Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı

Ankara, Mesudiye, Sinop Sürüşü: Bol yazı, az resim

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    17 Aralık 2012
    Şehir
    Ankara
    9 günlük tatilde eşimin sürüş yapmamasından faydalanarak ben sürmek istedim. Eşimin memleketi Mesudiye’ye gidip orada iki gece geçirdikten sonra Sinop’a sürmek, orada konakladıktan sonra da Devrekani ve Ilgaz üzerinden de eve dönmek istedim. Sürüş planım ve rotalar şu şekildeydi:

    1. gün: https://goo.gl/maps/VKZ2bygGgm32
    607 km 7 saat 20 dakika
    Ankara, Kırıkkale, Amasya, Taşova, Erbaa, Reşadiye, Koyulhisar, Mesudiye

    2. gün: https://goo.gl/maps/zMjoLCvMUZr
    485 km 6 saat 20 dakika
    Mesudiye, Koyulhisar, Reşadiye, Erbaa, Taşova, Ladik, Havza, Vezirköprü, Boyabat, Sinop

    3. gün: https://goo.gl/maps/7Wduskk4qb52
    504 km 7 saat 30 dakika
    Sinop, Çatalzeytin, Devrekani, Tosya, Çerkeş, Kızılcahamam, Ankara

    İlk gün eşim iki akrabasını da alarak arabayla köye giderken ben de 390 Duke’ü kullandım. Motorda kallavi bir Abus zincir, bir küçük boy depo üstü çanta, bir de Kappa’nın 30 litrelik beyaz, su geçirmez bir sosis çantası vardı. Depolama alanı olarak bana yetti. Ama sosis çanta pratik değil. İyice bağlıyorsun. Sonra yağmurluğu almak için o kadar bağı çözmek gerekiyor. Sonra geri bağla filan… Daha pratik olması için arka çanta bence şart. Eşim bu motora arka çanta takmayacağı için muhtemelen benim alacağım motorda hemen hemen tüm eşyayı taşıyacağım. O yüzden belki de yan çantalar da almak icap edecek. Sosis çanta yolda lazım olmayacak eşyalarla doldurulmalı sadece.



    Cuma gün sabah 6.40’da yola çıktık. Ben fileli montumla üşüdüğüm için üzerine forforlu yeşil yelek giydim ki rüzgarı biraz kessin. Ama o da fayda etmedi. Hayli üşüdüm. Ama üst yağmurluğu giymeden devam ettim. Sonra bir kaza sebebiyle uzun bir kuyruğa rastladım. Ben aralardan yürüme hızıyla devam ettim ama eşim trafikte yaklaşık 40 dakika zaman kaybetti. Bir sebze kamyonu ve otobüs karışmıştı kazaya. Bu kaza nedeniyle de yol tek şeride düşmüştü. Km’lerce kuyruk ondan olmuştu.

    Bu arada, sol gidon topuzunu da arabanın birinin aynasına vurdum. Adamdan güzelce bir fırça yedim. Çok özür dilesem de “Hep böyle yapıyorsunuz.” diye haklı olarak kızdı. Çok uzatmadan arabasını hareket ettirdi. Ben de aralardan devam ettim. Elcik korumayı takınca o topuzu sökmek lazımdı. Bir ara söktüreceğim.

    Ben kazayı geçtikten sonra devam ettim. Birkaç saat ve bir yüz km üşümeme rağmen yağmurluğu giymek için durmadım. Sonra baktım ki olmuyor, Delice’de durup üst yağmurluğu giydim. Fark ettim ki üşürken hız arttıkça daha fazla üşüdüğüm için meğer biraz daha yavaş gidiyormuşum. Yağmurluğu giyince 130 km/h gibi sabit hızla devam edebildim.

    Kırıkkaleye doğru tırtıklanmış asfaltlı virajlar güzeldi. O tırtıklar yol ıslakta kaymasın diye yapılıyor. Motorun önü de arkası da sallandığı için biraz huzursuz ediyor ilk defa karşılaşan sürücüyü. Ama ben Kızılcahamam’dan aşina olduğum için o tırtıklar yüzünden pek yavaşlamıyorum. Arka tekerde itiş olduğu sürece, gaz, gidon ve fren kontrollerinde yumuşak olduktan sonra hiçbir sorun olmuyor. Gidonu sıkı tutmamaya özen gösterip yola devam ediyorsun, güzel oluyor.



    Sungurlu yakınlarında bir Opet’te buluşup ağaçların altında bir kamelyada eşimin teyzesinin yaptığı çöreklerle, termos çay, domates, salatalık ve biberle kahvaltımızı güzelce yaptık. Araba büyük rahatlık tabii. Tam teçhizat geziliyor. Bu arada, ben normalde kahvaltı yapmadan asla yola çıkmam normalde. Bu seferki istisna yola çok erken çıkmamdan kaynaklandı. Sabahın 6’sında kahvaltı yapabilecek gibi aç değildim. O yüzden ve arabadakilerle beraber kahvaltı yapabilmek için bu seferlik es geçtim. Zaten sonraki günlerdeki sürüşlerimi de daha geç çıkmak pahasına, kahvaltı sonrası başlattım. Motorda kahvaltı mühim hacı abi.





    Daha ileride Amasya’da da trafik vardı. Ben yine aralardan devam ettim. Amasya – Taşova arası nehir kenarı yollar gayet güzel. Bölünmüş yol, düzgün asfalt ve virajlı sayılabilecek bir bölüm. Virajlar çok geniş olduklarından zevkli dönebilmek için biraz tempolu olmak gerekiyor. Aralardaki düzlüklerde iki viraj arasını ikiye bölüp yarısında hızlanıp ikinci yarıda hızı düşürüp diğer viraj için uygun hale getiriyoruz ya işte 390 Duke ile o çok mümkün olmuyor. 130 sabit hızla gitmek gibi oluyor. O düzlüklerde 160’a çıkıp sonraki virajın öncesinde 120’ye inmek gibi bir hakereketi eforsuzca yapabilen 1200 cc’lik bir motor ile o bölümler daha zevkli olabilirdi. 390 Duke ile 130 üzeri hızlar rüzgar yüzünden çok konforlu değil. Ayrıca 130’dan 160’a gaz kolunu bir hayli çevirmek gerekiyor. Bu da o rahat vucüt pozisyonunu etkiliyor. O yüzden ben pek fazla 130 üzerine çıkmadım.

    Taşova – Erbaa arası sıkıcı düzlüklerden oluşsa da Erbaa Koyulhisar arası yol nehirle yeniden buluşuyor ve yeniden zevkli bir hal alıyor. Amasya ile Koyulhisar arasında mola verilecek doğru düzgün bir tesis bulamadım. Garip garip yerler, garip garip bakışlar. Hadi eşimle, teyzemizle, babamızla bir mola verelim. Şurada da çay içip kendimize gelelim diyebileceğim bir mekan çıkmadı. Bir tesiste durdum. Aile dinlenme tesisiymiş. Ne demekse. Arabadakiler Amasya trafiğinde oldukları için ben öndeydim. Bu bahsettiğim tesiste durdum. Bir bardak çay, sade soda ve su istedim. Adam bardak çay vermediğini, sadece semaver verebileceğini söyledi. Sade soda yokmuş limonlu varmış. Suyu da yemeğin yanında ücretsiz veriyormuş. Zar zor bir küçük suyu alabildim. Bizimkiler gelince mekanı terk ettim.



    Koyulhisar’dan Mesudiye’ye giden yol motorcuların sevdiği türden virajlı bir dağ geçişi. Yol çalışmaları yüzünden Mesudiye yönündeki şerit biraz keyifsiz olsa da güzel manzara güzel virajlar eşliğinde devam ediliyor. Çalışmalar bitince Ordu Mesudiye Koyulhisar yolu tadından yenmeyecek. O gün vakitlice eşimin köyüne varmış olduk. Sonraki iki günü köyde geçirdim.







    Arife gününü Sinop’a sürerek geçirdim. Yola kahvaltımı yaptıktan sonra, nispeten geç çıktım çünkü (1) yol çok uzun değildi. Sinop’a çok erken varmama gerek yoktu. (2) Köye sis ve çiğ çöktüğünde zaten mıcırlanmış yollar iyice kaygan olacaktı. (3) Soğukta yağmurluğuma rağmen üşüyebilirdim. Hal böyle olunca güneşim doğup etrafı ısıtmasını bekledikten sonra yola çıktım.



    Mesudiye’den Koyulhisar’a gidiş istikametindeki şerit zemin bakımından daha iyiydi. O sebeple Koyulhisar’a varıncaya kadar da gayet zevkli bir şekilde yol aldım. Koyulhisar Taşova arasında da 130 gibi sabit hızlarla ilerledim. Nehir kenarı virajlar da gayet zevkliydi. Bu sefer sürüşümün büyük kısmı bölünmüş yollardan oluşmayacaktı. Taşova’dan hemen sonra Ladik yönüne saptım. Ladik Gölü’nün güzel manzarası kenarından virajlı yollarından geçerek Havza’ya ulaştım. Buradan benzin almak için durdum. Üzerimi çıkardım. Motoru elimle iterek pompaya götürürken bir şıkırtı sesi duydum. İncelediğimde zincire bir şeylerin temas ettiğini gördüm. Ben oturunca arası açılıyor mu diye bakmak için pompacıdan yardım istedim. Birisini oturtup baktık. Normal değildi. Pompacı arkadaş da motorcu çıkınca iyice inceledik durumu. Şasenin vidalarından birisi somunundan kurtulmuş ve boşlukta sallanıyordu. Pompacı arkadaş sağ olsun Salih Usta’yı çağırdı. Usta kırmızı arabası ve karizmatik gözlükleriyle geldi. Gevşeyen vidayı çıkardı. Sanayiye gidip vidanın yenisini getirdi ve yerine taktı. Pompacı Yunus ve Salih Usta sağ olsunlar arife günü beni yolda bırakmadılar. Ben yerimden kıpırdamadan hemen oracıkta motoru tekrar yola hazır ettiler.







    Sonrasında Aslında Taşova’dan Boyabat’a kadar yol hep çok zevkliydi. Ama Vezirköprü barajı kenarındaki dar virajların olduğu yol inanılmaz güzeldi. Antalya Demre yolu gibi sürekli art arda keskin virajlar ile göl kenarından ilerliyorsunuz. Kesinlikle yeniden orada sürmek lazım. Zemin çok çok iyi değil ama virajlar güzel. Benim gaz kolu kontrolü gitmeye başladı. Zeminde motor yaylandıkça gidonu gevşek tutma çabalarım fayda etmemeye başladı. Öyle olunca sağ elimde rahatsızlık belirmeye başladı. Gaz kolunu yumuşacık tutup gaz kolunu yumuşaklıkla (smooth bir biçimde) kullanabiliyor olmak lazım. Ama bende o iş zayıfladı. Beceremez oldum. VStrom’da pek yaşadığımı hatırlamıyorum böyle sorunları. Belki ben unuttum belki KTM agresif bilemiyorum. Yine de keyifle devam ettim.






    Boyabat’ta da bir şehir içi trafiğine maruz kaldım. Ardından Sinop yoluna saptım. Isparta Antalya yolu gibi aslında bölünmüş yol olmayan ama iki tarafında da geniş birer emniyet şeridi olan nispeten virajlı bir yoldu. Zemin de düzgün olunca gaz kontrolü daha kolay olmaya başladı. İleride bir tünel göründü. Hava bulutsuz, günlük güneşlikti. Tünele girdim. Tünelin çıkışında bambaşka bir gezegende gibiydim. Hava puslu, bulutlu ve serin olmuştu bir anda. Yolda zemin hala güzeldi. Uzun düzlüklerle Sinop’a iniyorduk. Ama düzlüklerin sonunda hep keskin virajlar vardı. Arabalar sanırım bu yüzden düzlüklerde çok çok yavaş ilerliyorlardı. Bu yolda sürmek de gerçekten zevkliydi. Yeniden gidilmesi gereken yollardan biri daha.





    Hava kararmadan bir hayli önce Sinop’taki otelime yerleştim ce dışarı çıktım. Kediler cana yakındı, insandan korkmuyorlardı. Bir memleketin kedileri can yakınsa orada iyi insanlar vardır. Sinop’ta kedi sevdim, sahilde yürüdüm. Sonra… Sonrası rakı, balık, iyilik, güzellik.





    Sabah erkenden denize bakan otel salonunda kahvaltı yaptım. Motoru yükleyip Çatalzeytin’e doğru yola koyuldum. Eskiden çok beğendiğimiz bu yolun virajları hala çok güzel, manzarası hala çok güzel ama zemin tamamen bitmiş. İçim dışıma çıktı, gaz kolu hassasiyeti daha sürüşün başından gitti. Çatalzeytin’den Devrekani yönüne dönünce Yaralı Göz geçidinin de bulunduğu yol başlamış oldu. Zemin de virajlar da manzara da yine çok güzeldi. Geçide doğru bir çok yerde yoğun sis vardı. Sinop’tan bu yana yolların kenarlarında hayvan kesim görüntüleri görüyordum. Ama dağ başında yoğun sis altında küçücük bir yerleşim birimi de benzer biçimdeydi. Etrafta yeşilin her tonu, sis çökmüş. Hava nemli, serin. Sakin. Sol tarafta bir evin önünde bir dananın kafası kesilmiş. Sırt üstü yatıyor. Bedeninin yarısına kadar derisi yüzülmüş. Çocuklar etrafta dolanıyor. Küçük bir kan deresi akıyor. Ben de oradan durmadan geçiyorum. Gerçeküstü bir an mı dersiniz; insanın, bu doğaya efendi olmaması gerektiğinin bir resmi mi dersiniz; mübarek kurban bayramı mı, bilemiyorum.

    Kastamonu’ya varınca Tosya yolunu bulmak biraz dertli. Şehrin girişinde sizi karşılayan tabela sadece otogar, şehir merkezi İstanbul ve Ankara’dan bahsediyor. Tosya’nın adı geçmiyor. Şehrin merkezine doğru devam edip navigasyon’dan yardım alarak bir Tosya tabelası buluyor ve günün ikinci zevkli parkuruna başlıyorum. Tosya Ilgazı geçidi her açıdan mükemmel bir sürüş güzergahı. Hatta burası varken başka yerde motor sürmeye gerek yok. Çatalzeytin – Devrekani yolu belki daha iyi ama Ankara’ya Tosya daha yakın.



    Tosya’da anayolun kenarında bir BP var. Yanında da iyi bir restoran. Orada karnımı doyurup Çerkeş’e doğru bölünmüş yolda devam ediyorum. Sıkıcı düzlüklerle devam ediyorum. Çerkeş’te benzin molası veriyorum. Kızılcahamam’da mola vermeyi planlayarak Kızılcahamam yönünde Çerkeş’ten çıkıyorum. O sırada yağmur başlıyor. Terk edilmiş bir benzinlikte yağmurluklarımı giyiyorum. Bu sefer altını da giyiyorum. Altını giymesi şişman insanlar için zor olduğundan Kızılcahamam’da filan durmadan eve varmayı düşünüyorum. Yola koyuldum. Yolda şu tabela var.



    Tabelanın altında da beyaz zemin üzerinde siyah bir şemsiye var. Yolda gerçekten de lastikler biraz huzursuz ediyor. Yağmur yeni başlamış. Zemin yer yer yamalı. Geniş yamaların üzerinde yol tutuş gayet iyi ama yolun geri kalanı kayıyor. Ülkemizde trafik işaretleri çok iyidir. Bozuk satıh, kaygan zemin, buzlu zemin… Hepsi önceden haber verilir. Bunların olmadığı yerde de radar vardır. Hızın en son güvenlik tehdidi olduğu yerlerde özellikle radar kurulur. Ama trafik işaretlemesi iyidir. Önceden radar tabelası konur. Gerede civarında bir tabelada “önümüzdeki 60 km boyunca radar olabileceği” haber veriliyordu mesela. Önceden haber verdi mi? Verdi. Daha iyi yol tutan medeni bir ülkenin asfaltı gibi yol yapalım derdi olmaz. Yollar bölünmüştür ama zemin tutmaz. Ülkenin girişine bozuk satıh, kaygan zemin, buzlu zemin, mıcırlı zemin ve radar tabelalarını bir arada koyup rahat edebiliriz aslında.

    Neyse ben devam ediyorum. Önümdeki araba yavaş. Karşıdan gelen araba yavaş. Ben sollamayı planlıyorum. Hızlıca manevrayı bitirmek için gazı sertçe açmamla motorun arkasının kayması bir oluyor. Gazı mı kapattım ne yaptıysam sollamayı planladığım arabaya yetişemedim bile. Düşmedim ama karşıdan gelen arabanın önüne düşeceğim diye ödüm koptu. Sonra tın tın devam ettim arabaların arasında. Sollamaya çıkmaya cesaret edemedim. 3 günlük sürüş boyunca yüreğimin cız ettiği tek yer o oldu. Kızılcahamam’a indik. Yağmurdan eser yok. Kalabalık ve hızlı akan bir trafik eşliğinde vakitlice Ankara’ya girdim.

    Ertesi gün veterinerde kalmakta olan kedimizi alıp eve getirdim. Apartmanımızın önündeki cadının da keyfi yerindeydi. Eve dönmüştüm.



    Mengu16, kdiner ve GezeGeze bunu beğendiler.


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2

    Üyelik
    10 Mayıs 2015
    Şehir
    ist-kadikoy
    Motosikleti
    2016 HONDA NC750X DCT-2016 YAMAHA N MAX
    cok guzel olmus.bende mesudiyeliyim.siz mesudiyenin hangi koyune gittiniz?

  3. #3

    Üyelik
    17 Aralık 2012
    Şehir
    Ankara
    Alıntı pikatel34 adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    cok guzel olmus.bende mesudiyeliyim.siz mesudiyenin hangi koyune gittiniz?
    Sarica ( 10 karakter)


    REKLAM ALANI

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)