Yakın zamanda havalar iyice bozdu. Yağmur, soğuk, trafik derken yollarda iki teker üzerinde vazife icabı giden kurye arkadaşlar dışında pek motosiklet kalmadı. Durum böyle olunca bir an önce bahar gelse de havalar düzelse şöyle çıksak dostlarla yollara, rüzgara doysak deyip duruyorum.


Motosiklet şehir içinde pratik olduğu kadar uzun mesafeli yolculuklarda grupça yapılan yolculuklarda da o kadar keyifli bir yol arkadaşı. Otomobillerle yapılan grup sürüşleri pek garip olsa da motosikletle uzun yolun tadına grup sürüşüyle varılıyor.

Grup sürüşünün amacı, bir yere ulaşmak için yol yapmak değil, yolculuktan keyif alarak gitmek yani yolculuğa odaklanarak yol yapmak olarak düşünülebilir. Bu sürüşler inanılmaz keyifli olabildiği gibi tek başına sürüşe göre bazen grup disiplinine ayak uyduramayanlar yüzünden tatsız da olabilir. Bazı motosiklet sürücülerinin sadece grup sürüşünden grup sürüşüne motorunu garajından çıkardığını göz önüne alırsak mutlaka denenmeli diyorum.

Birden çok motorla yola çıkmanın çok önemli kuralları ve püf noktaları var. Bunları sürüşe katılan herkesin çok iyi biliyor olması şart. Nelermiş bu kurallar bakalım: Altın kural 1; önemli bir durum olmadıkça kimse birbirini geçmemeli. Canı sıkılan ‘Ben bi gazlayıp ilerde beklicem sizi’ dememeli. Kafasına göre bir önde bir arkada gitmek diye bir şey grup sürüşünde yok. Bu önemli. Sonra ikinci kural, ‘Herkes kendi sürüşünü yapmalı.’ Ne demek kendi sürüşünü yapmak şimdi? Şöyle efenim; grup eğer hızlı gidiyorsa, onlara yetişmek için sürekli kendini zorluyorsan demek ki kendi sürüşünü yapmıyorsun. Sürekli risk alarak gidiyorsun. Şunu herkes bilmeli; grup sürüşünde herkes arkasındaki sürücüye göre hızını ayarlar. Bundan dolayı grup hızlıysa ve yetişmek için çaba harcadığını fark edersen, yavaşlamalısın! Senin yavaşladığını gören önündeki sürücü yavaşlar ve bu böyle lider sürücüye kadar gider. Altın kural 2 Neymiş anladık mı? ‘Grup en yavaş sürücünün hızında gider.’ Herkes arkasındaki sürücünün temposuna ayak uydurursa kopmalar olmadan grup kendi kendine bir tempo buluverir.

Grup küçükse, birbirini çok iyi tanıyan ve uzun zamandan beri birlikte yol yapmış insanlardan oluşuyorsa, üstelik gidilecek yol da biliniyorsa çok sıkı disiplin kuralları ile hareket edilmiyor. Zaten herkes nerede ne yapacağını biliyor. Fakat, eğer büyük bir grup söz konusuysa ciddi kurallar devreye giriyor. Toplanma yerine tam dolu depo ile ve eksiksiz donanımla gelmeyenlerin ellerine cetvelle vuruluyor, kulakları çekiliyor. Yeni katılanları, deneyimli sürücüler: ‘Fermuar gitmeyi biliyor musun?’ sorusuyla sözlü sınava çekiyor, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım...’ okunup yola öyle çıkılıyor.

Disiplin ve düzeni sağlayan esas kişiye lider, kaptan, komutanım, mareşalim, paşam deniliyor. Lider grubun en önünde gidip, ‘Yol nasıl? Zemin maç yapmaya müsait mi?’ bakıp sürüş hızını ona göre ayarlıyor. Ondan sonra en tecrübeli sürücü ise en arkadan gidip, arkada kalan tembelleri topluyor, karnı ağrıyan, çişi gelen, motoruna küsen sürücülere eşlik ediyor. Grup büyükse liderde ve artçıda telsiz mutlaka oluyor, aralarında geyik yapıp gruptakileri çekiştiriyorlar, pek eğleniyorlar. Şaka bir yana eğer grup çok büyükse kavşaklarda lider, arkasında giden sürücüye (2 numara) yol tabelası görevi veriyor. 2 numara kavşakta bekleyip grup üyelerine yolu gösteriyor. Biraz önce bahsettiğim ‘fermuar düzeni’ ya da zikzak düzeni ise grubun yola diziliş şekli oluyor. Şeridin sol tarafında (arabaların sol tekerlek hizasında) lider giderken, 2 numara arabaların sağ tekerlek hizasından liderden 1 saniye geride, 3 numara ise liderin hizasında toplam 2 saniyelik mesafe bırakacak şekilde gider. Yukarıdan bakınca fermuar gibi bir görüntü olur. Normal koşullarda bu düzen kesinlikle bozulmazken, liderin talimatıyla ya da virajlı yollarda tek çizgi düzeninde gidilebilir.

Yolda dizi dizi gitmek çok keyifli, ama işin gerçek keyfi mola verilip durunca başlıyor. Bir kere tecrübeli sürücüler nerede, ne yenilir, ne içilir, buranın neyi meşhurdur çok iyi bilir. Buradan göbek çapına bağlı olarak bir motorcunun uzun yol tecrübesi ölçülebilir. Mola yerine varıp da motosikletleri yan yana nizami dizip, lahana gibi giyilen kıyafetleri üzerinizden atınca yolun tüm ağırlığını birden unutuluverir. Bir yandan yemek bir yandan muhabbet derken bünyeler şarj edilip yola tekrar çıkılır. Zaten 4 tekerlekli araçlara göre hem yakıt deposu kapasitesinin az olması hem de rüzgar direnci sonucu boyun tutulması, sele yapışması, karın acıkması durumlarından dolayı en çok bir buçuk-iki saatte bir mola verilir. 5 saatlik yol olur 8 saat. Amaç erken varalım olmadığından, zaten grup sürüşünde varmak değil, keyifli gitmek olduğundan hiç önemli değil.

Şehir içi için kalabalık sürüşler uygun değil, ama uzun yolda motosiklete gönül vermiş dostlarla yolları tüketmek gibisi de yok. Çabuk gelsin bahar...

Kawasaki Z750

Geçen yıl piyasaya çıkan Z1000’in küçük kardeşi Z750 ‘naked bike’ kategorisinde hem tasarımı hem de gücüyle, özellikle yurtdışında beğeni topladı. Henüz ülkemizde sıklıkla göremesek de 4 silindirli 110 beygir gücündeki kırlangıç kuyruklu bu asi çocuğu haftaya test etmeye talibim. Bakalım uslanacak mı?

Üç Tekerler

Bana biri sorsa ‘Üç tekerlekli araç ne biliyorsun?’ diye triportörleri bilirim. Onlarla da insan taşımaktan çok yük taşınıyor. Önde bir arkada iki tekerleği olan, iki kişi taşıyabilen Carver modeli Vanderbrink adlı bir Hollanda firması tarafından üretiliyor. 660 cc’lik 4 silindirli turbo şarjlı 65 beygirlik motoruyla 180 kilometre son sürate kadar çıkabiliyor. Tamamen otomatik bir sistemle araç virajlarda yana yatıyor. Eğer hoşunuza gittiyse 12 ay beklemeniz gerekiyor. Çünkü teslimatlar 12 ayda ancak yapılabiliyormuş.