Arabamın arkasına koyduğum katlanır bisikletimle Akdağ Köyü Kaplıcalarında bir kaç tur attım ve söğüt ağaçlarının altında çadır açtım. Erişte yedim, çay içtim. Gece yağan yağmurda ıslanmadım. Sabah çadırı kurutmak için toplanmayı ağırdan aldım. Sabah 9 gibi kampımı sonlandırıp şehre döndüm.
Ayhan,
Bu geziyi paylaştığında Akdağ köyünü bir yerlerden hatırlıyorum şu ansiklopedilere tekrar bakayım demiştim.
(Erzurum yöresini gezmek içimde hep uktedir. Kısmet olmadı nedense)
Tekrar okumaya kısmet dün akşamaymış.
17. Yüzyıl sonlarına doğru ilk Bayburt civarından gelenler hayvancılık amacıyla yerleşmişler buraya. Bir sebepte o dönemki salgın hastalıktan kaçmakmış.
1877 Osmanlı-Rus savaşından sonra Ardahan/Göle civarından göçen Kafkas Türkleride köye yerleşmiş.
Akçağ köyü Erzuruma 25 km kadar uzaklıkta, Dumlu dağlarınının eteğinde şirin, yeşillikler içinde bir köy.
Eski zamanlarda kısa süren yaz döneminde, bostanları, buz gibi suları, kaplıcaları nedeniyle mesire yeri olarak kullanılır, günü birlik doğaya gelinirmiş Erzurum'dan.
Bu arada Akdağ kaplıcalarının kaynağı Dumlu Baba suyu imiş.
Bir iki kaynaktan akan acı maden suyunun mide ve bağırsak hastalıklarına iyi geldiği söylenmekteymiş.
Salatalığı meşhur Akdağ'da şimdilerde o doğal salatalıktan eser kalmamış. Üretim İsrail suni tohumuyla yapılıyormuş.
Coğrafi olarak Dumlu dağı, Kargapazarı sıradağlarının uzantısında yer alıyor. Yüksekliği 3000 metre.
Dumlu Baba, Fırat nehrinin Karasu kolunun doğduğu ilk yer. Su o kadar soğuk olurmuşki (yazın bile) içine konulan karpuz soğuktan çatlarmış.
Tabi bu yazdıklarım hep 20-25 yıl öncesine ilişkin. Şimdi o kaynak nicedir bilemeyiz.
Akdağ köyü:
(Resim alıntıdır)
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
