Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı
1. sayfa 123 SonuncuSonuncu

Nasuh Mahruki ve Motosiklet / Motosiklet.Net Özel

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1
    VaScO1925 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    30 Aralık 2007
    Şehir
    -------- i Z M i R --- İsim:£.я.h.α.η
    10 gün kadar oldu Nasuh Mahruki ile Facebooktan konuşarak motosiklet ile ilgili objektiflerine takılan resimleri sitemizde yayınlamak adına izin istemiştim ve kendisi olumlu yanıt vermişti..

    Şimdiye zaman oldu ve resimlerini upload ettim sizlerle paylaşıyorum.. (iznimizi aldık nasıl olsa korkmadan yayınlarım)

    Nasuh Mahruki Motosiklet ile özgürlüğün ne kadar güzel yaşanacağına en güzel örnekleri gösteren bir insan, Kendisine burdan Çok ama çok Teşekkür ederim.

    İYİ SEYİRLER


    Nasuh Bey' de Topiği inceliyor ve şu msjı bizlere gönderiyor

    Alıntı Nasuh Mahruki adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Nasuh Mahruki 28 Eylül, 23:57
    Gördüm, gayet hoş olmuş, elinize sağlık. Motorcu arkadaşları heyecanlandırıp, cesaretlendirip yollara çıkarabilirsek ne mutlu bana. Yolu istemekle yollara düşmek başka şeydir. Yolda olmanın kişiye kattıkları anlatmakla olmaz ancak deneyimlenir...



























































































































































    Drift Religion, iZMiR ŞußeSi


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    istanbulccc - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Ocak 2007
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    VFR 800
    İnşallah birgün banada bu tarz bir gezi nasip olur süper ya

  3. #3

    Üyelik
    07 Mayıs 2007
    Şehir
    BURSA/Bademli
    Motosikleti
    Kawasaki Ninja 250r "Siyah"
    "Hayranlık Uyandırıcı!"

    Ben 2010 Yazında avrupa turu ile bu işlere bir el atmayı düşünüyorum, kısmetse bir f650gs yada 600lük bir naked üstünde olurum o zamana kadar. Ondan sonra yollar benim..
    [MT-BerkaY] - 2008 Ninja 250R - bikepics.com/members/croner_berkay

  4. #4

    Üyelik
    10 Nisan 2008
    Şehir
    Adana
    Motosikleti
    KAWASAKİ VN 800
    muhteşem,tek kelimeyle süper nasuh hocam motorun hakkını vermiş,vaskocum paylaşım için teşekkürler emeğine sağlık

  5. #5
    cem_ali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    06 Eylül 2007
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    S&T GT250 R
    vay bee türkiyede kaç insan böle bi hayat yaşamıştır acaba..
    hatta dünyada kaç insan...

    her motosiklet tutkununun halleri vardır sanırım,nasuh mahruki hemen hemen hepsini geröekleştirmiş bunların.

    sanada ayrıca teşekkürler vasco iyi yapmışsın resimleri eklemekle

  6. #6
    alper_satriani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Ağustos 2007
    Şehir
    Heaven
    Motosikleti
    Nokia 6300 Gri
    harika, benim de nasuh mahruki ile çekilmiş bi fotom var

    bence nasuh beye de bir link at da kendini bi de buradan görsün
    BAŞKALARINI SIK SIK AFFEDİN, AMA KENDİNİZİ ASLA

  7. #7
    VaScO1925 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    30 Aralık 2007
    Şehir
    -------- i Z M i R --- İsim:£.я.h.α.η
    Alıntı alper_satriani adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    harika, benim de nasuh mahruki ile çekilmiş bi fotom var

    bence nasuh beye de bir link at da kendini bi de buradan görsün
    attım bile tekrar tşklerimi ilettim kendisine


    hoşunuza gittiğine sevindim arkadaşlar harika resimler gerçekten..
    Drift Religion, iZMiR ŞußeSi

  8. #8
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    30 Mart 2008
    Şehir
    Eskişehir
    Motosikleti
    Monero qm250
    Teşekkürler...
    Harikaydı...

  9. #9
    marwel114 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    26 Ekim 2006
    Şehir
    Bolu
    Motosikleti
    Bmw G650 Xmoto
    Çok güzel bir paylaşım olmuş arkadaşım, emeğine sağlık.
    İyi akıl etmişsin gerçekten, Nasuh Mahruki' nin böyle maceraları olduğunu bilmezdim.

    Teşekkürler.
    Karşılaştığım herkes en az bir konuda benden daha yetenekli, öyle ki her insandan öğreneceğim bir şey var.

  10. #10
    alper_satriani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Ağustos 2007
    Şehir
    Heaven
    Motosikleti
    Nokia 6300 Gri
    bigün racing motor hayallerimden vazgeçersem şu bmwlerden alazam
    BAŞKALARINI SIK SIK AFFEDİN, AMA KENDİNİZİ ASLA

  11. #11
    ozzy73 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    16 Temmuz 2007
    Şehir
    beylikdüzü/ist.
    Motosikleti
    Honda deuville
    teşekkürler vasco
    nasuh mahrukinin MOTOBİOGRAFİSİ gibi olmuş

  12. #12
    Khutuck - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Aralık 2005
    Şehir
    Yollarda...
    Motosikleti
    2.5 yıl akbil, sonra CuBuF150, şimdi Fazer, az KTM
    Alıntı croner adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    "Hayranlık Uyandırıcı!"

    Ben 2010 Yazında avrupa turu ile bu işlere bir el atmayı düşünüyorum, kısmetse bir f650gs yada 600lük bir naked üstünde olurum o zamana kadar. Ondan sonra yollar benim..
    Beraber çıkarız Ben de aynı planı yapıyorum aynı yıl için, hatta 2009 yazı da olabilir benimki.

  13. #13
    VaScO1925 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    30 Aralık 2007
    Şehir
    -------- i Z M i R --- İsim:£.я.h.α.η
    Alıntı Khutuck adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Beraber çıkarız Ben de aynı planı yapıyorum aynı yıl için, hatta 2009 yazı da olabilir benimki.
    bu yaz şöle egeden akdenize doğru düşünsende beni izmirden al beraber akalım akdenize daha iyi olmazmı 2010 da avrupaya git sen o zamana bende almanyada olursam seni karşılarım
    Drift Religion, iZMiR ŞußeSi

  14. #14
    Rigel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Ekim 2005
    Şehir
    izmir
    Motosikleti
    Xmax
    Dört dörtlük bir insandır Nasuh Mahruki. Motosikletle ilgili geçmişi de çok zengin. Kendisine çok imreniyorum. Çok kıskanıyorum.. Ondan nefret ediyorum.. Bana Nasuh'u bulun..




    Şaka...


    Teşekkürler sayın Mahruki, teşekkürler Erhan...
    Üç boyoz bir kola

  15. #15
    VaScO1925 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    30 Aralık 2007
    Şehir
    -------- i Z M i R --- İsim:£.я.h.α.η
    Berkant abi NAsuh beyden cevap var yazıları okumuş


    Alıntı Nasuh Mahruki adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Nasuh Mahruki 28 Eylül, 23:57
    Gördüm, gayet hoş olmuş, elinize sağlık. Motorcu arkadaşları heyecanlandırıp, cesaretlendirip yollara çıkarabilirsek ne mutlu bana. Yolu istemekle yollara düşmek başka şeydir. Yolda olmanın kişiye kattıkları anlatmakla olmaz ancak deneyimlenir...
    Drift Religion, iZMiR ŞußeSi

  16. #16

    Üyelik
    18 Kasım 2006
    Şehir
    Antalya --> İstanbul
    Böylesine geziler hepimizin hayali, malesef pek azımız gerçekleştirebilecek ya da gerçekleştirebiliyor. Bütün fotoğraflar harika ama özellikle şu fotoğrafa bayıldım:



    Teşekkürler Erhan ve eline, yüreğine sağlık Nasuh Mahruki...

  17. #17

    Üyelik
    19 Ağustos 2006
    Şehir
    istanbul/rumeli hisar
    Motosikleti
    sym mio
    Çok zevkli adam ya!!!
    [B]Bahar geri gelir biz olsak da olmasak da....[/B]::melek02:
    Apti mi kim o:cherry:,kımılcan:silent:
    ::fool::

  18. #18
    Motosiklet Eğitmeni COQ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Ocak 2008
    Şehir
    France
    Motosikleti
    Honda
    Taş var,çakıl var,eşek var, maymun var,Türk bayrağı var,motosiklet var,kar var, scooter var,yoksulluk var,kamera var,dağ var,ırmak var, su geçişi var, çocuklar var,fil var,patlak lastik var,çadır var.

    Yukarıda yazdıklarımdan siz ne anladıysanız, ben de fotoğraflardan onu anladım.

    Sayın Mahruki demişki;
    Motorcu arkadaşları heyecanlandırıp, cesaretlendirip yollara çıkarabilirsek ne mutlu bana.

    Efendim bunu gerçekten istiyorsanız, doldurun şu güzelim fotoğrafların altını da heyecandan kekeleyerek yazalım.
    Mutlaka o fotoğrafların, ballandıra ballandıra anlatılacak bir hikayesi vardır.

    En sevdiğimiz rapor türü budur.


    Bunların dışında sayın Mahruki,gıpta ve kıskançlıkla izlediğim nadir insanlardan biridir. Sadece medya marifetiyle tanımış olsakta güzel insandır,candır...

    Bu kadar gazdan sonra aracı ilede olsa, güzel bir rapor okuruz gibime geliyor.
    Küçük hırsız el feneri, büyük hırsız deniz feneri kullanır.
    Ancak her ikisininde çalışması için ampul gerekir.(Cosinus)

  19. #19
    muratgergerli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Mart 2006
    Web sayfasının adını hatırlayamadım fakatbir sayfada bazı kareleri görmüştüm nette..

    Doğayı ve macerayı seven, onları içinde yaşayan biri Mahruki..

    Adını hep hayati ve doğal olaylarda duymuşumdur..

    Erhan senin vasıtanla TEBRİK ETMEK İSTİYORUM Mahruki'yi...
    İmza mı; yok anam taklit ediliyor... Parmak basıyorum artık..
    ŞEYTAN TÜYÜNÜ BENDE UNUTMUŞ.

  20. #20
    mostwanted_57 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Ocak 2006
    Şehir
    İst./Bostancı
    Motosikleti
    Yamaha Xmax 250 ABS
    Sağol vasco.


    Alıntı croner adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    "Hayranlık Uyandırıcı!"

    Ben 2010 Yazında avrupa turu ile bu işlere bir el atmayı düşünüyorum, kısmetse bir f650gs yada 600lük bir naked üstünde olurum o zamana kadar. Ondan sonra yollar benim..

    Alıntı Khutuck adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Beraber çıkarız Ben de aynı planı yapıyorum aynı yıl için, hatta 2009 yazı da olabilir benimki.
    Beni almadan nereye?


    ------o------

    Alıntı coq adlı üyeden alıntı Mesajı göster

    Efendim bunu gerçekten istiyorsanız, doldurun şu güzelim fotoğrafların altını da heyecandan kekeleyerek yazalım.
    Mutlaka o fotoğrafların, ballandıra ballandıra anlatılacak bir hikayesi vardır.

    En sevdiğimiz rapor türü budur.
    www.nasuhmahruki.com/ladakh
    www.nasuhmahruki.com

    Doğuya Yolculuk - 1997

    Sonunda sayılı günler geçti ve beklenen an geldi. 1 Ağustos Cuma sabahı yine erkenden kalkıp Elif’le son hazırlıklarımızı tamamlamaya koyulduk. Bir yandan toparlanırken, bir yandan da bizi uğurlamaya gelen dostlarımız ve gazeteci ve televizyoncu arkadaşlarla, yolculuk programımızın detayları hakkında konuştuk. Daha önce motosikletle 2000-3000 kilometrelik yolculuklar yapmış olmama rağmen, ilk kez böylesine uzun bir yola, hem de toplam ağırlımızın 440 kilo olduğu bir makine ile çıkıyordum ve bunun gerginliğini bütün sabah yaşadım. Ancak motora binip, yan ayağını kaldırıp, çalıştırdıktan sonra, bütün heyecanım uçup gitti ve herşey normale döndü.

    Böylece, Sabah Adventure Club sponsorluğunda gerçekleştireceğimiz uzun yolculuğumuza Etiler’den başladık. Daha önceden kararlaştırdığımız gibi, ilk önce Fotoğrafevi midibüsünün, aynı rota üzerindeki yolculukları için çıkışa başlayacağı Ortaköy meydanına gittik. Faruk’la (Akbaş) ve ekibin diğer elemanları ile çok hoş bir vedalaşmanın ardından birbirimize şans dileyerek, ilk durağımız olan Ankara’ya doğru yola çıktık.

    Bu yolculuğu aslında Cenk’le (Metinkaya) birlikte iki motor olarak gerçekleştirmeyi planlıyorduk. Ancak yola çıkmamıza 4 gün kala, hiç hesapta olmayan bir aksilik başımıza geldi ve Cenk bir kaza geçirip bacağını kırdı.

    Bunun üzerine Serhat ve alçılı bacağıyla Cenk, ilk günümüzde destek olmak amacıyla arabayla Ankara’ya kadar bizimle geldi. Gerçekten de ilk günde böyle bir manevi desteğe çok ihtiyacımız varmış. Daha yolun ilk 200 kilometresinde, sebebini tam olarak çözemedik ama arka frenlerimiz sıkıştı ve balataları yaktı. Sonra da yedek olarak taktırdığım gaz teli, TEM yolunda 150 kilometre hızla giderken, normal gaz telinin arasına sıkıştı ve gazı bıraktığım halde motor yavaşlamadı. Bir kaç şey denedim ama çok hızlı akan trafiğin içinde, motoru bir türlü yavaşlatamadım. Debriyaja basınca, devir, motoru patlatacak seviyelere çıktı, gaz teli sürekli çekili olduğu için frenler bir işe yaramadı, en sonunda motoru giderken stop ettim ve güç bela kenara yanaşıp durabildim. Doğrusu daha yolun başındaki bu aksilik bizi biraz huzursuz etti ama basit bir sebebi olduğunu anlayınca fazla üzerinde durmadık.

    Ankara’da yine dostlarımızla çok hoş bir gün geçirip, hepsinin bol şans dileklerini aldıktan sonra doğuya doğru yolculuğumuza devam ettik. İkinci gecemizi Sorgun’da ŞİRİN Motel adlı çok hoş bir kaplıcada geçirdik ve Sivas’ta ilk bininci kilometremizi kutlamanın ardından Erzurum’a vardık. Burada Nafia (Özdemir) ile buluştuk ancak ortada bizim kaza geçirdiğimize dair bir söylenti dolaştığını öğrendik. Buna çok şaşırdık ve üzüldük, hemen tanıdıklara birer telefon edip havadan sudan konuştuk, neyse ki bu söylentiden hiçbirinin haberi yokmuş. Akşam, daha önceden tanıdığım Erzurum vali yardımcısı Ali Haydar (Küçük) beyle buluştuk. Birlikte hoş bir akşam yemeği yedikten sonra, bizi Palandöken Dedeman otelde misafir etti.

    Ertesi gün, Erzurum’dan Doğubayazıt’a geldik. Yolda mola verdiğimiz köylerde, herkes son derece içten ve yakın davrandı, ikramlarını ve dualarını hiç eksik etmediler. Aslında bugün sınırı geçip İran’a girmeyi düşündüğümüz halde, polis arkadaşımız Osman ve gümrükçü Naci abiyle birlikte, bugünü burada geçirmeye karar verdik. İshakpaşa sarayını ve çevresini gezdik, Murat kampingde harika bir yemek yedikten sonra da geçmişteki şanssız Ağrı dağı seferlerimden hatırladığım Urartu hotelde kaldık. Ağrı dağı yine muhteşem ve bir o kadar da çekici görünüyor. İki kez buraya geldim ama ne yazık ki tırmanışı deneyemedim bile. Dünyanın pek çok yerinde onlarca dağa tırmanmış bir dağcının, kendi ülkesinin en yüksek dağına tırmanmamış ve tırmanamıyor olması da, herhalde benim dağcılık kariyerimin tiraji-komik noktalarından biri.

    Böylece 5 Ağustos Salı günü erkenden hazırlanıp, bir kaç küçük eksiğimizi de hallettikten sonra, Gürbulak sınır kapısına geldik. Türk gümrüğündeki işlemleri rahat bir şekilde hallettik ve İran topraklarına girdik. Burayı geçmemiz biraz daha uzun sürdü. İran gümrüğünde, yabancı dergi, kaset var mı diye, Türkiye’den gelen arabaları, otobüsleri ve çantaları iyice kontrol ediyorlar. Bir de tabii ki buradaki bütün kadınların başörtüsü takma mecburiyeti var, nitekim Elif de sınırı geçtiğimiz andan itibaren bu kurala uydu.

    Sınırı atlattıktan sonra İran’ın muhteşem asfaltında ilerlemeye başladık. İlk olarak Maku’da, İran’ın hemen hemen bedavaya satılan benziniyle depomuzu doldurduk ve Tebriz’e doğru yola koyulduk. Sudan ucuz kelimesini herhalde buradaki yakıt fiyatları için söylemişler. Benzinin litresini 16 tümene aldıktan sonra, bir şişe kolaya 50 tümen vermek koydu bize doğrusu. Türkiye’nin yirmibeşte biri gibi bir fiyatı var benzinin, bir-bir buçuk dolara 32 litrelik depomuzu doldurabiliyoruz burada.

    Bazen fotoğraf , bazen de yol kenarında satılan karpuzlarla susuzluğumuzu gidermek için verdiğimiz kısa molalar haricinde, yolumuza devam ettik. Türkiye’den birlikte çıktığımız Ağrı’lı Mehmet, babası ve İran’lı arkadaşları Asker ile birlikte hava karardıktan biraz sonra Tebriz’e girdik. Otele gidene kadar, Tebriz’in tamamen düzensiz ve kuralsız trafiğinde, Asker’in tipik bir İran’lı gibi kullandığı yeşil Peykan’ı kaybetmemek için, binlerce kuralsız şöförün arasında bir yarım saat ter döktüm. Ben motoru, önüme atlayacak ya da sinyal vermeden sağa ya da sola dönecek arabalardan kollarken, Elif de, arkadan motora ya da çantalara çarpacak kadar yaklaşan arabaları azarlamakla meşguldu. Benim gibi İstanbul trafiğinde yıllarca araba ve motor kullanmış birisi için bile, İran’lıların trafik düzeni fazlasıyla zorlu geldi. Sonunda, motoru devirmeden ve berelemeden Derya otele gelebildik. Bugün kendimi felaket yorgun hissediyorum, deliksiz bir uykuya ihtiyacım var.

    6 Ağustos sabahı, güzel bir kahvaltının ardından, çantalarımızı toplayıp motora yükledik ve Tahran’a doğru yola koyulduk. Tebriz - Zencan arası biraz problemliydi ve yollardaki tamiratlardan dolayı biraz zorlandık. Hatta bir keresinde bizim şeritten peşpeşe gelen dört arabanın yanından neredeyse sıyrılarak geçtik. Adamlar kendi şeritlerine girmeyi denemediler bile. İran’da çok hatalı sollama yapıyorlar, hatta trafiğin tamirat nedeni ile, yandaki bozuk yollardan verildiği yerlerde bile, birbirlerini solluyorlar. Zencan’da kısa bir yemek molası verdik. Yol biraz rüzgarlı olmasına rağmen, buradan sonrasını çok daha rahat ve hızlı bir şekilde katederek, Tahran’a 30 kilometre mesafedeki Kerec şehrine girdik. Tebriz’in dünkü korkunç trafiğinden sonra, bugün de Tahran’ınkini tecrübe etmeye hiç niyetimiz yok, geceyi burada
    geçireceğiz.

    Ertesi sabah yine erkenden yola koyulduk ve Tahran’ı geçip, İsfahan’a geldik. Tiananmen meydanının ardından dünyanın ikinci büyük meydanı olan meşhur İmam meydanında, Fotoğrafevinin midibüsüne rastlarız belki diye düşünüyorduk ancak bizim epey önümüzdelermiş. Faruk’un arkadaşı Rashidi ile buluştuk ve onun kızkardeşinin evinde, bir İran ailesiyle çok hoş bir akşam yemeği yedik.

    Ertesi günümüzün ilk saatlerini, 16. yüzyılda; “Esfahan, nesf-e Jehan” (İsfahan dünyanın yarısıdır) diye adlandırılan bu muhteşem şehre ayırdık.
    Cuma günü dolayısıyla çoğu yer kapalıydı, biz de İmam meydanının etrafındaki yerleri ve kapalı çarşısını gezdik. Yola devam etmemiz gerekmese, burada günlerce gezebilirdik ancak Katmandu’ya zamanında varabilmek için programımızı uygulamak zorundayız. Böylece öğleden sonra Yazd’a doğru yola çıktık. Yazd’a hava karardıktan sonra girdik ve motorları ile bize yol gösteren iki gencin de yardımıyla, Lonely Planet’in rehber kitabında önerilen hoş ve mütevazi bir otele yerleştik. Burada en sevdiğimiz şey olan buzlu kavun suyu yapan bir yerin de, bizim otelin 100 metre yanında olduğunu öğrenince keyfimize diyecek yoktu doğrusu.

    Yazd, halen burada yaşayan yaklaşık 12.000 mensubu ile, İrandaki Zerdüşt kültürünün en yoğun olduğu bir çöl şehri. 9 Ağustos sabahı önce Yazd’ın 14. yüzyıldan kalma Büyük Camii’sini gezdik, ardından Zerdüştlerin 1500 yıldır sönmeyen kutsal ateşlerinin yandığı Ateşkade’ye gittik. Son olarak ta, 50 yıl öncesine dek Zerdüştlerin ölülerini akbabalara terkettikleri “Sessizlik Kuleleri”ne gittik. Zerdüşt geleneklerine göre, Hava, Toprak Ateş ve Su kutsaldır ve cesetlerle onları kirletmezler. Tibet Budizm’inde halen uygulanan bu yöntemde, ölüler ceset parçalayıcıları tarafından akbabalar için parçalara ayrılıyor. Sonuçta akbabalar işlerini bitirdiğinde cesetten geriye hiç bir şey kalmıyor. Son derece etkileyici bu çok özel yerdeki yapı kalıntılarını, kuleleri ve halen kemiklerin görülebildiği yamaçları gezdikten sonra, bundan sonraki durağımız olan Bam şehrine doğru yola çıktık.

    Bam’a gece 22:15 sularında girdik ve yine buralıların yardımıyla, rehber kitaplarda özellikle tavsiye edilen Tourist Guest House’a geldik. Gece vakti, buranın sevimli sahibi Akbar’ın karısının hazırladığı yemeği yerken, burada kalan İrlandalı gençle ve Akbar’la uzun uzun sohbet ettik. Akbar’ın misafir defterinde Mehmet adlı bir Türk gencinin de notlarını görmek bizi çok sevindirdi, hatta Akbar Türkiye’de Mehmet’in misafiri bile olmuş bir ara.

    Ertesi günümüzü dinlenerek geçirdik, burası o kadar hoş ve sıcak bir ortama sahip ki, bir gün daha burada kalmaya karar verdik. Kirlilerimizi yıkadık, motorun sağını solunu iyice bir kontrol ettim, Maşaallah şimdilik iyi gidiyor, tek sorun sıcaktan dolayı mı emin değilim; fabrika standartlarının iki katı yağ yakıyor. Öğleden sonra bir de Türkiye’ye telefon edip her şeyin yolunda olduğunu haber verdik. Bam’da hava müthiş sıcak, ancak yeraltı su kaynakları sayesinde her taraf yemyeşil palmiye ağaçlarıyla dolu.

    Akşamüstü buraya asıl geliş sebebimiz olan Arg-e Bam’a gittik. Çok ilginç ve güzel bir şeyle karşılaşacağımızı bilmemize rağmen, burası bizi gerçekten çarptı. Arg-e Bam, ilk inşası çok eskilere giden dev bir antik kale-şehir. Sokaklar, binalar, evler, surlar, kaleler, camii, çarşı, büyük bir şehirde olması gereken herşey var burada. Bir ortaçağ avrupa kalesini andırıyor, tek farkla ki, buradaki herşey kilden yapılmış.

    11 Ağustos sabahı çok erken bir saatte kalkıp Zahedan’a doğru yola çıktık. Tam önümüzden yükselen çöl güneşinin doğuşunu motorumuzun üzerinde izleyerek, Shurgazi çölünde ilerlemeye devam ettik. Doğuya yolculuğun en hoş taraflarından biri de bu, güneş her sabah yüzünüze doğuyor. Zahedan’da yemek ve yakıt molası verdik ve sınıra kalan son 85 kilometreyi de geride bırakıp İran gümrüğüne girdik. Şansımıza Türkçe bilen bir kaç kişinin yardımıyla, bu tarafı fazla uğraşmadan atlattık.

    Pakistan sınırına geldiğimizde ise, karşılaştığımız şeyi ancak bir şok olarak ifade edebilirim. Sınırı belirleyen duvarın öte yanında bambaşka bir dünya vardı. Her taraf toz, toprak ve pislik içinde. İnsanların tipleri bir anda değişti, rüzgarın savurduğu kumların arasında, İran’da görmediğimiz bir fakirlik ve sefalet göze çarpıyordu. Pasaport işlemlerini kolaylıkla hallettik ancak motorun işlemlerine geldiğimizde, bizi çok kötü bir sürpriz bekliyormuş. Başımıza en son geleceğini düşündüğüm şeyle karşılaştık; Evraklarımız Pakistan’a girmemiz için uygun değil… İlk önce inanamadım ama oturup kağıtları tek tek inceleyince, Turing’deki görevli kadının bana yanlış döküman verdiğini anladım. Ne yazık ki bu yanlışlığı İstanbul’dan 5000 kilometre uzakta, rehber kitaplarda bile, “Burada bir gece kalmayı aklınızdan bile geçirmeyin” dedikleri bir sınırda farkettik. Yapacak bir şey yok, bu kağıtlarla Pakistan’a giremeyiz. Türkiye’ye buradan telefon etme imkanı da olmadığı için, tekrar İran’a geri girdik ve nüfusunu Afgan, Beluci, Pers ve Sihlerin oluşturduğu, İran’ın en az çekici şehri olduğu söylenen Zahedan’a geldik. Bundan sonraki iki gün, Cenk’in Türkiye’de sorunumuza bir çözüm bulmasını beklemekle geçti. Burada tesadüfen tanıştığımız ve bize çok yardımcı olan Majid’in sayesinde, sonunda yeni Carnet de Passage’ımızın kopyasını fakstan aldık, orjinalleri ise Cenk Lahor’a yollatacak. Artık tek sorunumuz fakstan çıkan Carnet’nin işe yaraması.

    13 Ağustos sabahı erkenden kalkıp, tekrar sınıra geldik. Biz İran’dan çıkarken, Pakistan’dan gelen üstleri, başları, motorları savaştan çıkmış gibi görünen, perişan halde üç Avustralyalı gence rastladık. Çok kötü yerlerden geçmek zorunda kalmışlar ve motorlarını bir kaç kez devirmişler, bir yerde ise neredeyse susuzluktan öleceklerini sanmışlar. Onlara buradan sonrasının çok daha rahat ve kolay olacağını söylüyoruz, ne yazık ki onlar aynı şeyi bizim için söyleyemiyorlar. Benim bildiğim Aussie’ler çok sıkı adamlardır. Bu iri kıyım üç gencin Pakistan yollarında bu hale gelmesi bizi biraz düşündürmedi değil hani. Ne yapalım başa gelen çekilir, biz de payımıza düşene hazırız.

    Elimizdeki fakslarla bu sınırı geçmek herhalde bu yolculuğun en stresli ve zorlu bölümü oldu. Tam dört saat dil dökerek görevlileri bütün hatanın Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun olduğuna ve elimizdeki faksların orijinalden çekildiğine ikna etmekle uğraştık. Karşımıza sunulan absürd alternatiflerin en yenilir yutulur olanı, Elif’i trenle Quetta’ya ve oradan Lahor’a göndermek, benim de, pasaportlarımızı teslim edeceğimiz, 80 kiloluk bir Pakistanlıyı buradan yaklaşık 1600 kilometre uzaktaki sınıra kadar taşımam oldu. Bu saçma tekliflerin hiçbirini kabul edemedik tabii ki. En sonunda Lahor’la yaptıkları görüşmelerin sonucunda bu durumu benim pasaportuma açık bir şekilde yazarak gitmemize izin verdiler. Bizi çöle salmadan önce bir de öğle yemeği ikram ettiler ki, o anda ihtiyacımız olan tek şeydi. Bir de tabii Elif’in başörtüsü mecburiyetinden kurtulması çok iyi oldu.

    Yemekten hemen sonra yola çıkarak, yolların bomboş olduğu Taftan çölüne girdik. Başlangıçta genellikle yol koşulları iyi durumdaydı ancak sonradan çok ani olarak değişen ve hiç işaret olmayan yollarda ilerleyerek hava kararırken Dalbandin adlı şehire kadar geldik. Yol boyunca aşırı sıcaktan dolayı, sık sık bir şeyler içmek için mola vererek ilerledik ve yol kenarında bidonlarda satılan benzinle depomuzu doldurduk. Dalbandin’de tesadüfen, burada bir maden arama firmasında çalışan Doug adlı Avustralyalı bir mühendisle tanıştık. Doug, yol koşullarının daha da kötüleşeceğini ve gece vakti yol kesen talibanların cirit attığı Belucistan’da yolculuk yapmanın hiç de iyi bir fikir olmadığını söyleyerek, geceyi geçirmek için şirketin şantiyesine davet etti bizi.

    Ertesi gün ilk 50 kilometre kum yığınları ve aniden karşımıza çıkan çukurlarla dolu oldukça bozuk yollarda ilerledikten sonra biraz rahatladık ve 6 saatin sonunda Quetta’ya vardık. Daha saatin erken olmasına rağmen geceyi burada geçirmeye karar verdik ve geçen sene, bizim Camel Trophy’cilerin de kaldığı Bloomstar otele yerleştik. Quetta tam anlamıyla yaşayan bir şehir, son derece renkli ve hareketli. Kalabalık sokaklarında herkes biryerlere yetişmeye çalışıyor. Rengarenk kamyonlar, aşırı derecede süslü otobüsler, triportörler, motorlar, bisikletler ve yürüyen insanlar, her bir dükkandan ayrı müzik sesinin geldiği sokakları dolduruyor. Bir de bugün Pakistan’ın ellinci kuruluş yıldönümü kutlamaları yapılıyordu, o yüzden iyice kalabalık ortalık. Biz de artık sokaklarda, arabalarda ellerinde Kalaşnikov’larla dolaşan tiplere şaşırmıyoruz. Fırsatını bulmuşken Cenk’e ve Sarp’a da telefon edip Pakistan’a girebildiğimizi haber veriyoruz.

    Ertesi sabah Quetta’dan ayrılıp Dere Gazi Han yoluna girdik. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz, daha kuzeyden giden Dere İsmail Han yolunu denemeyi pek istemiyoruz. Bütün gün 10 saatten fazla bir süre yol almamıza rağmen ancak 420-430 kilometre yapabildik. Akşamüstüne doğru artık yeşillenmeğe başlayan yollarda silahsız dolaşan bir biz kalmıştık herhalde. En uyduruk motorlarla bile gidenlerde, arkadakinin elinde bir tüfek görüyorduk, kamyonetlerde ise zaten Kalaşnikov’lar var. Gece karanlığında girebildiğimiz, Rhakni adlı kasabadaki Rest House’da geceyi geçirmeye karar verdik. Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra da bir şeyler atıştırmak için dışarı çıktık. Ben buradaki kötü lokantaların birinde ne bulduysam yerken, Elif muz ve şeftaliyi tercih etti.

    16 Ağustos sabahı yine erkenden kalkıp yola çıktık. İlk 40 kilometre iyi zorladı bizi doğrusu, yer yer son derece bozuk, müthiş virajlı ve dağlık bir bölgede, yakıcı güneşin altında üç saatte geçebildik bu mesafeyi. En zorlu sürüşümüzü dün yaptık diyordum ama bugünkü tozlu topraklı yollar dünü arattı doğrusu. Daracık ve virajlı yollarda, kelimenin tam anlamıyla sürünerek yanından geçmeye çalıştığımız, karşıdan gelen kamyonların yüzünden iki kere motoru yatırmak durumunda bile kaldım. Burayı atlattıktan sonra, çok daha yeşil ve sulak Punjab eyaletine girdik ve Multan’a kadar geldik. Bugünkü yorucu yollardan ve kamyonların eksozlarından leş gibi olmuşuz, klimalı, güzel bir otele yerleşip biraz dinlenince kendimize geldik.

    Ertesi sabah nispeten daha düzgünce bir yolda ilerleyerek Lahor’a 120 kilometre mesafedeki Okara bölgesine girdik. Bir anda, bu gezi için en korktuğumuz şey başımıza geldi; Sakin ve dikkatli bir şekilde, yaklaşık 70-80 kilometre gibi bir süratle ilerlerken, yan yoldan ana yola çıkan bir bisikletli hiç trafiğe bakmadan, bütün yolu yanlamasına geçerek, gidiş yolumuzu kapattı. Bisikletlinin bizim yolumuza çıkacağını fark edince kornaya basıp onu uyarmaya çalıştım ama hiç oralı bile olmadı. Çarpışma anına kadar frenlere asıldım ama kurtaramayacağımızı anlayınca, saniyeler, belki de saliseler içinde, böyle bir çarpışma sonrasında devrileceğimizin neredeyse kesin olduğuna ve motoru kurtarmak için yapabileceğim tek şey olduğuna karar verdim. Çarpışmanın olduğu anda gazı açıp, motoru ivmeyle düz tutmaya çalıştım, inanamıyorum ama işe yaradı. Ön tekerlekle bisiklete yandan vurduk adam da bisikletten fırlayıp sağdan motora çarptı. Yoldan çıkarak yandaki yaklaşık 1.5 metre genişliğindeki bozuk zeminde, ön tekerleği çarpışmanın etkisiyle yalpalayarak elli metre kadar giden motoru devirmemek ve hemen yanımızdaki 2 metre kot farkı olan araziye düşürmemek için çok uğraştım. Her şey bir anda olup bitti ve kendimizi motorun üzerinde duruyor bulduk. Sol bacağımda keskin bir acı hissediyorum, boxer motorlarda kazalarda en çok olan şey oldu. Motoru düz tutmak için bacağımı yana açtığımda, yağ kapağına çarpmışım. Hemen motordan inip, kendimizi kontrol ettik, Allaha şükür ciddi bir şeyimiz yok, her şey normal görünüyor. Bu arada bisikletli de ayağa kalkmış, orasını burasını kontrol ediyordu. Seke seke yürüyüp adamın yanına gittim, elini ve bacağını incitmiş ama kırığı yok, bisiklet ise kullanılmayacak durumda. Adama dikkatsizliğinden dolayı biraz söylendim, sonra da Lahor’a hava kararmadan girme düşüncesiyle yolumuza devam ettik.

    15 kilometre kadar sonra, Elif sağdaki 45 litrelik yan çantanın olmadığını söyledi. Nasıl olurunu hiç düşünmeden geri dönüp, ters istikamete doğru hızla ilerlemeye ve yolu kontrol etmeye başladık. Çantanın içinde, elbiselerimizin ve kitaplarımızın yanısıra bu notları yazdığım, Karma Internatinal’ın verdiği HP Omnibook 2000 laptop’umun da bulunması ve çantayı bulamadığımız taktirde, gezinin buraya kadar olan bölümüyle ilgili bütün notların kaybolacağı düşüncesi bizi kahretti.

    Tek ümidimiz, çantayı henüz yeni düşürdük ve yolda bir yerlerde başında birilerini toplanmış bulacağız. İlk yaptığımız hızlı ön araştırmadan bir sonuç çıkmayınca, Elif’i buradaki bir polis istasyonuna bırakıp, yol boyunca gördüğüm herkese sorarak, samanlıkta iğne aramaya benzer bu işi sürdürdüm. Bir süre sonra yanıma motorlu iki genç geldi ve çantayı gören bir şöförün, polis istasyonuna haber bıraktığını söyledi. Tahir adlı genç benim motora bindi, onun yardımıyla, bir aşağı bir yukarı bölgeyi iyice taradık, ve inanılmaz ama sonunda bulduk. Yol kenarındaki bir evdekiler almış ve bahçeye koymuşlar, sahibinin çıkmasını bekliyorlardı. Allah gariban kulunu sevindirmek isterse, eşeğini kaybettirip buldururmuş. Bizimki de o hesap oldu. Pakistan gibi fakir ve eğitim seviyesi düşük bir yerde bu çantayı bulmamız da, aslında bu insanların ne kadar yardımsever ve dürüst olduklarının bir göstergesi. Akşam bir süre Tahir’in misafiri olup, arkadaşlarıyla sohbet ettik, ikramlarını aldık. Ancak çok üzüldüğümüz bir şey öğrendik; Tahir’in üniversite mezunu kardeşi iki ay önce Keşmir bölgesinde Hindistan’la yapılan bir çatışmada hayatını yitirmiş.

    Bu iyi niyetli insanlarla vedalaşıp, gece karanlığında daha yavaş ve dikkatli bir şekilde ilerleyerek, geç bir saatte yorgun argın Lahor’a girdik.
    Sokakta tanıştığımız, arabalarından abartılı bir şekilde yüksek volümlü müzik gelen üç gencin yardımıyla, kalacak güzel bir otel bulup yerleştik. Ertesi sabah erkenden dünkü çocuklarla buluşup işlerimizi hallettik; Karaborsada para bozdurduk, DHL’den yeni karnemizi aldık ve durumu Pakistan Otomobil Kurumuna bildirdik, motorun yağını değiştirdik, hava filtresini temizledik, deposunu doldurduk ve yıkattık. Bu çocukların sayesinde bütün bu işlemleri çok hızlı bir şekilde halledip, dün gece gözümüze kestirdiğimiz Pizza Hut’a, hep birlikte gidip kendimize bir ziyafet çektik. Bu geceyi de Hindistan sınırının bulunduğu Wagha’da geçirdik.

    19 Ağustos sabahı erkenden sınır işlemlerine başladık ve hem müslüman hem de bir çift olmamızın sayesinde fazla uğraşmadan Hindistan tarafına geçtik. Hindistan sınırı ise, görevlilerin iyi niyetli olmalarına rağmen abartılı prosedürlerinden dolayı, sıkıcı bir dört saat sürdü. Sınırı atlattıktan sonra 28 kilometre uzaktaki Amritsar’a gelip, uzun zamandır hayalini kurduğum Altın Tapınağın herkese açık misafirhanesine yerleştik. Son derece güleryüzlü ve misafirperver Sih’ler, giren çıkanın haddi hesabı olmayan tapınakta, motorun ve eşyaların güvenliği için, hem üstünü örttüler hem de başına bir nöbetçi diktiler. Böylece biz de rahatça, 400 yıllık bu muhteşem tapınağı ve çevresini gezebildik.

    Altın Tapınak yada Hari Mandir; 1469-1539 yılları arasında yaşamış olan, şair-filozof Guru Nanak tarafından İslam ve Hinduizm’in karışımından oluşturulan Sihizm’in izleyicilerinin en kutsal yeri. Sihler yaşamları boyunca en az bir kez buraya hac ziyareti yapıyorlar. Nektar havuzu anlamına gelen Amritsar; Tibet Vajrayana Budizm’inin kurucusu Padmasambhava’nın da doğum yeri olarak kabul edildiğinden daha eskiden Tibet’li Budist’ler için de kutsal bir mekanmış. Ancak zamanla Budist’ler buradan ayrılınca bu kutsal mekana Sih’ler sahip çıkmış.

    Gece - gündüz hareketin hiç bitmediği tapınakta çok hoş bir gün geçirdik. Ertesi gün uzun ve tehlikeli bir yolculuğun ardından Delhi’ye girdik. Buranın Sultanahmet’i diyebileceğimiz Paharganj’daki sayısız otelden birini, zar zor motoru içeri parketmeye ikna edip yerleştik. Ertesi gün, Bahai Tapınağını, muhteşem Kızıl Kale’yi, Hindistan’ın halen kullanılan en büyük camiisi olan Jama Masjid’i ve Eski Delhi sokaklarını gezip, zıtlıklarla dolu bu kaotik şehri bir nebze olsun yaşadık.

    22 Ağustos sabahı Paharganj’ın rengarenk dükkanlarını son bir kez gezdikten sonra Agra’ya doğru yola çıktık. Buradaki ilk durağımız olan Agra kalesinin ardından, Hindistan’ın belki de en çok tanınan eseri, muhteşem Taj Mahal’e geldik. Moğol imparatoru Şah Cihan, 18 yıllık en sevgili karısının ölümü üzerine, ona layık muhteşem bir kabir yaptırmaya karar verir. Yapımı 21 yılda tamamlanan bu eser, Tagor’un dediği gibi “Zamanın yanaklarında asılı kalan bir gözyaşı tanesi”ne benzemektedir. Hikayenin devamı daha da acıklıdır; Şah Cihan’ın oğullarından Aurangzeb, üç erkek kardeşini öldürttükten sonra, babasını da tahttan indirir ve hapse atar. Şah Cihan ömrünün geri kalanında, Taj Mahal’i hücresinin penceresinden seyredebilir ve ancak ölümünden sonra karısına kavuşur.

    23 Ağustos gecesi yorucu ve tehlikeli bir yolculuğun ardından, kutsal şehir Varanasi’ye girip, daha önceden öğrendiğimiz çok hoş bir otele yerleştik. Ertesi sabah erkenden kalkıp, güneşin doğuşuna karşı kutsal Ganj nehrinde yıkanan hacıları görüntülemek için bir sandalla nehre çıktık. Nehir boyunca ilerleyerek, Ghat adı verilen ve nehire inen basamaklarda yıkanan, dua eden, meditasyon yapan insanları ve bu etkileyici kültürü hayranlıkla seyrettik.

    Aynı gün Varanasi’ye veda edip, çok hoş, ağaçlarla çevrili bir yolda ilerleyerek, Nepal sınırının bulunduğu Sounuli’ye geldik. Sınır işlemlerini kolaylıkla halledip, uzun yolculuğumuzun son ülkesi Nepal’e girdik. Bu arada sınırda iki Türk gencine rastlamak bizi çok şaşırttı ve sevindirdi, Onok ve kardeşi Onat’la, birbirimize bol şans dileyerek aksi yönlerdeki yollarımıza devam ettik. Ertesi gün ilk durağımız; Buddha’nın doğum yeri Lumbini oldu.

    Lumbini’deki kalıntıları gezdikten sonra, Bhutwal üzerinden giden Pokhara yoluna çıktık. Ancak son derece bozuk ve kötü yol koşullarına sahip bu yolda, 100 kilometre mesafeyi tam 5 saatte geçebildik ve hava kararmak üzereyken, yorgun argın Pokhara'ya vardık. Hava sürekli bulutlu ve yağışlı olduğu için, Annapurna, Machapuchare gibi Batı Himalayaların muhteşem dağlarını, ancak gözucuyla görebildik.

    26 Ağustos sabahı, yağmurun dinmesini bekledikten sonra yola çıktık ve son 200 kilometre yolumuzu da tamamlayarak, yıllardır hayalini kurduğum bir düşümün daha sonuna vardık. İstanbul’dan Katmandu’ya, tam 9000 kilometre ve 26 gün süren, bir kuşağın en büyük ideali olan bu olağanüstü yolculuğu sevgilimle birlikte, kendi motorumla tamamladım. Duygularım karmakarışık, ancak inanılmaz bir huzur ve mutluluk var içimde. Atlattığımız onca zorluk, onca badireden sonra artık gizemli Katmandu sokaklarında ilerliyoruz, rüyalarıma bile giren bu anın tadını sonuna kadar çıkarmaya çalışıyorum.

    İlk işimiz, 26 Ağustos’ta saat 16:40’ta havaalanında buluşmak üzere, bundan bir ay önce sözleştiğimiz kuzenim Mehmet’i havaalanından almak oldu. 9000 kilometrelik yoldan geldiğimiz randevumuza, 20 dakika geç kalarak yetiştik ve hep birlikte Thamel’e gidip harika buluşmamızı kutladık. Sonrasında ise Katmandu’da ne yapılırsa onu yaptık; Budist ve Hindu tapınaklarını gezdik, harika restoranlarında yemekler yedik, kafelerinde oturduk, barlarına gittik, dükkanlarını, kitapçılarını gezdik. Bize başından beri destek olan Türkiye’deki dostlarımıza her şeyin yolunda olduğunu haber verdik. Bu arada birlikte yola çıktığımız Fotoğrafevi ekibiyle de buluştuk, birbirimizi tebrik edip yolculuklarımızı anlattık. Bir hafta sonra başlayacağım Cho Oyu tırmanışı öncesi son olarak ta, motorun komple bir bakımını yaptım ve değişebilecek hemen hemen herşeyini değiştirdim.

    Ve 2 Eylül sabahı, Elif Türkiye’ye, ben de Tibet’e doğru yola çıktık.
    ........

    www.nasuhmahruki.com

    Hindistan'da Motosiklet ve Fotoğraf - 1997

    Hindistan, hem motosiklet ile tur yapmak hem de fotoğraf çekmek açısından bence son derece uygun ve keyifli bir ülke. Her yer o kadar renkli ve ilginç ki, bu büyük ülkede insan hiç sıkılmadan aylarca gezebilir, fotoğraf çekebilir. Altı farklı ana dine mensup, onsekiz farklı ana dili ve 1600 diyalekti konuşan pek çok değişik ırk grubunun birarada yaşadığı, bir milyara yaklaşan nüfusu ile Hindistan, inanılmaz dinamizmi ve zengin kültürü ile bir gezgini kolaylıkla kendisine bağlayabilir ve dış dünyayı unutturabilir. Hemen hemen her gün Hindistan’ın herhangi bir yerinde bir festivale rastlamak olası. Özellikle büyük festivallerden bir tanesine denk gelecek şekilde kendinizi ayarlayabilirseniz, işte o zaman bu zengin mozaiğin tadını fazlasıyla çıkartabilirsiniz.

    Hindistan’da karayolu üzerinde kendi aracınızla seyahat etmeyi düşünüyorsanız, bütün rehber kitaplardaki şu uyarıyı asla aklınızdan çıkarmayın; “Bozuk yol koşulları ve kötü araç kullanımı nedeniyle, Hindistan’da kara yolculuğu riskli ve tehlikeli olabilir.” Bu uyarı sonuna kadar haklı olmakla birlikte, motosiklet üzerinde belirli bir tecrübeniz varsa ve böyle bir yolculuk yapmak istiyorsanız, sürüş güvenliğinizi arttırmak ve normalde olduğunuzdan en az iki kat daha dikkatli davranmak koşuluyla, bunu yapamamak için bence hiç bir sebep yok.

    Motosiklet, dünyanın hemen hemen heryerinde olduğu gibi Hindular için de son derece sempatik bir araç ve tabii onunla seyahat edenler de. Bir motorcu-gezgin olarak çoğu zaman sıcak bir şekilde karşılanıp, size yardım etmeye gönüllü birilerine rastlayabiliyorsunuz. Bizim seyahatimizde de her şey yolunda gitti. Hatta bir bayan ve bir erkek seyahat ediyorsanız, çoğu zaman işleriniz daha da kolaylaştırılıyor ve hızlandırılıyor. Gümrüklerde bile nispeten daha az bekletmeye ve yardımcı olmaya çalışıyor görevliler.

    Bir gezginin seyahatinde yaşamak isteyebileceği hemen hemen her şeye sahip olan Hindistan’a gitmeden önce, yapmanız gereken tek şey; Yeni baskı bir rehber kitap bulup iyice incelemek ve izleyeceğiniz rotayı kendi beklentileriniz ve istekleriniz doğrultusunda şekillendirmek. Böylesi bir yolculuğu kendi motosikletinizle yapabileceğiniz gibi, Hindistan’ın büyük şehirlerinden birinden 1200-1500 usd arası bir fiyata satın alabileceğiniz meşhur Enfield’lardan biriyle de yapabilirsiniz. Eğer yeteri kadar zamanınız ve bütçeniz varsa, Türkiye’den motorunuza atlayıp, İran’ı ve Pakistan’ı geride bıraktıktan sonra Hindistan’a girip seyahatinizi sürdürebilirsiniz. Acil bir durumda yada canınız istediğinde büyük bir havaalanından, rahatlıkla motorunuzu kargo olarak Türkiye’ye yollayabileceğinizi de aklınızın bir köşesinde bulundurursanız daha rahat ve güvenli seyahat edebilirsiniz. Eğer daha az zamanınız varsa ve İran ve Pakistan’ı geçmek gözünüzde büyüyorsa, Türkiye’den motorla yola çıkmak yerine, uçakla Delhi’ye yada Calcutta’ya gidebilirsiniz. Buradan Enfield bullet 350cc yada 500cc’lik motorlardan bir tane satın alıp, zamanınızı istediğiniz şekilde değerlendirip, ülkeyi gezebilirsiniz. Geri dönmek istediğinizde ise, fazla uğraşmadan başka bir gezgine, daha düşük bir fiyata motorunuzu satıp, tekrar uçakla evinize dönebilirsiniz.

    Bunların yanısıra, lokal ulaşım araçlarını kullanarak ta pekala Hindistanı dolu dolu gezebilir ve tadını çıkarabilirsiniz. Ancak imkanı olan herkese bir kaç aylık motorla bir Hindistan gezisini kesinlikle tavsiye ederim. Ben kendi hesabıma ilk fırsatta daha uzun süreli bir gezi için bu büyük ülkeye geri dönmek istiyorum. Hindistan gibi aşırı kalabalık bir ülkede kendi aracınıza sahip olmak çoğu yerde işinizi müthiş kolaylaştırabiliyor. Kalabalık, boğucu, rahatsız, aşırı sıcak tren ve otobüs yolculuklarından sizi kurtardığı gibi, bilet kuyruğunda uzun ve çileli bekleyişlerden de uzak tutuyor. Hem de istediğiniz yerde durmak ve istediğiniz kadar kalmak gibi harika bir özgürlüğü de size sunuyor. Bütün bunları söylerken mekanik ve sürüş yeteneklerinizin belirli bir seviyenin üzerinde olduğunu kabul ediyorum.

    Bence karar vermeniz gereken tek şey, Hindistan’ı nasıl ve ne kadar süre yaşamak istiyorsunuz. Ondan sonra da, imkanlarınız ve beklentileriniz dahilinde güncel bir program çıkartıp ona göre hareket etmek en doğrusu olacaktır.

    Hindistan, tecrübeli bir gezgin için bile ilk anda bir şok etkisi yaratır. Kirlilik, sıcak, sefalet, fakirlik, her köşe başında sakatlar ve dilenciler, ortalıkta kol gezen hastalıklar ve inanılmaz bir kalabalık. Bütün bunlar, hazırlıksız, acemi turistin Hindistan’daki günlerini cehenneme çevirmek ve onu bir an önce kaçırtmak için fazlasıyla yeterlidir. Ancak akıllı bir gezgin, hemen içinde bulunduğu koşullara uyum sağlamaya çalışır. Hindistan’ın tadını, ancak onu olduğu gibi kabul ederseniz ve kendinizi bu duruma alıştırırsanız, çıkarabilirsiniz. Tamamen kendine özgü iç dinamikleri ve kaotik sistemi içinde bir düzeni olan Hindistan, kendisine adapte olan herkese, sonsuz güzelliklerini tattırır.

    Kabaca, Hindistan’da neler bulabileceğinize dair fikir vermek açısından, her bir eyalet’te karşılaşabileceklerinizden biraz bahsetmek istiyorum.

    --Jammu ve Kashmir’in batı bölgelerinden uzak kalmak kaydıyla, Ladakh’taki Tibet Budizmini, sekizbin metrelik dağları, dünyanın ikinci en yüksek araç kullanılabilen yolunu yaşayabilirsiniz.
    --Himachal Pradesh’in muhteşem Budist manastırlarını, Dharamsala’da Dalai Lama’nın bir konferansını izleyebilirsiniz.
    --Penjab eyaletinde, Amritsar’daki Altın Tapınak’ta Sih’lerin içten misafirperverliğini, Hinduism ve Müslümanlığın birleşiminden Guru Nanak’ın 1500’lerde ortaya çıkardığı Sihism’i, tanıyabilirsiniz.
    --Kralların toprağı Rajastan eyaletinde, Rajput’ların kahramanlık hikayelerini dinleyebilir, Jaipur’un meşhur “Pembe Şehir”ini, ilginç fil festivalini, Ajmer’de müslümanların Muin-ud-din Chisti adlı sufi derviş anısına düzenledikleri büyük festivali, Pushkar’ın inanılmaz kalabalık deve festivalini izleyebilir, çöl şehirlerini gezebilir, deve safarilerine katılabilirsiniz.
    --Uttar Pradesh eyaletinde, inanılmaz zıtlıkların birarada uyum içinde yaşadığı kalabalık Delhi şehrini, Haridwar’daki yada Allahabad’daki büyük Kumbh Mela festivaline gelen hacıları, muhteşem Taj Mahal’i, doğal parkları, Fatehpur Sikri’deki hayalet şehri, kutsal şehir Varanasi’yi ve ghat’larında yıkanmaya gelen binlerce Hindu hacıyı görebilirsiniz.
    --Madhya Pradesh eyaletinde, Gwalior’un dev kalesini, Khajuraho’da 1000 yıllık erotik heykellerin bulunduğu tapınakları hayretle gezebilirsiniz.
    --Batı Bengal eyaletinde, kaotik Calcutta şehrini, dünyanın en güzel çaylarının üretildiği Darjeeling’i, küçük bir Budist krallık olan Sıkkım’ı ve muhteşem manastırlarını görebilirsiniz.
    --Hindistan’ın kuzeydoğusunda yer alan 1995 yılına dek turizme kapalı tutulan Assam, Meghalaya ve Tripura eyaletlerine bugün artık girebilirsiniz. Ancak, Arunachal Pradesh, Nagaland, Manipur ve Mizoram, politik düzensizlikten dolayı hala ziyaret etmesi zor olan eyaletler.
    --Nüfusunun %95’i Hindu olan Orissa eyaletinde eski tapınakları ve kendine özgü mimarisini, Puri’deki büyük, araba festivalini takip edebilirsiniz.
    --Hindistan’ın en az güvenli eyaletlerinden biri olan Bihar’da yalnız ve gece seyahat etmemeye özen göstererek, inanılmaz bozuk kara yoluna da iyice dikkat ederek, Buddha’nın bundan 2600 yıl önce Bodh Gaya’da altında aydınlanmaya ulaştığı kutsal incir ağacını ve buradaki muhteşem tapınakları, dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan Nalanda üniversitesinin kalıntılarını görebilirsiniz.
    --Hindistan’ın en güneyinde yer alan Tamil Nadu eyaletinde, Bengal körfezinde denize girebilir, kendine özgü karnatik müziği dinleyebilir, Madras’ın harika restoranlarının, dükkanlarının ve zengin kültürel imkanlarının tadını çıkarabilirsiniz.

    Kerala eyaletinin 1960’lardan beri popüler olan muhteşem plajlarının tadını çıkarabilirsiniz.
    Karnataka eyaletinde Bangalore’un sayısız publarında kendinizi kaybedebilirsiniz.
    Andra Pradesh eyaletinde Hyderabad’ın kültürel aktivitelerinin, danslarının, ghazal gösterilerinin tadını çıkarabilirsiniz.
    Maharashtra eyaletindeki, Hindistan’ın en büyük şehri Bombay’da, Hindistan’a ait herşeyi bulabilirsiniz.
    Goa’nın çılgın yılbaşı partilerine katılabilirsiniz.
    Hindistan’ın en zengin endüstri bölgesi olan Gujarat’taki Ahmedabad’ın sayısız camilerini gezebilir, uçurtma festivalini izleyebilirsiniz.

    Sonuç olarak Hindistan’da, aradığınız şeyi mutlaka bir yerlerde bulabilirsiniz. Yeter ki ön araştırmanızı iyi yapın.

    Motorla değil de, sırt çantası ile seyahat edecek olanlar için küçük bir detayı hatırlatmak istiyorum; “Hafif seyahat eden gezgin iyi gezgindir” Gereksiz bir sürü malzemeyi çantanıza doldurup, bir de ağır çantanızı bir yerlere sığdırmak ve önce onu güvenli bir yere bırakıp sonra geziyi yaşamak durumunda kalmayın. Hindistan, en az 40 yıldır gezginlerin uğrak yeri olmuş bir ülke, dolayısıyla turizmi, belirli sınırlar içinde de olsa, destekleyecek tüm altyapıya sahip. Uyku tulumu, çadır, ocak, vs. türü çok az ihtiyaç duyabileceğiniz ve heryerde mutlaka alternatifi olan malzemeleri de yanınızda götürmenize hiç gerek yok. 35-40 litrelik bir çanta bence fazlasıyla yeterli.

    Motorcuya Öğütler - 1997

    _ Pakistan, Hindistan, Mısır ve Libya, kendi ülkelerine geçici bir süre için ithal edilecek araçların, tekrar ülke dışına çıkacağını garanti altına almak amacıyla, aracınızın üretim yılına ve tipine göre belirli bir miktar teminat mektubu talep ediyor. Türkiye Turing ve Otomobil kurumundan aracınızın karnesini çıkartırken yatıracağınız bu teminatı, aracınızı tekrar Türkiye’ye soktuktan sonra geri alıyorsunuz.

    _ Türkiye Turing ve Otomobil Kurumundan uluslararası ehliyet çıkartmayı ihmal etmeyin. Her ne kadar çok sorulan bir evrak olmasa da, bazı ülkeler zorunlu tutuyor ve bir kaza durumunda daha az sorun yaşarsınız.

    _ Vizelerinizi, aracınızın karnesini ve yapmanız gereken diğer resmi işlemleri, yola çıkmadan en az bir hafta – on gün önceden bitirmiş olun, çünkü son günlerde hiç aklınıza gelmeyen detaylarla uğraşmanız gerekebilir.

    _ Yolculuk boyunca, pasaportunuzu, aracınızın karnesini, uluslararası ehliyetinizi ve eğer varsa aşı karnenizi mutlaka üzerinizde taşıyın. Bunlardan hazırlayacağınız birer fotokopiyi de, yedekte bulundurun. Fotokopilerin her ne kadar resmi bir yaptırımı olmasa da, orjinallerinizi kaybettiğiniz taktirde, sonraki işlemleri hızlandırabilirsiniz.

    _ Aracınızı ya Türkiye’de, yada rotanız üzerindeki ülkelere giriş yaptığınızda sigortalatmayı ihmal etmeyin. Bazı ülkeler, karşı tarafa verilebilecek zararlara karşı sigortalanmayı zorunlu tutuyor. Bu durumun işleyişini öğrenmek için yolculuk öncesi iyi bir ön araştırma yapmanızda fayda var.

    _ Değişik marka ve model motorlardan, hatta bir Citroen 2CV’den tutun da, karavanlara, kasası kapatılmış bir Unimog’a yada içi uzun yol için hazırlanmış otobüslere kadar çok değişik tipteki araçlarla böyle bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Karar vermeniz gereken tek şey, bu yolculuktan ne beklediğiniz olmalı.


    UZUN BİR MOTOR YOLCULUĞU YAPMAYI DÜŞÜNÜYORSANIZ;

    _ İlk tecrübe olarak, batıya doğru yolculuk etmek, yol koşulları, konaklama, yemek ve güvenlik gibi konularda, doğuya gitmekten daha pahalı ama çok daha kolay ve rahat olacaktır.

    _ İki yada daha fazla motor ile yolculuk her bakımdan çok daha güvenli ama sonuçta olmazsa olmaz da değil. Motorun üzerinde iki kişi olmak tek kişi olmaktan daha zor, ama iki kişi yolculuk yapmak tek kişi yolculuk yapmaktan çok daha zevkli.

    _ Motorunuzu servise sokup son bakımını ve kontrollerini yaptırmayı unutmayın.

    _ Motorunuzun el kitabını yanınızda taşıyın ve servisinizden özellikle dikkat etmeniz gereken noktaları iyice öğrenin. Olası bir sorun halinde, bulacağınız ustaya, motorunuza özgü detayları vererek daha güvenli çözüm üretebilirsiniz.

    _ Rotanız üzerinde, motorunuzun onaylı bir servisi olup olmadığını araştırın, eğer varsa bu durum işinizi çok kolaylaştıracaktır.

    _ İstanbul’dan Kathmandu’ya yolculuk, ana rotadan ayrılmadığınız sürece yaklaşık 9000 kilometre sürüyor. Üç hafta içinde bu yolculuğu tamamlayabilirsiniz ancak bence en uygunu daha uzun bir zaman ayırıp, yol üzerindeki yerlerin tadını çıkartarak gitmek olacaktır.

    _ Geri dönüşü motorla yapmayı düşünmüyorsanız, Kathmandu’daki yada diğer büyük şehirlerdeki kargo firmalarından biri ile motorunuzu Türkiye’ye uçakla da yollatabilirsiniz.

    _ Aşırıya kaçmamak koşulu ile her tip ve boyutta motorla uzun mesafe yolculuğu yapılabilir. Ancak, seçtiğiniz rotaya, yapmak istediğiniz mesafeye ve yola çıkmaktaki amacınıza uygun bir motor seçmek en uygunu olacaktır. Doğu yolculukları için bence en uygunu, enduro tipi motorlar. Daha az konforlu olmakla birlikte cross tipi motorlar da kullanılabilir.

    _ Kendi motorunuzu bu yolda kullanmak istemiyorsanız, yada bu kadar zamanınız yoksa, 1200 - 1500 dolar arası bir fiyata, Hindistan’ın meşhur Enfield’larından 350 cc’lik Bullet’ını yada 500 cc’liğini satın alıp, gezinizi onunla da yapabilirsiniz. Geri dönmeye karar verdiğinizde de daha ucuz bir fiyata motoru kolaylıkla satabilirsiniz. Bu durumda tamir ve yedek parça derdiniz hiç olmayacaktır.

    _ Yapmayı düşündüğünüz kilometreye göre, ihtiyacınız olabilecek yedek parçalardan, (ampul, sigorta, vb.) periyodik bakımda değiştirilmesi gereken parçalardan (yağ, buji, filtre, vb.) ve kullanıma bağlı aşınan ve değiştirilmesi gereken parçalardan (lastikler, frenler, vb.) fazla yer kaplamayacak bir set hazırlayıp yanınızda taşıyın. Lastik gibi çok yer kaplayan ve kolay kolay problem çıkartmayacak büyük parçalarınızı kargo olarak rotanız üzerindeki büyük şehirlerden birindeki, önceden ayarladığınız bir adrese yollatın. (Siz yola çıktıktan belirli bir süre sonra, evdekiler yedek parçalarınızı herhangi bir şehirdeki büyük kargo firmalarından birinin ofisine yollatabilir.)

    _ Tubeless lastikler uzun yolda daha güvenli, imkanınız varsa bunları tercih edin.

    _ Büyük depolu bir motorla daha rahat edersiniz. Eğer 20 litrenin altında deposu olan bir motorla yola çıkıyorsanız yedek benzin taşımayı ihmal etmeyin.

    _ Çene kısmı tam açılan bir kaskla hem çok daha rahat edersiniz hem de kaskı çıkarmadan fotoğraf çekebilirsiniz.

    _ Doğu yolculuğunda pis benzinle (kumlu, sulu, yağlı, düşük oktanlı) karşılaşmak çok olası olduğu için, karbiratörü kolay temizlenebilen bir motor seçin ve temizleyebileceğiniz bir ilave benzin filtresi taktırın.

    _ Biz hiç çadır kullanmadık, çünkü her yerde uygun konaklama imkanı bulduk. Ancak kirli yataklara sermek için hafif ve az yer kaplayan bir uyku tulumu bulundurmanızda fayda var.

    _ Çok iyi bir ilk yardım seti edinin, neyin, nasıl ve ne zaman kullanılacağını öğrenin ve ciddi bir ilk yardım kursu alın.

    YOLDA

    _ Dünyanın gerçekten uzak köşelerine gitmediğiniz sürece, hemen hemen her yerden Türkiye ile haberleşebilir ve hesapta olmayan bir problemle karşılaştığınızda yardım alabilirsiniz. Belirli aralıklarla, Türkiye’deki güvendiğiniz, iş bitirici birisini planlarınızdan ve durumunuzdan haberdar edin.

    _ Planladığınız yolculuk süresince ve herhangi bir aksilik olduğu taktirde, gerekebilecek miktarda parayı yanınızda bulundurun.

    _ Pakistan, Hindistan ve Nepal’de trafik soldan işliyor. Motorla çok kolay alışılabilecek bu durumu hiç gözünüzde büyütmeyin.

    _ Bütün doğu yolculuğunda otobüs ve kamyonlara dikkat edin. Bazı yerlerde geçiş üstünlüğü aracın boyutlarına bağlı olabiliyor.

    _ Bütün doğu yolculuğunda yollara son derece dikkat edin. Çukurlar, bozuk bölümler, şerit değiştirmeler hiç bir uyarı olmaksızın, çok ani olarak karşınıza çıkıyor. Maksimum sürati biraz düşürmekte fayda var.

    _ Kamyonların ve otobüslerin eksozu motorcuyu ciddi şekilde rahatsız ediyor. Ciğerleriniz için bir takım önlemler almaya çalışın. (Eksoz gazının zararlı etkilerini bir miktar tolere eden vitaminler, iyice kapanan bir vizör sistemi yada arada nefesinizi tutmak gibi.)

    _ Asla gece yolculuk yapmayın. Pakistan, Hindistan ve Nepal’de çoğu araçta hiç ışık bulunmuyor. Özellikle hiç ışık bulunmayan ana yollarda, hava karardıktan sonra evine dönen hayvanların çektiği araçlar ve yayalar çok tehlikeli olabilir.

    _ Bazı ülkelerde (Pakistan) para bozdurmak, büyük şehirlerin dışında sorun olabilir. Bir sonraki büyük şehire yetecek kadar ve bir aksilik halinde gerekli olabilecek miktarda lokal parayı yanınızda bulundurun.

    _ Akşamları motorunuzu mutlaka güvenli, tercihen kapalı bir yere bırakın ve çantalarınızı motorun üzerinde bırakmayın.

    _ Belirli bir mesafe sonra benzine ulaşacağınızdan emin olmadığınız sürece deponuzu üçte birin altına düşürmeyin. (Deponuzun kapasitesine göre bu oranı değiştirebilirsiniz.)

    _ Şehir içlerinde mümkün olduğu kadar az motor kullanacak şekilde programınızı yapın. Yatacak ve motoru parkedecek güvenli bir yer bulduktan sonra, şehri gezerken genellikle lokal ulaşım araçlarını kullanın.

    _ Her sabah yola çıkmadan önce, motorunuzu kontrolden geçirin. Bir önceki gün yaptığınız yolculukta, motor farkında olmadığınız bir zarar görmüş olabilir.

    _ Motorunuzun rutin bakımını ihmal etmeyin. Özellikle kumlu ve sıcak bölgelerde uzun yol yapıyorsanız, motor yağı ve hava filtresi daha kısa sürede kirleniyor.

    _ Herhangi bir ülkede bir trafik kazası yaparsanız, kaza mafyaları ile başınızı derde sokmamak için, hayati bir durum yoksa, en yakın karakola gidip durumu rapor edin.

    _ Müslüman ülkelerde, müslüman bir ülkeden geliyor olmanız işinizi çoğu zaman kolaylaştırıyor. Bir bayan ile yolculuk etmek de, yine aynı şekilde çoğu yerde işlemlerinizi hızlandırabiliyor.

    _ Doğu yolculuğunda çocukların sizden en çok istediği şey kalem; yanınızda bol miktarda kalem bulundurursanız, lokal insanlarla kolaylıkla iletişim kurabilirsiniz. Şeker, çikolata gibi şeyler vermek, uzun vadede çocukları gördükleri her yabancıdan birşeyler dilenmeye ittiği ve diş sağlıklarını olumsuz etkilediği için, genellikle bilinçli gezginler tarafından doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmez.

    TÜRKİYE

    _ Türkiye’nin doğusunda özellikle Ağrı, Doğubayazıt civarında çocuklar motorunuza taş atabilir, buna dikkat edin.

    İRAN

    _ İran’a girerken gümrükte, yanınızdaki video kamera gibi elektronik eşyalarınızı pasaportunuza işletmeyi unutmayın.

    _ Bayanların İran’da başörtüsü takma mecburiyeti var.

    _ İran’da benzin son derece ucuz ve genelde kaliteli, Pakistan sınırına giderken, sınırdan 5-6 kilometre mesafedeki Mircaveh kasabasına gidip deponuzu doldurmayı ihmal etmeyin.

    _ İran, bütün asyanın en iyi yollarına sahip. Bir günde çok uzun yol yapabilirsiniz.

    _ İran’da hatalı sollama çok yapılıyor ve trafik çok süratli aktığı için dikkatli olmakta fayda var.

    PAKİSTAN

    _ İran’dan çıkıp Pakistan’a girdiğinizde, ilk anda ortam sizi biraz şaşırtıyor. Kuh-i Taftan adlı sınır kasabasında, kumların üzerinde deliler gibi bir oraya bir buraya giden kamyonetler sizi fazla ürkütmesin. Kasabadan ayrıldıktan sonra uzun bir süre, çok az bir trafiğin olduğu yollarda ilerliyorsunuz.

    _ Pakistan yeni yollar yaptırıyor, muhtemelen yollar daha iyi durumda olacak. Ancak kasaba geçişlerinde yollar son derece kötü.

    _ Sınırdan Quetta’ya kadar olan bölümde, yaklaşık 600 kilometre çöl geçiyorsunuz. Bu yola çıkmadan kapalı şişe suyu bulduğunuz taktirde bol miktarda yanınıza alın, genellikle pek bulunmuyor.

    _ Pakistan’da İran’daki kadar hızlı ilerleyemeyeceksiniz, konaklayacağınız yerleri iyi hesaplayın.

    _ Taftan çölünde gece yolculuk etmek güvenli değil ve hiç tavsiye edilmiyor.

    _ Çocukların en çok kalem istediği yer, Sınır ile Quetta arasındaki Taftan çölü.

    _ Quetta’dan Lahor’a giden iki yol var. Kuzeyde, Dere İsmail Han yolu ve güneyde, Dere Gazi Han yolu. Biz Dere Gazi Han yolunu kullandık. Genelde uygun bir yol, ancak Rhakni ve Dere Gazi Han arası son derece dağlık ve virajlı. Kamyon trafiği de yoğun olduğu için burada dikkatli olun.

    _ Pakistan’da etlere dikkat edin. Keçi etinden kolaylıkla midenizi bozabilirsiniz. Yanınızda kuvvetli bir ishal ilacı bulundurun.

    _ Lahor’da Pizza Hut var. Pakistan yemeklerinden bıktıysanız harika bir değişiklik olabilir.

    HİNDİSTAN

    _ Pakistan ile Hindistan arasında geçiş yapabileceğiniz tek bir sınır var. Lahor ile Amritsar arasındaki bu sınır saat 15:30’da kapanıyor, ona göre erken gidin. Pakistan’dan Hindistan’a gelen araçlar çok sıkı aranıyor. Uzunca bir süre gümrükte beklemeye ve işlemlerle uğraşmaya hazırlıklı olun.

    _ Hindistan son derece renkli ve ilginç bir yer. Gezmek için de çok uygun, bence zamanınızın çoğunu buraya ayırın.

    _ İstanbul – Kathmandu rotası üzerinde Hindistan’ın yolları, şehirler arası bölümlerde iyi ancak şehir ve kasaba geçişlerinde oldukça kötü.

    _ Bihar eyaletinde yollar son derece kötü ve gece yolculuk güvenlik açısından tehlikeli. Mecbur değilseniz burada araç kullanmayın.

    _ Jaipur ve Ajmer arasındaki 120 kilometre, hayatımda gördüğüm en tehlikeli ve kuralsız yol. Burayı geçecekseniz çok dikkatli olun.

    _ Ana yolda bile olsanız önünüze aniden çıkabilecek, öküz, manda, inek, domuz, köpek, keçi, tavuk, maymun, hatta deve ve fil gibi hayvanlara dikkat edin.

    _ Hindistan’da bizim yaşadığımız en büyük sorun, sürekli yanlış yönlendirilmemiz oldu. Bir yol yada adres sorduğunuzda, en az iki - üç kişiden aynı cevabı almadan emin olmayın ve uzun mesafe gitmeden mutlaka doğru yolda olup olmadığınızı kontrol edin.

    _ Eğer bir F650 BMW’niz varsa, Delhi’ye 30 kilometre mesafede Gaziabad’da HERO MOTORS, bu motorları üretiyor. Dolayısıyla buradan F650’nize tam servis alabilirsiniz. Mr. Sundeep Bimwall– (0575) 701883 – 701881 – 700350.

    NEPAL

    _ Hindistan’dan Nepal’e Sonouli’den giriş yaptıktan sonra, Kathmandu’ya giden iki yol var. Butwal üzerinden giden Pokhara ve Kathmandu yolu, yada Pokhara’ya uğramadan Kathmandu’ya giden yol. Pokhara her ne kadar son derece güzel ve mutlaka görülmesi gereken bir yer ise de, Butwal – Pokhara arasındaki 140 kilometrelik yolun 100 kilometresi, manzarası olağanüstü güzel olmakla birlikte son derece kötü. (Fotoğrafevi minibüsü, iki yıl önce bu yolda iki kez lastik yarmış.) Lastiklerinize ve motorunuza güveniyorsanız bu yola girin. Kathmandu’ya geldikten sonra çok daha iyi bir yolla Pokhara’ya gidebilirsiniz.

    _ Nepal’in yolları, Kathmandu’ya ulaşanların bir bölümü hariç son derece kötü.

    _ Nepal’de kaza ile bile olsa bir inek öldürmenin cezası 20 yıl hapisle cezalandırılabilir, ona göre.

    _ Kathmandu’da, Maitighar’daki gayet iyi ingilizce bilen ve işinin ehli motor tamircisinde, motorunuzun bakımını ve tamir gerekliyse tamirini yaptırabilirsiniz. Mr. H. B. Manandhar - 227329

    _ Nepal’den kargo ile motorunuzu yollamak isterseniz, bu işi bilen ve güvenilir DAS kargoyu kullanabilirsiniz. Mr. Naresh Das - 426704


    İyi Yolculuklar...

    www.nasuhmahruki.com


    REKLAM ALANI
1. sayfa 123 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler