Bizzat kullanıyorum.94 model. 90 km hız en ideali. Otobüs gibi gider. Dengelidir. Bence en kral endorudur. Rustur. Bakımı-onarımı kolaydır.
Bir keresinde Ankara'dan kız arkadaşım (şimdiki eşim) ile uyku tulumlarımız, çadırımız, hamağımız, tencere tava...ile İzmir'e, ordan Kuşadası, Efes-Milet, Bodrum, Marmaris, Dalyan, Fethiye ve Denizli (pamukkale) üzeri Ankara olmak üzere 17 gün ve 3000 km yol yapmıştık. Yaşım 24tü o zamanlar.2002 Temmuz ayı.
Hiç unutmam, Dalyan tarafında ilerlerken bir toprak yola sapmıştık. Meğer etrafta arı kovanları varmış. Hey yer arı. Bir tanesi girmez mi kaskın içine. Panikle çıkarayım derken devirdik motoru toprak yolda...Sürklenip durabildik. Toz toprak kalktı, çöktü. Allahtan bu motorda düşme anında sizin motorla yer arasında sıkışmanıza engel olan demirler var. Onların sayesinde bir kaç sıyrıkla atlattık kazayı. Ufak kanamalar vs. Baktım yan tarladan millet koşuyor yardıma. Ama nedense konuşmuyorlar. Taki ben "dayı niye konuşmuyorsunuz" diyene kadar. Bizi turist sanmışlar
Bu olay üzerine dünyada eşine az rastlanır bir misafirperverlik hikayesi de başladı. Motoru kaldırdık, yükleri toplayıp yeniden bağladık. Ne yük ama, arkadan bakınca Hint kamyonları gibi her yerden bri şey sarkıyor. Mayolar-havlular kurusun diye en üstte...Motoru çalıştırmaya çalışıyorum olmuyor. Bir, iki...tık yok. Boğulmuş. Neyse sürüye sürüye en yakın yol üstü bir kahvehane/restoran gibi bir yerin yakınına getirdik. Motorla uğraştığımızı gören işletme sahibi geldi yanımıza. Yumurta topuk, beyaz çorap, açık yaka...Bu durumda yardımımıza gelmiş, sağolsun dedim kendi kendime. Adam da uğraşıyor bir yandan...Kız arkadaşım bende cin. Etrafı kesiyor...Kıllanmış, o restoran gibi yerde açık saçık kadınlar servis yapıyor. Allah allah. Ben de saf saf sırf muhabbet olsun diye adama "hocam siz ne iş yaparsınız?" diye sorum. Adam eğildiği yerden bana dönüp "esnafım" deyice bir gülme tuttu. Sonradan öğrendik ki o yer öyle pek de hayırlı bir yer değilmiş...Amcam da bir nevi "esnaf"mış.
Neyse, motor çaışmayınca bizi o gece misafir edecek Sadettin amca ve eşi tarlanın birinden çıkıp yanımıza geldi. "Motoru bizim köye götürelim, bir anlayan çıkar, hem hava da karardı, burda kalmayın" dediler. Olabilir dedik ama motoru nasıl götürücez. Bi dünya yol var dediklerine göre. Onlar da sepetli bir motorla gelmişler tarlalara. Bağladık bir halat bizim motora, diğer ucunu da öndeki motorun sepetine. Sadettin amca önde ben arkada, kız arkadaşım ve onun eşi sepette, gidiyoruz. Ama sonuçta çekilen ben olduğum için ikide bir halat gevşeyip-gerilip dengemi bozuyor. Zar zor vardık bu halde köye. Bir daha denedik çalışmadı.
Geldi bir tamirci. Dedi "bu alet boğulmuş, biraz bekleyin, boğulan yerlerdeki benzin buharlaşır, o zaman çalışır"...dediği gibi de oldu. Üç saat sonra denedik, bu defa çalıştı motor. Ama oldu mu gecenin 10u. "Dünyada bırakmayız" ısrarları arasında "bari bahçede yatalım, hem üstümüz de temiz değil" dememize aldırmadan ve tüm direnişimize rağmen bizi kendi yatak odalarında yatırıp kendileri salondaki divanda uyudular. Yok böyle bir şey! Sanki 1000 yıldır tanışıyoruz, öyle sıcak, öyle içten...Sabah kalkıyoruz, harika bir kahvaltı hazırlanmış. Mahcupuz ama yiyoruz önümüze koyulanları. "Bari tamircinin parasını verelim" diyoruz ama nafile. Onu da ödetmiyorlar...Ayrılıyoruz sabahın erken bir saati. Arkamızda "dünyada hala böyle insanlar var" dedirten o şirin aileyi bırakarak. O yoksul evde bizi rahat ettirmek için yaptılarını eminim çok ama çok az insan yapardı...Hala bayramlarda, yılbaşlarında ararız kendilerini. Geçen yıl düğünümüz oldu. Gönderdik davetiyelerini ama gelemediler. Para göndermeyi de teklif ettik gelsinler diye ama kabul etmeyecek kadar gururlu insanlar olduklarını da biliyorduk...Kısmetse bir gün tekrar ziyaretlerine gidicez...Bu defa çocuklarımızla belki...