ÖLSEYDİM YAZAMAYACAKTIM. KURTULDUM, PAYLAŞIYORUM.
(BMW 1200 GS ile yaşanan bir kaza öyküsü)
“Telli Jant” mı yoksa “Döküm Alaşım Jant” mı? Spoked Wheel or Cast Wheel ?
Çarpmalarda hangisi daha güvenli acaba? Bu tartışma bana önceleri çok anlamsız gelirdi. “Enduro tarzı motosikletler doğası gereği zaten telli jantlı olmak zorunda; diğerler için de ne fark eder, zevkinize göre birini seçin gidin, neyi tartışıyorsunuz” derdim. Ta ki 50- 60 saniye ölümle dans ettiğim o korkunç ana kadar…
Kazanın üzerinden yedi aya yakın bir süre geçti. Katkıda bulunur umuduyla paylaşmak istiyorum.
Belki onlarca kez yazmak için klavyeye geçtim ama her defasında tekrar o anı yaşadım ve kendimi çok kötü hissettim, yazıyı tamamlayamadım. Halen olayın etkisinden tamamen kurtulmuş değilim ama sanırım kendimi biraz daha toparlandım.
Sıcak, mehtaplı 21 Temmuz 2008 akşamı, İstanbul. Eşimle evde yalnızız. Kızımız Sıla bizden çok uzaklarda anneannesinin yanında.
Kapının önünde duran oyuncağımız sanki bize sesleniyor:
-İKİ TEKER, İKİ BAŞ, TEK KALP, HAYDİ BOĞAZA!
Tekerin adı BMW 1200 GS. Daha İlk 5000 km içinde yaptığı elektronik arızalarla beni üzen motosikletime belki de kendini affettirme fırsatı doğmuştu.
Boğazdayız.
Her şey o kadar güzeldi ki... Fotoğraflarla anı ölümsüzleştiriyoruz. Keyifli anlar… Fotoğraf çekerken otomatik deklanşörü beklediğimiz saniyeler içinde garip bir şekilde “her şeyin bitmesi” korkusuyla ürperdiğimi hatırlıyorum. Sonrasında da zaten motosiklete bir ürkek binmiştim.
Saatler gece yarısını henüz geçmiş, eve dönüyoruz. Aksaray’dan Mahmutbey gişelerine doğru Vatan Caddesinde ilerliyoruz. Hemen her yerde yoğun “seçim çalışmaları” pardon ”yol yapım çalışmaları” trafiği felç etmiş durumda. Yolda her an her şeyin olabileceği varsayımıyla dikkatliyim, dalgın değilim. Milliyet Gazetesini geçince çalışmalar tamamen bitti.
Mahmutbey köprüsünün altından Edirne yönüne doğru geçiyorum ve tatlı bir meyille inişteyim. Eşim arkamda, topcase dolu. Hızlı ve yoğun olan trafikte en solda dördüncü şeritteyim. Sürat 120-130km/saat civarında olmalı. 6. Vites, orta gazdayım. Sağ tarafımdaki TIR ı henüz geçmiştim ki bir cisme çok sert şekilde çarparak dengeyi bozdum. Saniyeler önce solladığım TIR ben gaz kestiğim için sağımızdan bizi geçiyor. Eşim çarpmanın etkisiyle kaymış rodeo tarzında yarım kalça oturmaya çalıyor ve düşmemek için beni çekiyor. Kulaklarımda O’nun iç yakan çığlığı, kamyonların gürültüsü, ve motosikletin çeyrek gazla inişte çıkardığı o unutulmaz uğultu!
Ne olduğunu anlayamadım. Yarım çeyrek arası bir gazla denge sağlamaya çalışıyorum. İki üç kez nerdeyse yere değecek kadar sağa ve sola yatıp tekrar doğrulduk. Fren yapamıyorum, gaz kesemiyorum, gaz veremiyorum. Mevcut durumu muhafaza ederek sağa yanaşmaya çalışıyorum. Üçüncü şerite geçtiğim anda, hızımı azaltamadığım için bir kamyona az kalsın arkadan vuruyorduk. Birkaç karış mesafe kalmıştı, kamyon iniş aşağı biraz hızlandı da altına girmekten son anda kurtulduk. Geceleri araba kullanırken ne zaman bir kamyona arkadan yaklaşsam stepnesinin far ışığındaki görüntüsü bana o korkunç anı tekrar yaşatıyor, içim acıyor. Neyse, olay anına dönersem, çarpmamak için biraz daha gaz kestiğim için dengem çok bozuldu… Sanki yıllar süren bir mücadeleyle araçların arasından sıyrılıp sağ şerite, ve nihayet hava alanı sapağına ulaşabildim. Önümde, yanımda hiç araç kalmamıştı. Umutlandım, herhalde herhalde kurtuluyorduk.
Çarpma noktasından bir kilometre kadar uzaklaşmıştık. Bir dakikadan bile kısa süren bir ölüm kalım mücadelesi ama gelin bir de bana sorun. “Buraya kadarmış, ölüyorum” dedim. Bütün hayatım sanki bir slide gösterisiyle gözlerimin önünden geçti gitti.
Emniyet şeridinde gazı biraz daha kapattım. Yürüme hızına kadar hız düşürdüm. Motosikletin duramayacağını anlayınca çok kontrollü bir şekilde sola yatırdım. Arkama döndüm, eşim asfaltta oturur vaziyette, aralıksız çığlık atıyordu. Sonunda başından kaskını çıkarıp okullarda mezuniyet törenlerinde kep fırlatanlar gibi 10-15 metre uzağa fırlattı.
İkimizde hayattaydık ve hemen hemen yara almadan kurtulmuştuk. Şükürler olsun bacaklarımız motosikletin altnda kalmamıştı. Sol el bileğimde çarpmanın şiddetiyle oluşan çatlak tarzında bir kırık, sol diz altında sıyrık dışında yaralanmam yoktu.
Hemen arkamızdan gelen araçlardan biri yardım için durdu. Motosikleti kaldırıp emniyet şeridinde orta sehpaya aldılar. Çarptığım o sert cismin ne olduğunu çok merak ediyordum. Geriye, çarpmanın olduğu yere doğru koşmaya başladım. O anda aynı yerde başka araçların çarpışan otolar gibi birbirine girdiğini gördüm, güvenlik endişesiyle gitmekten vazgeçtim. Motosikleti emniyet şeridinde öylece bırakıp eve gittik.
Gün ışığında, motosikletin tekerlerinin ne hale geldiğini daha detaylı inceleyince iyice şaşırdım. Bırakınız çarpmayı 100 km/saatin üzerinde süratlerde üstelik artçıyla giderken her iki lastiğinizin aniden patladığını düşünebiliyor musunuz? Bizim hem iki lastiğimiz parçalanmış hem de jantlarımız kırılmıştı! Atlattığımız tehlike velhasıl çok büyüktü.
Trafik ekipleri ile yaptığım görüşmelerden çarptığım şeyin siyah iri bir köpek ölüsü olduğu bilgisini aldım. Kazalardan sonra yoldan kaldırılmış.
Hafif bir viraj, sol şeritte bariyer arasından sarkan bitki dalları, gecenin karanlığında bir TIR’ı sollamak muhtemelen köpek ölüsünü görmemi engelledi. Bilinmez, belki de köpeği “görmediğim” için kurtulduk. Öyle ya dördüncü şeritte , sağında TIR solunda otoban bariyerleri, süratle giderken önümüzdeki köpek ölüsünü aniden fark etseydik yaşayacağımız panikle belki de ya TIR’ın altına girecek ya da bariyerlere çarpacaktık!
Olaydan sonra bir buçuk ay kadar motosiklete binemedik. İçimizden gelmedi. Tarz değiştirelim dedik. 1200 RT’nin test sürüşünü yaptık ama 1200 GS den sonra onu da beğenmedik. Motosikletimiz lastikleri, jantları, amortisörleri vs. serviste yenilenmiş olarak, eskisinden daha iyi durumda gelince aynı motosikletle yola devam etme kararı verdik.
1200 GS’in 2000 li devirlerde çıkardığı gürültü bana o boğuşma anını, eşimin çığlıklarını hatırlatıyor ve irkiliyorum ama diğerlerine göre sanki bu motosiklet bana daha güvenli geliyor..
Onu bunu bilmem, motosikletin markası, jantları, modeli, 1978 yılında alınmış motosiklet ehliyetinin kazandırdığı tecrübe (o zamanlar araba ehliyeti ile motosiklet kullanılsa da ben ayrıca bir motosiklet ehliyeti de almıştım), eşimin artçı olarak soğukkanlılığı hayatta kalmamızda şüphesiz önemli faktörlerdi. Ama bunların hepsinin ötesinde emin olduğum tek bir şey var:
Bağışlandık; ailelerimize, sevenlerimize ve belki de hastalarımıza…
Tekrar başa dönersem motosikletler de bu tarz darbelerde acaba hangisi daha güvenli dersiniz? “Telli Jant” mı yoksa “Döküm Alaşım Jant” mı?
Kazasız günler dilerim.
Dr. M. Davut TOKLU
Çocuk Hastalıkları Uzmanı
davut@toklu.net
davuttoklu@ttmail.com