rotalarından bir tanesi burası. Büyük Orme’nin girişinde durup birkaç fotoğraf çekildikten sonra büyüleyici bu rotada kendimizi kaybettik.

Burada çok fazla tırmanış eğitimi alan insanlar vardı. Bu da tırmanış sırasında babasını bekleyen bir köpekcik. Onun dışında ülkenin en güzel treking rotalarından biri. Zamanımız olsa bu yolu yürüyerek geçmeyi çok isterdim.

img_8480.jpg


fullsizeoutput_20b9.jpeg


Varlıklı bir aile olan Mostynler tarafından yaptırılan Llandudno Pier günümüzde hala kullanılmaya devam ediyor. Üzerinde çocuklar için eğlence merkezi ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor.

img_8498.jpg


img_8466.jpg


Etkileyici manzaralara veda edip, otelimize geri döndük.

2.Gün
whatsapp-image-2018-05-29-at-09-06-44.jpeg


Tüm gece boyunca yağan yağmur sabah uyandığımızda azalmıştı. Evden çıkarken sadece çiseliyordu.

img_8515.jpg


Yola çıktıktan 5 dk içinde şakır şakır yağmur yağmaya başladı. Bir anda ortalığı mis gibi toprak kokusu kapladı. Durup, yağmurluklarımızı giyerken yanımıza gelen inekler şaşkın şaşkın bize bakıyorlardı. Niye bu kadar şaşırdıklarını bizde anlamadık. Fotoğraflarını çekip yolumuza devam ettik.

fbjrtreolv76hpar5ig.jpg


n8zow3aoqaaebhfyk9ognq.jpg


Snowdonia ulusal parkının içinden geçen ara yolları tercih ettik. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolumuz vardı. Yemyeşil ovaların içinden geçip, bir anda kızıl toprakların ve çalılıkların içinde kendimizi bulduk. Yol boyunca çok fazla yağmur yağdı. Hatta yağmur gün boyunca neredeyse hiç durmadı. Parkın içinde yakınlarımıza düşen şimşekler insanın içini ürpertiyordu. Yollar çok ıssızdı. Bizden başka bir kaç arabadan başka kimseleri yol boyunca görmedik.

Benzin almak için durduğumuzda yağmur bir anda iyice bastırdı.

uu2gf7zjrounxyi7g6jqow.jpg


img_8554.jpg


nfab3fcqr66rvlxwmxjw1g.jpg


İlk durağımız Snowdonia National Park içinde bulunan Llanberis gölünün kenarındaki demiryoluydu.

Llanberis Lake Railway

Asıl istediğimiz Snowdonia dağına çıkan Snowdon Mountain Railway adındaki demiryoluydu fakat aylar öncesinden tur şirketleri biletleri satın aldığı için yer bulamadık. Bu tren dağa tırmandığı için muazzam manzaralara tanıklık etmenizi sağlıyor. Maalesef yer bulamayınca bizde burayı tercih ettik. Burayı da riske atmamak için internetten biletlerimizi önceden aldık. Bilet fiyatı kişi başı 9 Pound. Son 15 dk kala yetiştik. Kendi otoparkı bulunuyor. Motoru hemen parkedip, biletlerimizi bastırdık. Kahvaltılık birşeyler alıp trendeki yerimizi aldık. Küçük buharlı motorlar size Snowdonia’nın tam kalbinde, Padarn Gölü’nün yanında 5 mil uzunluğunda bir yolculuğa çıkartıyor. Galler’deki en yüksek zirveye sahip Snowdon’un muhteşem manzarasını uzaktan bile olsa keyifle izleyeceğimiz için çok heyecanlıydık.

Sabahtan beri yaşadığımız ufak tefek aksiliklere trende bir yenisi daha eklendi. Geziler bu haliyle gerçi unutulmaz oluyor. Herşey rutin ve planlandığı şekilde gitse insan o kadar keyif almıyor. İlk aksilik hava durumunun önceki gün günlük güneşlik gösterip, tüm gün yağmurlu, fırtınalı hatta şimşekli geçmesiydi. Hatta ulusal parkın içinden buraya gelirken kızıl topraklar diye adlandırdığımız yerden geçerken eşim üzerimize yıldırım düşecek diye baya tedirgin oldu. İkincisi haritada işaretlediğimiz benzinliğe vardık fakat pazar günleri adamlar kapalıymış. Zaman problemimiz olduğu için olabildiğince yakın başka bir yer bulmaya çalıştık yarım saatimize maloldu. Üçüncüsü o güne aldığımızı zannettiğimiz biletler bir gün sonrasınınmış. Dördüncüsü ise trene binmeden aldığımız kahvelerin birinin karton kutusu trende patladı. Üstümüz, başımız tüm tren kahve oldu. Allahtan yanımızda oturan çift çok eğlencelilerdi. Hemen yardımcı oldular. ‘Ohh her taraf mis gibi kahve koktu’ diyip yüzümüzü güldürdüler. Tren yol üzerinde fotoğraf çekimi için 5 dklık kısa mola veriyor. İnip oradaki kafeden peçete alıp bir güzel yerleri temizledik. Herşeye rağmen gün keyifli geçiyordu.

img_8597.jpg


g0061942.jpg


Küçük buharlı bu tren hareket saati geldiğinde düdüğünü öttüre öttüre kalkış yaptı. Gölün sadece bir kenarındaki sevimli gezintimiz böylece başladı. Yaklaşık bir saat süren bu gezide bir durakta hem tren hem de manzara ile fotoğraf çekilmek için 5 dklık bir mola veriyorlar. Yol çok uzun değil fakat oldukça eğlenceli. Buharlı trenin eski sesi ve kokusuyla unutulmaz bir deneyim oldu. Tren istasyona her geri döndüğünde yeni buhar ve kömür yüklemesi yapıyorlar. Ardından yeni yolculuğuna çıkmak için istasyondan ayrılıyor.

img_8581.jpg


img_8574.jpg


uwpkflmtt5iindlmxo4jfa.jpg


National Slate Museum

Ulusal parkın içinde birden fazla demiryolu rotası var. Bu rotayı tercih ederseniz tren istasyonun hemen karşısında bulunan müzeyi de mutlaka gezmenizi tavsiye ederiz. Girişi ücretsiz.

Resimlerde gördüğünüz Dinorwig taş ocağı 1969’da kapatılıp müzeye çevrilmiş. Müzenin içinde o zamandan kalan atölyeler ve binalar, taş ocağı bulunuyor. Çalışanların aletlerini bırakıp, ocağı terk etmişler gibi tasarlanan bu yer açık hava müzesi gibi olup, gezenlere taş ocağı yaşamı hakkında gerçek bir fikir veriyor. Çok karanlık ve kasfetli olduğu için, insanların ne zor koşullar altında çalıştıklarını derinden hissettik. Çıkan sesler, video kayıtları insanın içini sıkıyor, gezerken tüyleri diken diken yapıyor.

Bu taş ocağında tabaka kalinde olan taşları (Slate stone olarak adlandırıyorlar. Türkçesi ARDUVAZ – Kayağan Taşı) tüm Galler’de evlerin duvarlarında, bahçelerin çitlerinde, yerlerde kısacası tüm ülkede görebilirsiniz.

z7dfaza4tzsiws7rdheuww.jpg


fqai7nsysdeae3gk368faa.jpg


img_8603.jpg


img_8606.jpg


nwyorpfrbeunm6xhhlfaq.jpg


img_8617.jpg


Üstte Galce altta İngilizce ‘Sigara içilmez’ yazıyor.

img_8620.jpg


jqobfzchq2q8jwnc1ieemq.jpg


fullsizeoutput_20c7.jpeg


Yaklaşık 30 dakika sonra Penrhyn Kalesine vardık.

Penrhyn Castle

İşte gezimizin en favori Gotik kalesi. 60 dönümlük bir araziye inşa edilen bu muazzam kale günümüzde ziyaretçilere açık. 1820 -1833 yılları arasında inşa edilen bu kale aslında çokta eski değil. Girişi 13.5 pound. Ücretsiz kendi otoparkı bulunuyor.

19.yy dan kalma Neo Norman kalesi büyüleyici bir iç mekana sahip. Kraliçe Victoria için inşa edilmiş bir tonluk yatak da içeride bulunuyor. Tüm kaleyi sarmalayan güzel oymalar, süslü alçı tavanlar, Norman mobilyaları ile göz dolduruyor. Büyük bir salon, kütüphane ve çizim odası ile insan eliyle yapılan büyük merdivenlere sahip. İçeride çok büyük, değerli tablolar da mevcut. Kalede görevli bayanı birine bilgi verirken dinledik. Halılar Türkiye’den getirtilmiş. Eski ahırlarda bir sanayi demiryolu müzesi ve oyuncak müzesi bulunuyor. Bahçesinde asırlık ağaçların altında gezinti yapabileceğiniz bir yürüyüş parkuru da bulunuyor.

Motorumuzu park edip kaleye doğru ilerlerlerken karşıdan gördüğümüz bu görüntüler bile burayı diğer kalelerden farklı kılıyordu.

img_8639.jpg


8k0aakqrtenkcjj2zsc0g.jpg


g0232175.jpg


gqqdeg3rmq8x5ebepni3g.jpg


img_8652.jpg


xowktaynqnm01lcmgazruq.jpg


g0222170.jpg


İçeriye kapalı bir kapıdan giriyorsunuz. Güneş ışığı ve toz girmesin diye kocaman ağır bir kapı sürekli kapalı tutuluyor. Kapıyı aralıyınca karşınıza kocaman bir salon çıkıyor.

fullsizeoutput_20c9.jpeg


img_8671.jpg


Büyük salondan ilk geçilen oda bir kütüphane. Şömine karşısında, çatırdayan odun ateşinde kim roman okumak istemez ki.

img_8677.jpg


img_8678.jpg


Tavan süslemeleri nefes kesiciydi.

img_8672.jpg


img_8675.jpg


img_8680.jpg


Bu oda, üstüne yerleştirilmiş olan imparatorluk tacıyla, bir kral için yaptırılan pirinç yatağı barındırıyor. Galler Prensi tarafından kullanılan ve 1894 yılında ziyaret ettiği Kral VII. Edward tarafından kullanılan bir yatakmış. Duvarlarda, bir zamanlar mülk arazilerinde bulunan bir dizi kuşa sahip olan resimler bulunuyormuş.

img_8692.jpg


img_8694.jpg


Pennant ailesinin ünlü konuklar için verdiği yemekleri yedikleri salon ve kullandıkları yemek takımları da görülmeye değer.

img_8702.jpg


img_8703.jpg


Gotik merdivenlerde insanın nefesi kesiliyor. Bunların hepsi el yapımıymış. Bunu yapan kör oldu derler ya gerçekten o kadar detaylı ve muazzam. Oymacılık sanatı bambaşka birşey.

img_8688.jpg


g0182117.jpg


Kalenin içinde, eski ahırlarda tren ve saat müzesi de bulunuyor. Gezmeden ayrılmayın.

img_87121.jpg


img_8717.jpg


img_8708.jpg


Ve Avrupa kıtasındaki en uzun yerleşim yerinin adı. Aynı isimde bir tren garı da bulunuyor.

img_8720.jpg


Ülkenin her yerinde en ufak bir yeşillik alanda dahi koyunları görebilirsiniz. Burası kalenin karşı bahçesi.

img_8733.jpg


Yağmur yağdığında genellikle ağaçların altına yatıyorlar. Ağaç dallarına da tüylerini bırakmayı ihmal etmemişler.

img_8739.jpg


Kalenin balkonundan keyifli bir manzara:

img_8662.jpg


Elveda güzel şato, bir daha yolumuz düşerse kesinlike ziyaretine geleceğiz.

Caernarfon Castle

Masallara konu olacak kaleden ayrılıp, başka bir kaleye olan yolculuğumuz 20 dk sürdü. Caernarfon Kale’sine geldiğimizde saat 5’i geçiyordu. O nedenle kalenin etrafında bir tur attık. Büyük, ihtişamlı bir kale olan Caernarfon günümüze kadar çok iyi şekilde korunmuş. Yine 13. yüzyılda Kraliyet sarayı ve askeri kale olarak Kral I. Edward tarafından yaptırılmış. Galler’de bu kadar çok kale olmasının sebebi Kral Edward’ın Galler’i fethetmesinin ardından bu kaleleri savunma amaçlı yaptırdığı söyleniyor. Gal halkı da İskoç halkı gibi özgürlüklerine düşkün. İngiliz himayesinden kurtulmak için sürekli isyan başlatmışlar. Bu nedenle adadaki en çok kale Gallerde bulunuyor. Dar sokakları, arnavut kaldırımlı taş yolları, sevimli bir sahil kasabası olan bu yer oldukça turistik.

img_8741.jpg


img_8749.jpg


img_8748.jpg


img_8750.jpg


30dk süren bir yolculuğun ardından en meşhur köylerden biri olan Beddgelert’e vardık.

Beddgelert

Şüphesiz Snowdonia’nın en güzel köylerinden birisi. İçinden nehir geçen ve kendine has taş köprüsü ilk günkü güzelliği ile ayakta olan yemyeşil bir kasaba. Köprünün hemen yanında bulunan barların hepsinde yemek saati bulunuyor. Oturmadan önce saat kaçta yemek servis edildiğini mutlaka öğrenin. Aç değilseniz yine köprünün üzerindeki Tea Room’ da çayınızı ya da kahvenizi içebilirsiniz. Burada kalmak isterseniz geleneksel siyah taş evlerde, küçük butik otellerde konaklayabilirsiniz.

Buraya çok yakın bir bakır madeni bulunuyor. Adı Sygun. Bu bakır madenini keşfetmek için yürüyüşe çıkabilirsiniz. Madenin içine giriş bulunuyor. Farklı bir yeraltı deneyimi yaşamak isterseniz tercih edebilirsiniz. 1903 yılında terk edilmiş fakat şuan ziyarete açık olan bu yer Victorya dönemindeki madencilerin hikayelerini anlatıyormuş.

Galler’de en meşhur birkaç şeyden de bahsetmek istiyorum. İlk olarak Kırmızı Ejderha. Galler bayrağının üzerinde bulunan bu ejderha tüm hediyelik eşyalara, magnetlere de konu olmuş. İkincisi el yapımı tahta aşk kaşıkları. Bu kaşıkların aşk getirdiğine dair bir inançları var. Üçüncüsü ise her yer kuzu koyunlarla alakalı magnetler ve hediyelik eşyalar bulunuyor.

img_8806.jpg


img_8802.jpg


g0242186.jpg


g0262229.jpg


img_8783.jpg


img_8767.jpg


img_8787.jpg


img_8816.jpg


Otoparklar köyde mevcut. Ücretleri 1 ya da 2 pound olarak değişiyor.

Yukarıda bahsettiğim gibi tek açık bulabildiğimiz bir restorana yemek yemek için oturduk. Steak adı verilen bu yemek hamurun içine gizlenmiş mantarlı et güvecine benzer birşeydi. Yerel bir yemek olan Steak’i deneyebilirsiniz.

img_8761.jpg


20dk süren bir yolculuğun ardından peri masalı köyüne Portmeirion’a vardık.

Portmeirion

Kendinizi bir anda İtalya’da hissedebileceğiniz rengarenk evleri ve çiçekleriyle deniz kenarında yer alan bir tatil köyü burası. Clough Williams-Ellis adı verilen bir mimar 1925’ten 1975’e kadar doğal güzelliği bozmadan nasıl bir köy inşa edilebileceğini göstermek istemiş. Mimar bu araziyi satın aldığında terkedilmiş haldeymiş. 50 yıl içinde büyülü bir yere çevirmiş. Birçok taş ve bazı detaylar İngiltere’deki yıkılmış evlerden getirilmiş. Çılgın tarzıyla, farklı kombinasyonlardan güzel şeylerin ortaya çıkabileceğini kanıtlamış. Mimar ve eşi eskiden buarada birçok ünlüyü de ağırlamış. Bir çok yazara, müzisyene, sanatçıya ilham kaynağı bir yer olmuş. Çeşitli film ve diziler içinde kullanılmış.

Girişi 12 pound. Bir charity tarafından şuan bakımı üstlenilmiş durumda. Girişte verdiğiniz ücretlerle köyün bakımı gerçekleştiriliyor. Köy diyince aklınıza burada yaşayan insanlar gelmesin. İçeride bulunan evler sadece otel, kafe ve restoran olarak kullanılıyor.

İkonik mimarisi, kocaman bir ormanın içinde yer alan renkli bahçeleriyle size büyülü Portmeirion:

img_8875.jpg


img_8831.jpg


img_8853.jpg


img_8844.jpg


img_8840.jpg


img_8840.jpg


img_8898.jpg


img_8913.jpg


img_8934.jpg


img_8926.jpg


fullsizeoutput_20db.jpeg


img_8925.jpg


g0392313.jpg


Bala

Akşam üzeri 45 dk süren bir yolculuğun ardından Bala’ya vardık. Burası göl kenarında bulunan küçük bir kasaba. Tryweryn ve Dee nehirleri Bala’nın her iki tarafından akıp Galler’in en büyük doğal gölü olan Llyn Tegid’i (Bala Gölü) oluşturmuş. Hava yağmurlu olmasına rağmen arabalarına kanolarını bağlayan birçok aile gördük. Göl çok büyük olduğu için yelken, kano, dalış, yüzme ya da alabalık avı gibi birçok spor aktivitelerine tanıklık ediyor. Kasabaya geldiğimizde yağmur hala devam ediyordu. Marketten birşeyler alıp, göl kenarına gidecektik. Alışveriş sonrası göle gittiğimizde her tarafın sisle kaplı olduğunu gördük. Gölün keyfini çıkaramadan kaldığımız eve geri dönmek zorunda kaldık.

img_89361.jpg


img_8937.jpg


‘Welsh Cake’ dedikleri Galler’de yapılan tatlı bir atıştırmalıkları var. Ağır bir tatlı. Üzümlü keke benzer fakat daha yoğun çünkü içinde tereyağı var. Biz çok beğendik. Hatta eve gelirken bir paket daha aldık.

img_89441.jpg


3.Gün

Pırıl pırıl güneşli bir sabaha uyandık. Hazırlanıp, küçük evimize veda ettik. 10 dakika sonra kaleye vardık.

whatsapp-image-2018-05-29-at-09-06-43.jpeg


Bodelwyn Castle & Park

İlk gün Conwy’e giderken yolda gördüğümüz bu kaleyi de görmeden dönmek istemedik. Bu kaleye yakın Gwrych Kalesi’ni de giderseniz mutlaka görün. Dağın eteğinde bulunan Gwrych Kalesi de masal kitaplarından fırlamış gibi… Hayaletleri ile ünlüymüş. Uğramadığımız için çok üzüldük. Zamanında Hitler Almanyasından kaçan Yahudiler bir süre konaklamışlar. Daha sonra yalnızlığa terkedilen bu yer zamanla harabeye dönüşmüş. Bir süre önce bir dernek ve otel olarak kullanmak isteyen şirket 600.000 pound’a restorasyon çalışması yapmış fakat maliyeti nedeniyle yarıda bırakılmış. Biz bu yazıyı yazarken açık artırmada satışa çıktı (Mayıs 2018). Önümüzdeki günlerde yeni sahibi açıklanacak. Otel ruhsatı olduğu için muhtemelen otele dönüştürülecek.

Bu kalenin hemen yanında otel bulunuyor. Farklı deneyim yaşamak isteyenler orada da konaklayabilirler. Aslında burası 1460’larda inşa edilen bir malikane. 1800’lü yıllarda ise bugünkü halini alıyor. Müze olarak halka açılmadan son 200 sene Williams-Wynn ailesinin olan bir kale insanı biraz düşündürüyor. Acaba böyle bir kaleye sahip olsam ben napardım diye? Farzedin bir arkadaşınızı eve çağırıyorsunuz. Odaları bulmak bile problem 🙂 İşin şakası bir tarafa, kaleye sahip olmak gerçekten farklı bir duygu olsa gerek.

Bu kale I. Dünya Savaşı’nda da önemli bir yere sahipmiş. Yaralı askerler için hastane olarak hizmet vermiş. Evin içindeki odalarda o tarihten kalan kişisel eşyaları da görmeniz mümkün.

uzxlfizut1sj7ttjxoxdg.jpg


img_9015.jpg


img_9005.jpg


g0482420.jpg


Kahvaltımızı kalenin cafesinde yaptık. Eskiden şıp sevdi sakızlarının içinden çıkan yazılara benzer yazılar reçellerin içinden çıktı 🙂 Kahvaltıdan bahsetmişken tereyağlı tost ekmeğini çok severek yiyiyorlar. Buraların tereyağı biraz daha farklı. Tuzlu tereyağını sıcacık tost ekmeklerine sürüp getiriyorlar. Açken harika oluyor.

rlockkuyraeqj6ol8cjgeg.jpg


img_8990.jpg


Kalenin içine girmeden bahçesinde gezintiye çıktık. Kocaman bir bahçesi bulunuyor. İnsanlar piknik malzemelerini getirip bahçesinde piknik yapıyorlardı. Tabi mangal değil 🙂

Bahçede gezerken labirente denk geldik. Koca çam ağaçlarının arasında yolumuzu bulmaya çalışırken baya eğlendik. 40 dönümlük bu arazide tavşan yuvalarını, geyikleri de görebilirsiniz.

wr1goghro2em7sih052pg.jpg


Ve muazzam şatoya sonunda giriyoruz. İçeriden birkaç fotoğraf paylaşmak istedim.

img_9046.jpg


Yemek odası:

img_9050.jpg


fullsizeoutput_20e0.jpeg


Çalışma odası:

fullsizeoutput_20e1.jpeg


img_9055.jpg


img_9056.jpg


Şatodaki yatak odaları:

img_9061.jpg


img_9059.jpg


Eskiden evlerde eğitim verildiği için, sınıfa çevrilen bir oda:

img_9087.jpg


Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan eşyalar, kıyafetler de kalede sergileniyor. Kıyafetleri giyip fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Güzel bir anı oldu 🙂

kzuae5276.jpg


Bodnant Garden

Alice’s Harikalar Diyarı’nı Galler’de bulduk. Bahçelere giriş 14.60 pound. Kendi otoparkı var ücretsiz. Sadece çok yokuş olduğu için motoru parkedecek yer bulmak sorun olabiliyor. Şimdiye kadar gördüğümüz en bakımlı, farklı cins çiçek ve ağaçların olduğu İngiliz Bahçesiydi. Buraya yarım gün ayırırsanız keyifli şekilde gezebilirsiniz. Bahçenin hemen girişinde yer alan bu tarihi ev maalesef ziyaretçilere açık değil.

200 yıllık ağaçların, zambaklarıni orkidelerin, açelyaların, ortancaların ve adını bilmediğimiz sayısız çiçeği içinde barındıran bu yerde kendimizi kaybettik. Her mevsim yeşil ve o mevsime özel olan çiçeklerin açtığı bu bahçe farklı zamanlarda yeniden ziyaret edilebilir.

img_9132.jpg


img_9120.jpg


img_9148.jpg


img_9167.jpg


yxf14q9rrildcrrhas1ow.jpg


Bahçenin arazisinde birden fazla gölet bulunuyor. Bazı göletlerdeki nilüferler açmaya başlamıştı.

img_9184.jpg


g0602566.jpg


fullsizeoutput_20f5.jpeg


img_9235.jpg


img_9230.jpg


Bahçenin çıkışında el yapımı eşyaların satıldığı küçük hediye dükkanları bulunuyor. Şayet arabanızla gelirseniz çiçek, ağaç fidesi, bahçe için çok sevimli dekoratif eşyalar satın alabilirsiniz.

Bahçenin girişinde bulunan cafeye çıkışta oturup birşeyler yedik. Sıcak yemek olarak geçen et yemeğini mutlaka yiyin. Bizim güvece benziyor. Patates ve etten oluşan bu yemek oldukça lezzetli. Galler koyunları ve inekleri ile meşhur olduğu için mutlaka gelmişken etlerinden tadın.

Llanrwst

Bodnant’dan 15 dakika sonra karşımıza burası çıktı. Galler fotoğraflarında sıkça rastlayacağınız küçük, sevimli, tarihi köy. Betws-y-Coed ve Llandudno arasında yer alan Llanrwst, Conwy Vadisi’ndeki tarihi bir kasaba aslında. 15. yy dan kalma bu ev çay kahve içebileceğiniz bir yer olarak şuan işletiliyor.

Tu Hwnt i’r Bont

mmfietktryywgqxy1uoag.jpg


3 kemerli bu taş köprünün ise yine 16. yy zamanında ünlü bir mimar tarafından yapıldığı düşünülüyor. Sadece bu fotoğrafı çekmek için bile gezginlerin uğradığı bir yer burası. İnanmayacaksınız ama rotamızda burası yoktu. Gerçekten denk geldi bize de keyifli manzaranın tadını çıkarıp, fotoğrafla anılarımıza eklemek kaldı.


z9nhlb7tiuqlbk69yxpa.jpg


img_9260.jpg


vz0bqw0wrvq2zz0urjeb7g.jpg


dp0vyh8grsaun62wndgw8q.jpg


Betws-y-coed

Betws-y-coed üç nehir vadisinin (Llugwy, Conwy ve Lledr) buluştuğu yerde ve Gwydyr Ormanı’nın kenarında yer alan, tüm Kuzey Galler’deki kasabaları özetleyen harika bir tatil kasabası. Snowdonia’yı keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktası. İnsanlar eski taş evlerini küçük otellere çevirmişler. Siyah taşlardan yapılan bu köy evlerinin bahçelerinde rengarenk çiçeklerle donatmışlar. Havanın da güzel olmasıyla motorcular bu köye akın etmişlerdi.

Ufak bir mola verip, kasabayı keşfe çıktık.

img_9309.jpg


Otoparka bu eski Triumph’a da denk geldik. Fotoğrafını çekmeden ayrılmak istemedik.

fubte2721.jpg


7ioymz36toqlpmuxdic6rg.jpg


1p4lg7fvtrsiymmyhkippg.jpg


img_9357.jpg


img_9354.jpg


y2viv7znrtav8grwj8uvbg.jpg


img_9373.jpg


Snowdonia National Park

Galler’in kuzey kesiminde yer alan ve 2170 kilometrekarelik bir alanı kaplayan doğal bir park burası. Galler de bulunan 3 parktan en büyüğü. 1951’de kurulmuş ve Galler’in en yüksek zirvesi olan Snowdon dağının eteklerinin etrafında yer alıyor. Galce’de ‘Eryri’ yani ‘Kartalların yeri’ olarak tercüme edilir. Hala birçok insan Milli parkın topraklarının içinde kalan kasabalarda kalıcı olarak yaşamaktadır. Vahşi manzaları, tarihin içine gömülü kasabaları ile görülmeye değer rotalar arasında.

Motorcular, dağcılar, bisikletçiler ve trecking yapanlar için harika patikaların olduğu, turistlerin uğrak noktalarından birisi Snowdon’un çevresi. Yolda çok fazla motor ve bisiklet kullananlarla karşılaştık. Kuş bilimciler de farklı kuşları fotoğraflamak için geziye çıkmışlardı. Ucu bucağı olmayan meralar, yüzyıllık çam, meşe ve fındık ağaçları, her ormanın arasından çıkan şelaleri ve gölleri inanın göz kamaştıyor. Kuzular, koyunlar, mutlu inekleri her dakika, her yerde görebilirsiniz. Her baktığınız noktada yeni şeyler keşfediyorsunuz.

Parkın içinde eğlence parkları da var. Açık hava aktivitelerini çok seviyorlar. Vaktiniz olursa mesela Zip World’e uğrayabilirsiniz.

Hava sonunda düzelmişti. Dron uçurmak için son kez parkın içinden geçmeye karar verdik. Parktan geçerken son derece dikkatli olmalısınız çünkü her an her yerden koyunlar, kuzular çıkabiliyor. Hatta yolda gezenlere bile denk geldik.

Bu nefes kesici manzaralara veda etmek hiç kolay olmadı.

vflwe2658.jpg


sbaee7123.jpg


7snewxustk2vpfxuemd1vg.jpg


img_9421.jpg


img_9378.jpg


Yaklaşık 5 saat süren bir yolculuğun ardından Londra’ya vardık. Toplamda 1100 km yol yapmışız. Yorucu fakat çok farklı hazlar yaşadığımız bir rota oldu.

Biraz da olsa oraları size aktarabildiysem, size oraları yaşatabildiysem ne mutlu bana. Bir sonraki gezide görüşmek dileğiyle, keyifli sürüşler..
 
Katılım
12 Tem 2015
Mesajlar
922
Aga açma şu konuları, bizimki hayat değil galiba birazcık;)

Şu yeşili görünce, yol boyunca matı ve kendi imalim yastığımı cantamdan çıkarıp uzanıp dinlenmek için uygun yer aradığım zamanlara hayiflandım en çok şimdi.Videoların da çok güzelmiş yeni gördüm.
Keyifli sürüşler..
 
Son düzenleme:
Katılım
1 Kas 2016
Mesajlar
119
Aga açma şu konuları, bizimki hayat değil galiba birazcık;)

Şu yeşili görünce, yol boyunca matı ve kendi imalim yastığımı cantamdan çıkarıp uzanıp dinlenmek için uygun yer aradığım zamanlara hayiflandım en çok şimdi.Videoların da çok güzelmiş yeni gördüm.
Keyifli sürüşler..

Yeşil acısından çok şanlı bir coğrafya. Sadece konumu nedeniyle şanslı aynı zamanda insanlarda çok güzel korumuş. Hatta şöyle birşey gördüm dün. Yol genişletme çalışmasını protesto ediyorlardı. Yol genişleteceğinize yeşil alanları genişletin çocuklarımıza nefes alacak yer kalmadı diye her yere yazmışlar.
 
Katılım
26 Eki 2017
Mesajlar
67
Paylaşımlar için yürekten teşekkürler;sayenizde bol bol geziyor muazzam diyarlar görüyoruz..Minnettarım
 
Moderatör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
7,520
Niye tüm sokaklar tertemiz, niye herşey mükemmel ?

img_8503.jpg


Şu resimdeki çakıllar bile muntazam şekilde duruyor, ortama, insanlara temizliğe düzene ayak uydurmuşlar.

İnim inim imrendim, kazasız belasız keyifli rüzgarlarınız olsun.
 
Katılım
8 Mar 2013
Mesajlar
3,528
Gözlerim gandalfı, hobitleri aradı bazen. Bazen de game of thrones a akıp gittim.

Hanım ejderhamı getir. :queen:
 
Katılım
1 Kas 2016
Mesajlar
119
Tüm yorumlar için teşekkür ederim. Böyle pozitif yorumlar alınca insan yaptığı paylaşımlardan daha çok keyif alıyor.

Kota konusunda haklısınız evet biraz fazla fotoğraf oldu. Birşey kaçırmak istemedik ki emin olun ekleyemediğimiz daha birçok önemli fotoğraf var.
 
Katılım
3 May 2009
Mesajlar
279
Benim anladığım;
1.Müthiş bir tarih bilinci var. 1200'lü yıllardaki yapıların hala muazzam şekilde korunduğunu görüyoruz.
2.Müthiş bir çevre bilinci var. Her yer tertemiz. Akan derelere özellikle dikkat ettim. Hiçbir şekilde doğal olmayan bir şey göremedim.
3.Müthiş bir sanat ve estetik algısı var. Her detay çok çalışılmış ve korunmuş. Her eşyaya büyük bir saygı gördüm.
4.Müthiş bir doğallık ve huzurlu yaşamı koruma isteği gördüm. Çok yüksek teknoloji ve birçok markaya sahip olmalarına rağmen eski tarz yaşıyor gibiler.
5.Otopark fiyatlarının birim para olarak ne kadar ucuz olduğunu ve birçok şeyin bedava olduğunu gördüm.

Allah bize de nasip etsin.
 
Katılım
1 Kas 2016
Mesajlar
119

Harika gezi, müthiş video&fotoğraflar...Devamını bekliyoruz.

Benim anladığım;
1.Müthiş bir tarih bilinci var. 1200'lü yıllardaki yapıların hala muazzam şekilde korunduğunu görüyoruz.
2.Müthiş bir çevre bilinci var. Her yer tertemiz. Akan derelere özellikle dikkat ettim. Hiçbir şekilde doğal olmayan bir şey göremedim.
3.Müthiş bir sanat ve estetik algısı var. Her detay çok çalışılmış ve korunmuş. Her eşyaya büyük bir saygı gördüm.
4.Müthiş bir doğallık ve huzurlu yaşamı koruma isteği gördüm. Çok yüksek teknoloji ve birçok markaya sahip olmalarına rağmen eski tarz yaşıyor gibiler.
5.Otopark fiyatlarının birim para olarak ne kadar ucuz olduğunu ve birçok şeyin bedava olduğunu gördüm.

Allah bize de nasip etsin.

Gezilerimize bir süreliğine ara veriyoruz. Aile ziyareti, vize işlemleri vs. derken ara vermiş olduk bizde. Fakat işlerimizi bitirdğimizde büyük bir planımız var :)

Bilalancer: Tespitleriniz doğru. Doğayı çok iyi koruyorlar. Çok enteresandır ki sokakta hiç çöp kutusu olmamasına rağmen (Aşırı derecede az var) sokaklarda hiç çöp yok. Üstelik piknik yapmayı da seviyorlar. Yine de kolay kolay bir poşet veya çöp bulamazsınız.
 
Katılım
3 Kas 2016
Mesajlar
5,583
oğlum atma şöyle resimler. depresyona giriyoruz burada. offff.

* resimlerde tek çöp göremedim.

* her şey simetrik bir şekilde düzgün. çıldırtıcı.

* toz hiç yok. toz yok lan oha.

* her yer yeşil.
 
Katılım
31 Eki 2015
Mesajlar
326
Bu ingilizler hiç işi bilmiyor, hep eski püskü evler, kaldığınız en yeni bina heralde 650 yıllık falan. Yok mu şöyle bizim toki gibi pırıl pırıl binalar yapan? Olacak iş değil.
 
Katılım
1 Kas 2016
Mesajlar
119
oğlum atma şöyle resimler. depresyona giriyoruz burada. offff.

* resimlerde tek çöp göremedim.

* her şey simetrik bir şekilde düzgün. çıldırtıcı.

* toz hiç yok. toz yok lan oha.

* her yer yeşil.

Doğru hiç toz yok. Çöl tozları buraya ulaşmıyorö heryre yeşil olunca topraktan toz da yükselmiyor. Motoru bir kere yıkayınca uzun süre idare edebiliyorum :D

Bu ingilizler hiç işi bilmiyor, hep eski püskü evler, kaldığınız en yeni bina heralde 650 yıllık falan. Yok mu şöyle bizim toki gibi pırıl pırıl binalar yapan? Olacak iş değil.

Açıkcası şehir merkezinde Türkiyedeki gibi son yıllarda bolca yapılan sitelerden burada da var. Hatta şu anda devlet teşvik ediyor bu tarz inşaatları. Biraz kültürlerine ters olsa da Londra için popülasyon - yer sıkıntısı nedeniyle böyle bir değişiklik içerisindeler.

Onun dışında en genç ev dediğiniz gibi 100 yıllık. Bizim kaldığımız ev 100 yılın üzerinde. Nitekim eski de görünmüyor.
 
Katılım
20 Eki 2013
Mesajlar
795
Eline emeğinize sağlık harika bir paylaşım olmuş. Sayenizde bizlerde görmüş oluyoruz.
 
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
878
Tüm yorumlar için teşekkür ederim. Böyle pozitif yorumlar alınca insan yaptığı paylaşımlardan daha çok keyif alıyor.

Kota konusunda haklısınız evet biraz fazla fotoğraf oldu. Birşey kaçırmak istemedik ki emin olun ekleyemediğimiz daha birçok önemli fotoğraf var.

kota konusu espri tabi.Ne kadar uğraşmışsınız fotoğraflar için, tebrik ederim demek istedim :)
 
Adana İl Temsilcisi
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
8,636
gezi yazı/fotolarınızı bende herkes gibi imrenerek okuyorum.tam bir belgesel tadında.gerçekten harika,imrenilesi yerler.herkesin ve benimde dikkatimizi çeken,son derece düzenli ve temiz olması.doğaya,yeşilliğe ve tarihe oldukça duyarlılar.Eee insanoğlu daima kendinde olmayana imrenir ve özlermiş.elinize,emeğinize sağlık.takipteyim.:rendeer:
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Yeni mesajlar

Çok Beğenilen Mesajlar

Üst