Adam müthiş bir baş ağrısıyla uyanmış, ilaç almış, geçmemiş, eczacı iğne yapmış, yine geçmemiş, doktora gitmiş, onun verdiği ilaçlar da işe yaramamış, sonunda doktorlar toplanmışlar, konsültasyon yapmışlar ve ağrının geldiği yeri bulmuşlar...
Peki, çare?
Kesip atacaklar...
Adam yalvarmış, yakarmış, "Yaşım genç, seks olmadan, hayatın tadı olur mu?" demiş...
Dinletememiş, doktorlar ameliyat etmişler, ağrı bitmiş ama, adam da bitmiş, hayata küsmüş, gözünde hiçbir şeyin kıymeti yok, çekip gitmiş...
* * *
KÜÇÜK bir kasabaya yerleşmiş, otelde bir oda tutmuş, orada yatıyor, orada kalkıyor, orada yiyor, orada içiyor, ne geleni var, ne gideni...
Bir gün aynaya bakacak olmuş, kendisinden utanmış, saç, sakal bir karış, yağ içinde, pislik...
Hele üstü başı daha da berbat, ceketinin yakası, kirden renk değiştirmiş...
Kendisinden utanmış, önce bir hamama gitmiş, yıkanmış, temizlenmiş, arkadan berbere, sonra da çarşıdaki kumaşçıya, "Takım elbise diktireceğim, bana üç metre kumaş kes!" demiş...
Kumaşçı sormuş:
"Siyah mı, gri mi, kahverengi mi?"
"Ne fark eder, hangisi olursa olsun!"
* * *
KUMAŞI almış, terziye gitmiş, o da sormuş:
"Nasıl dikeyim, kruvaze mi olsun, tek düğmeli mi, üç düğmeli mi?"
"Ne fark eder, nasıl olursa olsun!"
Terzi ölçü almaya başlamış, pantolona gelince, eli apış arasındayken sormuş:
"Beyim takımlar sağda mı olsun, solda mı?"
"Ne fark eder, nerede olursa olsun!"
"Öyle deme beyim, ters olursa çok fark eder, öyle bir baş ağrısı yapar ki!"