Bu alttaki gercek hikayeyi baska bir forumdan arkadasim "Madd" yazdi ve bana paylasim icin izin verdi. Siber uzayda kaybolup gitmesine icim elvermiyor, web siteme de koyacagim.
Buyrun, okuyun... Begeneceginizden eminim.
--------------Alinti, yazar :Madd ---------------
9 sene filan öncesiydi sanırım. "Ulan oğlum," dedim kendi kendime, "motora zaten biniyorsun, eşşeklik etme de bir ehliyet al! Bir de hesapta kanunlara saygılı geçinirsin!" Aslında çok daha önce B ehliyeti alırken yaşadıklarımdan dolayı başıma gelecekleri tahmin edebiliyordum ya, hadi neyse...
Gittim bir büyük ehliyet kursuna, (sonradan kapandı o kurs), dedim ki "Hacım ne lazım?" Adam şöyle bir baktı, "Abi biliyorsan kullanmayı verelim, yoksa bizde ne motor var, ne de motordan anlayan!"
Bende EL 250 var o zaman, dedim "Nema problema komşi, şam tatlı kaç para?" E o herife de Türkçe konuşulmaz ya! Topladım kağıtları, bayıldım parayı, dedikler ki "Sende zaten ehliyet var, kursa gelmene gerek yok, sınavlara gir yeter!" Bre canına yandığımın adamı, benim o ehliyeti hakkıyla aldığım ne malum ki? Ama kanun öyle münasip görmüş, adam ne yapsın.
Bu arada sağlık raporu alırken rastladığım albay emeklisi yarı kaçık ruh doktorundan filan uzun uzadıya bahsedecek yer yok. Hazırola geçirip gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmişliğim var mıdır, onu sordu amca bey psikolojik testin parçası olaraktan, darbe emeklisiydi zahir!
Neyse, vakit geldi, girdik yazılı sınava. Ben sınav kağıdındaki 3 yanlış sorulmuş soruyu tespit edip gözetmene bildirdim, ardından da 100 puanla sınavdan çıktım. Çıktım ama kapının önünde makaraları da koyverdim, çünkü ömrümde böyle saçma sorular görmemiş olmama rağmen (üstelik 3 tanesi de hatalı sorulmuştu!), kapının dışında millet geleneksel "Ay abi, hiç çalışmadığım yerden geldi yaaa!" geyiğini harlı ateşin üzerinde döndertmekle meşgul idi.
Ben bayağı bir zaman güldüm, yollarda insanlar deli midir diye bakıp durdular. Eeeee, ben "MADD" adını daha dün almamıştım ki, tabii ki çoktan civatalarımı, somunlarımı asfalta saçmıştım bir gariban Çin motoru misali!
Ama asıl facia ardından gelen direksiyon sınavı olacaktı! Pis yağmurlu bir pazar günü, daha afyonum patlamamışken kalkıp yola düştüm. Motoru çamura sokmaya kıyamadığımdan, "Nasılsa orada bulunur bir tane!" diye, hiç adetim olmadığı üzere başkasının motoruna niyetlenerek kursun servisiyle anasının gözündeki sınav alanına duhûl oldum.
Sınav alanı yarısı beton, yarısı bataklık bir mevkii idi. Ben bataklığa bakıp tam kendi kendime "Hovercraft ehliyetini de burada veriyorlar zahir!" diye düşünürken, sınav hocası olduğunu söyleyen şen şakrak, yarı çatlak bir zat-ı muhterem "Good morning cemaat-i müslimin!" diye (şerefsizim abartmıyorum) karşıdan bir yerlerden sökün etti. Ve dahi bataklığı göstererek "Şurada bir tur atana helalinden ehliyet var bugün!" diye müjdeledi!
Ehliyet almaya gelenler arasında kimler yoktu ki? Zabıta donanımlı MZ ile gelen belediye zabıtaları, kuryeler, EN 500 ile gelen genç bir eleman ve bir de Ford arabayla gelen bir muhterem ki onun hikayesine de sıra gelecek.
Biz toplanmış konuşurken birşeyi farkettim ki herkes bizimle aynı yerde sınava girmeye çabalıyordu. Farkedilmeyecek gibi değildi, çünkü eski bir Bedford kamyonu yerinden kaldırmaya çalışan bir öğrenci az daha üstümüze çıkıyordu ve bizler çil yavrusu gibi dağılarak gökyüzündeki büyük motorcunun yanına gitmekten son anda kurtulabilmiştik! Ortalık araba kullanmayı bilmeyen bir sürü öğrencinin haldır haldır ehliyet aldığı, kamyonların öksürüp otobüslerin tıksırdığı bir cehenneme dönmüştü! Kendi kendime "Mahşer yeri de böyle olsa gerektir?" diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Uzatmayalım, bir kurye arkadaşım CG 125'ine talip oldum, o da delikanlılık edip "Ayıpsın baba, al bunla gir sınava!" dedi. Ancak üstüne çıkınca sirk motoruna oturmuş ayıcık gibi oluvermiştim, üstüne üstlük motoru düz sürmeye kalkınca sağa gidiyordu! O esnada hoca efendi arkamdan "Yallah tazyik!" diye bağırdı ve kendimi bir anda diz boyu çamura doğru giderken buluverdim. Kaçacak yer de yoktu, önüm çamur, sağım Bedford, solum AS 900! Düşmemek için türlü maymunluk ederek diz boyu çamur deryasını geçmeye başlamıştım ki, hoca efendi yine arkamdan "All right, all right, come back, Allah kabul etsin, verdim ehliyeti!" (vallahi de billahi de abartmıyorum) diye seslendi. Tabii içimden "Ulan çamura girmeden vereydin ya eşşoolusu!" diye söverek dönüp, motoru kazasız belasız sahibine teslim ettim.
Haaa, daha önce bahsettiğim Ford arabayla sınava giren arkadaşın hikayesi nedir? Sıra ona gelince hoca sordu, "Neyle gireceksin sınava ya müslüman?" diye. Herif şöyle bir durdu, "Ben ömrümde motora binmedim ki!" deyiverdi! Ben içimden "Fessuphanallah!" çekerken hoca dönüp demesin mi, "Arkadaşa bir el atın, o kadar gelmiş, ehliyetsiz döndürmeyelim!" diye sana?
Altı kişi (rakamla 6) toplaştık biz bu herifin etrafına. İkimiz zabıta MZ'sini tuttuk, dört kişi herifi kaldırıp motorun üzerine koydu. Mecburen, çünkü herif ayağını kaldırıp motora binmeyi bile başaramadı! Sonra herif motorun üstünde put gibi otururken, biz etrafındaki altı kişi motorla beraber koşarak motoru çalıştırmak için gerekli işlemleri yaptık. Biri debriyajı sıktı, biri eliyle vitesi geçirdi, biri diğer taraftan gazı idare etti, iki kişi motoru dengede tutarken, altıncı eleman da herifi belinden kavrayarak motorun üzerinde tuttu!
Bu sirk gösterisi yaklaşık 10 metre kadar devam etmişken hoca efendi yine arkamızdan "Very good, very good, Allah kabul etsin, indirin arkadaşı da imzasını atıp ehliyetini alsın!" diye bağırdı.
Tabii finalde herifçioğlunun motordan inmeye çalışırken MZ'yi üzerimize devirdiğini ve dört kişinin motorun altında kalıp çamura bulandığını söylememe gerek var mı, bilemiyorum. Ben son anda kendimi yana atıp yerinden çıkan depo kapağı yüzünden üzerime fışkıran benzinle kurtulmayı başarabildim. Olsun, benzin motorcunun parfümüdür.
Herşey olup bittikten sonra, potansiyel trafik canavarları servis otobüsüne doluşurken, Fordlu genci bulup, "Bana bak, sen niye motor ehliyeti aldın bakayım?" dedim. O da gülüp, "Abi yarın motorlu kuryelik yapmaya başlıyorum, ehliyeti şart koşmuşlardı da ondan aldım!" demesin mi? "Bak," dedim müstakbel maktule, "Bu akşam eve giderken helvalık irmik, şeker, yağ al, öyle git madem!" Güldü, "Birşey olmaz be abi!" dedi.
Eve döndüm, bir fincan kahve yaptım. Oturup sigaramın dumanına bakarak gerçek dünyanın nasıl da en değme kurgu romandan daha absürd bir yer olduğunu düşünerek günü tamamladım...