İki hafta önce, tüm yurdu etkisi altına alan olumsuz (!) hava şartlarını yakalamışken dağları bir kolaçan etmek istedik. Antakya'da iki gündür yağmur durmuyor. Belli ki bugün de devam edecek.
Erhan'la programı gözden geçirip sabah çıkmak üzere hazırlığımızı yaptık.
Güzel sürpriz, buluşma yerine gideceğim sırada Hakan aradı. Gelecek.
Ettik üç...
Pazar sabahı...
Sessizce sıvıştım evden.
Ve önce Hakan'a uğradım.
Erhan'ı da aldıktan sonra,
Çıktık yola...
İlk anlar yağmur ara verdi biraz. (Ama dağlar fena görünüyor.)
Nevale temini.
Buharı üzerinde.
Noolur noolmaz. Fulleyelim.
Hadi yaallah...
Belli ki sis karşılayacak bizi.
Kisecik...
Bu güzelliğin içinde olmak gibisi var mı..!
Tek kelimeyle; Harika...
Asfalt bitti. Haydi çamura.
Sisi etrafından dolanıyoruz. Bizi yakalayamadı. Aşağıda kaldı.
Derken, yakaladı bizi de.
Hazır yağmıyorken kahvaltımızı yapalım.
Pazar kahvaltısı böyle bir ortamda kaç kişiye kısmet olmuştur acaba !
Suyun başına gidelim.
İlk temizlik.
-Kıpırdadı gibi sanki ?
Yaklaşsa kahvaltımıza dahil ederdik...
İhya olmak diye buna derim ben.
Dağ başında, ince belli bardakta, tavşan kanı çay...
Hakan, Carra (Testi) Peyniri getirmiş. Ekmek henüz sıcak. Poğaça ve çay var...
Katığımız da içinde bulunduğumuz eşsiz güzellik.
Sis iyice sardı etrafımızı.
Sadece sis mi ! Yağmur da bindi ensemize.
Hızlandı. Kaçalım. (Kaskları çıkarmasaydık sorun yoktu.)
Sabun gibi olan toprak iyice kaymaya başladı.
Kirlenmek güzel miydi..?
Aman Erhan'ım, asfaltta değiliz.
İşte temizlenecek bir yer daha.
Lastikler ve diskler pırıl pırıl.
Seyir terası gibi yer. Durup soluklanıyoruz biraz. Bu arada, ilk kar yağmış dağlara. :helal: (Karda sucuk-ekmek programı yapmanın zamanı gelmiş. )
Krom madeni. Çalışmıyor.
Avatarlık valla...(Dağ başında mutlu bir Cross'çu. )
Biraz soğuk gibi sanki.
Manzaraya bakar mısınız..!
Hidiin gidelim.
Neyse...Çoban yakında.
Ayaküstü kısa ve hoş sohbetimiz oluyor çobanla.
Çobanlar da çift ve silahlı gezmeye başlamış. Haklılar da. Karşılarına ne çıkacağı belli olmuyor bu dağlarda.
Biz yolumuza gidelim.
Muhteşem...
Karaksı'ya yaklaşıyoruz.
Erhan küçük tepeyi görünce duruyor. Buranın anısı var bizde.
Geçen yıl Fero'nun da gurupta olduğu bir gezimiz olmuştu. Ve Fero bu tepeye çıkıp diğer taraftan inmek istemişti.
Geçen yılki rapordan alıntı yaparak kısaca anlatayım...
İşte böyle birşeydi o tepedeki anımız...
Devam edelim.
Karaksı'ya yetiştik.
Suda görüntüm yok.(Nerede var ki ! ) Ancak böyle görüntüleyebiliyorum kendimi.
Artık asfalttayız.
Köy yolu boş. Asfalt iyi, hadi kuduralım biraz.
Arazideki jimnastik yetmedi zahir...
Karargah'tayız. Gezimiz bitti. Şimdi temizlenme zamanı.
Önce kendimiz.
Kaldırımdaki adamın hayretini ve keyfini görmeliydiniz.
Yoksa eve sokmazlar alimallah.
Yoldan geçenler kafayı sıyırdığımızı falan sanıyorlar doğal olarak.
Erinmeyip soruyorlar ne olduğunu.
Biz ise eline oyuncak geçirmiş çocuk edasıyla temizlenmeye (!) devam ediyoruz.
Sıra geldi oyuncaklarımıza.
Pırıl pırıl oldular.
Bazıları daha pırıl pırıl olmamışlar anlaşılan.
Şimdi bir kahveyi hakettik sanırım.
Bir de hatıra fotografı...
Bu mu ? Eve giriş vizesi...
Sevgili Eşime...
Mutlu geçen 23 yılımıza nice yeni, mutlu yıllar eklemek dileklerimle...
Sevgiyle...