6 Şubat 2007, Salı gecesi. Saat yaklaşık 12:30. Kuruçeşme Divan'daki İSOFF ödül töreni ve yemeğinden dönüyoruz. Arabam bakımda olduğu için altımda babamdan ödünç aldığım "görece" yabancı araba, yanımda eşim.
Boğaziçi Köprüsü'nden geçip gişelerden çıktıktan sonra tırmanışa geçiyoruz. beylerbeyi-Üsküdar sapağından sonra başlayan tırmanma şeridine giriyorum. Yorgunluğumu da göz önüne alarak yüklenmiyorum gaza. 50-60m kadar önümde bir motor, arka tamponumda bir taksi.
O anda sağda, tırmanma şeridi yüzünden kırpılıp 1m civarına düşmüş emniyet şeridinde durmuş bir motor beliriyor. Önümdeki motor, şeridin yarısını kapatacak şekilde çapraz duruyor, diğer motorla konuşmak için. Fren yapıp duracak mesafem yok. Şeridin tamamını, sınırlarda kullanacak şekilde, sola yanaşıyorum. Şerit değiştiremiyorum çünkü arkamdaki taksi tamponumu sıyırarak beni sollamakta, göz ucumla yakaladım, biliyorum.
Taksiyi ve motoru sıyırarak geçiyorum. İkisi ile de aramda, olması gerekenden çok daha az mesafe var. Görece "yabancı" bir araba ile böyle sınırda bir geçiş yaptığıma sevinmek aklıma gelmiyor. Çünkü hayatımda ilk defa birinin hayatı için bu kadar endişe ediyorum. Direksiyonu tutan ellerim arasındaki hayat.
Not1: O gece araba emanet olduğu için, eşim yerine kendim kullanmak istedim. Bu yüzden hiç alkol almamıştım.
Not2: Sonradan konuşunca çıkıyor ortaya. Genelde ciyaklayan eşim, panik yapmamam için, gözler faltaşı gibi açık, gık çıkarmadan beklemiş yanımda.