Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Gençlerbirliği/Neden Anadolu

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Herkese Merhaba

    Orhan Şeref Apak
    "G.birliği'nin unutulmaz simgelerinden..."

    Orhan Şeref Apak, kuşkusuz, Gençlerbirliği tarihinin unutulmaz şahsiyetlerinden biridir. 1930’lardan 1960’lara kadar uzanan geniş bir zaman kesitinde, aralıklarla, Gençlerbirliği’nin idarî ve teknik yöneticiliğini yapmış; rahatlıkla söylenebilir ki, kulübün yapısını, karakterini, “huyunu” biçimlendiren izler bırakmıştır.

    1906 doğumlu olan Orhan Şeref Apak, çok kısa bir süre futbol oynadı. İstanbul'da Süleymaniye kulübünün kadrosunda yer aldı; Orhan Öktem “Büyük Orhan”, o da “Küçük Orhan”dı. Ancak sakatlandı ve futbolu bırakmak zorunda kaldı. Futbol dünyasından kopmadı, derhal idareciliğe soyundu. Ondaki futbol yöneticisi cevheri o zamandan belliydi: Burhanettin Doğançay’ın dediği gibi: “Pek futbol oynamamıştı ama 19 yaşında İstanbul muhtelitini[karmasını] turneye götürmüştü!” Varlıklı bir aileye mensup değildi. Memuriyet bulmak için Ankara'ya geldi. Protokol İşleri Daire Başkanlığına kadar yükseleceği Dışişleri Bakanlığına girdi. Futbol tutkusu sürüyordu. Ankara Altınordusu'nda [eski Ankara İdman Yurdu], Ankaraspor’da, başka anlatımlara göre Çankaya’da idarecilik yaptı. Bu sırada Gençlerbirliği’yle de yakından ilgilenmeye başlamıştı. 1936 Galatasaray kongresinde çıkan anlaşmazlık üzerine kurulan Güneşspor'un Ankara şubesini üstlendi, hatta 1938’e dek genel kaptanlık yaptı. Ancak 1938’den itibaren ilgisini ve mesaisini tamamen Gençlerbirliği’ne hasredecekti. (1960’ların sonlarında da kısa bir dönem Adanaspor’da yöneticilik yapmıştır.)

    1940’lar boyunca, Orhan Şeref Apak Gençlerbirliği’nin kâh resmen kâh fiilen Umumî Kaptanı idi. Oyuncuların bütün meseleleriyle ilgileniyor, okul ve iş sorunlarını çözüyordu. Avni Bulduk, “Orhan Şeref Apak olmasa, Hasan Polat, Hasan Polat olamazdı” diyor: “Orhan Şeref Hariciye Vekaletinde memurdu ama harçlıkla marçlıkla idare ederdi Hasan Polat'ı. Çok zor şartlarda okumasına yardımcı oldu onun.“ Bulduk, kendisinin de, Orhan Şeref'in “cebinde büyüdüğünü söylüyor: “Ondan kopya aldım ben herşeyi.” 1940’lardaki Umumî Kaptanlığının son döneminde, 1949-50 döneminde Gençlerbirliği Başkanlığını yürüttü Orhan Şeref Apak. 1950’deki tartışmalı kongreden sonra bir müddet kulüpte aktif görevlerden uzaklaştı, zaten bu arada Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmaktaydı. 27 Mayıs askerî müdahalesi döneminde, 1960-61’de Gençlerbirliği Başkanlığını yeniden emanet aldı. 1965’e dek kulübün yönetiminde yer aldı; “Orhan Bey”, diğer yöneticilerin hürmet ettiği, başlıbaşına bir müessese gibiydi o zaman...

    Avni Bulduk’un anlatımıyla “haftaymdaki limonun parasının zor denkleştirildiği” zamanlarda kulübü ayakta tutmanın zorluklarından geçen bu üstad yönetici, doğal olarak, ziyadesiyle tutumluydu! 1960’ların başında takımın genç yıldızlarından olan Tugay Özçeri, “Orhan Şeref Apak fevkalade az para verirdi. Ama niçin verdiğini de bilirdi!” diyor. 1960’larda yönetimde bulunan Turhan Oğan, şöyle anıyor Onu: “Ayıp belki söylemek ama biraz fazla maddiydi. Para konularında ihtilafımız çok olmuştur. Futbol Federasyonu'ndayken millî takımın antrenmanı için sahamızı kullanırlar, bize para vermesi lazım, vermez...” Gençlerbirliği’nin 2. Ligde geçen çileli senelerden sonra İlhan Cavcav yönetiminde düze çıkışı sırasında da futbol kamuoyunda çok takılınan “tutumlulu” davranışının kurumsal köklerinde, Orhan Şeref’in güçlü damgasını unutmamalı!

    Otoriterdi; “babacan” bir otoriter olarak hatırlanıyor. İnsanları hoş tutmayı bilen ve önemseyen birisi... “Rüzgârın Oğlu Zeynel”, “İnsan psikolojisini onun kadar iyi bilen az kişi tanıdım” diyor. Ve tabii, üst düzey bir Hariciye bürokratı olarak, “etiket kurallarını” iyi bilen, sporcuların “oturup kalkmayı bilmesine” önem veren, takımının daima “efendi gibi” davranmasına dikkat eden bir terbiyeci... Gençlerbirliği’nin “kolej takımı” olarak bilinmesinde, centilmenliğiyle nam salmasında, Orhan Şeref Apak’ın okul müdürü üslûbunu hatırlatan yöneticiliğinin payı gözardı edilemez.

    Önceki sayfalarda aktarılan birçok anektoddan da anlaşılmış olmalı, “futbol ajanı” ve “teknik direktör” meziyetleri de üstündü, bu futbol adamının. Keşfettiği ya da doğru mevkiye oturtarak verimini artırdığı o kadar çok oyuncu vardı ki! Hafları solaçığa, açıkları içe çeker, sonunda mutlaka bir “buluş” yapardı. Teknik direktörlüğün kurumlaşmasına, yani 1960’ların ortalarına dek, yöneticilik yaptığı her dönemde Gençlerbirliği’nin takım tertibinde, oyun taktiğinde mutlaka parmağı vardı Onun. 1960’larda oyun anlayışına yaptığı katkıya, izleyen bölümde birçok vesileyle değinilecek.

    Orhan Şeref Apak, sadece Gençlerbirliği’nin değil, Türk futbolunun unutulmaz şahsiyetlerinden biri. 1952-54, 1957-58, 1965-70 dönemlerinde üstlendiği Futbol Federasyonu Başkanlığı sırasında, devrimci denebilecek adımlar attı. Genç ve ümit milli takımların kurulması, 1. Millî Ligin, ardından 2. ve 3. liglerin örgütlenmesi, sistemli antrenör kurslarının açılması, Orhan Şeref Apak’ın gerçekleştirdiği projelerdir. Futbolun ülke sathına yayılması, Onun inisyatifinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle, Anadolu kulüplerinin kurucu kuşağının derin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Hatta Eskişehirspor’un kurucu yönetimi, sırf Orhan Şeref Apak’a sevgi ve şükran ifadesi olarak, onun sevgili kulübünün, Gençlerbirliği’nin renklerini seçmiş, kırmızı-siyahı kuşanmıştır! Burhanettin Doğançay, “Hiç unutmam, ‘bir gün gelecek, milli kümede İstanbul'dan takım olmayacak’ derdi”, diye hatırlıyor ve devam ediyor: “Başka bir memlekette olsa, futbolun gelişmesine yaptığı hizmetlerden dolayı Orhan Şeref Apak'ın 10-12 heykeli dikilirdi en aşağı.” 1973 yılında hayata veda eden bu futbol üstadı, Gençlerbirliklilerin gurur simgelerinden biri olarak hatırlanacak.

    Kaynak: Tanıl Bora, Ankara Rüzgarı, s. 117-120.
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------
    Hasan Polat
    "Gençlerbirliği’nin ebedi simgelerinden"

    "Oğlum oğlum, bak...Biz burada görevdeyiz. Ben Gençlerbirliği'ni seyrederim, desteklerim, ama haksızlık yapmam... Mağlup olur, küme düşer, bir şey yapamam... ama akşam eve gider 'çocuğum öldü' diye ağlarım..."

    1940’lı yıllar, özellikle Gençlerbirliği’nin Türkiye birinciliğini kazandığı 1941-46 kesiti, Hasan Polat’ın futbolunun olgunluk çağıdır. Bu dönemde Hasan Polat Gençlerbirliği’yle özdeşleşmiş, kulübün ebedî simgelerinden biri haline gelmiştir. Gençlerbirliği için, bir yıldız futbolcu olmasından çok daha fazla şeyler ifade ediyordur artık O...
    Hasan Polat, Gençlerbirliği’nin yaklaşık yirmi yıllık bir döneme damgasını vuran oyun karakterini de belirlemiştir. Spor tarihçisi Veli Necdet Arığ’ın anlatımıyla, “en iyi müdafaa taarruzdur” ilkesine dayanan bir karakterdi bu: “Gençlerbirliği kapanık oynamazdı, açık oynardı. Hasan Polat arkadan destek vererek sürekli ileri çıkmasını söylerdi takımın.” Hasan Polat, orta üçlünün ortasında, “libero” kavramının olmadığı bir zamanda günümüz liberosunun gördüğü işlevi görüyor, oyunu yönlendiriyor, hücumları organize hale getiriyordu. Mükemmel top tekniğinin yanısıra, uzun isabetli pasın Türk futbolundaki ilk ustalarından biri, belki de ilk ustası olarak hatırlanıyor. Zündap Hüseyin, “Hasan Abi kimseyle mücadele etmez, yalnız topla oynardı” diyor; eski stil oyun kurucu karakteri buradan da belli! Hücuma dönük orta saha oyuncusu olarak çok da gol atıyordu Hasan Polat. Bir başka spesiyalitesi, kafa toplarına müthiş hâkimiyeti ve kafa toplarını yönlendirmedeki maharetiydi.


    Burhanettin Doğançay, Hasan Polat hakkında sözün özünü söylüyor: “Hasan,Türkiye’de gelmiş geçmiş en iyi santrhaf! Korkunç bir fizik, disiplin, kendine çok iyi bakıyor, çok kabiliyetli, havadan top alamazsın... Avrupa'da olsa, kimbilir ne olurdu!” Ne yazık ki, ulusal ve yerel futbolun içine kapanık olduğu bir zamanda oynamış, üstelik en parlak yıllarını, bu içine kapanıklığın alabildiğine arttığı Dünya Savaşı yıllarında yaşamıştı bu büyük oyuncu. Onun yıldızının parladığı 1936-1948 döneminde Türkiye Millî takımı sadece bir tek maç oynamıştı: 1 Ağustos 1937’deki bu Yugoslavya maçı, Hasan Polat’ın tek millî müsabakası olarak kalmıştır. Ama ulusal futbol ortamında herkes farkındaydı Onun: O zaman da gücün, ilginin -ve el altından verilen paranın- merkezi olan İstanbul kulüpleri Hasan Polat’ı çok istemişlerdi. Özellikle de, Onun kaptanlığındaki Gençlerbirliği’ne iki Türkiye birinciliği finali kaybeden Beşiktaş -üstelik kendisinin Beşiktaş'a sempati duyduğu da biliniyordu! Ama Hasan Polat, kendi sözleriyle, “İstanbul'dan yapılan tekliflerin hepsini refüze etmiş”ti. “Gençlerbirliği'ni bir çocuğu gibi seviyor”du O, başka bir takımı düşenemezdi, düşünmedi de (askere alınarak “celbedildiği” Harbokulu dışında!).

    Hasan Polat, yeteneklerinin ötesinde karizmatik şahsiyetiyle, sadece kendi takımı üzerinde değil, rakip oyuncular ve hakemler üzerinde bir otoriteydi. Halim Çorbalı’nın sözleriyle: “O zaman Hasan Abi hakeme şöyle bir baktığım zaman hakemi bile etkilerdi. İltimas anlamında değil. ‘Yaptığın iş yanlış, dikkat et’ manasına... Çok iyi arkadaşlığımız vardı bütün takım, ama Hasan abiye karşı ekstra bir hürmetimiz vardı.” Onunla beraber oynamış her oyuncunun hafızasında, “Hasan abinin bakışı”nın yeri var! Bütün mazeretleri unutturan bir bakıştı o.

    “Tam manasıyla bir koordinatör, bir otorite, bir ahlâk abidesi, bir baba, bir ağabey, bir amca...Ne derseniz deyin. Gençlerbirliği'ni yıllarca omuzlamıştır.” 1940’ların sıkı taraftarı, 1964/65 döneminin Gençlerbirliği başkanı İbrahim Sıtkı Hatipoğlu, Hasan Polat’ın kulüpteki yerini böyle tanımlıyor. Gerçekten de Hasan Polat, Gençlerbirliği’nin çok şeyiydi. Kendi ifadesiyle: “Gençlerbirliği benim üçüncü bir evladım gibidir. Ben 1935'te intisap ettim. 1952'ye kadar orada bulundum. Gençlerbirliği'nin hem oyuncusu oldum, hem takım kaptanı oldum, hem genel kaptanı oldum, ondan sonra yöneticisi oldum.” Olgunluk döneminde, teknik yönetime Orhan Şeref Apak ağırlığını koyduğu 1940’ların ikinci yarısına dek, takımın fiilî antrenörlüğünü de yürütmüştü: “Kabiliyetli gençler üzerinde devamlı işlemeler yapmışımdır. Gençlerbirliği'nin futbolcularının o seviyeye çıkmasında âmil olmuşumdur. İsmim antrenör değildi, ama bir antrenör gibi onlarla meşgul olmuşumdur. Her futbolcuyla en azından 10-15 dakika meşgul olurdum. İdmanı ben yaptırırdım.” Sadece sahada kaptan değil, saha dışında da genel kaptandı, takımın genel sevk ve idaresinde Onun inisyatifi vardı: “İdarecilerle tanışmamla, idarecileri anlamamla.. fiilî netice itibarıyla ben Gençlerbirliği'nin en aktif, en popüler, en güvenilir oyuncusu haline geldim. Gelen çocukların halet-i ruhiyesi, görüşleri falan o istikamette olmuştur. Bir empoze veya vazifelendirme değil. Kendiliğinden olmuştur. Ben orada daima bir ağabey rolünü oynamışımdır. Ve bununla övünürüm, hiçbir zaman onları kötü bir yola sevketmemişimdir. Bir galibiyetten sonra barlara, meyhanelere, umumhanelere gitmek diye bir şey yoktur. Çünkü ben inanırım ki futbolcu sahada yorulduğu kadar dışarda da yorulursa ondan kolay kolay randıman alamazsınız. Hayatı mazbut geçmeyen insanlar futbolda istikrarlı bir performans gösteremezler. Ben Gençlerbirliği'nde oynayan çocukları, önemli müsabakalarda galip gelsek bile hiçbir zaman kötü yerlere götürmemişimdir. Ödül olarak afedersiniz bazılarının yaptığı gibi barlara falan değil... toplu halde seviyeli bir lokantada bir yemek yemeye... En büyük ödül buydu. Zaten paramız da yoktu. Zaten o zaman bütün kulüpler amatördü. Saha hasılatıyla geçiniyordu. Kulübe yardım da aidat meselesiydi. Çıkartıp cebinden milyonlar verecek taraftarımız yoktu.”

    Hasan Polat, 1930’lardan 1950’lere uzanan -hatta 1960’larda da örnekleri görülen- bir geleneğe uygun olarak, Gençlerbirliği’nde oynarken bir yandan üniversitede okumaya, bir yandan da devlet memuriyetinde çalışmaya devam etmişti. 1936-39 döneminde Maliye Bakanlığı Bütçe Mali Kontrol Şefliğinde çalıştı. Hukuk Fakültesi’nden 1938’de mezun oldu. Yine futbolculuğu sürmekteyken, 1947-47’de Sümerbank Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı, 1947-50’de Ankara Stadyum ve Hipodrom Müdürlüğü yaptı, 1950-53’te Sümerbank Teftiş Kurulu’ndaki yönetim görevine döndü. 1952’de futbolu bıraktıktan sonra 1953-54’te Hereke Defterdar Yünlü Sanayi Müessese Müdür Vekilliği, 1954-55’te Merinos Müessese Müdürlüğü, 1955-57’de Sosyal Sigortalar Kurumu Teftiş Kurulu Başkanlığı yaptı. 1957 genel seçimlerinde, Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 1930’ların sonunda Türk Spor Kurumu’yla meşgul olduğu dönemden tanıdığı Hasan Polat’ı kendi kontenjanından Trabzon milletvekilliğine aday gösterdi. 1957-60’ta Trabzon milletvekili olarak parlamentoda bulunan Hasan Polat, 27 Mayıs askerî müdahalesinden sonra bir müddet Yassıada’da hapis yattı. Sonrasında “çalışmaya mecburdum”, diyor: “Askerî idare bizim bütün emeklilik haklarımızı da kaldırmıştı. Gayrımeşru yollardan veya titrimle, ismimle iş takip ederek servet sahibi olmuş değildim...” 1966-68 döneminde Sümerbank Başmüşavirliğinde bulunacak, daha sonra özel sektörde uzun yıllar yönetici olarak çalışmaya devam edecekti.

    Fakat Hasan Polat’ın kariyerinde asıl önem taşıyan yöneticiliği, iki dönem yaptığı Futbol Federasyonu Başkanlığıdır: 1955-57’de ve 1970-76’da. Her ikisinde de iz bırakmış, atılımlar, yenilikler yapmıştır. Örneğin ilk Federasyon Başkanlığı sırasında profesyonel kulüplerin genç takım kurnma zorunluluğu getirmesi, Türkiye’de genç futbolcu yetiştirme düzeninin oluşumunda tayin edici bir adımdır. Böylelikle, Namık Katoğlu’lardan, Ali Rıza Ertuğ’lardan, Orhan Şeref Apak’lardan gelen bir Gençlerbirlikli geleneğine yeni bir halka eklemiş; Türkiye’nin futbol büroksasisinde, Türkiye futbol ortamının modernleşmesinde Gençlerbirliklilerin oynadığı öncü, örgütçü rolü zenginleştirmiştir Hasan Polat. Kendisinden aktaralım: “1955 senesinde ben Federasyon Başkanı oldum. 55'in şubat ayından 57'nin Ekim ayına kadar. O zaman federasyonda biz üç hatta iki kişiydik. Altay Kulubünden gelen Mamato Salim vardı, meşhur idareci. Benden çok yaşlı bir adamdı. Bir de Halit diye bir çocuk vardı. O zaman beş yıllık plan yapmıştım, sonra tatbik etmediler. Bu planın içerisinde hakemlik, A takımlar, genç takımlar ve saha meseleleri realize edilecekti. 1957 Ekim'inde milletvekili seçildikten sonra bir müddet yine devam ettim Federasyon Başkanlığına aslında... Macaristan'ı ilk defa yenen bir Federasyonun başkanıydım ben. 1956 senesi, 18 Şubat'tır. Macaristan o zaman Avrupa'nın önde gelen takımıydı, hepsini eziyordu. Ben ideal olarak o takımı Türkiye'ye getirme peşine düştüm. Talep ettikleri parayı temin edemiyorduk, rahmetli Menderes'e gittim, ‘kabul’ dedi, ‘ben öderim’ dedi. Ama Türk parası üzerinden hesap ettirdi. O zaman döviz sıkıntımız vardı. Macar Federasyonu 200 bin Türk parası karşılığında Türkiye'ye gelmeyi kabul etti. İstanbul'a geldiler, İstanbul'daki Macar Ticaret Ateşesi bunları ikaz etti: Türk parasının değeri yoktur diye. Bu sefer çevirdiler, dolar üzerinden istediler. Ben yine rahmetli Menderes'e gittim, öyle halloldu... 1955'te Federasyon Başkanı olduğum zaman Türkiye'deki maçların bir kısmını ecnebi hakemler idare ediyordu. Ben bu işe müdahale ettim ve dedim ki, Türkiye'ye ecnebi hakem bundan sonra gelemez. Türk hakemliği ondan sonra güçlenmiştir. Benden sonraki federasyonlar tekrar ecnebi hakem ithal ettiler. Ben 70 senesinde ikinci defa Federasyon Başkanı olduğum zaman bu manzarayla karşılaştım. Yine aynı kararı aldım, bunun müsbet neticesi olarak ben Dünya Kupası'na hakem gönderdim. İkinci Federasyon Başkanlığı döneminde ecnebi oyuncuları da hem adet olarak hem kalite olarak sınırlamıştım. Kendi millî takımında son üç sene içinde top oynamayan bir kimse Türkiye'ye gelemez, diye...”

    Trajiktir, Hasan Polat ikinci Futbol Federasyonu Başkanlığındaki ilk imzalarından birini, Gençlerbirliği’nin 2. lige düşüşünü tescil etmek için atacaktı! Gençlerbirliği'yle kurumsal, resmî bir bağı yoktu, fakat elbette “hissî münasebeti vardı, o zaten hiç kesilmemişti...” 1960’ların Gençlerbirlikli oyuncuları, İstanbul’daki maçlarında bu karizmatik adamın otellerine ziyarete geldiğine, soyunma odalarına inerek onlara moral verdiğine, Gençlerbirlikli olmanın anlamını anlattığına az tanık olmamışlardı! İlk devrede mağlup duruma düştükleri bir maçın devre arasında hışımla soyunma odasına inen Hasan Polat’ın o sert bakışının ve “yeneceksiniz!” ‘talimatının’ takımı ikinci yarıda nasıl ayağa kaldırdığı, 1960’ların unutulmaz kalecisi “Köylü” Selçuk’un hâlâ hatırında! İlerdeki bölümlerde, 1970’teki o kahredici küme düşüş hikâyesi yer alıyor... O esnada, Gençlerbirliği’ni sevenler arasında “Hasan Abi bir şey yapabilir mi?” umudu uç vermişti, çaresiz, gizli gizli... Diğer takımların küme düşmemek için çevirdiği dolaplardan dem vuruluyor, “kötü yola teşebbüs ve tenezzül etmeme”nin cezasının küme düşmek olmasına isyan ediliyordu. Düşüşten sonra Hasan Polat’ı Federasyon’da ziyaret ederek “gadre uğradık, bir şey yapılamaz mıydı!?” diye serzenişte bulunan Gençlerliler, Hasan Abilerinin "Oğlum oğlum, bak" diye onlara nasıl çıkıştığını hatırlıyorlar: "Biz burada görevdeyiz. Ben Gençlerbirliği'ni seyrederim, desteklerim, ama haksızlık yapmam... Mağlup olur, küme düşer, bir şey yapamam... ama akşam eve gider 'çocuğum öldü' diye ağlarım..." Katoğlu’lardan, Ertuğ’lardan, Apak’lardan “Gençlerbirliği mentalitesi”ni böyle öğrenmişti Hasan Polat.

    * Tanıl Bora’nın Ankara Rüzgarı (Ankara, 2003) kitabından (s. 70-77).
    haydigencler


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    SELAMLAR

    Neden Anadolu

    Bugün Amerika’da sömürdüğü ülkelerde aynı şeyi yapıyor önce karıştır insanları birbirine düşür onlar birbirleriyle uğraşırken Amerikalılar da ganimeti taşımaktadırlar yani dünyada sistem her yerde aynı değişmez sömürünün tek şekli budur,Bugün bu sistemi Ülkemizin en sevilen futbol oyununa yansıttığımızda aynı şeyi İstanbul'un üçüzleri borazancıbaşı medyasıyla tetikçisi ve de maşası federasyonuyla çok sıkıştığında da ülkenin resmi kurumlarıyla aynı şekli Anadolu takımlarına uygulamaktadır bugün bizler ya birbirimizle uğraşıp birbirimize düşman olup bu bizans oyununa geleceğiz hep birlikte kaybedeceğiz ya da bu oyuna karşı birlik olacağız hep birlikte kazanacağız,birbirimizle uğraşmamızın hiç birimize faydası olmaz ama doğruları savunup birlik olursak işte o zaman,nedenmi

    Bugün başarılı olan ülkelere ve de ülkeler arası başarılarının nedenleri nedir diye bakacak olursak gelişmiş ülkeleri ve başarılarını hep takdir ederiz. acaba biz neden böyle değiliz diye dövünüp dururuz hiç kimse ne medya ne de bu pastayı gotürenler diğerlerini düşünmez yukarıdakiler aşağıdakileri veya tabanı bilinçlendirmezler çünkü bu durum çıkarlarına hemde işlerine ters gelir insanın doğasında bu vardır. paylaşmayı sevmezler bu sebeplede uyuyan devi niye uyandırsınlar menfaetlerinden olsunlar bir ara TV kanal D akşam haberlerinden sonra spor haberlerine başlarken koca bir ülkeye yayın yapıyor olmasına rağmen istanbulun dışındaki şehirleri enayi yerine koyarak 3 büyüklerden spor haberi diye başlıyordu veya takımınızın üçüzlerle oynadığı maçı canlı yayında izliyorsunuz TV'de spikerin sizin golü attığınız an ile golü yediğiniz andaki ses tonuna dikkat edin veya üçüzlerin golü attığında ekranda bakıyorsunuz ekrana bir yazı "iyiler her zaman kazanır",mesala Tüm ülkeye yayın yapan gazetelerin spor sayfalarını ise okuduğunuz da sayfalar 3 takım arasında paylaştırılmış bu durum da şehrinizin dışına çıktığınız da yabancı bir ülkeye gitmiş gibi takımınızla irtibatı tamamen koptuğunu görürsünüz ülkeyi değil çıkarlarını düşünen bu medyadan bir şeyler beklemek ya bilinçsizlik ya da bahanedir,İşte çocukluğunuzdan itibaren beyinlerinize bu şekilde pompalanıyor yanlışlar haksızca adaletsiz bir biçimde.

    Bugün Barcelona_Cadase / Manchester_Blackborne veya Milan ülkesinde deplasma,na gittiğin de acaba orada ne kadar taraftarı var hepimizde biliyoruz bir hiç,bunda ne var diyeceksiniz rekabetin,yarışmanın,mücadelenin olmadığı yerde ülke başarısı hiç olmaz,maelesef sadece bizim ülkemizde Futbolumuz ve taraftarlık bir şehrin içine kilitlenmiş bir durumda.

    2007/2008 sezonun ilk yarı maçlarının oyanandığı bir hafta yaşanan örnek her zaman tekerrür etmiştir mesala Kayserispor,Sivasspor aynı hafta iki ist.takımını yendiler medyalarıyla birlikte haftalarca eleştirdikleri sindirdikleri hakemleri maçtan sonra yine topa tutarak nasıl yenildikleri değerlendirilip duruldu,birazda rakibinize saygı duysanızda Anadolu takımlarının o maçta ne kadar iyi oynayıp başarılı bir şekilde yendiğinden bahsetseler allah rızası için.

    Futbolu ve de taraftarlığı bir şehrin içine kilitlenmiş bir ülkeden bir şeyler beklemek malta veya forea adaların dan beklemek gibi bir şey. işin başka bir boyutu daha var Acaba Brezilya nın yurt dışın da kaç futbolcusu oynuyor 5 binlerden bahsediliyor bizim ise 5 i geçmiyor fiziki yapısı spora bu kadar yatkın bir ulusun durumu niye böyle

    Ümit milli futbolcularımızın yaşları ilerlediğin de A millli de olmaları gerekirken niye kayboluyorlar diyorlar,çok genç yaşta zamanından önce üçüzlere transfer olursa,senede 30 transfer hatta milyon dolarla gelen yabancıların yedeği olunca onlar da mecburen İstanbul gece alemine dağılmamış olsalar kesinlikle kaybolmazlar,amaç zarar vermek dimi bir futbolcuya veya hocaya gereğinden fazla hak etmediği parayı vererek haksız rekabeti sağlayarak yurt dışına saolsunlar iyi döviz çıkışını sağlıyorlar yada burda yeni parlayan bir futbolcumuzun veya hocanızın aklını hemen çelerler sizin küme düşmeniz veya şampiyonluk iddianız varmış yok ülke futbolu geriye gidiyormuş onlar için çok önemlimi.

    Futbolcuyu,hocayı bırakın bu ülkede yatırımın ağırlığından tutun çalışmaya gidenine kadar insanlar hep oraya koşuyor sonuç ortada gelişmiş ülkeler gibi 100 yıllık projelerimizde yok allah göstermesin devamlı orada ileriye dönük depremden de bahsediliyor acaba japonlar gibi şimdiden önlemimizi aldıkmı.

    Avrupa ya baktığımızda İkinci ligden çıkan bir takımın ülkesinin üst liginde şampiyon olma şansı var. Ama şampiyonu belli olan başka bir ülke varmı? Acaba ülkemizde 10 tane takımımız şampiyonluğa oynasa bu çocuklar kaybolurmu son 50 yıla bakacak olursak 4. üncü bir takımın şampiyon olma şansı yok denecek kadar az. İstanbulda yerleşmiş veya orada ikamet eden birisinin bu takımlardan birini tutmasından doğal bir şey yoktur saygı duyuyorum. Ama bu takımlar dan biri anadoluya gittiğinde adam memleketini bırakıp karşı türübüne geçip şehrine küfür ediyor. Bugün o kadar nüfusca durumları iyi olan illerimiz dururken hakmı iki ilden 9 takımın olması bu gidişle seneye dahada artacak gibi gözüküyor yanlışlar,her zaman doğruları söyleyip yanlışlara karşı neler yaparızı konuşacağımıza,genel sorunlarımızı görmezden gelip kişisel çıkarlarımızı düşünmekle kendimizi avutuyoruz.

    Bu ülkede sporda da sistemli birlik içerisinde ve de bilinçlenme olmadığı sürece spor ve başka alanlar dahil daha bizi bu Avrupada çok tokatlarlar bizi böyle boynu bükük gönderirler,daha çok yakında yaşadık örnekleri sürekli de yaşıyoruz.

    Avrupada en basiti bir tenis turnuvasında dahi ortaya konan ödülde şanslar her iki taraftan kim kazanırsa kazansın eşit burda ise tam tersi şampiyonluğu kaybetse bile pastayı alan belli yani avrupada şahsa,kişiye,takıma göre değil başarıya göre kim kazanırsa ona veriliyor. Yalnız bizim gibi geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinde durum tabiki biraz farklı kim güçlüyse kimin arkasında Federasyon, Mafya, Hükümet, Boranzancıbaşı medya varsa o kazanıyor ve parsayı alıp gotürüyor,buradaki garip durum olayın başında diyorlarki ey anadolu takımı sen şampiyon olsan dahi sana ödül yok,para yok varmı böyle bi şey allah allah bir turnuvaya katılıyorum daha olayın başında kaybediyorum rekabeti ortadan kaldırarak aslında ben değil ülkem kaybediyor burda biz yine siyasette amerikanın piyonu olduğumuz gibi futbolda da üçüzlerin piyonu durumuna düştük hiç önemli değil savunduğumuzun sonuna kadar arkasındayız,yıllardır daha sezonun başında üçünden biri kazanıyor varmı dünyada böyle bir şey adam daha sezon başlamadan böylece şampiyonluğunu ilan etmiş olmuyormu ,yani anadolu takımları bu gün şampiyon olsa dahi sezon öncesi periyodik olarak belirlenmiş üç istanbul takımının aldığı şampiyon dilimini alamayacaklar'dır,şampiyon olmasının hiç bir önemide kalmamaktadır,zaten olabilme ihtimalleri tamamen ortadan kaldırılmıştır sonuca gelelim 50 yıldır o şehrin içinden çıkıyor şampiyon ali cengiz oyunlarıyla iyi saygı duyuyoruz sonuç ne türk futbolunun geldiği nokta nedir.

    Ben sıkıldım neden avrupanın tokadını yemekten bıktım sen bizi tokatlarken iyi bu dünyada ne ekersen onu biçersin daha öğrenemedinizmi,her sene 50 trilyon harcayan sizsiniz bir futbolcuya 28 trilyon veren sizsiniz bu ülke futbolunun suçluları ortada bu devlet bunlara arsa verir,dükkan verir,vergisini affeder,bunların başkanlarına büyük ihaleler verir,bilet fiyatları elli milyonsa bilet üzerinde bir milyon göstererek teberrulu bilet sattırır daha ne istiyorsunuz daha niye beğenmiyorsunuz,sıkılıyorsunuz bilmiyorum bu ülkede parasızlıktan bir çok 1 lig anadolu takımlarının bir çoğu şimdi alt kümelerde oynamıyormu sizin oynadığınız yıllarda maalesef kurtardılar ist. takımlarının bir alt kümeye inmesini engellediler özelliğiniz ne ülkemizin çıkarları için bu safhaları atlatacağız bundanda kendi irademizle kimsenin etkisinde kalmadan zamanında kaldıysak da bundan sonra zararın neresinden dönersek kardır sözünden davranarak hareket edeceğimize, çocukluğumuzda ya şu beni aşılamıştı,şu beni dürtmüştü demeden doğruyu sadece doğruyu savunacağımıza eminim.

    Ben kimseye hiç bir takımın reklamını yapmıyorum anadoluda doğrusuda o kendi memleketinizin takımınıda tutabilirsiniz avrupada olduğu gibi , burda bide çarpıklık var biz ulusca yönlendiriliyoruz,illa üçüzlerden birini tutmak zorunda değilizki,tabular yıkılmak içindir ülke futbolunda başarıda o zaman gelir futboldan bıkmaz vede tam tersi keyif alırız. İspanyada geçen dönemde gördük real madrit deplasmanda kupa maçında bir üçüncü lig takımıyla 1-1 berabere kaldığında orda taraftarı varmıydı ve o üçüncü lig takımı ve seyircisi o maçta nasıl haz aldı gördük,aynı ülkenin takımları şampiyonlar liginde final oynamadımı,İspanyanın iki kulübü UEFA'da final oynamadımı dostlar,bizlerde görürüz inşallah finalde iki takımımızı.
    haydigencler

  3. #3

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Bu ülkede adam olmak zor.Daha zoru da adam gibi kalmak.Ama adamın var ise her şey kolay,çünkü kriterin olmadığı yerde tek şey güç.O nedenle gücü eline geçiren her istediğini yapmakta serbesttir.Bu sadece futbolumuz için değil,bu bir ülke gerçeğidir.

    Sistemin tüm unsurlarıyla düzgün işlediği durumda kurtarıcıya gerek yok duyulmaz da çünkü kahraman sistemin ta kendisidir oralarda krallara,imraratorlara pek gerek duyulmaz.

    Bu takım Milletin takımı belli bir kesimin değil,belli bir şehrin de , bir futbolcuyu Aday kadroya seçerken de formayı hak edene vermelisiniz,işinizi adaletli yapacaksınız teknik taktik yerine yanlış gaz vermekle,prim vermekle de olmaz.
    Geçen bir yerde okudum A.Milli takım’da Fatih Terimin yardımcısı Oğuz Çetin’in yıllar önce kendisiyle ilgili anlattığı anılarında 7 yıl Sakaryaspor formasını giydim bir kere A.Milli takıma çağrılmadım.Fenerbahçe’ye transfer olduğum sezon daha resmi maç oynamadan hazırlık kampında A.Milli takıma çağrıldım,demek ki değişen bir şey yok,o zaman’dan bu zamana hiçbir şey değişmemiş.

    Daha geçtiğimiz sezonlar da Rizespor’dan Beşiktaş’a gelen Koray Avcı’da geçen sezon Gençlerbirliği’inden Fenerbahçe’ye gelen Gökhan Gönül’de takımlarını değiştirmelerinin akabinde anında A.Milli takıma seçilmemişlermiydi. İlerlemiş yaşıyla GS’de kadroya giremeyen ama A.Milli kadroya çağırılan Ergün Pembe bu sezon Gaziantep’de oynadığı için mi alınmıyor,sezonun ilk yarısında GS’de dahi kadroya dahi alınmayan ve de tutulmayıp,beğenilmediği halde kulübüne baskı yaparak bu adam bana lazım Sabri yi oynatın diyorsun aynı düşünceyi Kayserispor’da oynatılmayan Gökhan Ünal için neden düşünmüyorsun.

    Mehmet Topuz ve Mehmet Yıldız daha ne yapsın? Biri takımına Türkiye kupasını kazandıran en önemli isimlerden biri,diğeride üçüzlerle şampiyonluk mücadelesinde en büyük katkıyı sağlıyarak takımının başa baş puanlara gelmesine sebep olan Sivasspor’un lokomotifi,bu çocukları bizans kabul etmese de onlar Türkiye’nin gönüllerinde vardılar ve olmaya da devam edecekler.

    Faruk Süren’in GS’de başkan olduğu dönemde en kızdığı kişilerden biri Fatih Terimdir sebebi ise çok paralar harcatıp başarısız olunca da kulübü bırakıp kaçmasıdır demişti Fatih Terim için ,birde GS’nin bugününe bakın zor gününde takımını şampiyon yapan alt yapıdan ismi sanı duyulmayan Cevat hoca,süper lig’de başarılı hocamı Çankırı belediyespor’dan gelip de Gençlerbirliği Oftaş’ı çalıştıran Osman Özdemir örneğin,daha bir de yanlışları da olsa sırf Fatih Terim için harcanan Ersun Yenal var.

    Herkes ailesini geçindirmekle yükümlü olduğu bakmak için daha zor mücadeleler vererek özverilerde bulunarak çok düşük maaşlar karşılığı hırpalanıp ne eziyetler çekmiyor mu bu ülkede yurdumun insanları,ya sizler,sizleri diğer profesyonellerden farklı kılan nedir,bedavaya mı yapıyorsunuz,bu yüksek paraları,sahte milliyetçilik numaralarıyla o zaman neden almadan yapmıyorsunuz bu görevleri,Türk futbolu’nunun ekolünden bahsedenler,İstanbul’un dışına çıkıp Anadolumuzun diğer şehirlerinin koşullarına bir baksın,Alt liglerin koşullarına bir baksın.

    Futbolcusu,Hocası,Eli kalem kalem tutan yazarı ve de Anadolu şehrinden çıkıp da sırf menfaetleri için bizans’a giden yöneticisi,Sizleri Anadolu yetiştirmedi mi o zaman Anadolu’muz da bu kadar insan sıkıntı çekerken,bırak eğitimini çocuğuna bir ekmek yedirmenin sıkıntısını yaşarken bu devlet asgari ücretliden dahi vergi alırken sizlerden göstermelik alınan kayda değer bir şeyler alınmadığı,muaf tuttuğu halde sizler daha doymadınız mı doğduğunuz,yetiştiğiniz Anadolu ya ihanet ediyorsunuz.

    Not:Bu yazıyı Euro-2008 Finallere gitmek üzere seçilen millitakımımız için yazmıştım görüldüğü gibi Finallere kadar yapılan maçlarda kadroya çağrılan Mehmet Topuz,Mehmet Yıldız,Giray Kaçar,Gökhan Ünal vs bu isimler ne hikmetse finallere gelinince elendiler bu arkadaşlarımız şayet üçüzlerden birine transfer olsalardı Gökhan Gönül gibi sakat da olsalar çağrılacakları kesindi,bu çocukların suçu sözleşmeleri bittiğinde takımlarını satmamalarıdır,üçüzlere gitmemeleridir.

    Örnekliyelim:Gençlerbirliği’nde futbolcularamızdan Belçikalı Filip Deams’e avrupaya geri dönüş yapmayı düşündüğünde tesadüf konuşma fırsatı bulup sorduğumda çocuğunun olduğunu yetiştirme ile ilgili gitmesi gerektiğini burdaki güzel ayrıntı ise şuydu cevabının devamında ,kendisinin sezon sonu sözleşmesinin bittiğini o zaman giderse kulübünün para kazanamıyacağını ama kulübüm beni devre arasında M.Gladbach'a satarsa 500 bin dolar kazanacak şimdi gitmem daha iyi olur demişti.

    Evet arkadaşlar bu insanlara ne diyoruz her neyse boş verin,Şimdi kendi ülkemize dönüp kendi futbolcularımızdan örnek verelim gerçi bu örneklerden ülkemizde çok,Bizde Uğur Boral sözleşmesi devam eden parasını aldığı sezonun ortasında kulübünden habersiz gidip fenere imza atmıştır o kulüpte bir başka kulübün topçusuna kulübüyle anlaşması devam ederken 6 ay öncesinden imza attırmıştır,futbolcumuz yarım sezon parasını aldığı halde bizde bu şekilde oynamıştır,eden bulur dünyası,sizce bu durum etik ise ne kadar faydalı olduğunu söylemeye gerek yok,sezon sonu geldiğinde de bedava elini kolunu sallıyarak gitmiştir.

    Örnekleri çoğaltacak olursak GS'den Emre vs FB'den Tuncay vs örnekler çok olduğu gibi bu sistemde de çoğalacağı da kesin ayrıca taraftara parmak gösteren,iddia,baahis,şike yapan,askerlik için yurt dışına kaçan,sakat da olsa bunlar kadroya çağrılır,bu formayı herkes giymemeli,bu forma parayla,pulla değerlendirilemez bu forma bu ülkenin namusu şerefidir sen bu şekilde yanlış yapanları ödüllendir kadroya alınması gereken oyuncularmızı cezalandır yani bu adamlardan Milli takım futbolcusu olsa ne olur ki,daha çok prim almak,daha çok para kazanmak tek düşünceleri para başka bir amaçları düşünceleri olduğunu sanmıyorum bu şekilde başarı gelmez,insanların bu dünyda bir şerefi bir haysiyeti bir onuru olmalı,her şey para olmamalı,başka bir gerçek de insanlar paralandıkça daha iyi olacaklarına bizim ülkemizde daha çok dejenere olmakta daha çok bozulmaktalar,paranın ön plana çıktığı toplumumuzda maalesef toplumsal değerlerimizi,kültürümüzü iyice kaybetmeye başladık.

    Hayatlarını doğru yönde kazanan haklıdır,Amaca giden her yolu meşru gören çarpık zihniyetle hayatın hiçbir alanında işiniz olmamalı”haksızlık yapmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır”.gs'den kaleci aykutu alsaydı o bile yeterliydi final için.
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------
    Akıl akıl hakeme takıl!

    13.11.2007

    Futbolda yine yöneticiler oynamaya başladı. Özellikle daha çok şampiyonluğa oynayan takımlar, hakem yanlışları nedeniyle terör estiriyorlar. Diğer bir sorun, ‘yok milyonlarca dolar veya euro harcayarak getirdiğimiz futbolcular tekme yemekten futbol oynayamıyor’ gibi yakarmaların, acındırmaların futbolcu üstündeki olumsuz etki yarattığını göremeyen kişilerin sıfatı; yönetici olması. Futbol erkek oyunu. Yalnız yıldız futbolcu kimliğine sahip oyuncular değil, korunacaksa bütün mücadele eden oyuncuların korunması önemlidir.

    Bu sezon çok bilmiş yorumcularla, yöneticiler dört büyük kulüp karşısındaki takımların, futbol oynamak için değil rakiplerini durdurmak için; oyun bozanlık yapıyor, sertliğe baş vuruyor ve puan alabilmek için her türlü eylemi uyguluyorlarmış... Bunun sonucunda da 70-80 milyon dolarlık takımlarımız haksızlığa uğruyormuş... Hakemler de buna müsaade ediyormuş. Siz, Avrupa’nın güçlü takımlarıyla ne tür bir sistemle oynuyor sunuz? Anadolu takımlarının size karşı olan mücadelelerini Avrupa’daki rakiplerinizle karşılaştırın, birebir aynı. Ama siz yöneticilerin bahanesi her zaman hazır. Ekonomik yönden ve kadro yapıları bakımından güçlü olduklarını, bu nedenle rekabetin zor olduğunu söylüyor musunuz, söylemiyor musunuz? Hiçbiriniz, örnek büyük kulüp yöneticisi olarak aynı Avrupa’da ağladığınız gibi Türkiye’deki ekonomik haksızlığın olduğunu, her sezon 50 ile 80 milyon dolar arasındaki bütçenizden ve neden gelir dağılımında eşit pay dağıtılmadığından söz etmiyorsunuz?

    İşte; Anadolu takımlarının 6-7 milyon dolarlık bütçesi ile sizler arasındaki uçurum farkı sahadaki olumsuz mücadeleye de yansıyor.

    Yerseniz... Önerim şudur; gelir dağılımındaki eşitliğe destek verin. O zaman eşit rekabetin kalite getirdiğini görüp, taraftarlarınıza daha hoş görünebilir ve futbolu gergin ortamdan kurtarabilirsiniz. Ağlamakla, sızlanmakla hedeflerinize ulaşamazsınız. Gerçeklerle yüzleşin.

    Gökmen Özdenak gozdenak@fanatik.com.tr

    Not :Tesadüf benim yazdığım yazıya yakın bir yazı gördüğümden burada sizlerle paylaşmak istedim burada benim için yazarın isimi veya yayının önemi yoktur sadece ilgilendiğim konu ile ilgili olmasındandır,teşekkürler.
    haydigencler

  4. #4

    Üyelik
    16 Eylül 2008
    Şehir
    MersiN
    Motosikleti
    F5SS&CBR125
    niye kimse bişy yazmamış ya

  5. #5

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Yazılı,görsel basın ve de spor yazarları kamu görevi yaparlar. Eğitici ve öğretici vasıtadır,araçtır kitleleri aydınlatmaktır görevleri.Bunu yaparkende taraflı olamazlar ahlak yasasına,hukukuna aykırı hareket etmeleri suç teşkil etmektedir.Spor basını,yazarları,yorumcuları, kulüplerin Amigo yazarlığını değil kamunun elamanı olup tarafsız bir şekilde görevlerini yapmaları gerekmekte.

    Balık baştan kokar diye boşa söylenmemiş devletin resmi kanalı TRT’nin iki sezon öncesi Levent Özçelik tarafından Pazar akşamları yapılan spor proğramında puan sıralamasına göre yukardan aşağıya ne takımlara ne renklerine ne de başka bir yönlerine bakılmaksızın eşit yorum ve pozisyon değerlendirmesi için özen gösteriliyordu.

    Daha sonra ne hikmetse bizde adettir iyi giden bir şeyi bozmak Levent Özçelik’ten sonra onun yerine,ben buna kasıtlı olarak diyeceğim getirilen Erdoğan Arıkan’ın ilk işi proğrama 4 takımın rengini temsil eden futbol topu koyarak art niyetli düşüncesiyle süper ligin Akşam haberinden sonra başlayan spor proğramında gece 12’ye kadar bu dört takımı değerlendikleri yetmiyormuş gibi birde gece 12 den sonra bu takımların tekrar özet görüntülerini vermeleri,kendi takımlarının yorumsuz,pozisyonsuz 2 dakikalık maç özetini seyretmek için uyumamaya çalışan insanları uyuttuktan sonra gece 1’de Anadolu takımlarının lehine olanı değil aleyhine olan pozisyon değerlendirmeleriyle kendilerince saolsunlar keyifli ve adaletli bir proğram yaptıklarını sananlara ne diyelim.

    Haksızca aleyhimize verilen penaltıları,Adaletsiz haksızca yönetilen maç ile ilgili değerlendirmelerden o kadar çok örnek var ki en yakın zamandan iki örnek verelim Fenerbahçe-Ankaraspor maçında hakemin gözü önünde Alex faulle yere düşürdüğü rakibini üstüne üstlük bir de kramponun burnuyla tekmeleyişi,Beşiktaş-Gençlerbirliği maçında Ali Tandoğan hakemin yanında saha içine girip taç atıyor pozisyonun devamı gol oluyor birde bu adamlar her hafta hakem hatalarından 7’şer maç kaybettik diye ağlıyorlar kazandıkları maçları nasıl kazandıklarını hiç söylemezler ama,Maç içerisinde yapılan hataları hakemin etkide kalma stresine ve korkusuna bağlamaya alıştırıldık tamam kabul.Akşam devletin kanalında spor proğramını izlerken en azından bir adaletli bir yayın beklemek hakkımız değilmi,özellikle Alex pozisyonunda insanlardan tepki gelmese orada hemencecik nasıl örtbas etmeye çalışarak art niyetliliklerini net bir şekilde ortaya koymalarını kamuoyu net bir şekilde izlemiştir.

    Hata yapmak insanlık gereği herkesin hakkı ne varki Adalet beklemek başka,Adalet sağlamak ve bunu eşit dağıtmakla yükümlü olanların sebeb olduğu yanlışlar diğer şehirlerimizin,yerel takımlarımızın ve de taraftarlığının zarar görmesini sağlıyarak zayıflamasını sağlamakta bu birde TRT kanalıyla süper ligi iki proğram şeklinde ayırarak,bölerek kitlelerin beyinlerine bu şekilde pompalanıyorsa düşündürücü bu yazımda özel medyayı hiç göz önünde bulundurmadım bile TRT'nin Sivasspora bakışı ortada

    NOT:Bu yazı sezonun ilk yarısı yazılmış eski yazı haksızlığa iki örnekte 29 hafta Gençlerbirliği ile Kayseri bu takımlarla o hafta oyanayan GS biri FB'dir o haftaki maçta 3 puanları gaspedilerek bu takımlarla Sivasın arasının açılması sağlanmıştır,son hafta da şampiyonlar ligine gideceğim derken UEFA' ya bile gidemeyen bir takım diğer tarafta ise sezon boyunca maçlarını 1-0 bile zor alan ama son maçını 5 gol atarak alan bir takım,yarım asırdır ligimizde değişen nedir sadece yurt dışında istisna,saman alevi geçici bir başarı kalıcı olan ülke içinde sistem vu kural dişı oynayan şampiyon olalımda nasıl olursak olalım zihniyetiyle rakip istemeyen futbolumuzu ve taraftarlığı bir şehrin hegomanyasına hapsetmiş rakipsiz,rekabetsiz,kalitesiz bir lig.
    haydigencler

  6. #6

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Neden Anadolu

    Kendi yaşadığın şehri desteklemenin sana,şehrine ve en önemliside Ülkene fayda,zarar ve doğru,yanlış getirileri nelerdir,neden yerel takımları desteklemeliyiz. Kendi yaşadığın şehrin takımını desteklemenin faydalarından biri olan sosyal faaliyete değinerek sezon boyunca arkadaş gruplarıyla maç günü öncesi maç anı çok iyi bir eğlenceye dönüştürülerek günün çok iyi bir coşkuyla geçtiği ve de şehrinde bir dayanışma,bir paylaşım ve ortak etkinlikler içinde bulunulmasından neden kendimizi esirgiyorsak.

    Avrupada da onun devamı İstanbulda da bu yönde bu şekilde iken neden bizlerde kendi şehrimizde tabiki bu güzelliği yaşamayalım uğraşımızın ana nedenlerinden biri bu bıkmadan anlatmamız gerekmekte şehrimizin insanlarına. Bugün ülkemize,ailemize,çocuğumuza karşı nasıl sorumluluklarımız varsa yaşadığımız şehre,kente de vefa borcu sorumluluklarımız vardır her şehirde vakıflarıyla,derneğiyle şehrinin insanına şehircilik ruhunu bilincini aşılamaya çalışıyor ama olmuyor üçüzlerden biri şampiyon olduğunda şehrin altı üstüne geliyor,Bazlıları yaşadığı şehri veya memleketi olmayan yerleri daha çok seviyor.

    Ersun Yanal döneminde Gençlerbirliği Avrupada başarılı olduğu yıl dışardaki bir maçta yabancılar kafileden birilerine sormuşlar bu takımın ismini çok zor telafuz ediyoruz acaba Türkiyede hangi şehrin takımı,bizimkilerde başkentin Ankaranın takımı demişler adamlar şaşırmış yaaa biz Türkiyenin başkentini İstanbul sanıyorduk. Evet 2 yıl olmadı milliyette bir spor haberi okumuştum tahminim bu şehrin bir çok ikamet edenide okumuştur Avrupada 50 küsür başkent olduğunu Avrupa başkent takımlarının tamamının şampiyon olduğunu yalnız bir eksik vardı yani başkenti şampiyon olmayan bir ülke varmış,kim olabilir tabiki Türkiye,sanıyorum bir iki ülke daha var imiş bizim gibi başkenti şampiyon olmayan yani istisnai bir durum o da pek önemli değil çünkü genel durum önemli.

    Evet Ülke futboluna rekabet yönünde zarar verdiğimiz gibi aynı zamanda kendi sosyal yaşantımıza da zarar vererek şehrimize bir avrupa takımının gelmesinide çok görüyoruz bu yıl olduğu gibi istanbul takımları bu kadar para harcayıp her yıl gibi avrupada da başarılı olmasalarda yine seneye her yıl olduğu gibi Avrupa takımlarını şehirlerine getirerek müthiş prim,esnafına kazanç,dış dünyada büyük bir reklam yapmaya devam edecekler acaba bunları bizler yaşadığımız şehre hatta bazıları memleketine çok görüyor bir türlü anlamış değilim.

    Bir ara kızılayda spor malzemeleri satılan ülke alan pasajında bir esnaf ile sohbetimde kendisi saolsun gençlerbirliği Avrupada başarılı olduğı yıl buraya takımlarıyla maça gelen yabancı taraftarlar araştırmışlar spor malzemeleri nerede satılıyor diye sorduklarında buraya yönlendirmişler bizim pasaja gelip alış veriş yaptıklarında pasaj esnafı olarak hepimiz ihya olduk dediğinde ne kadar hoşuma gitmişti işte bu demiştim.

    Şimdi Anadolulu olup veya burda yaşayıp da İstanbul takımı tutuyorum demek doğrumu kesinlikle buna saygı duyorum ama ben bir örnek vereyim Ankarada yaşamaktan çok memnunum Ankarayı çok seviyorum,burdan başka yaşayacağım bir şehir düşünemiyorum dediklerinde bir İstanbul takımı tutuyorsa burda bir çelişki yokmu,bu söylediğim tabiki bütün Anadolu şehirlerimizi kapsıyor,bana göre benim bu eleştirdiğim insanlar ne memleketini ne şehrini nede ülkesini bu alanda sevmiyor,esen kalın dostlarım.
    haydigencler

  7. #7

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Ülkemiz’de çarpık yapının,çarpık anlayışın,çarpık ilişkilerin ürünü tetikçiler,eyyamcılar ve figüranlar sezon sonu yaklaşırken finalde yine kendini göstermeye başladı.

    Düşünceleri futbolun felsefesine,ahlakına uygun doğruya olması gerekene değilde yanlışlarla,art niyetli mutlulukları çıkarları doğrultusundaki yanlış başarılara endeksli mutluluklarla kendini kandırıp kafalarını kuma sokanlar ülke futbolunu ve sistemini kural dışı oynayarak ne hale getirdiler kendi yöneticilerinin,futbolcularının,taraftarlarının yaptığı yanlışları görmezden gelinmesini medya aracılığıyla sağlıyarak bir de bu edepsizliğe fair play ödülü verilmesini sağlarlar kendi kendilerine. Büyüklük yanlışa sıkıca sarılmak olmamalı,yeniliklere ve değişimlere anlam veremezsin o zaman,kaybedeceğini anladığınızda futbolun sinsi yönlenlerinden faydalanmak olmamalı,medyanın paslarıyla,desteğiyle kendilerini aldatarak yanlışları düzeltmeden başarılı olacağınızı sanıyorsunuz.

    Dünya’ya bir bakın göreceksiniz iyi futbolun nasıl oynandığını,yanlışın üzerinden ahlak dersi vererek,genel anlamda ortada ne bir zafer ne bir başarı var futbolumuzda var olan hezimettir yanlışlarınız her zaman medyaca topluma övünç,erdem,başarı ve bir devrim olarak olarak yansıtılmıştır.

    Futbolun yasası herhangi birine farklı diğerine faklı uygulanmamalı,gücü olanın suç işleme özgürlüğü olmamalı,isimlere,renklere göre olmamalı adaletimiz.Acımasızlık kimseye bir şey kazandırmaz,başkalarının acısına bakıp adil olmayı beceremezseniz,art niyetlice hak etmeden alınan puandan,acımasızca ve haksızca yenilmişin hakkını gasp edip emeğini çalarak nasıl iyi biri ve büyük oluyorsunuz ki.

    Süper lig de yarım asır geçmiş hala futbolumuzdan çok yanlış unsurları,yanlış yönlerini konuşmaktayız ahlaki değerleri hiçe sayarak benim takımım şampiyon olsunda nasıl olursa olsun mantığı,zihniyeti.Futbolla ilgili tüm kişi,kurumların ve kuruluşların eteğindeki taşlar dökülmedikçe hesabı sorulmadıkça daha çok konuşacağız.

    Gerçek sorunlar tartışılmıyor,yapılması gereken yöne gidilmesinden ziyade,galip gelirlerse,şampiyon olurlarsa,işleri yolunda giderse iyi,yok tersi olurda yenik duruma düştüklerinde işler ters gittiğinde dönüp dolaşıp hakemi etkilemeye,infazına takılıyorlar.

    Gerçekleri çıkarlarına ters geldiğinden görmezden geliyorlar,yeni bir sayfa açalım bunu milat sayalım sıfırdan başlıyalım dedikleri bir gün sürüyor,bir gün sonra açtıkları beyaz sayfa simsiyah oluyor,Türk futbolunun bıraktığı şaibe mirası,akıllarınca kendilerini aklamaya tarafsız göstermeye,korunmaya, kollanmaya alıştırılmış sistemin kurallarını kendi lehlerine çevirerek rakiplerinin umutsuz panik içinde çırpınışlarından faydalananlar her yönüyle futbolumuzla birlikte batağa saplanmış durumda kısa günün karı,günlük çıkarlarla kendilerini kazançlı sana dursunlar hep birlikte batıyoruz.

    Halbuki sistem dışına çıkmasalar kural dışı oynamasalar Türk futbolu ivme kazanır ve kalkınır,Ülke futbolumuza bu şansı tanımıyorlar,sorunun hakemden ziyade nerede hangi lobilerde olduğu bellidir,kuralları işlerine geldiği gibi,kamuoyunu yanlış yöne yönlendirmeye çalışmaları, gerçeklerin,doğruların peşinde değil kendi çıkarları uğruna yanlışın peşinde olduklarından yarım asırdır Avrupa arenasındaki başarıları ortada,daha kaç avrupa hüsranı yaşamayı düşünüyorlarsa.

    Yenilmiyecek takım yoktur,her takım her takımı yenebilir futbolda bu yüzden güzeldir yalnız tabiki buna izin verilirse engellenmezse,ülkenin her türlü kurumlarının desteğini alıyorsunuz,Başbakanın,Cumhurbaşkanın,Genelkurmayb aşkanının ,valinin,belediye başkanlarının kapılarını
    aşındırıyorsunuz,oralara gidip de adil olmayan bu hak dağılımından rahatsızızmı diyorsunuz.?

    Kulüp yönetimlerinin,kulüplerini iyi yönetememesi ve borç içinde yüzdürmesi futbol yasalarının,kriterlerinin eşit adilane uygulanmaması bu hale getirdi bazı kulüplerimiz teslim bayrağını çekmiş futbolu siyasete ipotek etmiştir,bir süre sonra yeni federasyon yönetimide bu çıkar savaşı yüzünden birbirine girer,MHK’den başlayarak ,Disiplin,gözlemciler,tahkim kurulları ve Milli takımlar yöneticiliği ve teknik heyetine kadar paylaşılamaz kaos da sürer.

    Eğer bu ülkede futbol şahıslardan,hükümetlerden,siyasi parti ve milletvekillerinden,kimi gruplardan bağımsız olamıyorsa,kendi karar alma organlarına bağlı olarak etkinliğini gösteremiyorsa birde yurt dışında Londra belediyesi veya Paris belediyesi diye bir takım duydunuzmu yani düşlediğimiz futbol siyasal odakların,şahısların,yöneticilerin çıkarı yönünde kullanılıp diz çöktürülüyorsa sistem çöküntü ve bataklık içinde demektir,ne sivrilerin ne de kuddusülerin de gitmesi bu bataklığı kurutmaz.

    Pazarın ilk saatlerinde GS resmi sitesinin manşetiydi “beyaz sayfa”istenilen adeletti,çiceği burnunda Hasan Doğan federasyonundan,Fenerbahçenin özellikle Deivid’in penaltı düdüğüyle şekillenen üç puanından dolayı adalet istiyordu sarı kırmızılılar,bugün ne diyecekler acaba.?

    Dürüst oyundan bahsederiz bu şekilde aldığınız maçlardan sonra çıkıp bu şekilde alınan puanlara ihtiyacımız yok demeyi bile söyliyemiyecek kadar acizmisiniz,sorun sistem dışı oynamadan kaynaklanıyor,futbolun yapısını sağlamlaştırma yerine bozarak kural ve sistem dışı oynayanlar belli suçlu belli,mağdur belli,50 yıllardır suçluya mükafat mağdura ceza var futbolumuzda,hiç umuda heveslenmeyelim en iyisi.

    Federasyon değişti,MHK değişti yine önceki yıllarda olduğu gibi ezilen hakkı yenilen yine Anadolu,rüya kısa sürdü futbolsever yine aldatıldı aynı senaryo,yine aynı bizans oyunları,üçüzlerden birini 100’üncü yılında şampiyon yapan Ali Aydınlar,Mutlu Çelikler,Çetin Sarıgüller,Hamza Mısırlar ve İsmet Arzuman gibi vs hakemler gitti diye sevinirken yenileri türemeye başladı değişen bir şey yok.

    Yıllardır adil ve vicdanlı yönetimlere aç futbolseverler,çifte standart ve eyyamın sonunun gelmesi gerektiği halde formanın rengine göre her stat da farklı çalınan düdüklere yeter diyoruz artık,sahada adaleti sağlıyacağınıza birilerini tutup diğerlerinden ayrıcalıklı konuma getirirseniz ,her şehre her kulübe eşit mesafede durmazsanız ortada futbol yerine,ortalık vurgunculardan,sahtekarlardan,yalakalardan geçilmez olur.

    Yenilikten,hakkaniyetten yana bir reform heyacanını yaşamak istiyorsak bu yolda ciddiyet yenilikler içeren doğru bir yönde,sistemde olamamız gerekmezmi,bizim ülkenin gerçekleri biraz farklı ideallerimiz için değil kendimiz ve ünvanımız için uğraşıyoruz.Bir an önce Türk futbolunun siyasal yapılandırmaların koltuk çıkar ilişkilerinden ve şahsi menfaet etkisinden kurtarılıp tüm lig ve kulüplerin ortak çıkarları doğrultusunda yani temelinde güçlü bir yapı kazandırılmasına çalışılmalı.

    Çözüm tepeden tırnağa temizlik daha öncede belirttiğimiz gibi bir çok kez; bataklığın kurutulması yani esas sivrisinekler,kuddusüler o zaman sorun olmaz.
    haydigencler

  8. #8

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    2007-2008 sezonunun ardından

    Futbol oyununun gözardı edilemeyecek en önemli özelliği bir maç da bakarsınız hiç belli olmaz daha iyi daha kaliteli daha paralı olmanın daha tecrübeli olmanın da kazanmak için asla yetmiyeceğidir.Başarı gerçek takım ruhunun sporcu ruhunun dışa vurumudur tamamen anlayabilmek bununla bire bir mücadele edebilmek ve o seviyeye çıkabilmek için gerçek sporculardan kurulu bir birliktelik gerekir ki takımda arkadaşlık,birliktelik dayanışma ve buna bağlı sevgi,saygının üst seviyede olmasıdır,çoğu zaman ya da sadece en basitini oynamak,bir ekip karakteriyle senden üstün gibi duran veya görünenlere karşı bile.Örneğin bu sezon olduğu gibi Alex,Lincoln,Delgado ile şampiyon olamazsınız mesala Mehmet Yıldız veya Mehmet Topuz gibi yerli oyuncularınızla daha da başarılı olunabilirliği kanıtlandı.Büyük küçük takım yoktur bu sadece yaratılıp var edilmiştir kolay maçta yoktur maç bitmeden daha hiçbir şey belli olmaz,mücadele etmeyenin koşmayanın yetenek farkı ortaya çıkmaz,futbolu bonservis bedelleri ya da bütçeler değil sahadaki futbolcular belirler,burada sporun özüne doğasına uygun olan doğru olan nedir?Değerler,ilkeler,düzgünlük,dürüstlüktür ve hedefler şampiyonluklardan çok daha önemlidir.

    29’uncu hafta birinizin Kayseri ile diğerinizin gençlerle oynadığı hafta sizlere ekstra 3 puan verilerek Sivasla aranızın açılmasına sebep olundu,çıkıp da böyle puanlara ihtiyacımız yok diyebildinizmi,diyemezsiniz çünkü her sezon ortası farklı sezon sonu farklı oynanan tekerrür eden oyun bu,naptınız sadece sesiniz kısıldı o ara.

    Hayatlarını doğru yönde kazanan haklıdır,Amaca giden her yolu meşru gören çarpık zihniyetle hayatın hiçbir alanında işiniz olmamalı”haksızlık yapmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır”Bu halinizle rezilliğin,utanmazlığın,pişkinliğin ve seviyesizliğin sınırının kalmadığı yönetimlere kapılanmak,ahkam kesmek,tribünlere oynamak,makbul adam olmak için için en makbul yol yaptığınız nedir? Sonuç olarak bonservis bedelleri,yıllık kazançları takım bütçeleri üzerinden sahte kahramanlar,yıldızlar üretmek,sahte destanlar,sahte sıfır başarılar üretmek sonuç olarak ise tam bir fiyasko,buna rağmen hala yanlış transferleri yapan,kontrol edilemeyen futbolcu keyfiyetini (milyonlarca dolar verdikleri)kurulamayan otoriteden sonra gereksiz bir şekilde suçluyu dışarda arayanlar takımınız zümrelerin,lobilerin,devletin,takımı olmasın,kazanmak için her yolu mübah görmesin,düzgün bir duruş ile mücadele ederek kazanacaksan bir anlamı var.kendini inkar ederek,ittifaklarla yalan dolanla kazanacaksan bir anlamı olmaz.

    Dünyanın bir çok yerinde sistemi kontrölü elinde bulunduran pastanın tamamına yakınını alanı,paylaşmayı sevmeyen sevilmez.Futbolumuzun gün geçtikçe sıkıntılı günler yaşadığı tribündeki kalitenin düştüğü ve sahada,tribünde ki seyircilerin her geçen hafta biraz daha azaldığı ligimizde rekabetin oluşabilmesi için heyacanın tükenmemesi için iyi bir lig çekişmesine ihtiyaç var o zaman futbolcular yıldızlaşacak,yetişecek kaybolmayacaklar hem de yeni gençlere güzel ve de iyi örnekler oluşacak.Bugün Avrupa ülkelerinde futbolun sistemi bu yönde,bu konuda toplumunun bilinçli olması sebebiyle insanlar daha çok kendi şehir ve yerel takımlarına sahip çıkmakta,buralarda başarının nedeni ise adilane rekabet ortamı kısacası.

    Beyaz sayfalarla,ittifaklarla,federasyon,hakem,medya,dev let yardımıyla olan biten bütün haksızlıkları ne saçma sapan verilen,ne pas geçilen penaltılar,ne de ofsayttan atılan goller,verilmeyen kartlar,rakibin oyuncularına verilen sizlerle oynadığı maçta veya oynıyacağı maç öncesi haksız kartlarla diskalifiye olması,rakibin gol olacak pozisyonu ofsayt diye durdurulması,rakibin gol pozisyonunda hakem ilk yarı bitimi diye düdük çalıyorsa,çerçevedeki manzara aynı 50 yıldır değişen bir şey yok demektir yani bir de kalkıp verilmeyen kartlarla fair play ödüllerini alırken,centilmenlik ödülü aldırdığınız taraftarınıza da dönüp bana niye küfrediyorsun diye soruyorsunuz.

    Ligimiz de başta sistem bozukluğu,sistemi kötüye kullanma dahil düzensizlik,yokluk,eksiklik ve tutarsızlıkların çoğunluk olduğu bir lig de birileri yaptıkları yanlışlara,art niyetliliklere,eleştiri odaklarına aldırmadan hala pervasızca bu işi devam ettirmekte,bu şekilde gelen başarılarından,şampiyonluklarından sonra,bu sezona ait en önemli başarı öyküsü ise hiç kuşku yok ki Sivassporun,sezonun en başarılılarından biri olduğu gerçeğini kimse değiştiremez.Milyon dolarlar,eurolar harcanarak oluşturulmuş kadrolara karşı üstelik o kadrolardaki bir tek futbolcunun fiyatı kadar bile tutmayan bütçeleri ile,Alex,Lincoln,Delgado… maliyeti,popülaritesiyle karşılaştırıldıklarında,Mehmet Yıldız,Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal’ın takımlarına katkısı daha anlamlıdır ama bu anlamlılık dahi onların Milli takıma seçilmesine yeterli olmamakta.

    İşin içinde istenmeyen durumlarda olsa her şeye rağmen kendin den on katı fazla bütçesi olan üçüzlere karşı şampiyonun 6 puan gerisinde kalıp diğer ikisiyle puan puana tamamladıkları lig sonrası,Sivasspor dar bir kadro ile,maddi imkansızlıklarla kendi yağıyla kavrulan takdire şayan bir takım.

    Yıllardır dönüp dolaşıp tekrar tekrar ettiğimiz konuştuklarımız hep aynı bir merdiven basamağı bile katedilen bir mesafe bir yol yok.Futbol basit bir takım oyunu,futbolu artık herkes oynuyor,futbolun temel doğrularını yapan kadrosunun kalitesine imkanlarına göre plan yapan çok koşan topu koşturan her takım fırsatları değerlendiriyorsa ve başarılı olunabiliyorsa siz yeterki kulüplerimize rekabet ortamını adaletlice sağlayın.

    2008-2009 sezonu şimdiden hayırlı uğurlu olsun
    haydigencler

  9. #9

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Bazı sözleri paylaşayım sizlerle.

    Bazilari yaşadiği şehri veya memleketi olmayan yerleri daha çok seviyor nedense !

    Şehrinin milliyetçisi olmayan Ülkesinin hiç olmaz !

    Güçlünün yaninda olan kaypak olur yörüngesi,güç merkezi değiştikçe firildak gibi döner !

    Yaşasin memleketine ihanet etmeyen anadolu !

    Yaşasin şehrine ve memleketine ihanet etmeyen anadolu insani !
    haydigencler

  10. #10

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    21 Yüzyıl medeni ve gelişmiş ülkeler sportif alanlarda kendilerini daha ileriye ilerlemenin çalışmalarını,yeni şekillenmelerini daha iyi olmanın ciddi çalışmalarını yaparken,bizim yöneticilerimiz’de çağın ve Ülkenin gerçeklerine denk düşen öngörü ve planlarla sorunları halletmelidir,görünen öylemi ki acep

    Ligdeki rekabetin,heyacanın,çekişmenin üst seviyede olması için bedel ödemeyi göze alarak sabırlı bir şekilde direnç göstererek istikrarlı ve de bilinçli bir şekilde istenilen seviyeye ulaşmak için kolayı değil zoru seçmek gerekmekte yoksa hileye,hurdaya,çirkinliklere,düzensizliklere teslim olup takılıp kalırsınız,kendinizi kurtaramaz karanlığa bir çıkmaz yola girip teslim olursunuz çaresizliğe.

    Dürüst oyundan bahsederiz,uygulamaya geldiğimizde kaçarız,çünkü seviyesiz ahlaksız bir yapı var,şu an ne kadar saldırıp iyi konuma geçerim diye düşünen ve art niyetli eylemleri devam ettikçe avantajlı duruma geçip kazandığını sananlar kendini kandırıyor.

    Büyüğüz diyenlerin mesajlarına dikkat edildiğinde bakın nelerle uğraşıyorlar,Yapılan spor ama sportmenliğe,centilmenliğe aykırı davranışlar,sporun doğasına aykırı halbuki büyüksen buna ihtiyacın olmamalı,bu sözde büyükler kendi camiasını,medayasını,federasyonunu,mhk’sini,vs resmi kurumlarını,taraftarlarını yani her kesimi bu yönde kullanmaktadırlar.

    Değer yargılarımız o kadar değiştiki Avrupada yasak olan hakem etkileme olayı bizde maçların belirlendiği günden itibaren hakemi zora sokup hata yaptırma,etkileme gibi davranışların ve de müsabakayı sporsal bir oyundan çıkarırarak bu futbol oyununu aldatmaca sonucu kazanmayı doğru görür oldu sayın büyüklerimiz

    Futbol oyununu kurallarıyla sistem çerçevesinde adil uygulamadığınız zaman yapısını bozarsınız,Ligin bozukluğu,kalitesizliği büyüklerimizin sistem ve kural dışı oynamalarından kaynaklanmakta,bu durumdan tabikide en çok Anadolu takımları etkilenmekte,bizim sahte büyükler istedikleri kadar transferde yapsalar sistemi bozarak kural dışı oynama isteği,onlarında yapısının bozulmasına neden olduğundan dışarıda başarılı olamamaktadırlar çünkü rakibin yoksa rekabet’de yoktur.

    Türk futbolunun bu ıslak zeminde kendi zeminlerini sağlamlaştıran büyüklerimiz Avrupa arenasında birde sabitlenmiş düzgün bir ortama gelince nasıl kaybettiklerinin farkına bile varamıyorlar,daha doğrusu işlerine öyle gelmekte.Kural dışı yan etkenlerden,aldatmaca oyunlardan fayda sağlamak istemeleri vizyonlarını daraltıp rekabet ortamını rakiplerine tanımamaları kendilerininde dışarıda başarısız olmalarını sağlıyor.

    Bir an önce Türk futbolunun siyasal yapılandırmaların,koltuk,çıkar ilişkilerinden,şahsi menfaetlerin etkisinden kurtarılıp Amatöründen tutunda tüm lig ve kulüplerin ortak çıkarları doğrultusunda temelinde güçlü bir yapı kazandırılmasına çalışılması gereklidir.

    Ortada bir gerçek var ülke futbolunun geride bıraktığı gerçekler bu sistem yapısıyla beklediğimiz başarıya ulaşmamız gerçekcimi,TRT VE Özel medyanın yancılığı ve amigo köşe yazarlarının taraflılığı dahil evet ilk şartı sistemimizin düzeltilmesi sonrada herkese eşit mesafede futbolun yasasını kimseye deldirmeden kriterlerini uygulamak,kişi kurumları küstürmeden,rekabet içinde kavga ettirmeden,camiaların sahada birinin diğerinden farkının olmadığını inandırarak o güveni vererek adalet eşit dağılırsa sistem düzene bir yola girmiş demektir.
    haydigencler

  11. #11

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    50 yıldır sırf kendi şampiyonlukları için geçiş dönem ve süreçlerini düzgünce yaşanmasına engel olup zemini bataklaştıran devamlı bir şekilde her sezon birbirini takip eden topluma mübah gösterilen yanlışlarla gelen yurt içi kısır döngü başarılar,dışarısı yarım asırdır fiyasko.

    Doğruları bulmak için geçmişten ve günlük yaşananlardan ders çıkartarak,sorunları hiçe saymadan,yanlışlarımızla yüzleşerek tedbirimizi,önlemimizi alarak yaşamak zorundayız,aksi durumda sistemden art niyetlice yararlananlar zamanı menfi düşüncelerinden ötürü hoyratca harcarken,oyalanırken ortadaki en büyük gerçeği kaçırıyorlar,Ülke başarasını ve çıkarlarını elbirliğiyle kaybediyoruz.

    Bugün alt liglerimize baktığımızda geçen sezon İl takımlarımız ne sıkıntılar yaşadı biliyormusunuz bir çoğu maddiyatsızlıkla boğuşmaktan,uğraşmaktan ilerlemeyi bırakın sahaya 9 kişi ile çıkıp maçlarını oynadılar kimin umrunda olduki mağaza vitrinin görüntüsü gibi herkesin gözü,kulağı üçüzlerde varsa yoksa üçüzler,futbolumuzun gün geçtikçe sıkıntılı günler yaşadığı REKABETİN oluşabilmesi için heyacanın tükenmemesi için iyi bir lig çekişmesine ihtiyaç var o zaman futbolcularımız yıldızlaşacak,yetişecek kaybolmayacaklar.

    Yazılı,görsel basın,medya,bazı resmi ,sivil kurum ve kuruluşlar,federasyonun MHK ve diğer kurulları birde spor camialarında yönetici vasfında gözüken iş dünyası,suçları ise tek tip insanı hedefleyen otoriter,diktatöryal tarzlar da Türk futbolunu bir şehrin içine kilitleyerek insanların özgürce gelişimini,oynamasını,eğlenmesini,doğruyu öğrenmesini engelemeyle insanların kollektif zekasını,duyarlılığını,mizahını,eğlencesini şu kısacık ömrümüzde farklı olmanın yaratacılığını gösterme durumunu medya aracılığıyla engelemeyle tüm Ülke insanlarının genelini uyutarak bir şehirdeki üç takımın taraftarı yapmak,beyinleriyle değil duygusal bir biçimde hisleriyle duygusalca düşünen insanlarımızı üç tip kalıp içine sokmak kendi hak ve hukukunu savunamayan insanların özgürlüğünü kısıtlamak.

    Gelelim şimdi buradaki eleştirdiğimiz insanlarımıza,Futbolun içindeki kurum ve kuruluşlarda vs bulunupta menfi ve maddi düşüncelerinden ötürü üçüzlere hizmetleri sebebiyle bu kişileri her zaman bu yönde eleştiriyoruz,sonuçta ortada menfaet var onlarda bu yönde kendi çıkarları doğrultusunda üçüzlere hizmet etmekte çalışmaktalar,Anadolu da yaşayıpta üçüzleri destekleyenler sizlerin bu yönde diğerleri gibi bir çıkarınız yokken kendi şehrinizin tanıtımını,reklamını yapma,şehrinin gelişmesine vesile olmak varken,maç günlerini kendi arkadaş gruplarıyla kendi şehrinde canlı olarak coşku içerisinde yaşayıp eğlenmek varken senle alakası olmayan hayatında gitmediğin,görmediğin bir şehir için çırpınanlar bu dünyada Ülkemize ve yaşadığımız şehirlere karşı da bir takım sorumluluklarımız olmasını bilmemiz gerekir kendi şehirlerimize kalıcı neler bırakmanın yolu bu bilince ve anlayışa sahip olmaktan geçiyor,İçinde bulunduğumuz Şehre,semte,çevreye,yaşadığımız ülkeye,dünya ya duygusuzlaşıyor yerel şehirlerimize karşı sosyal sorumluluk bilincinden uzaklaşıyoruz,bırakın faydayı zarar veriyoruz.
    haydigencler

  12. #12

    Üyelik
    08 Haziran 2008
    Şehir
    ŞehRüL Emİn _ İSTANBUL
    Motosikleti
    150 ZC
    bu ne bee ansiklopedi gibi cilt cilt yaz şunları .. .

  13. #13

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Futbolumuzu gelişmiş ülkelerin futbolunun düzeyine getirilmesi ve de onlarla bu yarışı başa baş bir durumda ülkemize ödüller kazandırmanın yolunu düşünmemiz gerekiyor.

    Herkesin tuttuğu takım kendinedir evet ne karışıyoruz ki Evet kendinedir saygı duyuyoruz,herkes tuttuğu takımının şampiyon olup kupalar almasını ister de burada kupayla ölçülemeyecek başka değerlerimizde var güzellik görecelidir önemli olan gönül güzelliği doğrular değilmidir.?

    Bu ülkede artık hukukun gücümü ,gücün hukukumu?ikilemine son vermeliyiz.gücü olanın suç işleme özgürlüğü yoktur.zengin fakir de,güçlü güçsüz de,büyük küçük de kanun önünde eşittir,yasalar herhangi birine farklı diğerine farklı kullanılamaz kişiye göre olmamalı adaletimiz.
    Seçtikleri takıma,modele,kişiye öyle sıkı sarılıyorlar ki yeniliklere ve değişimlere anlam veremiyorlar,verdirtmiyorlar.Türkiye 3 putlara mahkum olmuş durumda tek tip,yaratıcılıktan
    uzak,kendini geliştirmeye yeni şeyler denemeye cesaret edemeyen,futbolu rekabet ortamından uzaklaştıran geri plana iten zihniyetler,sadece çıkarlarını düşünenlerin,hayal etmeyenlerin inanmadıkları şeyler üzerine,uğraşanları da anlaması zor tabi.

    Büyük kulüp olduklarını söyleyen üçüzler reytingleri yüksek olduğu için fazla pay almak istiyorlar,parayı kazanan da Şampiyon olan da üçü,biri olamadan da diğer ikisinin yararlandığı haklardan yararlanıp,üçü taraftar kitlesini geliştiriyor,üçü ürün satışın da,tribün gelirin de reklam ve özel maç yayın anlaşmalarıyla rakiplerinden kat kat fazla para kazanıyorlar.Kulüp başkanları milyonlarca taraftarlarına rağmen gelir yaratmakta başarılı olamıyorsa ve onlar için hala önemli olan kalem havuz geliriyse ve ortak gelirden hala aslan payını almak istiyorlarsa durup niye seçildiklerini düşünmeleri lazım.Güçsüz rakipleri yenmek sonra da sevinmek büyük bir kandırmacadır.
    Bir Anadolu takımı kendi şehrinde taraftarı üçüz taraftarı takımının taraftar sayısından az sa,o kulüplerin sürekli şampiyonluğa ulaşabilecek bir güç sahibi olması hayal edilebilirmi.?

    Başka Ülkeler de UEFA kupasını,Süper kupa finallerinde çifter çifter oynayıp kupayı müzelerine taşımış iken,yerli tenekelerle yurdumuzun çocuklarını medya,kurum ve bazı kuruluşlar vs aracılığıyla kendinize taraftar yapıyorsunuz sonuçta da bütçesi kendinizden 10 kat düşük bir Anadolu takımı karşısında dahi başarılı olamadığınız zaman dahi yanlışlara başvurabiliyorsunuz.

    Avrupada bugün futbolu gelişmiş ülkeler de (İngiltere,Fransa,Almanya,İspanya,İtalya )vs.hatta bırakın futbolu İspanyada basketbol da bile iyi oluşumun nedeni ligin farklı takımları Ülke şehirlerine dağılması,taraftarın farklı şehirlerde yerel kendi şehirlerine sahip çıkması ligi kulüpler birliğinin yönetiyor olması,her maçı dolu tribünler önünde oynanması,televizyon,sponsor vs gelirlerinin çok fazla olması doğal olarakta küme düşme potasındakinin bile iyi bir kadro kurmasının sebebi olunca ülke başarısı da kaçınılmaz olunuyor.

    Külüplerin gelişimi Türk futboluna yayılmalı,tüm kulüpler kurumsallaşmalı,federasyonun da bunun için gerekli ortamları hazırlamalı,kulüplerin gelirlerinin arttırılması ve güçlerini sadece camialarından alacakları yapıların oluşturulması sağlanmalıdır.Bugün çok sevindiğimiz başarıları alışılmış ve sıradan hale getirebilmektir.İşte o zaman Türk futbolu adını şimdilerde anılan Ülke futbollarının yanına belkide en üstüne yazacaktır.Bu sadece bir,ki,üç kulübümüzle yani üçüzlerin tek başına yapacağı bir şey olmadığı için bu kısır döngü bu kesme keş durum durup dönüp dolaşıp her yıl aynı filmi tekrar tekrar izlemekteyiz hiç mi sıkılmadınız,Bu yanlışı alkışlayan destekleyen Anadolu insanımıza eleştirimizin nedeni hem şehrine hem ülkesine zarar vermesidir.

    Baş eğmeme,pes etmeme,diz çökmeme,yenilmeme sonuna kadar direnme başkaldırı insanın doğasında vardır.Edilgenlikte öyle hayat ikisi arasında gidip gelip gelen bir sarkaçtır aslında,Nasıl bir hayat yaşayacağımıza karar verdiğimiz anda ikisi arasında seçimimizi yapmış oluruz bu seçim kendi hayatımıza ve kendimize hükmedip hükmetmiyeceğimizle ilgilidir.Ya başkalarının bizim yaşamımızı istediği hayatı kabulleneceğiz.Ya da kendi geleceğimizi kendimiz tayin edeceğiz.Bir tarafta Onurlu ve anlamlı bir yaşam,diğer tarafta hiçlik.Lakin yaşamak budur,yaşamak direnmektir.
    haydigencler

  14. #14

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Futbol'da gelişmiş ülkelerde olduğu gibi taraftarlığın ve futbolumuzun genele yayılıp rekabet ortamının oluşması ve bu sayede Ülke futbolunda gelişme sağlanması,bunun içinde futbolumuzun ve taraftarlığın üçüzlerin tekelinden kurtulması bizim davamız ve Anadolu sevdamızın özü bu iyice bilineki karışıklığa sebep olmasın.

    Bizim ne İstanbul şehriyle ne orada yaşayan insanlarla ne de oradaki diğer takımlarımızla bir sorunumuz yok onlara sözümüz de yok,işimize gelmeyince vs başka taraflara çekip başka bahanelere falan çarpıtmayalım,geçtiğimiz sezon sonunda Sinan Engin ve yönetimi ligin son maçında kendi centilmen ödüllü taraftarından anneler gününde annelerine küfürü yediğinde biz bu takımı 100'üncü yılında nasıl şampiyon yapmıştık bize niye küfür ediyorsunuz demişti hatırlarsanız bu yıl da beyaz sayfa açtığı hafta GS'nin kuddüsünün katkısı ile nasıl şampiyon olduğunu tüm türkiye gördü her sezon tekerrür eden mükerrer oyun benim hırsızım iyidir,çalan benden olsun,benim takımım şampiyon olsunda nasıl olursa olsun zihniyeti,haksızlıklarla,adaletsizliklerle,eşitsiz liklerle,dengesizlik olmasın diyoruz mesele bu kadar basit.

    Bu ülkede tüm resmi sivil kurum ve kuruluşlar, federasyonun tüm kurulları dahil yazılı görsel basının da katgısıyla bu yanlışa destek verilmekte isyanımız bu İstanbul da yaşayıpta takımlarını destekleyen insanlarımıza bir saygısızlığımız yok onlar doğru olanı yapıyor zaten bizlerin düşüncesi de herkes kendi memleketine yahut ata sözünden esinlenerek doğduğu yere veya doyduğu yerde yerel şehirlerine sahip çıksın anlatmak istediğimiz bu,sanırım anlatabildim.

    Buradaki bizans tabirimiz ise(hile,entrika) anlamında kullandığımız bir tabir bunun da o güzel şehrimizle de ilgisi yok,biraz daha açarsak İstanbulumuzu da orada yaşayıpta şehrini destekleyen taraftarlara da hatta üçüzlerin dışındaki takım ve taraftarı ile ilgili hiç sorunumuz yok,sorun orası ile alakası ilgisi olmayıpta orayı hayatında görmeyip te orayı destekleyenlerle.

    Adam gibi hileye yanlışa sapmasın düzgünce şampiyon olsunlar yine saygı duyalım sadece üçüzlerin 50 yıldır bu ülkede insanlarımızı medya ile yönlendirerek Anadolumuzun insanlarını yurt içinde aldıkları teneke kupalarla uyutarak kendilerine taraftar yapmaları yurt dışında ise yarım asırdır fiyasko olan bir durumu görün kü rekabetten doğacak olan Ülke başarısının önemi ön plana çıksın buralarda kelime oyunlarıyla ilgilenileceğine işin anlatılmak istenen yönüne bakarsanız konu netleşir.

    Ayrıca TRT'de bir spor proğramını izlerken sanırım kendiside fenerli Ömer Üründül Türkiyede istanbul takımlarının ceza aldığında federasyonun maçları izmir gibi illerde oynattığında ceza değil mükafat oluyor demişti,hemen devamın da Avrupa dan örnekler verdiğinde ise italya,ingiltere,ispanya.almanya buralarda avrupanın devi konumu durumundaki takımlar kendi Ülkelerinde başka şehirlere oynamaya gittiklerinde orada buradaki gibi taraftarları yok demişti.

    Bizler de istanbuldaki insanlarımız gibi yaşadığımız şehrin takımıyla o coşkuyu kendi şehrimiz de yaşamak istiyoruz hakkımız değilmi,bize dokunan tarafı açıkçası bir istanbul takımının şampiyon olduğunda Ankara ve bir çok Anadolu ilimizde yaşadığı coşku değilmidir,kendileri şampiyon olduklarında birbirlerinin semtinde kutlama yapabiliyorlar mı.?

    Burda rakibin yoksa rekabet de olmaz kurmuşlar işlerine geldiği gibi yerine göre dikta yerine göre alevere dalevere yerine göre düzenlerine serbest piyasa diyorlar yani işerine geldiği gibi,başkalarının yaşam hakkına,hukukuna olan saygıları da ortada iyi de o zaman benim takımımdan önce Ülke başarım gelir sizler takımınızın çıkarlarının Ülke çıkarlarından önde gelmesini istiyorsunuz sağlıyorsunuz da,bana göre benim takımım şampiyon olmasın yeter ki önemli olan her şey adeletlice rekabet içinde çekişmeli geçsin.

    İşte o zaman O gelişmiş ülkelerdeki gibi,benim ülkemde de her yıl UEFA'ya Şampiyonlar ligine 4'er 5'er takımla katılsın,icabın da finalinde ülkemden iki takım oynasın,Arkanızdaki bu lobilelerle ve bu medyayla Fener vs diğeriniz tek başına bu ülkenin en büyük takımı oldu diyelim öylesiniz de.

    Bir gün herkes de sizlerin taraftarı da olursa o zaman kendinize
    bir sorun derim e noldu bir iki takım büyüdü bütün ülkede o bir iki büyüğü tutarsa zaten öyle de tek tip yönetim şekli,tek bir şehir tek bir taraftar gerisi hikaye o şekilde karşısında bir güç olmayan sadece piyonlardan şu anki ki gibi mevcut bir lig.

    Formalite her yıl şampiyonu belli bu şekilde bir takımın bu ülkenin en büyüğü olması da sizce çözüm mü yani süper ligimizde bir şehir ve üç takımı iyi,15 şehir,diğer iller ve takımı HİÇ,düşünsenize ülkemizde İzmirimizden,Adanamızdan vs büyük illerimizden takım yok allahtan bu yıl üç İlimizden taraftarı olan takımlarımız çıktı inşallah kalıcı olurlar ama işlerinin diğer Anadolu takımları gibi ne kadar zor olduğunu kendileride çok iyi bilmekteler.

    Bu sebeple gereksiz yere süper lig de bulunan hacettepe ve belediye takımları gibi durumlara da karşıyım,aynı zamanda bunların var olmasını sağlayan siyasetsiz bir sezon dileğiyle,değişen bir şey yok velhasıl 2008-2009 sezonu kazasız belasız hayırlı olsun demekten başka çaremiz yok,esen kalın
    haydigencler

  15. #15
    ahmet93 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    14 Haziran 2008
    Şehir
    Tekirdağ/Çerkezköy
    Motosikleti
    Honda Cbr 125 R
    Peki o kadar mesaj yazmış neden mesajları 0

  16. #16

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Ank.belediyesi-Ankaragücü ile birleşecekmiş Ank.belediyesinin hakları da düzenlenecek bir yasayla çok sevdiklerinden İzmire yasal değil ama hiç önemi yok neden yasada bir ilin takımı başka bir ile taşınamıyor diye yazıyorlardı benim okuduğum da eee ne yapılacak bizim yasalar lastik gibi ama yine de yeterli olmuyor,baktın yasa başkasına uydu sana uymadı o zaman o yasayı iki şekilde bir karşıya birde kendine göre değiştireceksin kendilerine ayrı çalışanlara ayrı yasa çıkardıkları gibi,ayrıca bir yere çok düşük maaşla da olsa işe başlasanız çok sıkı bir güvenlik araştırması ile karşılaşırsınız,ama kendileri için hiç önemli değil,burdaki gariplik acaba hangi taraf daha çok önem teşkil etmekte ülkemizin geleceği için,dürüstlüğün vede doğruluğun karşıtını söylememize gerek yok biliniyor.

    İnsanın aklı balık aklı gibi diyorlar ya doğru geçmişte olanları not alıp bir aklınızın bir köşesinde tutmayıp tedbiri elden bıraktığınızdan toplumun üzerinden geçinen uyanıklar bu durumdan faydalanırlar her zaman,şöyle biraz geriye gidersek Askere hakemlik ve belediye başkanlarına da kulüp başkanlıkları yasaklanmıştı şimdi sizlere sorsam Ank.belediyesporun gerçek kulüp başkanı kim diye acaba kaç kişi bilir bende bilmiyorum,o zaman asker hakemlerin de giderken dünya nimetlerinden kopmamaları için yerlerine kukla durumunda birilerini bırakmaları gerekirdi emsal olarak,her kim olursan ol bizim hakkaniyetimiz ve adeletimiz bu işte,bu yanlış durum hacettepe olayında da mevcut.

    İktidarın elinde olmayan belediyeleri ele geçirme planı belediyenin birinide sen almasan da diğerini de başkası alsa ne olur karşındaki sanki bu ülkeden değil,durum demokrasinin gereği değilmidir,insanlar tornadan çıkma tek tip insan oluncamı demokrasi oluyor,durum iç açıcı gözükmemekte ülkede sendikalardan spora kadar her şeyi ele geçir medyasına kadar sistemi alternatifsiz bırakıp tek tip diktotaryal bir sistem sorsanız demokrasi derler örneği derseniz bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde Asyada,Afrikada ve güney Amerikada çok.

    ABD'de siyasi vs bir başkanın veya bir belediye başkanının görev süresi 2 dönemdir,Newyorklular belediye başkanları çok başarılı olduğu için bir dönem daha kalması için ne yapsak diye düşünüyorlar maelesef bir çözüm yok yasalar belli zaten adamcağız da çıkıp şunu sölüyor ben benden sonrakinin hakkına hukukuna etki ve geçiş yapmadan bırakmam lazım kesinlikle olmaz diyor.

    Bide bize bakın seçimle her gelen Siyasiler,belediye başkanları,sendika başkanları,kulüp başkanları,şöför ve bakkal başkanlarına kadar adamlar 50 yılı aşkın allah gecinden versin sağlıklarına bir şey olmasın da koltuğu bırakmıyorlar benim yaşım 51 çocukluğumdan bu yana seçimle gelinen bir çok yerde hala aynı kişiler oturuyor 50 yıldır,bir emeklinin çalışma ömrü dahi 25 yıl bu ülkede 60 yıl olmuş seçimle gelmiş hala makam işgal eden insanlar var yahu bu demokrasi mi şimdi,genç nüfusuz diye övünüyorlar o zaman gençlerimizin önü açın bari, milyonlarca gencimiz üniversitelisi dahil işsiz.

    Gelişmiş ülkelerde seçimle gelinen yerlere bildiğimiz meslek gözüyle bakılmıyor oralara çok lüzum içeren bir bölge olması itibari balığın baştan sağlıklı olması düşüncesinden yola çıkılarak hareket edilmekte,onun içindir ki demokrasinin en adeletli yeri olması gerekliliği sebebiyle kuyumcu terazisi gibi kefelerinin daralarının eşit olması gerektiğinden bu ülkelerde 2 dönem bilemediniz 3 dönem görürsünüz seçilenleri ve de o ülkeler de uygun kişileri hemde çok uzun bir elemelerden geçerek o noktaya gelirler tabiki bu kısa görev süreleri boyunca da alınlarının akıylada bırakırlar yoksa ilerisi için kendileri çok zararlı çıkacaklarını çok iyi bilmekteler.

    Bizim ülkemizde ise 2-3 dönemden fazla kaldıkları için nasıl olsa bu uzun dönemde kendi istemleri yönünde işleri yoluna koyduktan sonra sistemi alt üst edip bıraktıklarında da ak kaşıktan çıkan süt gibi giderler,maelesef geri kalmışlığımız burdan belli bırakın iki dönem seçilip adeletlice görev yapıp gitmeyi buralar da indiragandi yapmak bir meslek olmuş,ABD’de hadi sıkıysa bir vergi kaçır veya yolsuzluk yap demokrasi acaba oradaki mi bizdeki mi.

    Tek eksik spor üzerinden istismarcılıktı oda tamam Mehmet ali şahin Antalya için, Unakıtan es es için uğraşırken,kürşat tüzmen makamında mersin için futbolcuya imza attırıyor maşşallah vs daha bilmediklerimiz cabası,Ankara'da 4-5 yıl öncesini hatırlayanlar bilir Ank.belediyesinin 1000'e yakın değişik branşlarda yurt dışında madalyalar alan 1000 civarında amatör sporcuları vardı ne hikmetse gerçi nedeni de belli o yıllarda o amatör branşları kapatıp 1000'e yakın sporcuyu dağıtıp neden futbol'a geçildiği bu yüzden de olimpiyatlarda başarısızlıklarımızın nedeni de ortada,Amatör sporcu üzerinden bir yol olmuyor napsınlar,geçen bir yerde okudum Özaldan bu yana bu değişen belediye sistemlerimiz sayesinde belediyelerimiz iş adamı üretim çiftliği haline gelmiş diğer yönü ise bir taşla iki kuş vurma derler ya işte o belediye takımları,belediye takımlarının delegeleriyle hem federasyonu elde tutuyorsun hemde belediyeliklerin tamamını sonra ne var kardeşim yurt dışında da var sanki LONDRA belediyesi,Paris belediyesi diye takım orda yokmu varmıki acaba.

    Mağazanın vitrininde ise var sa yoksa üçüzler beyaz sayfalarla bu kulüplere ülkenin tüm imkanlarını kaynaklarını akıtın her yıl üçünden birini şampiyon yapın oh ne iyi ne güzel,Aurellonun ispanya ya gidişinden pişman olması bu yanlışı haksız vergisiz algısız kazancı bal gibi göstermekte,kulübüne 15 milyon euro futbolcuya 3,5 milyon euro verip yurt içi başarılarıyla yurdumuzun insanlarını medya aracılığla aldıkları teneke kupalarıyla kandırsınlar yurt dışı fiyasko,neymiş çeğrek finale kalmış 50 yılda hepsi bu,yahu adamlar her yıl finalinde iki takımıyla oynuyor senin o kendini başarılı gördüğün yerde,Aha bu yılda takımın biri sezona fiyasko ile diğerleride her hafta biri 9 kişilik rakiplerle oynuyor bu nasıl büyüklükse çünkü geçen sezon 29 hafta beyaz sayfa açtıkları hafta müdahele edilmişti sivas başlarda tehlike arz etmiyordu çünkü,bu yıl müdahale erken başladı Trabzonun dişini erken göstermesi vesilesiyle işi sağlama alıyorlar galiba,baksanıza rakipleri iki haftadır iki kişi eksik durumda rakipleriyle oynamaya başladı,yaa birincisinde hakem haklıda ikincisinde haksız ya siz hiç ingiliz ligleri izlemiyorsunuz ya da işte,Alt liglerimiz ise futbolcularının bonservis bedellerini federasyona yatıramadığından maça çıkamaz bu nasıl bir adaletse.
    haydigencler

  17. #17

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    TRT kime hitap ediyor?

    Yazılı,görsel basın ve de spor yazarları kamu görevi yaparlar. Eğitici ve öğretici vasıtadır,araçtır kitleleri aydınlatmaktır görevleri.Bunu yaparkende taraflı olamazlar ahlak yasasına hukukuna aykırı hareket etmeleri suç teşkil etmektedir.Spor basını,yazarları,yorumcuları, kulüplerin Amigo yazarlığını değil kamunun elamanı olup tarafsız bir şekilde görevlerini yapmaları gerekmekte.

    Balık baştan kokar diye boşa söylenmemiş devletin resmi kanalı TRT’nin üç sezon öncesi Levent Özçelik tarafından Pazar akşamları yapılan spor proğramında puan sıralamasına göre yukardan aşağıya ne takımlara ne renklerine ne de başka bir yönlerine bakılmaksızın eşit yorum ve pozisyon değerlendirmesi için özen gösteriliyordu.Daha sonra ne hikmetse bizde adettir iyi giden bir şeyi bozmak Levent Özçelik’ten sonra onun yerine,ben buna kasıtlı olarak diyeceğim getirilen Erdoğan Arıkan’ın ilk işi proğrama 4 takımın rengini temsil eden futbol topu koyarak art niyetli düşüncesiyle süper ligin Akşam haberinden sonra başlayan spor proğramında gece 12’ye kadar bu dört takımı değerlendikleri yetmiyormuş gibi birde gece 12 den sonra bu takımların tekrar özet görüntülerini vermeleri,kendi takımlarının yorumsuz,pozisyonsuz 2 dakikalık maç özetini seyretmek için uyumamaya çalışan insanları uyuttuktan sonra gece 1’de Anadolu takımlarının lehine olanı değil aleyhine olan pozisyon değerlendirmeleriyle kendilerince saolsunlar keyifli ve adaletli bir proğram yaptıklarını sananlara ne diyelim.

    Haksızca aleyhimize verilen,lehimize verilmeyen penaltılarıımızı,sahada bile 11-11 oynatılmayışımız ile adaletsiz haksızca yönetilen maçlarla ilgili taraflı değerlendirmelerden o kadar çok örnek var ki,bu adamlar her hafta hakem hatalarından maç kaybettik diye de sızlanırlar bide kazandıkları maçları nasıl kazandıklarını hiç söylemezler ama,kaybettiğimiz Maç içerisinde yapılan hataları hakemin etkide kalma maç stresine ve korkusuna bağlamaya alıştırıldık tamam kabul.Akşam devletin kanalında spor proğramını izlerken en azından bir adaletli bir yayın beklemek hakkımız değilmi.

    Hata yapmak insanlık gereği herkesin hakkı ne varki Adalet beklemek başka,Adalet sağlamak ve bunu eşit dağıtmakla yükümlü olanların sebeb olduğu yanlışlar diğer şehirlerimizin,yerel takımlarımızın ve de taraftarlığının zarar görmesini sağlıyarak zayıflamasını sağlamakta birde bu TRT kanalıyla süper ligi iki proğram şeklinde ayırarak,bölerek kitlelerin beyinlerine bu şekilde haksızca pompalanıyorsa düşündürücü,özel medyayı konuşmaya gerek bile yok
    haydigencler

  18. #18

    Üyelik
    13 Ekim 2008
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Yok
    Üstteki konunun biraz daha açılımlısı

    TRT’de Levent Özçelik döneminde daha adilane bip spor proğramının yapıldığını,tek proğram olarak takımların puan sıralamasına göre yukardan başlıyarak sırayla ismine bakılmaksızın aşağıya doğru yapılmaya çalışıldığını eksik veya hata tabiki olabilir önemli olan niyet olduğundan o yıllarda bu dediğim yönde olunması çok olumlu bir şeydi tabiki kafadaki takımlara biraz daha fazla zaman ayırabilinir öylede oluyordu zaten önemli olan nedir sistem.

    Gelelim Erdoğan Arıkan’a görevi devralır almaz ne yaptı oraya önce proğramın daha başında üçüzlerin renklerinde ki topları önüne koyarak başladı tepki alıncada onları çoğalttı dedik ya niyet önemli,tek proğramı ikiye bölerek yok stadyum yok telelig,ne diye ayrım yapılıyorsa aynı lig değilmi kardeşim daha olayın başında bölücülük haksızlık yapılmıyormu sanki biri ingiltere ligi diğeri pakistan ligi bu kadar çok hakir görüyorlarsa oynamasınlar o zaman Anadolu takımları ile,kendi aralarında ayrı bir lig kursunlar,bunu devletin kanalı TRT yapmamalı.

    Akşam haberlerden sonra spor başlasın gece 12’ye kadar üç saat devam etsin biz bu takımları zoraki izleyelim,12’den 1’e kadar da Anadolu takımlarının görüntüleri hala bize ulaşmadı şu bizim üçüzlerin özetlerini öz evlatlarımızı bir kez daha gece saat 1’e kadar gösterelim dersen eee ben orada koparım kardeşim ondan sonrada aynen söylüyorum bu proğramda ben GENÇLERBİRLİĞİ—ESKİŞEHİRSPOR maçının özetini gece tam 1.15 de sadece 2 dakika sadece goller başka hiçbir şey yok sabah kalk 7 de işe okula git sanki ayrı liglerde oynuyor bu takımlarımız ama diğer bölümde mubarek sanki veli efendi hipodromunda koşan atın sülasini insanlara öğretir gibi magazinsel yönünden tutda yok hafta başından itibaren ne yaşanmış da yok maç öncesi yok maç sonrası yok devre arası yok yöneticisi malzemecesi top toplayıcısına kadar sohbetlendiriliyor doğrusu bu mu.

    Tamam lanet olsun o özel kanallara zaten onlar ellerinde davul tokmak maşallah amigolar ve o takımların taraftarları gibiler bizlerin zaten o proğramlarla işi olmadığı gibi izlediğimiz de yok,adamlar kendi çıkarları peşinde,onlar için ne ülkenin geleceği ne de Ülkenin çıkarları önemlidir ,işte bu yüzden devletin kanalı TRT’nin en azından Levent Özçelik dönemi gibi özel kanallardan biraz daha farklı,o yönde olmasını istemekte hakkımız olduğu düşüncesi suçmudur,TRT'nin kaç tane kanalı var biz buralarda yakın zamana kadar 3'üncü lig ve 2'lig dosyası maçlarını izlerdik ama şu an diğerlerinden hiçbir farkı kalmadı maalesef.

    Ortada ülke futbolunun geride bıraktığı gerçekler bu sistem yapısıyla beklediğimiz başarıya ulaşmamız gerçekçimi, genel anlamda baktığınızda ilk şartı sistemimizin düzeltilmesi sonrada sadece TRT tarafından değil aynı zamanda siyasi iktidardan tutunda federasyonun tüm kurullarına kadar futbolumuza etkisi ve yönlendirici olan kurumların medyası dahil tümünün herkese eşit mesafede olunması Futbolun yasası herhangi birine farklı diğerine farklı uygulanmamalı,gücü olanın suç işleme özgürlüğü olmamalı,düdükler şehre,stada veya renklere bakılarak çalınmamalı bunun içinde bir maçın bir hafta öncesi veya bir hafta sonrası hakemleri etkide bırakacak gündemler yasaklanmalı,isimlere,renklere göre olmamalı adaletimiz,kriterlerini kimseye deldirmeden uygulanmalı,kişi kurumları küstürmeden,rekabet içinde kavga ettirmeden,camiaların sahada birinin diğerinden farkının olmadığını inandırarak o güveni vererek adalet eşit dağılırsa sistem düzene bir yola girmiş demektir,PEKİ sizlere soruyorum ÜLKEMİZDE BU İŞ BÖYLEMİ YAPILMAKTA'DIR? Bu iş neye benziyor biliyormusunuz bir baba iki evladı arasında ayrım yapıyorsa doğacak sorunlara da olaylara da katlanacak demektir.

    Maalesef hafta boyunca tek sorunumuz Kaleci Volkan faul mü penaltı mı değilmi,İst.Belediye ve Denizli’nin haksız yere atılan futbolcularını(birer tanesi) ve de 9 kişiyle mücadele etmelerini neden bu kadar gündem yapmazlar,yenerlerse iyi mağlup olurlarsa hakem infazı vs bahane,sonuçta burada nasıl ŞAMPİYON oldukları yatmakta.

    Sonuç olarak önemli olan iyi veya kötü bir sisteminiz olmalı sonuçta bakın size bunlada ilgili de bir örnek daha vereyim Amerika ve Çin ne kadar zıt ülkeler ama her ikisinde de demek ki iyi veya kötü bir sistem var ki adamlar olimpiyatlarda 200’er madalya aldı ne yaptıklarını biliyorlar demekki sonuçta bir sistem var bizim sorunumuz sistemsizlik,sistemi ve gücü eline geçirip yasalarla işine geldiği gibi mefaatin yönünde oynamayacaksın genele hitap edip zırt pırt değiştirmiyeceksin bizde ise biri gelir yapar biri gelir bozar,bizimkisi neye benziyor biliyormusunuz,rahmetli Barış mançonun bir parçası var aynen öyle Ali yazar Veli bozar keskin sirke küpüne zarar,bizde diyoruzki hep birlikte dersler çıkaralım bu işlerden hem takımımız için hem ülkemiz için,içerde de dışarda da daha başarılı olunsun,birilerinin bu ülkede tek başına büyük olması karşısında rakip olmadan çözüm değil diyoruz,paylaşmayı seveceğiz ve bu işin hem taraftar hem futbol olarak genele yayılması gerekmekte başka yolu yok,Kurbanı kestiğinizde nasıl paylaşıyorsunuz gönül rızası olmadan terazi gözünün bir tanesi diğer tarafa fazla yattımı hakmıdır teşekkürler,saygılarımla esen kalın
    haydigencler

  19. #19
    Tenere600 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    14 Mart 2005
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Caponord 1200
    Gençlerbirliği taraftarı olarak bu başlık çok şaşırttı beni

  20. #20

    Üyelik
    22 Kasım 2008
    Şehir
    istanbul_Avrupa Yakası
    Motosikleti
    piaggio x9 evolution
    eminim mesajı kimse okumadı (ben dahil)
    [COLOR="Red"][B]"Ne Günlere Kaldık Eyy Gazi Hünkar. Eşşek Vezir Olmuş Katır Hükümdar... "[/B][/COLOR]


    REKLAM ALANI
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)