Metoş'a katılıyorum. Bir personelci olarak işten sürekli yakınanlara patronunu, müdürünü şikayet eden emekçi kardeşlerime her zaman dediğim bir laf vardır; Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin!
Yalnız işveren, patron olmakta zor iştir. Aradaki dengeyi kurmak gerekir. Türkiye şartlarında azami olanakları çalışanlarına sağlamalısın, para sende düdük sende diye .okunu çıkartıp çok ezmeyeceksin, iyi davranmaz iyi şartlar sağlamazsan ne olur, kısa vadede hiçbir şey olmaz ülkemiz gibi bol ucuz işgücü olan bir ülkede biri gider öteki gelir, it ürür kervan yürür tabi işin kalitesi de yerlerde sürünür.
Bana bu gençler Aea'nın sponsorları arttıkça gelirlerinde o biçim arttığı algısıyla bir işlere kalkışmışlar gibi geldi. Tabi en son altınlı gece de Aea'nın "onlara binlerce liralık kask verdik, lastik aldık, pahalı motorlara bindiler" lafını da tasvip etmiyorum. Ulen motor işi yapıyorsun tabi ki vereceksin, bizde şantiyelerimizde çalışanlara kask, çelik uçlu bot ve eldiven veriyoruz.
Fakat bu ülkede hak adalet kişiye göre çok değişken olabilir, sen istediğin kadar anayasa yaz ekonomin yeterli değilse çalışanlara yazdığın hakları verdiremezsin. Cezalarla vs. ile yürümez bu işler, çoğu işveren keyfinden sigortasız ve/veya daha az ücretini bildirerek çalıştırmaz. Çalıştığın yerde şartlar düzelmeye başladığında da biraz sebat edip konuşmakta fayda vardır. Konuşursun baktın olmuyor aşırı açgözlülük hakim olmuş bünyeye bana bir ara müsaade dersin. Birini zor durumda bırakıp kaçmanın bahanesi geçmişte istemediği ve alamadığı "haklar" olamaz. O zaman eleştirdiğin adamdan farkın kalmaz!