Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Hangi Atatürk?

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1
    Gültekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Haziran 2005
    Motosikleti
    BMW F650FB
    Hangi Atatürk?


    Kimininki kalpaklı kiminki fraklı, kimi sert kimi güler yüzlü... Herkes kendine göre bir Atatürk portresi çiziyor. Peki bunların hangisi gerçek Atatürk?

    CAN DÜNDAR 07 Kasım 2003 Cuma : MİLLİYET


    Ben gözümle görmedim, anlattılar: Atatürk, Anadolu'nun direniş ruhunun nasıl örgütlendiğinden söz ederken 'küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar doğabileceğini' söylemiş.
    Sonra bu söz "Küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurur" diye pankart olup asılmış.
    Nereye biliyor musunuz?
    İtfaiyenin girişine...

    Hangisi yalancı?
    Atatürk'ü hepimizin değilse de, çoğumuzun yanlış ya da hiç değilse eksik anladığımızı söyleyebiliriz.
    Yıllar önce TRT'de Üç Yalancı diye bir program vardı.
    Üç tiyatro oyuncusu yan yana dizilir, ekranda gösterilen bir nesnenin ne olduğunu anlatırdı. Mesela birisi o nesnenin bir motor parçası, diğeri çocuk oyuncağı olduğunu söyler, üçüncüyse savaş meydanında bulunduğunu iddia ederdi. Yarışmacı 'üç yalancı'dan hangisinin doğru söylediğini bulmaya çalışırdı.
    Günümüzün Atatürk tarifleri biraz bu yarışmayı andırıyor.
    Baksanıza, Ata'nın müzede sergilenecek balmumu heykeli, gerçek boyuna uygun olarak 1.68 yapılınca, Atatürkçüler "Bu çok kısa" diye tepki gösteriyor ve heykelin boyu sipariş üzerine 1.85'e çıkarılıyor.
    Boyu konusundaki karmaşa, fikirleri konusunda da yaşanıyor.
    Atatürkçülük modası öyle bir hal aldı ki, artık herkes ondan bir parça koparıyor, o parçayı öne çıkarıp ona övgüler düzüyor. Zamanla Atatürk'ün sadece o parçadan ibaret olduğuna kendisi de inanıyor. İşte o yüzden, bütün bu parça-koparıcılar kadar çok sayıda Atatürk çıkıyor ortaya...

    Erbakan'dan Çelik'e kadar
    Ne demek istediğimizi anlatmak için Atatürkçüler listesine şöyle bir göz atmak yeterli:
    Adnan Hoca da Atatürkçü, Doğu Perinçek de...
    Popçu Çelik de Atatürkçü, 'ordu göreve' pankartı açan gençler de...
    Erbakan Başbakanken "En büyük Atatürkçü biziz" demişti; tabii onu hapseden Kenan Evren de...
    Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, partisinin başkanı Tansu Çiller'in yarımyüz fotoğrafını Atatürk'ünkiyle eşleştirecek kadar Atatürkçüydü...
    Bu kadar farklı eğilimden insan, aynı liderden "Bizim önderimiz" diye söz ediyorsa bu işte bir yanlışlık olmalı.
    O zaman da sormak gerekiyor:
    Kaç farklı Atatürk var?
    Ve hangisi gerçek Atatürk?



    Bir liderden kaç farklı kimlik çıkar?

    Devrimci Atatürk
    Aslında 'Kuvvacı Atatürk' demek daha doğru...
    Kuvvacılarınki, post bıyıklı, kalpaklı, antiemperyalist bir lider.
    Daha 1960'larda Deniz Gezmiş, anti-Amerikan gençlik mücadelesine başlarken babasına şöyle yazıyordu:
    "Sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni... Küçüklüğümden beri evde Kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. O zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Biz Türkiye'nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız." Bu antiemperyalist ve sivil direnişçi ruh, bugün de siyasal alanda pekçoklarına ilham veriyor.
    "Ordu göreve" diyen Türk Solu dergisi, kalpaklı Mustafa Kemal kapağıyla çıkıyor.
    Kemal Paşa'nın 1920'de bir komünist partisinin kurucusu olması, Lenin'e 'ezilen milletleri emperyalizmin hegemonyasından kurtarmak için' mektup yazması 'Solcu Atatürk'çülerin dayanakları...
    Onun Anadolu halkına hitaben yayınladığı bir beyanname elden ele geziyor:
    "Müslüman kardeşlerim, komünist arkadaşlar...!
    Büyük devletler yeni bir Müslüman kurbanını boğazlıyorlar. Onu yok etmek azmindedirler. Fakat biz, elde silahımız, anavatan topraklarını savunarak ve haklarımızı haykırarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını, yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki, yakın bir zamanda bütün İslamiyet, komünizmle birlik olarak onların intikamını alacaktır."

    Ülkücü Atatürk
    Ata'nın sağlığında yazılan tek biyografisinde H. C. Amstrong, ona 'Bozkurt Atatürk' ismini takmıştı.
    Nazım Hikmet'in tabiriyle 'sarışın bir kurda' benziyordu.
    MHP Kongresi'nde asılan bir afişte o Atatürk'ü, bıyıkları fırça darbeleriyle sarkıtılmış, sert bakışlı bir asker olarak tanımıştık.
    Ülkücülerinki, "Komünizm gördüğü yerde ezilmelidir" dediği önesürülen, daha 1933'te Sovyetler'in ilerde dağılabileceğini görüp "Oralardaki dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimize sahip çıkmalıyız" diyen bir 'başbuğ'...
    Atatürk, 1927'de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık banknotların üzerine bozkurt resmi koydurmuştu.
    1930'da tarihçilere 'Türk tarihinin ana hatları'nı yazdırmaya başladığında, İslam'ın Türk tarihinin sadece bir bölümünü oluşturduğunu, oysa ondan önce de Türklere ait şanlı bir mazi bulunduğunu anlatmıştı. Alfabede, giyside, müzikte Osmanlı'yı çağrıştıran ne varsa silmeye çalışıyordu.
    Yıllar önce Celal Bayar'ın damadı Ahmet İhsan Gürsoy'dan dinlediğim bir anıyı burada nakletmekte yarar var. Gürsoy'un anlattığına göre Atatürk, 30'lu yıllarda Türk bayrağını da değiştirmeyi düşünmüş. Çünkü ayyıldız simgesinin Osmanlı'yı ve Arap dünyasını çağrıştırdığına inanıyormuş. Türklere yeni bir ulusal kimlik kazandırmaya çalışırken, ona İslamiyet öncesi köklerini hatırlatan bir bayrağın yakışacağını hesaplamış ve Göktürk'lerin bayrağını düşünmüş.
    O proje gerçek olsaydı, bugün Türk bayrağında ne olacaktı biliyor musunuz:
    Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt profili...

    Kürtlerin Atatürk'ü
    Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtikten sonra Amasya'dan Kâzım (Karabekir) Paşa'ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
    "Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim."
    Bu kararla, Amasya protokolünde 'Türklerin ve Kürtlerin oturdukları yerler' diye adlandırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
    Meclis'teki ilk tartışmalardan biri Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey'in, "Türklerin sağlığı korunmalıdır" demesiyle patlamış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. O aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve 'Meclis'in sadece Türklerden değil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu' vurgulamıştı.
    Kurtuluş Savaşı başlarken Kemal Paşa, Kürtlere özerklik verilmesinden bile söz etmişti.
    Kürt sorunu yeniden gündeme geldiğinde, şahinler, Dersim isyanını sertlikle bastıran Atatürk'ü örnek alırken, güvercinler Mustafa Kemal'in 1920'lerdeki sözlerini arşivden çıkardılar.

    Dindar Atatürk
    Bitmek bilmez bir tartışma da Atatürk ve din meselesidir.
    Timur Selçuk, Yaşar Nuri Öztürk gibi Atatürkçü müminler Kur'an'la Nutuk'u bir arada saklar kütüphanelerinde... Başuçlarında Ata'nın Meclis açılışında ellerini kaldırmış dua ettiği fotoğrafı asılıdır. Fotoğrafın altında da Ocak 1923'teki konuşması vardır.
    "Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır."
    Onlara göre 'Atatürk dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe ve eskimiş kurumlara karşı tavır almış'tır ve vahiy ile akıl arasında uzlaşmazlık görmemiştir.
    Ateistler, buna bir başka Atatürk metniyle karşı çıkar.
    Onların elindeki metin, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasıdır: "Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı siyasetler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipler gökten indirildiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

    Demokrat Atatürk
    Ve nihayet liberal-demokrat Atatürk...
    Özellikle Cumhuriyet'le yaşıt İktisat Kongresi'nde uygulamaya konan ekonomi politikası ve Celal Bayar'ın Başbakanlığı döneminde hayata geçirilen uygulamalar, Atatürk'ü, İş Bankası'nın kuruluşuna imza atmış bir 'liberal devlet adamı' yönüyle öne çıkarır.
    Hele İsmet Paşa'nın Başbakanlığında iki kez direkten dönen çok partili rejim arayışları onu 'demokrat' sıfatıyla bir arada değerlendirenlerin en inandırıcı kanıtıdır.
    Her ne kadar Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasiyi askıya alan tüm askeri müdahaleler, Atatürkçülük adına yapılsa da, Cumhuriyet'in asıl hedefinin demokrasi olduğuna inananlar, 'muhtaç oldukları kanıt'ı, onun Afet İnan'a verdiği el yazısı notlarında bulabilirler:
    "Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir."

    Neden bu kargaşa?
    Baştaki soruya dönelim: Hangisi doğru bunların? Her biri gerçek belgelere, tanıklıklara, konuşmalara dayandırılan bu politik kimliklerin hangisi gerçek Atatürk?
    Bir insan aynı anda hem devrimci hem ülkücü, hem 'Kürtler'in özerkliğinden yana', hem Türkçü, hem dindar hem pozitivist, hem otoriter hem demokrat olamayacağına göre bu iddia sahiplerinden biri yalan söylüyor olmalı...
    Hangisi?
    Sanıyorum, bu zor sorunun yanıtını bulabilmek için 1920'lerin koşullarını ve Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet'in hangi şartlar altında gerçekleştirildiğini iyi bilmek gerek.
    Kurtuluş Savaşı verilirken, Anadolu ahalisinin kahir çoğunluğu, nihai amacın Saltanat ve Hilafet'i korumak olduğunu düşünüyordu.
    Kürtler'in bazısı özerklik peşindeydi.
    Komünistler, Sovyet devrimine özeniyordu.
    Bütün bu farklı eğilimlerden, ortak bir mücadele azmi yaratabilmenin yolu, hepsine yönelik sıcak mesajlar vermekten geçiyordu.
    O yüzdendir ki, Meclis'in açılışında eller açıldı, dualar edildi, Kürtler'e özerklik vaat edildi, muvazaalı bir resmi komünist parti kurulup Sovyet etkisindeki komünist hareket yok edildi.
    Ulus olma sürecinde din yerine tutkal olarak Türklük ruhu gerekiyordu; bozkurtlu bayrak düşünüldü.
    Ancak bunlar 1920'lere özgü geçici tedbirlerdi; hiçbiri bugün Atatürkçülük adına savunulamayacak kimliklerdi.
    O yüzden zaman zaman birbiriyle çelişen bu sözler, tavırlar, tutumlar kargaşasını, Atatürk'ün olgunluk dönemine ait notlarının, konuşmalarının, eylemlerinin süzgecinden geçirmek şart...
    Bu yapılmayıp da 1920'lerin kargaşasından rastgele bir fotoğraf çekince Atatürk, herkesin kullanımına açık "Binbir surat"lı bir lidere dönüşüyor ve 'bunca yalancı' içinde kimin doğruyu söylediğini bulmak, hepten güçleşiyor.



    Atatürk ticareti düşüşte




    29 Ekim geçti, 10 Kasım yolda. Peki Atatürk ürünlerinin satışı arttı mı? Esnafa sorarsanız, piyasada hiç hareket yok


    Melis Çelebi


    10 Kasım'ın arifesinde, Atatürk ürünlerinin hazırlık aşamasını araştırmak için soluğu Tahtakale'de aldık. Piyasada bir hareket beklerken, Atatürk ticareti yapan esnafın yüzünün pek de gülmediğine şahit olduk. Hepsi satışların ve Atatürk'lü ürünlere ilginin az olmasından şikayetçi. Dillerde, üç yıl önce yaşanan Ata patlaması dolaşıyor. Kime sorsak üç yıl önce, satışların bir anda tavana vurduğundan bahsediyor. Peki ya şimdi değişen ne? Üç yıl önce yaşanan patlamanın nedeninin, insanların irticai hareketlere ve dinci çevrelere tepkisi olduğu söyleniyor.
    Bugün ise, Mercan yokuşundaki dükkanlara "Atatürk" dediğimizde, kimi satıcılar bize kötü kötü bakıp tersliyorlar. Atatürksever dükkan sahipleri ise, ellerinde kalan mallardan şikayet ediyorlar.

    Özel günlerin satışa etkisi
    Metal aksesuvar satan Bronz İş'in sahibi Alex Ohannesyan, "Atatürk ürünlerini nasıl olsa satarım" diye düşünerek yaptırdığı aksesuvarları satamadığını söylüyor. "Atam İzindeyiz rozetlerini 29 Ekim'de, hiç olmazsa 10 Kasım'da satarım diye yaptırdım. İki yıldır özel günlerde bile satamadım" diye hayıflanıyor. Ohannesyan, artık hazırda rozet bulundurmuyor, ancak sipariş gelirse yaptırıyor. Bazen belediyelerden, sipariş geldiğini söylüyor.
    Karakuş adlı dükkanın sahibi Vehbi Karakuş, Atatürk ürünlerinin satışında değişiklik olmadığını anlatıyor. "Bir dönem Tarkan zilleri modası vardı. O ara, bu zillerin gerçekten bir piyasası oluştu. Oysa Atatürk için aynı şey geçerli değil" diyor. Ne de olsa Atatürk bir klasik, gelip geçici bir moda değil.
    Karakuş, özel günlerin bayrak satışına olsa da, Atatürk rozeti, büstü ya da posteri satışına bir etkisi olmadığı kanısında. Bunu da şöyle bir benzetmeyle açıklıyor: "Sevgililer gününde herkes sevgilisine bir gül veriyor. Bu durumda ise, isteyen istediği gün sevgilisine bir gül veriyor." Ancak ardından "Ama belli de olmaz, burası Türkiye" diye ekliyor: "Yarın bakarsınız bir rüzgar eser, o rüzgarı yakalarsınız. Her taraftan başlar gelmeye, 'Atatürk resmi var mı? Atatürk posteri var mı?' diye."

    Liberal Atatürk
    Tahtakale'yi ve mahsun esnafı geride bırakarak, Güneşli'de Atatürk posteri basan bir matbaaya yol alıyoruz. Keskin Color'ın ortaklarından Reşit Keskin, Tahtakale esnafı kadar olumsuz bakmıyor olaya. "Evet doğru, Atatürk ürünlerinin satışı bundan üç yıl önce daha fazlaydı. Ancak şimdi satışların durduğunu söylemek doğru olmaz" diyor. Yılda 150-200 bin Atatürk kartpostalı, 60-70 bin tane de Atatürk takvimi sattıklarını söylüyor. Keskin, insanların 25 yıldır büyük önderin aynı resimlerini görmekten sıkıldıklarını, bu yüzden son zamanlarda piyasaya çıkan değişik ve orijinal, yeni fotoğraflarına rağbetin arttığını belirtiyor. Mesela, Atatürk trenin camından bakarken, vapurda salıncağa binerken, çocukların arasında gülerken, kadınlarla dans ederken, bir baloda zeybek oynarken veya keyifle yemek yerken...
    Atatürk'ün mareşal üniformalı posterinin artık insanların ilgisini çekmediğini söyleyen Keskin, "İnsanlar biraz daha liberal bir Atatürk görmek istiyorlar" diyor.


    CAN DÜNDAR 07 Kasım 2003 Cuma : MİLLİYET
    Ülkemde hiçbir iyilik cezasız kalmaz.


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    Prometheus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    08 Temmuz 2004
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    '14 BMW R1200GS
    Güzel yazı Can Dündar döktürmüş yine...
    Onur Yollarda
    Facebook: http://www.facebook.com/OnurYollarda
    YouTube: https://www.youtube.com/channel/UC1TqEwgGS4AHvdmULc9qoIQ

  3. #3
    Gültekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Haziran 2005
    Motosikleti
    BMW F650FB
    Ülkemde hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

  4. #4
    barisci26 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    14 Ocak 2005
    Okuyana kadar canım çıktı ama neyse
    http://www.facebook.com/bariskaykusuzphotography
    http://www.bariskaykusuz.wordpress.com/
    http://twitter.com/bariskaykusuz

  5. #5
    kucukprens - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    Eli kulaginda!
    Tarihte ataturk gibi buyuk adamlar, sıradan insanlar gibi degil. Hem zaman icinde surekli degisen, hem de icinde bulundugu duruma gore en iyi pozisyonu alabilen zekada insanlardır. Bu yüzden ataturk'u ya da buyuk tarihsel kisilikleri liberal, demokrat, dindar vs. diye bir kaliba sokmak zaten anlamsızdır. Onlar degisimin gucune inanmıs kisiler.

  6. #6
    MoToR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Ocak 2005
    Şehir
    ADANA
    Motosikleti
    SUZUKİ DR 800 BİG-JİNLUN 250
    Gürzan ellerine sağlık,biz millet olarak bayramlarda seyranlarda yada bazı dallamaların
    Atatürke ve bayrağa dil uzattığında Atatürkçü oluyoruz her nedense.Diğer günler Atatürkçü değiliz kapalıyız abi bugün olmaz.
    SUZUKİM, ud\'um buz gibi bira ile doğanın keyfini yaşarım.

  7. #7
    Gültekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Haziran 2005
    Motosikleti
    BMW F650FB
    Ülkemde hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

  8. #8
    just_life - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    20 Haziran 2005
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    Fazer
    Forumların dibine indigimde Gurzan arkadasimizin yazisini okudum ve Teşekkur ettim. Buna benzer bir yazi göndermek istedim yine CAN DÜNDAR


    İzindeyiz Ata'm

    Hani "Türk, Öğün, Çalış, Güven" demiştin ya... Biz
    ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit
    kalmadı. Kimselere de (kendimiz dahil) güvenmiyoruz.

    Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler
    yapıyoruz. Balolar, heykeller, hatalar yapıyoruz.
    Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...

    Öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe
    yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip,
    senin fikirlerinle açıklıyorlar bunu... Ve de
    devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar
    kendilerini...

    Herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka
    başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar,
    ateist, laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp
    gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.

    Hala "İzindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi
    görünüyor.

    "İzinde" olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama
    sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki
    kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı
    denkleştiremediğimizden...

    Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor
    yurtyaşların... İntihar etmek için...

    Cumhuriyeti emanet ettiğin gençler, polis copundan
    kafalarını kaldıramaz haldeler.

    Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti
    devletinde bugün çetelerin gölgesi var.

    Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir
    belgeselini yapamadık Ata'm...! Arkandan ağlamaktan
    gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını
    doğru dürüst bir kitapta toplayamadık. Adına
    kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık.
    Senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses
    çıkartmadık. Kurduğun partiyi kapatıp, arşivini
    yaktılar... Alkışladık...

    Çünkü biz izindeyiz Ata'm...

    Her sabah güne

    "Türküm, Doğruyum, Çalışkanım" diye bağıran, geri ve
    tembel nesiller yetiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama
    eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.

    Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor...

    Kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde
    memurun aç.

    "Beni emanet ediniz" dediğin doktorların biliyorsun
    seni "geç teşhisten" erken yolcu ettiler.

    Merak etme "İzindeyiz" Ata'm...

    O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit
    altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine
    yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar mahkemelerde
    sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağıza
    alamayacak haldeyiz.

    Seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz Ata'm...
    Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman
    ki, ardında bir dolu adam kendi pisliğini
    gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de
    büyütüyorlar.

    Şu "İzindekiler"in listesini bir görsen inanamazsın
    Ata'm... Kendini tanıyamazsın.

    Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.

    Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "küçük
    kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurabilir" sözünü
    itfaiye kapısına asmışlar.

    Bağışla bizi... İzindeyiz Ata'm...!

    10 Kasım 2004, Çarşamba

    Can Dündar
    \'\'Sadece ileri gitme riskini alanlar, ne kadar ileri gidebileceğini öğrenir\'\'

  9. #9
    hondaxl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    cbf600
    **********UYARIDIR..!!**************************** ****
    Bu Mesaj Moderator tarafindan düzenlenmiştir.

    +Foruma mesaj gönderirken, boş mesaj göndermek, konuyla alakası olmayan mesaj göndermek, yasaktır. Tekrarı halinde kullanıcıda art niyet tespit edilirse forumdan uzaklastırılır...

    - Forum admin ve yöneticileri kurallara uymayan mesajlari degistirme ve silme hakkina sahiplerdir.
    - Foruma üye olan herkes Forum Kurallarını kabul etmiş sayılır.
    - Şikâyetler için... info@motosiklet.net
    *********X*************************X********

  10. #10

    Üyelik
    11 Haziran 2005
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    Yamaha FZ6 FAZER
    Ablamın oğluna dinci bir cemaate mensup kişiler tarafından Atatürk aleyhinde çizgi film seyrettirmişler. Bu tip insanların Atatürk hakkında ileri geri konuştuklarını da çok duydum. " gibi. Atatürk bunların gözünde deccal. Siz değiştim dediklerine bakmayın. Bunlara "ama ülkeyi kurtardı dediğinizde" ülkeyi halk kurtardı diyorlar. (Şimdi de çok parlak bir dönemde değiliz )

    Fakat benim düşünceme göre bu adamlar bukadar gerizekalı oldukları için cehenneme gidebilirler. O zamanın tarihsel gelişimine bakılırsa Atatürk halkı örgütleyip kurtuluş savaşını başlatınca ve dahası kazanınca özellikle ingiliz gizli teşkilatı olmak üzere Anadoluda ajanlar halkı Atatürk'e karşı kışkırtmaya başladılar. Netekim menemen olayları ve Şeyh Sait isyanı gibi isyanlar çıktı. Dikkat edin isyancılar hep din kisvesi altında kışkırtılmış. Aradan onca yıl geçti tarih bir çok şeyi gün ışığına çıkardı ama bu geri zekalılar hala ithal yalanlara inanıp Atatürk'e iftirada bulunuyorlar. Hadi bütün bunlar bir tarafa söylenilenler o kadar dedikodu vari ki bunlardan deterministik sonuçlar çıkarmak zaten mümkün değil.

  11. #11
    hondaxl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    cbf600
    Atatürk' çülük bir ideolojimidir ?
    Mustafa Kemal i insan olarak değerlendiremezmiyiz ?
    Şüphesiz büyük kurtarıcıdır ama dahası da var..
    Şakacı bazen alaycı, süper bir hafıza ,seneler sonra bile hatırladığı detaylar kişiler,

    İnsan Atatürk' ü kaçımız tanıyoruz..
    Onun kişiye özel yanlarını kaçımız biliyor ?
    Kaçımız onun özelini konuşmaya cesaret edebilir ( Az bilen şuursuz cahiller ve irticacılar hariç )

    Sen biliyormusun ??

  12. #12
    Gültekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Haziran 2005
    Motosikleti
    BMW F650FB
    Mustafa Kemal kendi başına mı Samsun’a çıkmıştır?

    Önemle ifade edelim ki, Cumhuriyet de Osmanlı da, iyisiyle kötüsüyle, Müslüman Türk milletinin malıdır. Bir insan ecdadını kötülemekle hiç bir yere varamaz. Tarihin her döneminde iyi şahsiyetler de kötü şahsiyetler de gelebilir. Ayrıca iyi şahsiyetlerin kötü ve yanlış tasarrufları ve kötü şahsiyetlerin de iyi ve güzel tasarrufları bulunabilir. Bir şeyi toptan reddetmek veya kabul etmek, aklın işi değildir.

    İşte bu esaslar çerçevesinde, Mustafa Kemal’in başarılarını saymak, Sultân Vahidüddin düşmanlığı sayılmamalı; Sultân Vahidüddin’in yaptıklarını anlatmak da Mustafa Kemal düşmanlığı olarak görülmemelidir. Bu gözle bakıldığında, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve Sultân Vahidüddin’in şahsiyeti ile ilgili Cumhuriyet döneminde yazılanlar, çizilenler ve yapılan değerlendirmelerin tek taraflı olduğu hemen göze çarpacaktır. Biz, bunu yapmayacağız. Zaten bu kitabımızı da, Cumhuriyet ile Osmanlı’nın buluşacağı milli buluşma kitabı olarak görüyoruz. Ayrıca bizim için önemli olan, şahıslar değil, devlet ve milletin devam ve bekasıdır.

    Bu genel esaslardan sonra şunları bilmekte yarar vardır:

    1) Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları, tamamen Osmanlı generalleridirler. Hele Mustafa Kemal, Sultân Vahidüddin Hân’ın hem şehzâdeliğinde ve hem de padişahlığında yaverliğini yapmış bir Osmanlı subayıdır.

    2) Kuvay-ı Milliye’nin tohumları, Kasım 1918’de müttefik düşman filolarının Boğaz’a girmesiyle atılmıştır. Kuvay-ı Milliye bir şahsın değil, bir milletin eseridir. Bu milletin içinde Mustafa Kemal de vardır, Sultân Vahidüddin de vardır. Düşman toplarının Saray’a çevrildiğini gören Vahidüddin ve Osmanlı kurmayları, bütün gayretlerini, Anadolu’ya gönderilecek bir komutanla bağımsızlık tohumlarının yeşertilmesi için harcamışlardır. Nitekim Osmanlı kurmayları Mart 1919’un bir gecesinde Erenköy’de yaptıkları bir toplantıda liderliğin Nuri Paşa’ya mı, Miralay Re’fet Bey’e mi yoksa Çanakkale’de göz dolduran Mustafa Kemal’e mi verileceğini tartışmışlardır. Sadrazam, Mustafa Kemal Paşa’yı Padişah’a götürmüş ve askerlerin istediği insan olarak takdim etmiştir. Sami Bey ve Harbiye Nâzırı Şâkir Paşa, Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi olduğunu ve Hânedânı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışlarsa da, Padişah önemli olanın Hânedân değil vatan ve devlet olduğunu ifade etmiştir. İşte bu şartlar altında 9. Ordu Kıtaları Müfettişi kisvesiyle Anadolu’ya gönderilmesi kararlaştırılan Mustafa Kemal ile Sultân Vahidüddin defalarca özel olarak görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Sultân Vahidüddin, İngilizleri de Mustafa Kemal konusunda ikna etmiştir. 6 Mayıs 1919 tarihli Mustafa Kemal’in yetkilerini belirten Tâlimat hemen yayınlanmıştır. Tam bir diplomasi oyunu oynanmaktadır. Bandırma Vapuruna Mustafa Kemal ile birlikte kimlerin bineceği tesbit edilmiş ve bunların vizeleri temin edilmiştir. Bütün bunlar, Sultân Vahidüddin’in emriyle olmuştur. Her türlü masraf, Padişahın özel imkânları ve gizli ödenekten karşılanmaktadır.

    Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919’da Sultân Vahidüddin ile yaptığı son görüşmede, Sultân’ın kendisine ‘Paşa, Paşa, Şimdiye kadar devlete çok hizmet yaptın. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin’ dediğini bizzat Mustafa Kemal nakletmektedir.

    Mustafa Kemal, 16 Mayıs sabahı Osmanlı Devleti’nin temin ettiği Bandırma Vapuruna binmeden evvel, önce Osmanlı kurmaylarıyla görüştü ve onlardan milli bir idare kurulması konusunda tavsiyelerini aldı. Buradan son defa görüşmek üzere Yıldız Sarayı’na geldi. Padişah’ın “Cenab-ı Allah muvaffak etsin” sözlerinden sonra, Mustafa Kemal, “Bazı fesâd ehlinin kendisi hakkında yanlış şeyler nakledebileceklerini ve bunlara inanıp sadakatinden şüphe etmemesini arz eyledi”. 16 Şa’ban 1338/16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal yolda iken, onun Yetki Tâlimatnâmesi, Meclis-i Vükelâ’da ittifakla kabul edildi. İlk dönem masraflarının tamamı örtülü ödenekten karşılanmak üzere karar alındı. Arşiv vesikalarından anlıyoruz ki, Mustafa Kemal Paşa’nın yeni bir devlet kurması için her türlü tedbir alınmış ve hatta görev alanında meydana gelen her çeşit önemli gelişme ile ilgili Osmanlı hükümeti tarafından kendisine şifre ile bilgi verilmiştir. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, halkın gösterdiği büyük alaka üzerine, İngilizler, Osmanlı Devleti tarafından başka maksatla gönderildiği konusunda ciddi manada şüphelenmişlerdir.

    16 Mart 1920’de İstanbul Mütâreke şartlarına aykırı olarak işgal edildiğinde, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanmıştır. Ancak Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri, Anadolu’da meydana gelen gelişmeler ve Rauf Bey gibi bazı farklı görüşlere sahip şahsiyetlere rağmen Mustafa Kemal’in Cumhuriyet istemesi, tek taraflı olarak Mustafa Kemal ile Sultân Vahidüddin’in arasını açmıştır. 1920 ila 1922 tarihleri arasında, fiilen idare Büyük Millet Meclisinde olmasına rağmen, Sultân Vahidüddin Kuvay-ı Milliye ve Büyük Millet Meclisi aleyhine bir tek şey yapmamıştır. Bilakis İşgal Kuvvetlerini yatıştıracak bazı tasarruflar dışında, gizlice ve imkânlarının ölçüsü nisbetinde onların işlerini kolaylaştıracak desteklerde bulunmuştur. Ankara’daki yayın organlarının bütün aleyhteki yayınlarına ve Damad Ferid Paşa’nın İngilizler nezdindeki bazı girişimlerine rağmen, onu hiç bir kuvvet Anadolu’nun bağımsızlığı aleyhine geçirtememiştir. Hatta Balıkesir Valiliğinin Kuvay-ı Milliye’ye yardım edenlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda Dâhiliye Nezâretine yazılan bir yazının cevabında cezalandırılmaması tâlimatı verilmiştir. Dolayısıyla Sultân Vahidüddin vatan hâini değil; vatanın istiklali için tacını ve tahtını terk eden bir vatanperverdir. Bütün gayretlerine rağmen İstanbul’u işgalden kurtaramayınca, Kuvay-ı Milliye’ye de köstek olmamıştır. İstanbul’u terk ettikten sonra, İngilizler ve İtalyanlar, bütün gayretleriyle onun taşıdığı hilâfet sıfatını Anadolu’daki Kuvay-ı Milliye aleyhine kullanmak istemişlerse de, Sultân Vahidüddin’in iman kuvveti ve vatan sevgisi buna mani olabilmiştir.

    3) Bu anlattıklarımızın en büyük delili, bazı ifadeleri, sürgündeki insanın halet-i ruhiyesine aksetmiş olsa bile, yetmiş sene sonra kısmen yayınlanan hatıralarındaki şu satırlardır (Murad Bardakçı’nın eserinden sadeleştirerek veriyoruz):

    “Mütâlaalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütâreke günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan İttihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve birbirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper eyledim.
    Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilâfet merkezinde savaştan galib çıkan İ’tilâf Devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından sıygaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz Yâverlerimizden Mustafa Kemal’in ihâneti ve bize karşı takındığı isyankâr tavrı karşısında kalmıştım.

    Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvay-ı Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedâkârlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, millî gayelere itâatkâr kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvay-ı Milliyeyi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım.

    Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra açıklanarak, İslâm’ın hizmetkârı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim”.

    Nitekim vefâtını duyan Mustafa Kemal Paşa’nın şu sözleri de, bu cümleleri destekler mahiyettedir: “Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi, Topkapı Sarayı’nın bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki..”

    Bu söylediklerimizin her satırı, arşiv belgelerine ve muteber kaynaklara dayanmaktadır. Tarihi düzeltmenin kimseye zarar vermeyeceğini düşünüyoruz.[1]


    [1]- BA, DUİT, 76/3, Gömlek 65 (Mustafa Kemal Paşa bin Ali Rıza’ya Osmanî Nişanı verilmesi); DH-ŞFR, Dosya: 98, Belge nr. 98, Dosya: 99, Belge: 137, 231, 308, 328, 375, 387; Dosya: 101, Belge: 6; Dahiliye Nezâreti Umûr-ı Mahalliye ve Vilâyât Müdiriyeti Kalemi Analitik Envanteri (DH-UMVM), Dosya: 6/2, Belge: 40, 42; Dosya: 11/45-21, Belge: 1-68; DH-KMS, Dosya: 62, Belge: 8; Bardakçı, Murad, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatırları ve Özel Mektupları, İstanbul 1998, sh. 413, 416 (Bu sayfanın tamamı için bkz. sansürsüz 1. Baskı); Ayrıca kitabın tamamı, bu verdiğimiz cevabın en kuvvetli delilidir; Özsoy, Osman, Saltanat’tan Cumhuriyet’e Giden Yolda Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası, sh. 127-148. Diğer kaynaklara bu zikrettiğimiz kaynaklardan ulaşmak mümkün olduğundan daha fazla ayrıntıya girmek istemiyoruz.

    http://www.osmanli.org.tr/dosyaara.php?bolum=1&id=18
    Ülkemde hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

  13. #13
    Süper Moderatör (BBRR) Barış Şuşut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2005
    Şehir
    marmaris
    Mustafa Kemal i insan olarak değerlendiremezmiyiz ?
    okumayan arkadaşlara 2 kitap tavsiye edicem
    1- sarı zeybek (Can Dündar)
    kısa ama çok güzel bir kitap
    2-Musatafa Kemal' le 1000 gün (Nezihe Araz)
    biraz uzun ama ben bir gece vakti okumaya başladım saat sabah 9 da kitap bitti elimden bırakamadım
    her ikisinide okurken yer yer gözümden yaşlar süzüldü gitti
    ikinci kitapta atatürkün annesinin öldüğü haberini aldığı an yavari Salih Bozok la arasında geçen bir diyalog varki okumak lazım hayatımda okuduğum en ii anı kitabı diyebilirim Zübeyde hanımın orjinal şivesiyle (rumeli ağzı) Atatürkle bazı dilogları var yani nasıl anlatayım ilgilenen varsa okusun kitabın içine girecek o günleri yaşayacaktır işte o zaman anladımki o bizden biri içimizden bir insan
    [B][COLOR="DarkOliveGreen"]"İnanç, görünmeyene inanmaktır. Görünmeyene inanırsanız kimsenin göremediğini görürsünüz"[/COLOR][/B] [B]A. Şerif İZGÖREN[/B]

  14. #14
    hondaxl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    cbf600
    Arkadaşlar Atatürk 'ü koruma kanununu çıkarmak neden Menderes'e nasip olmuştur.?

    İsmet İnönü neden böyle bir kanun çıkarma ihtiyacı duymamıştır?

    Yorumlarınız lütfen?

  15. #15
    Süper Moderatör (BBRR) Barış Şuşut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2005
    Şehir
    marmaris
    bu iki kitaptatada Atatürk ün son yıllarında İsmet İnönü ile arasının pek ii olmadığı sonucunu çıkardım düşman deiller ama sanki bir limonilik var arada asıl sebep belki bu deildir ama etkenlerden biri olma ihtimali yüksek
    [B][COLOR="DarkOliveGreen"]"İnanç, görünmeyene inanmaktır. Görünmeyene inanırsanız kimsenin göremediğini görürsünüz"[/COLOR][/B] [B]A. Şerif İZGÖREN[/B]

  16. #16
    hondaxl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    cbf600
    Atatürk çülüğü bazı yazarların tekelinden çıkarıp kişiselleştirebilirmisiniz?

    Diger paşaların hatıratlarını okuyun lütfen..

    Ali ihsan sabis
    Ali fuat paşa
    k.karabekir
    rauf orbay
    cevat paşa
    Hepsinin hatıratları var

  17. #17
    Süper Moderatör (BBRR) Barış Şuşut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2005
    Şehir
    marmaris
    senin benimde hatıralarımız var ama henüz kaleme almadık
    [B][COLOR="DarkOliveGreen"]"İnanç, görünmeyene inanmaktır. Görünmeyene inanırsanız kimsenin göremediğini görürsünüz"[/COLOR][/B] [B]A. Şerif İZGÖREN[/B]

  18. #18
    hondaxl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    24 Mayıs 2005
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    cbf600
    Pardon ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunuzu unutmuştum BBRR Paşam.!!!

  19. #19
    Süper Moderatör (BBRR) Barış Şuşut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Haziran 2005
    Şehir
    marmaris
    [B][COLOR="DarkOliveGreen"]"İnanç, görünmeyene inanmaktır. Görünmeyene inanırsanız kimsenin göremediğini görürsünüz"[/COLOR][/B] [B]A. Şerif İZGÖREN[/B]

  20. #20
    Gültekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Haziran 2005
    Motosikleti
    BMW F650FB
    Vahdettin’i hain yapamadık bari casus yapalım!


    Son Osmanlı padişahı Vahdettin ‘hain miydi değil miydi’ polemiğinden sonra şimdi Sultan’ın casus olup olmadığı tartışılıyor.

    Haftalık dergisi, ‘Büyük gazetecilik olayı’ diyerek duyurduğu haberinde, Vahdettin’in “Büyük Taarruz’u bile İngilizlere bildirdiğini” iddia etti.

    Vahdettin, “İngiliz casusu mu, değil mi?” konusundan önce, derginin ‘İngiliz arşivinde yıllarca tozlanan ve ilk kez gün ışığına çıktı’ğını yazdığı ‘bu gizli belgelere’ bakmakta yarar var. Çünkü bu belgeler ne ilk kez yayınlanıyor ne de tozlu raflarda saklanıyor. İsteyen her araştırmacının bunlara rahatlıkla ulaşabilmesi mümkün. Tıpkı Prof. Dr. Salahi R. Sonyel gibi. 1975 yılında “Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri”ni doktora tezi yapan Sonyel, Haftalık dergisinin ‘ilk kez yayınlıyoruz’ dediği belgeleri 35 yıl önce İngiliz arşivlerinde bulan ve gün ışığına çıkaran isim. Sonyel’in biri 1986’da (Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I-II, Türk Tarih Kurumu) diğeri de 1995’te (Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Türk Tarih Kurumu) yayınladığı kitaplarda bu belgeler mevcut. Yine Sonyel, Haftalık’ın açıkladığı ‘gizli belgeleri’ “İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un Türk Ulusal Akımı’na Karşı Tutumu” adlı makalesinde de yayınlamış. (Belleten sayı: 221, Ankara 1994.) Bu örnekler gösteriyor ki, Vahdettin’in casusluğunu ispat eden belgeleri ‘gün ışığına çıkaran’ Haftalık’ın, Londra’ya kadar gitmesine gerek yoktu; çünkü bu kitaplar şu anda piyasada.

    Yine Prof. Dr. Bilal Şimşir’in “İngiliz Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk 1919-1938” adlı kitabında bu belgelerin de içinde olduğu İngiliz istihbaratına dayalı birçok materyal kullanılmış. Dergi muhabirleri, Vahdettin haberini yapmadan önce bu konuda Türkiye’de yapılmış çalışmalara bakmış olsalardı; sanırım bu yanlışa düşmez, haberi de ‘büyük gazetecilik olayı’ diye vermezlerdi.

    “Vahdettin madem hain değildi, o zaman casus olsun” mantığı ile istihbarat raporlarına dayanılarak yazılan haberde kullanılan belgelerin sağlamlığını, İngilizler bile tartışmış. Ayrıca raporların sahibi İngiliz Yüksek Komiseri Lord Curzon’un Londra’ya yolladığı belgelerde, bu bilgileri Vahdettin’den aldığı yazmıyor; sadece ‘Padişahın yaverinden’ alındığından söz ediliyor. (Sonyel’in adı geçen makalesi, sayfa: 171-172)

    Haftalık’ın haberi, en çok Londra’da yaşayan Prof. Dr. Salahi R. Sonyel’i üzmüş. Telefonla görüştüğümüz Sonyel’e, derginin spot cümlelerini okuduğumuzda sadece güldü. Belgeleri ilk kez gün ışığına çıkaran ve Vahdettin ile ilgili ‘resmi tarih’ paraleli görüşleriyle tanınan Sonyel, “Şahsi fikrimi sorarsanız Vahdettin haindir. Bilim adamı olarak aynı şeyleri söyleyemem. Psikolojik harp mantığı içinde kaleme alınmıştır. Senin bugün hain dediğin adam yarın bir belge çıkar vatansever olur. O zaman bilim adamlığın da biter.” diyor.

    “Vahdettin’in Büyük Taarruz’u bile İngilizlere bildirdiğini” iddia eden belgelere gelince. Önce Büyük Taarruz’un tarihini verelim: 26 Ağustos 1922. Belgede, ilkbaharda yapılacak bir savaştan söz ediliyor. Başkomutan ile irtibatı olmayan, onun yakalanması için Anadolu’ya emir gönderen Vahdettin’in, yaklaşık 6 ay önce Mustafa Kemal’den başka kimsenin bilmediği Büyük Taarruz tarihini ve planını bilmesi mümkün mü? En yakın arkadaşlarına bile Büyük Taarruz’u 26-27 Temmuz’da, üst düzey komutanlara da 5 Ağustos’ta haber veren Atatürk, nasıl olur da aylar önceden bu savaşı Vahdettin’e bildirir? Vahdettin’in gönderdiği iddia edilen belgeye dayanarak derginin, “Padişahın Büyük Taarruz’u İngilizlere haber verdiği” şeklindeki yorumu gerçekle ne kadar bağdaşıyor?

    Tarihçilere göre iddialar palavra

    Sultan Vahdettin’in casus olup olmadığı konusunda görüşlerine başvurduğumuz tarihçiler, bunun kesinlikle ihtimal dahilinde görmüyor. ‘Vahdettin hain miydi, değil miydi?’ tartışmalarından sıkıldığını belirten Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Şimdi de ‘Vahdettin’e casus’ denmeye başlandı. İngiliz istihbarat belgesini görmedim, görsem ne olur? Neticede istihbarat bu. Ayrıca bu tartışmaların kimseye bir faydası yok. Türkiye kendi devlet adamını karalamaktan vazgeçmeli.” diyor. Türkiye’de son Osmanlı hükümeti ile ilgili en kapsamlı çalışmaları yapan Prof. Dr. Metin Ayışığı ise iddiaları ‘palavra’ olarak değerlendiriyor. Haftalık dergisinin ‘ilk kez yayınlanıyor, gün ışığına çıkıyor’ dediği belgeleri gördüğünü, çalışmalarında da kullandığını ifade eden Ayışığı şunları söylüyor: “İstanbul hükümetinin Ankara’ya desteğini Genelkurmay Arşivi ve Cumhuriyet Arşivi’nden bulduğum belgelerle ispat ettim. Bunun artık ötesi yok. Son İstanbul hükümeti, Ankara’ya cephane, mühimmat ve muhaberat yardımı yapıyor. Ama Vahdettin ne İngilizlerin ne de Ankara’nın yanında. Tek zaafı İngiliz yandaşı Damat Ferit’i beş kez iktidara getirmek. Boş palavralara kanmayalım. Bu belgeler güvenilir değil, belgelerin o zamanlar İstanbul ve Ankara’nın arasını açmak isteyen İngilizlerin uydurduğunu sanıyorum.” Tartışmalı tarihî konular hakkında çalışmalarıyla tanınan Dr. Erhan Afyoncu da İngiliz istihbarat belgelerinin psikolojik amaçlı olarak kullanılmış olacağı üzerinde duruyor. Belgelerin orijinallerinde Padişah Vahdettin’in adı geçmiyor, padişah yaverinden temin edildiği belirtiliyor.” diyen Afyoncu, bu bilgilerin ışığında Vahdettin’e casus demenin hiçbir bilim adamına yakışmayacağını belirtiyor.



    27.08.2005
    ABDULLAH KILIÇ

    http://www.zaman.com.tr/?bl=haberler...0827&hn=205273
    Ülkemde hiçbir iyilik cezasız kalmaz.


    REKLAM ALANI
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler