Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı

gezi raporu/gezi blogu

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    30 Ocak 2012
    Şehir
    Kocaeli/İzmit
    Motosikleti
    Honda CBR 250
    Merhabalar,

    "İZ(MİT)NİK GGEZİSİ" yazısını yeni açtığım blogumda okuyabilirsiniz... Yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar...

    http://ciplakayakla.blogspot.com/201...ik-gezisi.html


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2

    Üyelik
    30 Ocak 2012
    Şehir
    Kocaeli/İzmit
    Motosikleti
    Honda CBR 250
    İZ(MİT)NİK GEZİSİ' ni metnini burada yayınlıyorum. Ancak fotoğrafları tekrardan yüklemesi büyük zorluk. o yüzden yazıyı fotoğrafları ile birlikte görmek istiyen arkadaşlar blogumdan takip edebilir: http://ciplakayakla.blogspot.com/201...ik-gezisi.html

    İZ(MİT)NİK GEZİSİ

    Ne zamandır bir plan içindeyiz Serkan Abiyle… Artık baharın gelişini müjdeleyen tüm cemreler düştü ne de olsa… İlk cemre elciğe, ikinci cemre seleye ve üçüncü cemre ise tekerleklere… Anlayacağınız, yoğun kış şartları sebebiyle uzun süredir bahçede park halindeki motorlarımız ile göz göze gelmemeye çalışırken, bir bahanemiz kalmadı şimdilerde. Eşlerden izin koparıldıktan sonra ( yengen vizesi denir bu izne), bir hafta sonra, yani 27 Mart Salı günü tek günlük bir gezi planı ile Abant Gölü’ne gitmeye karar veriyoruz. Bütün hafta boyunca yol planlarına hiç hız kesmeden devam ediyoruz. Yüz yüze görüşemediğimiz zamanlar birbirimize mail atarak kafamızdaki yol düşüncesini hem canlı tutuyor hem de zenginleştiriyoruz.
    Geziye iki-üç gün kalmışken son paylaştığım mailler hiç iç açıcı değil… Zira o gün Bolu kent merkezinde hava sıcaklığı 7 derece civarında… Abant Gölü’nün rakımı düşünüldüğünde bu sıcaklık 4-5 derecelerde olması muhtemel… Yanı sıra Pazar günü ( 25 Mart ) Abant’ da heyelan nedeni ile yolların kapandığını duymak da son derece canımızı sıkıyor. Biraz daha araştırınca görüyoruz ki bölgede kar tam anlamıyla kalkmış değil. Tüm bu olumsuzluklara rağmen ise geziyi iptal etme fikrini son geceye kadar ikimiz de ağzımıza bile almıyoruz. Sanki bu geziye çıkmanın hiç de mantıklı olmadığını söyleyen kişi büyük bir suç işleyecek ve ömür boyu bu utançla yaşayacakmış gibi…
    İ planı
    Ama çok şükür Serkan Abi benden daha cesur… İyi bir gezgin oluşu da zihninde sürekli bir “b planı” nı var ediyor sanırım. Son gece telefon açıyor ve o yürekli çıkışı yapıyor:
    - Bu kadar olumsuzluk varken, yolda donacağımız kesinken, niye Abant, zorunda mıyız Rıdvan?
    - “Hayır, canım mümkünse” diyorum tüm Cüneyt Özdemir saflığımla…
    - Ya bırak Rıdvan, hemen bir b planı yapalım yarın için
    - B planı mı?
    - Tabi ya…
    Şöyle bir düşünüyorum…
    - A planımız Abant ise, b planımız Bolivya mı?
    Bu da esprimiydi şimdi Rıdvan der gibi son derece kısa, renksiz, soluk bir gülüşten sonra; anlayacağım espriden konuşuyor:
    - İ planı diyelim Rıdvan’ım, İznik’e gidelim
    - İznik mi? Valla kulağa güzel geliyor. Hava nasılmış?
    - 15 derece civarları, güneşli, temiz bir hava
    İznik’e birkaç kez gitmiştim ama motosikletle değil ( Aslında ben hiçbir yere motorla gitmedim zaten… Düne kadar bir motorum bile yoktu… Yeni başladığım macerada, bu yolda en uzun yolum olacak). Özellikle Karamürsel güzergâhı kullanıldığında son derece zevkli bir yol. İzmit’ de oturduğumuzu düşünürsek yaklaşık 150 km lik bir rota bizi bekliyor demek…
    - Tamam, Serkan Abi. Madem havada güzel bu “i planı” tam bizlik.
    - Öyleyse Rıdvan’ım, yarın 08.30 da aşağıda ( üst komşum olur kendisi), motor başındayız.
    - Tamam, Serkan Abi, 08,30 da hazırım, yarın görüşürüz, iyi geceler
    - Görüşürüz, sana da iyi geceler…
    Telefonu kapattıktan sonra bu yeni heyecanla doğruca kitaplığıma koşuyorum. Bir İznik haritası, bir Türkiye haritası, bir National Geographic makalesi ve bir de Fransızcadan Türkçeye Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın çevirdiği, Francis Dvarnik’in “ Konsiller Tarihi- İznik’ den II. Vatikan’ a” kitabını buluyorum. Kısa bir okumadan sonra, salondaki masanın üzerine yarın çantamda olması gerekenleri hazırlıyorum: Bir polar, iki harita, bir kalem, bir akıl defteri, bir fotoğraf makinası, yukarıda bahsettiğim kitap ve bir de lastik tamir spreyi…
    Tüm hazırlıklar bittikten sonra saat gece biri bulmuştu. Şimdi doğru yatağa… Gel de o yol heyecanı ile uyu şimdi.
    Ertesi Sabah
    08.30 da motor başında buluşmaya söz verdiğimiz halde 08.10’ da buluşuyoruz apartmanın bahçesinde. Tek uyuyamayan ben değilim herhalde diye geçiriyorum içimden… Güneşli havayı da görünce çocuklar gibi şeniz. Bahar bizi kuşatıyor adeta… Yeri gelmişken söyleyeyim: Her yıl bahar kutlamalarında ortalığın savaş alanına döndüğü ülkemizde, düşünüyorum da, baharın hakkını veren, o coşkuyu sonuna kadar; insana da, doğaya da saygı duyarak yaşayan bireyler sanırım motorcular… Yönetimlerin yerinde olsam bahar kutlamalarında mutlaka bunu göz önüne alırdım.
    Neyse kaldığımız yerden devam edelim… Her şeyden önce haftalar sonra marş sesini duymak büyük mutluluk. Bir yandan Serkan Abiyle yol planımızı geliştirmeye çalışıyoruz: Buradan çıktıktan sonra ( İzmit/Yahya Kaptan), D-100 karayolundan Yalova-Bursa istikametine döneceğiz. Başiskele civarında Serkan Abi yakıt ikmali yapacak ve sonra Değirmendere sahilde Ümit Ustadan alınan poğaçalar ile kısa bir kahvaltı molası… Yolun ilk kilometreleri böylece şekilleniyor. Benzin alınıyor, sonra poğaçalar ve Değirmendere Sahildeyiz… Bilenler bilir, Değirmendere İzmit Körfezinin Güneyinde, kıyı da bir ilçe… Körfezin kuzeyindeki TÜPRAŞ’ın karşı ekseninde… İşte burada son derece lezzetli poğaçalar yeniyor ( aslında poğaçalar “son derece lezzetli” de değildi sanırım. Ama gezi güzel geçtiği için olsa gerek klavye başında poğaçalar birden “son derece lezzetli” oldu). Yanında büyük boy çaylar içiliyor (duble dememeye dikkate ediyorum çaycıdan isterken ama o ısrarla duble mi deyince çaresizce başımı sallıyorum. Çay o çay değil artık… 50 kuruş farkla seçimimi büyütmüş fast food alıcısı gibi hissediyorum kendimi). Bu arada Serkan Abi iş başında…


    Değrimendere sahilde gezi planı gözden geçiriliyor

    Durmak var yola devam…
    Haritayı önüne almış büyük bir dikkatle geçeceğimiz güzergâhı tekrar ediyor, mola vereceğimiz yerler konusunda fikrimi soruyor. Mola demişken, Serkan Abinin yol sloganlarından biriside; “Durmak var yola devam! İşte o zaman anlıyorum ki bu adamla yola çıkılır… Beraber siyaset yapmak mı..! Zor… En azından durarak olmaz yani…
    Kahvaltıdan sonra Cemal Süreya’ yı bir kez daha yâd ediyoruz. Ne demişti Süreya kahvaltı isimli şiirinde:
    Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
    Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı
    Ve işte bu mutlulukla yola devam…
    Yollar, yollar, yollar…
    Karamürsel’e doğru olan güzergâhımızda trafiğin yoğun olduğunu söylemek zor ancak sık sık karşımıza çıkan trafik ışıkları biraz can sıkıcı… Kısa süre sonra Karamürsel’ deyiz. Burada kayda değer noktalardan birisi ise beton yol! Sanırım asfalt yola alternatif yol olarak geliştirilen beton yolun ülkemizde uyguladığı ilk ve uzun mesafelerden biri İstanbul, Kemerburgaz/Göktürk yolu. Araba ile onlarca kez geçtiğim bu güzergâhta yol bana son derece konforsuz gelirdi. Karamürsel de geçtiğimiz bu beton yol ise, sebep olduğu yoğun vibrasyon ile özellikle motosiklet severler için iyi bir alternatif olmadığını gösteriyor. Asfalta göre daha kullanışlı olacağı düşülen beton yol ( onarım süresi, maliyet vs.) bize göre değil… Asfaltımızı isteriz ama kâğıt helva kıvamındaki asfaltı da değil!
    Karamürsel çıkışında İznik tabelasını görmek büyük mutluluk… Sanki yola henüz çıkmışız gibi büyük bir heyecan kaplıyor içimi.
    Karamürsel tepelerine doğru tırmandığımız yolun ilk kilometreleri özellikle benim için can sıkıcı. Zira kullandığım motosikletin çok da hazmetmediği yollar. Aslına bakılırsa yol asfalt ama sanki toprağı yamamak için dökülmüş gibi… Yaklaşık 15 dakika yol aldıktan sonra İzmit Körfezini ayaklarımızın altına alan bir noktada kısa bir mola veriyoruz. Eee neydi parola… Durmak var yola devam!
    İşte binekler…
    Hazır bu ikinci mola noktamıza gelmişken yol arkadaşlarımız motosikletlerimizi de tanıtmakta özellikle meraklıları için fayda var. Serkan Abi’nin motoru sınıfının efsanelerinden biri olan 1997 model Honda XL 600V Transalp. Enduro sınıfı bu motoru bilenler bilir. Bilmeyenler biraz kafa yorduktan sonra Transalp isminin neler vadedebileceğini tahmin edebilirler aslında. Ekşi sözlükte Transalp kullanıcısı bir yazar şöyle yorumlamıştı motorunu : “… yedi senedir tepesinde olduğum halde her türlü hava ve yol koşulunda beni bir gün bile satmamış motordur. Atım olsa bu kadar severdim.”

    Karamürsel tepelerinde Körfez seyri ve az sonra prostat gerçeği...

    Benim motorum ise 2012 model Honda Cbr 250 r. En iyi yanı benim motorum oluşu, hatta benim ilk motorum oluşu. Bu motor sınıfının popüler araçlarından birisi. Şık tasarımı da buna eklenince çevrenin ilgisini üzerine çekmekte hiç de zorlanmadığını söyleyebiliriz. Bu ilgi içinde en sık rastladığım soru, “kaç basıyor bu motor? ” Oysaki sadece 250 cc… “Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün” onun hiç umurunda değil.”


    bizi çekemiyorlardı... aslında çekecek kimse yoktu... biz çektik... birazda fazla sevinmişiz hani...


    Prostat hipertrofis…
    Neyse… Kısa bir körfez seyri, birkaç hatıra fotoğrafı ve malum ihtiyaç molasından sonra yola devam ediyoruz. Hafta içi olması sebebiyle yol son derece sakin. Ve bu sakinlik bizim seyrimizin temposunu da belirliyor aynı zamanda… Ancak her şey bu kadar güzel ve huzurlu gözükürken ve henüz 10 dakika kadar yol almışken, o da ne! Aman Allahım… Bir ihtiyaç molasına daha ihtiyaç duyuyorum… Ama ne Tarkan’ daki pervasızlık, ne de Forrest Gump’ın cesareti yok bende. Gerçi o an, önde giden Serkan Abi’nin selektörle, kornayla, yan yatarak, takla atarak falan dikkatini çekmek gelmiyor değil aklıma ama… Hayır, söylememeli, durmamalıyım… Hele hele yol arkadaşınız kırklarında ve tüm yol boyunca ancak benim 4/1 oranımda tuvaleti ziyaret etmişse… 31 yaş prostat hipertrofis için çok erken! ( Filozof ismi gibi, böyle söylenince daha az korkuyor insan. Sadece “prostat” dendiğinde bacaklarımın arasında bir sızı hissediyorum… ). Ama çok erken… Dolu idrar torbamla yola devam ederken, internette gördüğüm “Çişmatik” in tanıtım cümleleri gözlerimin önünde uçuşuyor: “Çişmatik Kusma ve İdrar Torbası, hijyenik, kompakt ve pratik”, “… idrar torbası hijyenik, kompakt ve pratik”, “… hijyenik, kompakt ve pratik”…


    elle bastırmak suretiyle sızabilecek çişin önünü kapatmaya çalışmak bir yöntem midir ? Olabilir... Ama motor üstünde imkansız...

    Karaahmetli, Hayriye, Yalakdere…
    Samanlı dağlarını kuzey-güney istikametinde aştığımız güzergâh, hücrelerimin kübik epitelden, yassı silindirik epitele dönüştüğü idrar torbama rağmen gittikçe zevkli bir hal alıyor. Karamürsel’den tırmanarak başladığımız yol; Karaahmetli’ den başlayarak Hayriye ve Yalakdere’ye kadar yaklaşık %30 eğimle devam ediyor. Eğimin yanı sıra 45 dereceyi bulan viraj açıları ile beraber, motor üstünde öne eğik pozisyonda oturmak zorunda olan benim kol ve omuzlarımda biraz ağrı hissetmeme neden oluyor. Önümde seyreyleyen Serkan Abi ise endurosu ile at üstünde oturuyormuş gibi rahat ve dik gözüküyor. Neredeyse her viraj çıkışında hızlanması için motoruna deh dediğini duyar gibiyim. Keyfim hala çok yerinde… Hele hele yanımızdan geçen tek tük aracın içinde ailesi ile seyahat eden adamları görünce daha da rahatlıyorum. Eşimin kaskın içinde çınlayan “akşam sakın eve geç kalma” uyarısı, yerini rüzgâr uğultusuna bırakalı çok oluyor
    Kızderbent…
    Yalakdere ile beraber inişimiz şimdilik sonlanıyor ve birazdan Kızderbenteyiz… Derbent, geçit ya da sınırda bulunan küçük kale anlamına geliyor. Kızderbent’ de adına yakışır şekilde Kocaeli ile Bursa arasındaki sınırın bir parçasını oluşturuyor. Peki, başındaki “kız” eklemesi ne mana ifade ediyor? Mesleğim sebebi ile daha önce araştırma yaparken, internette bu köy adına kurulmuş bir internet sitesine rastlamıştım. Sitede yer alan bilgiye göre 15. yy da bölgeye gelen Osmanlı askerlerinin geceyi Rumlar tarafından inşa edilen büyük bir handa geçirdikleri, hanın işletmeciliğini savaşta erkeklerin ölmesi sebebiyle kızlar tarafından yapıldığını, bu ismin menşeinin bu sebeple çağlar öncesinden geldiği söylenmektedir. Daha detaylı bilgi ( aslında söylence demeliyim sanırım) ulaşmak için www.kizderbent.net/ sitesine bir göz atmanızı tavsiye ederim.
    Asfalt dar yolun böldüğü köyde, hemen sağda kalan köy kahvesi dikkatimi çekiyor. Bir sonraki gezide mutlaka çay içmeliyiz diye aklımdan geçirerek yola devam ediyoruz.
    Yol üstünde Kızderbent’ ten sonraki ilk yerleşim yerimiz Bursa sınırlarında kalan Boyalıca. Boyalıca ulaşmadan önce ise yol küfürlerimden ikincisini ediyorum ( İlki asfaltaydı…). Göl manzaralı çöplük! Nedendir bilinmez bu çöplüğü görünce Üniversitedeki bir tuvalet yazısını anımsıyorum; lütfen pisuara izmarit atmayınız, biz sizin kül tabağınıza sı…muyuz ?
    Boyalıca’ ya gelip sola İznik istikametine döndüğümüzde küfreden zihnim hız kesip İznik Gölü ve zeytinliklerle ilgileniyor. Zeytin dendiğinde iki güçlü çağrışımım var… İlki, Kuran-ı Kerim’ de Tin Suresinin birinci ayeti: “Andolsun incire ve zeytine” Zeytin üzerine and içilmiş olması Kuran’ın zeytine dikkat çekmesi… Çok etkileyici geliyor bana.
    Zeytin konusunda beni kuşatan bir diğer imge ise Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Sitem” şiiri:

    Önde zeytin ağaçları arkasında yar
    Sene 1946
    Mevsim
    Sonbahar
    Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
    Dalları neyleyim.
    Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

    Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
    Değirmen misali döner başım
    Sevda değil bu bir hışım
    Gel gör beni darmadağın
    Tel tel çözülüp kalmışım.
    Yar yar
    Canımın çekirdeğinde diken
    Gözümün bebeğinde sitem

    İşte bu duygular eşliğinde yol almaya devam ediyoruz. Boyalıca ile İznik arasında ki yol son derece kaliteli ve geniş. Canımızı sıkan tek şey ise bir otobüsün tacizi…

    İznik ve Ayasofya Cami!
    Sonunda İznik’te, Ayasofya kilise/cami/müzesi önündeyiz. İşte burası yolculuk boyunca ettiğim üçüncü küfrün vuku bulduğu yer. Neden mi? Sanat tarihi okuyup, mesleğinizi de bu alanda devam ettiriyorsanız ve bu yapının başından geçen restorasyon sürecini şöyle ya da böyle izlediyseniz asabınızın bozulmaması imkânsız. Sadece bu da değil tabii ki.


    Ayasofya kilise/cami/müzesi kubbeye bakış...

    Yapıdan kısaca bahsetmek gerekirse; Anadolu da inşa edilen ilk bazilikal kiliselerin önemli örneklerinden birisidir. Yanı sıra yapı içindeki opus sectila denilen zemin döşemesi ve yapının kimi noktalarında günümüze ulaşmayı başarmış fresk bezeme örnekleri son derece dikkat çekicidir. Tüm bunların yanı sıra Hıristiyanlık tarihi açısından da büyük öneme sahiptir. Zira VII. Konsil burada, 787 yılında toplanmıştır. “İkon yasağı” konusu işte bu konsilde sonuca bağlanmıştır.
    İşte bu son derece önemli yapının içini görmek üzere kapısına yaklaştığınızda ikinci şok/dördüncü küfrü burada yaşıyorsunuz! Ayasofya Camii 1331! 1331 tarihi yapının kiliseden camiye çevrildiği yani sünnet edildiği tarih.


    İşte kapıdaki 1331 tabelası ve kim dikti ulen bunu buraya duruşu ile Serkan Abi...

    Ancak Diyanetin hazırlattığı kapısındaki bu kocaman tabeladan yapının 1331’de inşa edildiğini düşünebilirsiniz. İşte bu yanıltmaca ile yapının 1331 den önceki tarihi görmezden geliniyor. Bir gün İstanbul Ayasofya Müzesine gitseniz ve 6. Yy da yapılmış bu yapının önüne dikilmiş 1453 tarihini görseniz… Bu tarihi saptırmak değil midir? Son derece sığ bir düşünce değil midir? Özellikle Ortodoks Hıristiyanlar için önemi büyük bu yapının başına sayemizde gelmeyen kalmıyor… Aslında İznik bu anlamda bütün olarak önemli. Çünkü Hristiyanlık tarihinin ilk konsili de burada, İznik’ te yapılıyor. Ve Hıristiyanlığın amentüsü işte bu konsil ile belirleniyor. İşte bu topraklar bu kadar önemliyken, siz oraya gelen, büyük kısmı Hristiyan yabancı ziyaretçilerine böylece demiş oluyorsunuz ki; sizin konsillerinizin bizim için bir önemi yok, inançlarınız mı, umrumuzda bile değil; kültürel mirasın ise ancak İslami dönemi tanırız. Yazık! Çok Yazık!


    Tabii ki bitmedi! Yok sayılan Hristiyanlık/mimarlık tarihinin yanında, bir de eşantiyon düşünmüşler: Bir müze/ziyaret mekânı olarak kullanılan bu yapının büyük bölümünü camiye çevirmişler. Şöyle ki sağ nefin tamamı, orta nefin ise büyük kısmı namaz ibadeti için ayrılmış. Ama yıllar sonra niçin böyle bir işlev değişikliğine ihtiyaç duyulmuş. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün savunması şu:
    Eserin evveliyatı kilise olmasına rağmen Orhan Gazi döneminde camiye çevrilmesi münasebetiyle 6570 no.lu Kanunun 1.Maddesinde ‘‘Mabetler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiçbir iş için kullanılamaz’’ hükmü gereğince 1995 yılında Kültür Bakanlığı’nın anılan eseri müze olarak kullanma talebi de idaremizce uygun görülmemiştir.
    Bazı medya organlarında Ayasofya Camii’nin ‘‘daha önce müze’’ olarak kullanıldığı şeklinde yer alan haberlerin aksine Ayasofya Camii tarihin hiçbir döneminde müze olarak kullanılmamıştır.
    Asli görevi ‘‘Vakfedenlerin vakfiyelerinde belirtilen iradelerini eksiksiz olarak yerine getirmek’’ olan Genel Müdürlüğümüz, hem vakfiyesinde hem de tapu kaydında camii olarak tescil edilen Ayasofya Camii’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘‘tekrar cami olarak ibadete açılması’’ yönündeki talebini uygun görerek, eserin ibadete açılmasına karar verilmiştir.


    Bu fotoğrafı gördükten sonra anlıyorum ki; ikonolarda Hz. İsa'nın başındaki ışık demeti hale değil reflektörmüş...
    .


    zemin döşemesini görmeden gelmeyin ama üstüne de çıkıp tepinmeyin hemi diye konulmuş koruması


    Burası kilisenin cami kısmı. Müze kapısından girdikten sonra hemen karşınızda



    Peki, bu durumda yine İstanbul Ayasofya Müzesini örnek vermek gerekirse; bu yapıda 1453 tarihinde camiye çevrilmiş ve 20. Yy başına kadar da cami işlevi görmüştür. Peki, bu durumda bu yapıda Vakıflar Genel Müdürlüğü 6570 no.lu kanunun 1. Maddesini niçin uygulayamıyor? Asli görevi olan Vakfedenlerin vakfiyelerinde belirtilen iradelerini eksiksiz olarak yerine getirme görevini niçin yerine getiremiyor? Kültür ve Turizm Bakanlığının elinden mülkiyetini niçin alamıyor? Aslında konu son derece açık sanırım. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet üzerinde çok büyük gürültü kopmadan popülizm yapabilecekleri bir konu seçmişler.
    Dışarıya çıktığımızda Serkan Abi’nin dikkatini çeken bir detay tüm bu çarpıklığın üstüne nasıl tüy dikildiğinin kanıtı. Efendim şöyle ki kilise/müze/cami’nin avlusunda sanırım İznik Belediyesi ya da kaymakamlığınca hazırlatılmış bir tabela var. Yapının müze/ziyaretgâh olarak kullanıldığı günlerden kalma. Diyanetin diktiği Ayasofya Camii tabelasını tam karşısında, 5-10 adım mesafede.


    Cami bahçesindeki İznik krokisi


    "buraya en yakın bar nerede ?" ya da "bikinili hatun kesebileceğimiz yer yok mu bu iznikte? sorularınızın cevabı Ayasofya camii bahçesinde. İmama sorsanız gösterir tabelayı


    Efendim işte bu tabelada İznik’te gidebileceğiniz yerleri gösteren bir kroki var. Krokinin en dikkat çekici noktasında sahili göstermek için kullanılmış güneşlenen bikinili abla fotoğrafı ve barları gösteren temsili bira bardağı çizimleri var. Herhalde yapının kilise tarihini reddeden bir anlayışın hoşgörüsü olarak görülebilecek bir durum değil bu! Unutkanlık olsa gerek, zira farkına varsalar ya da vardırılsalar o tabela 1 dakika dahi tutulmaz orada. Ama tüm bunlar benim için kimliksizleştirilmeye çalışılan İznik Ayasofya’sından başka bir şeyi ifade etmiyor.
    İşte bu duygular eşliğinde Ayasofya’dan çıkıyoruz. Yeni gezi noktamız ise İznik Müzesi.

    Not: Maalesef kısa yazmayı beceremiyorum. Seyahatin ikinci bölümüne ait yazı pek yakında burada.

  3. #3
    SipahiTurk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    27 Ekim 2011
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    Yuki 250 Çakma Shadow :)
    yazı için teşekkürler
    HONDA HAYAT ONDA

  4. #4

    Üyelik
    30 Ocak 2012
    Şehir
    Kocaeli/İzmit
    Motosikleti
    Honda CBR 250
    Alıntı SipahiTurk adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    yazı için teşekkürler
    Ben teşekkür ederim hocam ilginiz için. Dediğim gibi buraya tekrar fotoğrafları yüklemek zaman aldığı için yükleyemedim. Yanı sıra bir web adreside oluşturdum gezi yazılarımı paylaşacağım: www.ciplakayakla.com Arkadaşlarımızın buradan takip etmesi daha kolay olacaktır...

  5. #5

    Üyelik
    30 Ocak 2012
    Şehir
    Kocaeli/İzmit
    Motosikleti
    Honda CBR 250
    bir kesfin anatomisi: malkaya www.ciplakayak.com da

  6. #6

    Üyelik
    30 Ocak 2012
    Şehir
    Kocaeli/İzmit
    Motosikleti
    Honda CBR 250
    "SIRTÜSTÜ KATMANDU" www.ciplakayakla.com da


    REKLAM ALANI

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler