Artan dünya nüfusu, her geçen gün enerji ihtiyacının artmasına neden oluyor. Karşılanması gereken bu enerji ihtiyacı ise insanoğlunu yeni arayışlara sürüklemeye devam ediyor. Özellikle yakın geçmişin ve şüphesiz geleceğin umudu olan nükleer enerjinin, hep temiz ve güvenilir enerji olduğu düşünülür. Peki bu enerjinin üretilmesinde ve dönüştürülmesinde görevli olan nükleer reaktörler, doğa için gerçekten temiz mi?

Bundan yaklaşık 150 yıl öncesine kadar enerjinin sadece tüketimini düşünen insanoğlu, zamanla enerji ihtiyacının artmasıyla organize şekilde enerji üretmeye başlamıştır. Bu üretim çalışmalarının doğa üzerinde bıraktığı izler, dünya çapında çirkin seviyelere ulaşmıştır. Hatta doğaya verilen bu zararlara insanoğlu kendini avutarak, masumlaştırma çabası içinde ‘kirlilik’ adını vermiştir. Bu kirlilik adı altında yapılanların karşılığında doğa, kendinden alınanı bir şekilde geri almış ve almaya devam ediyor.



İnsanlar tarafından üretilen yapay enerji, dünyanın termodinamiğini bozma eğilimindedir. Giren enerji ile çıkan enerji arasındaki dengesizlik sonucu oluşan veya kaybedilen ısı, iklim değişiklikleri ile küresel ısınmaya neden olmaktadır. Güneş panelleri, rüzgar türbinleri, hidroelektrik santraller derken gerek yanlış planlama gerek yöneticelerin almadığı önlemler sonucunda sözde birçok temiz enerji kaynağımız olmuştur. Bunlardan en son moda olanı ise nükleer enerji. Nükleer enerji üretme çalışmaları sonucunda oluşan çevre kirliliğine, en baştan başlayarak gelin birlikte göz atalım.

Konuya daha ayrıntılı bir şekilde girmeden önce şunu söylemeliyiz ki; insanoğlu elbette organize bir şekilde enerji üretmek zorunda ancak bu enerjiyi üretirken doğaya verilen zarar en az seviyelerde olmalıdır.


►Nükleer Enerji ve Nükleer Reaktörler;

Nükleer enerji, en basit tanımıyla uranyum gibi ağır radyoaktif atomların bir nötronun çarpmasıyla çekirdeğinin parçalanması sonucunda ortaya çıkan enerji türüdür. Tabi bu çarpışmanın ve gerekli enerji dönüşümünün yapılabilmesi için bir sistem gerekli. O da nükleer reaktörler.

Nükleer enerjinin istenilen enerji formuna dönüşümü için kulanılan nükleer reaktörler, atom ve nötronun çarpışmasının başlatıldığı ve denetimli olarak sürdürüldüğü santrallerdir. Dünya üzerindeki nükleer reaktörlerin yaklaşık yarısı kadarı elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanılmaktadır.



Dünya genelindeki enerji üretiminde yaklaşık %20’lik payı olan nükleer enerjijinin, gelecekte tüm dünya nüfusunun enerji ihtiyacını karşılaması bekleniyor. Genellikle temiz ve güvenilir olarak nitelendirilen nükleer enerjinin üretim yöntemi her ne kadar kulağa hoş gelse de işin içine nükleer reaktörler ve bunu kontrol eden yöneticiler girdiğinde doğanın kalbine zarar verme konusu başlıyor. Nükleer enerji konusunda doğaya verilen zararların nedenleri ise;

►Su soğutmalı reaktörler,
►Nükleer reaksiyon sırasında ortaya çıkan radyasyon,
►Üretim sonundaki radyoaktif atıkların yok edilemeyeşi olarak toparlanabilir.

Yazı serimizin bu bölümünde su soğutmalı reaktörlerin çevreye verdiği zararlardan ve nükleer radyasyonun getirilerinden bahsedeceğiz.


►Su Soğutmalı Reaktörler;

Nükleer kirliliğin asıl sorumlusu olarak su soğutmalı reaktörleri göstermek yanlış olmayacaktır. Yakıt olarak uranyum dioksit kullanan bu reaktörler, elektrik enerjisi üretimi için kullanılmaktadır.

Nükleer reaksiyonda açığa çıkan çok yüksek miktardaki ısı, soğtucu su tarafından soğuralarak çok yüksek basınçta buhar elde edilir. Bu buhar, türbinleri döndürür ve elektrik enerjisi elde edilir. Reaktörler bu çevrim için deniz veya göllerden su alır. Çevrim tamamlandığında arta kalan çok yüksek miktardaki sıcak su, soğutulmadan tekrar alınan bölgeye tahliye edilir.



Bu suyun soğutulmadan denizlere veya göllere tahliye edilmesi termodinamik eğriyi bozmaktadır ve ekosisteme zarar vermektedir. Sudaki bu sıcaklık değişimine ayak uyduramayan canlılar yok olmaktadır. Aslında önlem alması çok kolay olan bu yöntemden vazgeçilmemesi ekosisteme zarar vermeye devam etmektedir. Tabi reaktör için sağlanan yakıtın madenciliği ve arıtılma işlemindeki ortaya çıkan zararlar çok daha büyük boyutlardadır.


►Radyasyon;

Radyasyonun insan sağlığına zararları günümüzde halen tartışma konusuyken, nükleer reaksiyon sırasında ortaya çıkan radyasyonun insan sağlığına olumsuz etkileri kabul edilmiş durumdadır. Doğal olarak ortaya çıkan radyasyon, hava ve suya sızarak biyosferi kirletmekte ve böylelikle de insan sağlığına olumsuz etki etmektedir.



Radyasyonun artması ile genlerde hasarlar, doğum anormallikleri, kanser gibi vakalar ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz bunun en iyi örneği ise Ukrayna'daki Çernobil felaketidir. Çernobil'de yaşanan kaza sonucunda sadece o bölgede değil, tüm dünyada kanser oranları hızla artmıştır.

►Nükleer Atık Sorunu;

Nükleer enerjiyle ilgili en önemli ve çözülmesi en zor sorun, nükleer atık sorunudur. Üretim sonunda kalan, radyoaktivitesi çok yüksek olan atık maddelerin yok edilemeyişi birçok problemi beraberinde getirmektedir. Reaktörlerin ürettiği artık madde miktarı her ne kadar az olsa da bu maddelerdeki yüksek radyasyon hem çevre hem de insan sağlığı için çok tehlikelidir



Nükleer reaktörlerde kullanılan Uranyum’un her yıl yenilenmesi gerekmektedir. Uranyum gibi radyoaktif maddelerin radyoaktiviteleri , ilk on yılda bin kat azalmasına rağmen sonrasında bu azalma işlemi durma noktasına gelmektedir. Yani yok edilemeyen bu tehlikeli maddelerin canlılardan çok uzaklarda depo edilmesi gerekmektedir. Bu depo etme işleminde günümüz modası jeolojik depolama işlemidir.



Bu yöntemle, yer altı suları, kaya yapısı, erozyon gibi faktörler göz önünde bulundurularak yeryüzünün 500-1200 metre altına atıkların gömülmesi kararlaştırılmıştır. Tabi yeraltına gömülü nükleeratıkların da biyolojik açıdan tehlikeli olmadığı söylenemez. Çünkü her ne kadar su kaynaklarından vs. uzakta gömülecek olsa da yer altındaki yüksek radyoaktif bozunma sırasında ortaya çıkan yüksek miktardaki ısı, bir şekilde yeryüzüne dolayısıyla da canlılara ulaşacaktır. AB ülkeleri tarafından kurulan komisyon tarafından bu yöntem ’yakın geleceği etkilemeyeceği’ gerekçesiyle kabul edilmiştir.


►Nükleer Reaktör Kazaları;

Teknolojinin bu denli gelişmesine rağmen, nükleer reaktörlerde kaza ihtimalinin olmadığı kesinlikle söylenemez. Bu ihtimal gerçekleştiğinde ise ortaya çıkabilecek felaket akıl almaz boyutlara ulaşacaktır. Rüzgar, güneş enerjisi gibi enerji kaynakları üretim açısından nasıl nükleer enerjiyle kıyaslanamıyorsa, muhtemel kazalar bakımından da kıyaslanamaz. Bir rüzgar çiftliğinde oluşabilecek kaza sadece o bölgeyle ilgiliyken, nükleer reaktördeki muhtemel kaza tüm dünya ile ilgilidir.

Günümüze kadar gerçekleşmiş en büyük kaza şüphesiz Çernobil kazasıdır. Bu kazada reaktörlerin birinde patlama olmuş ve radyoaktif maddenin yaklaışk %40'ı saniyeler içerisinda atmosfere salınmıştır. İyodun-131 ve Sezyum-137 içeren inanılmaz boyuttaki toz bulutu rüzgar, yağmur gibi etkenlerle tüm dünyayı etkilemiştir. Hatta Fransa gibi bazı AB ülkeleri halkın nükleer enerjiye karşı durmaması için oluşan çevre kirliliğinin raporlarını yayınlamamıştır.



Binlerce kişinin yaşamını kaybettiği Çernobil kazasından, yiyecek ve içecek kaynakları da etkilenmiştir. İngiltere, Galler gibi birçok ülkede bazı çayırlıklar halen yüksek dozda radyasyon içeriyor. Hatta halen bazı bölgeler bu kaza nedeniyle tel örgülerle çevrilidir.



Tabi bu kazalara en büyük örnek Çernobil olduğu için hep Çernobil'den bahsedilir ancak geçmiş yıllarda ABD ve İngiltere'de de sözde ufak çapta kazalar yaşanmıştır.