Paşa gönlün bilir; Hayat her an bir Mecnun çıkarmaz karşına; Kızgın gözlerle nazar etsen de gök kubbenin arşına; bu seyyah-ı fakir artık zor uğrar, sevda alış-verişi bilmez gönül çarşına!

Paşa gönlün bilir ey peri; Zaman kıvrılarak akarken gözbebeklerimden, bir yalan da sen oluverirsin; Gül çağını kuzgunlar devşirirken, köhne ışıkların umarsız gölgelerinde; bendeki ızdırabın bin misli ile doluverirsin; Kim bilir ? Tekerrür etmekten bıkmayan kaderin en kuytu köşesinde, açılmaksızın soluverirsin;

Paşa gönlün bilir; Israrın ikrarı getirdiğini kim söylemiş;? Kim demiş ki; yalvarmakla inatlar murâd, gözyaşları vuslata götüren sırat olur diye ? Haklısın; Yanmakla, bir murâdın sabahına uyanmak aynı şey değilmiş; Belki de bu yüzden, yüreğimdeki o soyut çiçeğin boynu; böylesine eğilmiş;

Paşa gönlün bilir; Hislerimin tazyiki altında ezilmekten korkma hakkını gasbetmiş değilim; Akıl dânesini, gönül toprağına ekmediğin için yadırgamam seni; Kıskıvrak yakalandığım bakışlarından medet ummam bundan böyle; Ellerini ellere uzatışında dokunmaz artık; Beyhude güneşi getirme semalarıma; Ruhumun o mahrem sırrı, hiç kimse tarafından okunmaz artık!

Paşa gönlün bilir; Büyük davalarda küçük hesaplar gütmedim ben; Belki de bu sebepten kanar hayallerim; Yalnız başıma taşımaktan yüksünmediğim aşk yükünü, gayrı kimseyle paylaşmam korkma; İlhamın kor soluğu ile yanan nidâlara sarmalamam ismini; Âh da etmem ardın sıra; Unutmayı da unuturum belki;

Paşa gönlün bilir; Manisi bol, gözleri sel, gönül esriten yel ve dahi bundan gayrı bana el güzel! Rast gelişlerin tesadüflerinde yitirdim aklımı; Her hendesi şeklin bir köşesinde bekler oldu keder; Sen benim cânım aldın! Ecel gelse kapıma; Söylesene, ecel ne der ?

Paşa gönlün bilir; Kan tükürdüğüm gecelerin en kesif dakikalarında, perişanım tutar iki yakanı; Gözyaşlarına neylesin, hodbinliğin buzdan kalkanı? Suallerim dizilir şafak vakti, dimağının puslu dağlarına;Ben yetişemedim bu hâlin ifrit oluşuna; Sen çözsen dahi baş gelebilir misin gönül bağlarına ?

Paşa gönlün bilir; Olmayanı oldurmak makamından indin diye, çöle dönmüş bahtıma yağacak bir bulutken ânsızın dindin diye kınamam seni; Seni anlatmam artık Akdeniz akşamlarının, rutubet soluyan gecelerine; Kıskandığım hayalini sürgün ederim gözlerimden; Gözlerim takılı kalmış olsa da; gözlerinin öğrettiği sevdâ bilmecelerine

Paşa gönlün bilir; Fani dünya da bir garip de ben olurum, ne olacak ? Hâlimi soranlara anlatmam olanları; Ben böyleyim işte der geçerim çok defa; Mantık ile bir araya da gelmem hani; Neme lâzım;! Kırk yerinden hançerlenmiş gönlüm yeter bana;

Paşa gönlün bilir; Nasıl olsa el yüzüne gülmek kolaydır; Unutulduğumu sezdiğim şu ân, cân meydanımda ateşlerin en son oyunu halaydır; Davul kederin, zurna umarsızlığın;

Paşa gönlün bilir; Ben de kimim ki? Sen doruklarda uç bakalım; Lâkin unutma yer çekimi kanunu ikimize de geçerli ey peri! Nasıl olsa gökyüzünü gören her mahlukun sonu; çiğnediğim o kara, o göz göz yara toprakta nihayet bulacak;



Paşa gönlün bilir; Her gece, saatler 03: 30;yi gösterirken o sefil hayalim uykularını çalacak

Paşa gönlün bilir..