ING Bank İnternet Bankacılığı Grubu yöneticisi olmam dışında, bir motosiklet tutkunu olduğumun da altını çizmek istediğim sırada blog?umuz açıldı, ?platformumuz deneyimlerimi paylaşmak için iyi bir fırsat? düşüncesiyle yazmaya başlıyorum!
Eğer siz de bir motosiklet tutkunuysanız lütfen yazımı okuduktan sonra yorumlarınızı iletin, eğer motosiklete başlamayı düşünüyorsanız, bu yazımda bazı sorularınıza yanıt bulma ihtimaliniz yüksek. Tüm sorularınıza cevap veremeyebilirim ama bundan sonra yazacağım yazılarla ve hatta karşılıklı görüş alışverişinde bulunabileceğimiz yorumlarla motosiklet konusunda sizlerle ciddi bir mesafe kat edebileceğimizi düşünüyorum.
-Kısaca motobiyografim (elbette ?motobiyografi? diye bir kelime yok, hızla ben oluşturdum):
-Motosiklet üzerinde 120.000 km.?den fazla yol yaptım.
-Motosiklet ileri sürüş eğitimi aldım.
-Türkiyenin önde gelen motosiklet kulüplerinden SuperEvaRiders?ı kurma girişimini başlatan ilk ekipte yer aldım.
Uzun süreli kullandığım motosiklet modelleri:
- Yamaha DragStar XVS 650 Classic
- Honda CBR 600 F
- Aprilia Caponord 1000 ETV
- Honda Pan European ST 1300
- Piaggio X9
- Vespa GrandTourismo 200 & LX 150
Her şey ben 10 yaşındayken Büyükçekmece?deki yazlığımızda, bir ağabeyimizin Puch marka mobilet tipi motosikletinin arkasına oturmam ile başladı. Dünyanın en konforsuz 1 km. sürüşünü yapmış olduğumu çok sonraları fark ettim tabii. Her şeye rağmen o sürüşte eskiden kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi sevinçliydim. Ruhum bu rüzgârı istiyordu. İki teker üzerinde hissedilen rüzgâr hiçbir şeye benzemiyordu.
Ardından ilkokul dönemimde, harçlıklarımla mobilet kiraladığım dönem başladı. Belki bazılarınız her mahallede bir toprak saha bulunduğunu hatırlar. Zamanın büyük girişimcileri o sahalarda hafta sonları mobilet kiralama işi yaparlardı. Top sahasının etrafında dolap beygiri gibi dönmekten ibaret olan bu sürüş, bana inanılmaz keyif verirdi. Harçlıklarımın harcandığı tek doğru yer burasıydı benim için.
Elbette ailem motosiklete karşı çıkıyordu ama biliyordum ki her ikisinden de; motosikletten de ailemden de asla vazgeçemeyecektim. ?Harika? bir plan yaptım. 16 yaşımda, henüz motosikletim yokken profesyonel bir motosiklet kaskı alıp odama koydum. Ailemin endişeli bakışlarına maruz kaldım. Bu kaskı sadece motosiklet sevgimi bastırmak için, dekor amaçlı aldığımı söyledim. Altı ay içinde gözleri kaska alıştı. İkinci altı aydan sonra motosikletli arkadaşlarımın artçısı olmama bir şey dememeye başladılar. Tek şey dediler: ?Kaskını da tak ama olur mu?? ?
Bir yıl kadar sonra da arkadaşlarımın motosikletlerini kısa süreli de olsa kullanmama, hatta onlarla Bodrum?a tatile gittiğimde hiç de fena büyüklükte olmayan motosikletler kiralamama dahi ses çıkarmadılar. ?Dekor kask? görevini başarıyla tamamlamıştı!
Bu tutkunun kısa başlangıç hikâyesinin ardından, sıra yazımın başlığıyla ilgili bölüme geldi?
1999 yılından itibaren aktif şekilde motosiklet kullanıyorum. Hemen her tipte motosikleti (chopper, supersport, enduro, touring, maxiscooter, scooter) uzun süre ve uzun kilometreler boyunca kullanma şansı buldum. Tahmin edersiniz ki her dönem motosikletle ilgili beklentiler farklı olabiliyor. Ben de her seferinde bir önceki motosikletimi satıp, yeni beklentilerimi karşılayacak tipte motosikletler aldım.
Motor kullanımına ilk olarak klasik veya chopper diye adlandırılan motosikletle (Yamaha DragStar XVS 650) başladım. Nedeni çok basit: Motosiklet dediğin gösterişli olmalı! Motora binmek dışında, üzerindeki her metali uzun saatler parlatmak da keyif veriyordu. Ayrıca klasik motosikletlere uygun olan kıyafetler de çok şıktı.
Özellikle ilk dönemlerde o gürültülü egzoz sesi bile mutluluk veriyordu. Bu tip iki ayrı model motosikletim oldu. Yaklaşık iki yıl chopper kullandım. Sonra ne mi oldu? Bu motosikletler gerçekten iyi görünüyordu ama bence bazı teknik sorunları vardı. Öncelikle motosikletin bana en keyif veren ivmesinin en az bu tiplerde olduğunu fark ettim. Aman dikkat, ?ivme? derken çok hızlı gitmekten bahsetmiyorum ?kısa sürede hızlanmak?tan bahsediyorum. Diğer taraftan bu motosikletler ağırdı, kıvraklığı diğer motosikletlere göre azdı ve duruş mesafesi de uzundu. Uzun mesafeli sürüşlerde egzozun o sevdiğimi sandığım sesi rahatsızlık vermeye başlayınca, yeni bir motora geçmenin zamanı geldiğine karar verdim.
Peki, sıradaki ne olmalıydı? O dönemki kıstaslarım şöyleydi: Motor alımlı olmalıydı, sesi güzel olmalıydı ama klasik motorlardaki gibi rahatsızlık vermemeliydi; ivmesi güçlü fren mesafesi kısa olmalıydı. İşte hepsini alt alta koyunca, yeni motorumun ne olacağı belirlenmiş oldu: Bir racing/yarış motosikleti!
Yarış motosikletlerinde arka yolcu bölümü çok konforlu değildir. Bu motosikletler arasında nispeten idare edebilecek, ?F? tipinde bir motosiklet seçtim. Çünkü tüm seyahatlerimi eşimle yapıyordum. Böylelikle yeni motorum bir Honda CBR 600 F oldu. Bu motosiklet, klasik motosikletlerimden sonra çok keyifli geldi. İvmesi inanılmazdı, çok yüksek bir beygir gücü vardı? Ben hariç, ?110 beygir?diJ. 300 km/saat?e kadar hız yapabiliyordu, dört silindirin getirdiği kompresör ile duruş için gazı kesmekte yeterliydi ve kısa sürede durabiliyordu. ?Tam aradığım motor bu!? derken, birden hiç beklemediğim bir problem ortaya çıktı. Artçı için bu motor tipiyle bir saatlik kesintisiz bir yolculuk bile büyük rahatsızlık anlamına geliyordu. Yeni motor bakmak gerekiyordu!
Bu sefer ne arıyorduk? Rahatlık, özellikle arka yolcunun rahatlığı? İşte bu esnada yoldaki çukurları yok edecek kadar amortisörü güçlü ve yolcu yeri rahat olan enduro?ya geçmeye karar verdim. İki silindirli 1000 cc?lik bir enduro olan Aprilia Caponord aldım. Ona, ?bu tipi motosikletlerin jeep?i? diyebilirim, çünkü asfalttan çıkıp arazide ilerleyebilirsiniz, patika bir yoldan rahatlıkla gidebilirsiniz.
Gittiyseniz bilirsiniz, Sünnet gölünün etrafında bir patika yol vardır. İşte Mart ayında o yol çamurdan yürüyerek bile geçilemezken bu motorla sınır tanımadık, turu yaptık. Eşim mutluydu, çünkü motorumuzun rahat geniş ve çukurları hiç hissettirmeyen bir amortisör sistemi vardı. Ne yazık ki bu sefer ben mutlu değildim. Çünkü dört silindirli bir ivme canavarı olan racing motosikletten iki silindirli ağırbaşlı bir motosiklete geçmiş olmak, sürüş zevkimi olumsuz etkilemişti. Yaşasın, işte bir sebep! Yeni bir motora yönelme fırsatı!
Beklentim basitti, motor dört silindir olmalıydı! O ivmenin tekrar elimin altında olmasını istiyordum. Eşim de konfordan vazgeçmiyordu. İşte çözüm: Uzun yolların prensi Honda Pan European ST 1300 (prens dedim, çünkü uzun yolların kralı bir GoldWing?tir her zaman ).
Yeni oyuncağım Honda Pan European?dan bahsedeyim biraz? Öncelikle eşimin, yani arka yolcunun konforu inanılmaz. Kollarını dayayacağı, sırtını yaslanacağı muazzam bir oturma sistemi var. Benim için de 1300 cc?lik, yine ben hariç ?126 beygir?lik, dört silindirin ortaya koyduğu ivmenin verdiği bir mutluluk var. Öndeki elektirkli camın yüksekliğini ayarlayabilir, düşük hızlardaki yolculuklar için keyifli müzik sistemini kullanabilirsiniz. Muazzam bir makine! Bu motosiklette bir ?ama? bulunamaz derken, küçük bir ?ama? dikkatimi çekmeye başladı. Bu motorla İstanbul trafiği daha da yorucu oluyordu. Yani, sıkışık trafikte arabaların arasından geçemiyor ve bir arabanın sıkıştığı gibi trafikte sıkışıyorsunuz. Motor 1300 cc ve aksesuar dolu olduğu için 300 kilodan fazlaydı. Bu da şehirlerarasında harika bir sürüş, ancak ağır akan trafikte aşırı yorgunluk demekti.
Peki, şehir içinde kısa mesafede ne yapmalı? Trafiğe takılmadan ağır bir motoru taşımadan, kısa mesafeli alternatif ulaşım için çözüm: MaxiScooter. Bir Piaggio X9 aldım. Çok pratik, çok az benzin yakıyor ve daracık aralıklardan ilerleme avantajıyla yoğun trafikte canınız sıkılmıyor.
İşte şimdi yazımın başlığına uygun bir son yazma zamanı?
Hangi tip motosiklet?
-Önemli olan görünüşse bir chopper
-Arazide gezinti için bir enduro-?Mutluluk, eğlence ve bence gerçek motosiklet deneyimi için bir Racing/SuperSport
-Konfor ve uzun yolculuklar için bir touring
-Şehir içi kısa mesafeler için ise bir scooter veya maxi scooter.
Bunca motosiklet sürüş deneyimime göre beni ne mutlu eder biliyor musunuz? Küçük bir garajda 1 Touring, 1 SuperSport ve mutlaka bir scooter
Bir sonraki yazımda bahsedeceğim iki konu hakkında ipucu vererek yazımı sonlandırmak istiyorum.
- Hafta sonu tatili için İstanbul?dan hareketle motosikletle gidilebilecek yerler sınırlıdır. Bu sınırı aştığım yolculuğumdan bahsedeceğim: TransToros
- Bir de motosikletle yurt dışı seyahatimden enteresan anılar: Bulgaristan seyahatim!
Pek Yakında!
Kaynak: ING BANK