“Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların
gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve
devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en
büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır,
jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.’ demeyecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç,
‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, ama
hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek,
‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’ diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte
bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için
salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘Ben inanç
ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer
buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve
etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!”