İsmet Paşa ile yazdıklarınız tamamen kasıtlı uydurmalardır, söyleyenlere kulak asmayın Selçuk Bey, isteyen lozan tutanaklarını okuyabilir; tarihimizi uydurmalardan kurtaralım bence. Hatta gitmişken Lozan anıtını ve eski tren istasyonunu da ziyaret etseydiniz keşke. Edirne de gezilecek çok yer var. Beyazıt külliyesi en başta gelen eserlerden biridir, müzikle tedaviyi, avrupalılar delileri yakarken biz kullanıyor ve balkanların en önemli hastanesi işlevini görüyorduk. Karaağaç, söğütlük gezilmesi bol mekanlardan olup, Kaleiçi semti, Türkiye de bir örneği Kars ta bulunan ızgara düzenine göre düzenlenmiştir, yeni şehir ise ızgara planından çok uzaktır. Dikkat çekici bir anekdot kaleiçindeki evler 3 sınıfa ayrılır, Osmanlı-Türk, Levanten ve Yahudi konakları olmak üzere fakat ilgisizlikten birçoğu yıkılmak üzere, Dünyanın 2. büyük (pragtakinden sonra) en büyük havrası da bu sebeple yıkılmıştır. Edirne de eski kiliseler restore edilmişken ve ibadete açılmışken havranın öyle yıkık durması sahipsizlikten başka şeyler aklıma getirmiyor değil. Köprüler kentidir aynı zamanda Edirne, irili ufaklı 42 köprüye sahiptir. Tunca nehri ve Meriç Nehri arası kalan bölge şimdilerde Çay bahçesi ve gazinolarla doludur. Ama vakti zamanında Bülbül adası olarak adlandırılan bu yer, Osmanlı köşklerinin bulunduğu ve tüm avrupalı misafirlerin aşık olduğu bir yermiş, şimdi hiç bir tanesi kalmamış, toprağı biraz kazsanız temellere rastlıyorsunuz. Sınır şehri olması nedeni ile son 50 senedir yalnız bırakılmış bir kent Edirne, insanları sıcakkanlı ve misafirperverdir. Eşinizle bir kahveye gidip rahatça oturabilirsiniz, kimse de sizi rahatsız etmez. Balkan şehitlikleri abidesi ve buçuktepede ki Şükrü paşa anıtı ve mevzilerde Edirne kuşatmasının hüzünlü günlerini yad edebilirsiniz, ne yazık ki, çok değil 100 sene önce boğaz boğaza muharebelerin yaşandığı tabyalar, siperler şu an Toki inşaatı altında!!!
Velhasıl kelam Selçuk Bey, Edirne'ye 1 gün yetmez, bir kaç gün daha kalsa idiniz kesin aşık olurdunuz