Kış aylarını, özellikle de kar yağışını pek severim... Uzun zamandır hasretle beklediğim kar taneleri sonunda teşrif ettiler- Sabah kalkıp da şehri böyle bembeyaz gördüğüm anda yüzümdeki on numaralı gülümsemem kayda değerdi doğrusu...
İlk iş, attım kendimi dışarı... Bir iki küçük kar temasından sonra motosikletime haylaz haylaz göz süzerken yakalayıp kendimi, "Hayır kızım ya, aklından bile geçiriyim deme bu lastiklerle" diyerek otomobilimin üstündeki kar yığınını temizlemeye koyuldum. Bu arada eş dostla yapılan telefon konuşmalarında hep benzer cümleler kuruluyor; "Abiii Nişantaşı'ndan Levent'e 2.5 saatte gittim innanabiliyo musun? Sakın trafiğe çıkma!", "Offf bu ne ya? 3 saattir trafikteyim daha eve varamadım, bi de erken bıraktılar işten güya... Aman diyim trafiğe çıkma", "Ya bilînemkim Balmumcu'dan Yeşilköy'e 4.5 saatte gitmiş, yollar felaket, kayanlar, çarpanlar, yolda kalanlar... Bi' kar yağdı altı üstü. Innanihr gibi dül yaa... Sakın çıkma dışarı, bak demedi deme!" vs. vs. Tabi bunca konuşma ve referansla normal bi' insan ne yapar? Evinde oturur, dışan çıkmaz değil mi? Yok biz akraba evliliğinden dolayı normal değiliz ya, tüm bunlara, tv ve radyolardan yapılan bangır bangır "zorunlu kalınmadıkça trafiğe çıkılmaması" tavsiyelerine rağmen vurdum kendimi dört tekerimle yollara... Valaha insanın başına ne geliyosa meraktan geliyor işte... Meraklı gözlerle etrafı seyrede seyrede, trafikteki komik daha doğrusu trajikomik kareleri yakalamaya çalışırken hard disklerden, en azından benimkinden, asla silinmeyecek görüntülere şahit oluyorum. Trafik kilit olmuş. Herkes "offff, pufff" sıkıntıda ama en azından sıcak dörttekerlerin içinde bekleşmekte... Sağda bir minibüs patinajda kalmış milim ileri gidemiyor.
Yurdum insanı yardıma koşup minibüsün bagaj kapağını açıp ağırlık yapmak için zıplıyorlar bagajda. Araç tati tati ilerliyor duruyor. Kendini 4x4 sanan enduro ruhlu bir "citycar" kaldırıma hrmanmaya çalışıp trafikten yırtma hayalleri île bi' takım atraksiyonlarda bulunuyor. Ama dedim ya hayal kuruyor
Sorumdaki geniş kaldırımda yerlerin ayna gibi olması yüzünden yayalar çomelerek Üerîemeye çalışıyor. Bu sırada aynı kaldırımdan, bir tek farın ağır ağır yaklaştığını görüyorum ama sabit bi' çizgide değil. Gelen far benim bakış açımdan sekizler, altılar çize çize geliyor. Yanımdan geçerken hayretler içinde bu tek far yani ikiteker kardeşimin çabasına şahit oluyorum. İnsanlann bile ayakta ilerlemekte güçlük çektiği bu koşullarda, işi "elindeki evrak, paket vs.yi zamanında adresine teslim etmek" olan ve işinin sorumluluğuyla azmini arkasına oturtup, iki ayağını yere sürerek motorunun dengesini koruyan, patinajda kalıp arka lastik kendini sağa sola atmaya başladığında içimden "gazı yavaş ver yavaş... ay düşecek şimdi ya..." diye paniklediğim, -, gözden kayboiurken "büyük patron hep seninle olsun" dediğim bu kuryeci kardeşimi şaşkınlık ve gururla seyrettim. Her ne kadar motosik]&k|gg®ytrafikte riskli kullanmaları sebebiyle zaman zaman benim de sinirlenmeme sebep olsalar da oldum olası motorlu kuryeleri pek severim.
Trafikte de aramız hep iyidir. Ters durumlar olduğunda köpürmeme rağmen tath dille uyarmaya çalıştığım çok an yaşamış olmamız bir yana, hep kornalarımızla ikiteker ortaklığımızı selamlarız birbirimizin... Hatta bir iki tanesiyle sıkı ahbaplığım da vardır. Tabi onlar için motosiklet biraz daha başka bir yerde ama ben olaya sadece iş diye bakmayıp motor aşkıyla işini birleştirmiş olan kurye kardeşlerimin çoğunlukta olduğuna şahidim. Bu gözlemlediğim, karakışın yiğidi motosikletli kurye kardeşim sayesinde, onlara duyduğum sevgi ve saygı bir kat daha arttı. Koskoca bir metropolün ellerini kaidınp teslim olduğu kara o küçücük bedeni ama kocaman yüreğiyle teslim olmamıştı. Bi'kez de burdan tüm motosikletli kurye kardeşlerime söylemek istiyorum; "Sizi seviyorum ve yolunuz açık olsun"
Ayşe Şule Bilgiç
ruzgarinkizif650gs@hotmail.com