Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Efkar bastı.

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1
    İHTİYAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    29 Mart 2006
    Şehir
    İZMİR
    Motosikleti
    SUZUKI GS-500 E
    Ah tuti-i mucize guyem ne desem laf degil
    Beli yarim beli dost
    Beli mirim beli dost
    Beli ömrüm beli dost
    Ah cerh ile söylesemem ayinesi saf degil
    Ah ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
    ------------------------------------
    Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
    Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

    Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
    Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
    -------------------------------------

    Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
    -----------------------------------------
    Endülüs'te Raks


    Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
    Şevk akşamında Endülüs üç def' kırmızı...

    Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
    İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

    Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
    İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

    Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;

    -------------------------



    Yahya Kemal Beyatlı
    Haydi hükümeti yıkalım yerine AVM yapalım.


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    Hocam aç bir küçük bu dizelerin yanına, efkarı birlikte dağıtın.
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  3. #3
    İHTİYAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    29 Mart 2006
    Şehir
    İZMİR
    Motosikleti
    SUZUKI GS-500 E
    Açtım açtım.
    ----------------
    Bu akşam içinse,aslan sütü,beyaz peynir,kavun(u dolaba atmadım içi soğuyunca tadı kaçıyor,doğradıktan sonra üzerine buz tanecikleri koyunca aroması ve tadı azalmıyor tecrübe ile sabittir)salatalık turşusu ve kese yoğurdu ile hazırlanmış bol sarımsaklı cacık.Hepinize afiyet olsun
    Haydi hükümeti yıkalım yerine AVM yapalım.

  4. #4
    BIYIKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    04 Şubat 2006
    Offf offfff bizde işin uzmanına hatırlatma yapıyoruz. Pardon üstad, yarasın.
    Anadilini kaybedersen bağımsızlığını da tamamen kaybedeceksin. Dilini kaybeden toplumlar köle olmaya mahkumdurlar.
    Mustafa Kemal ATATÜRK

  5. #5
    marefb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    23 Haziran 2006
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    1299 Panigale
    bi arada toplanıp efkar dagıtalım be içelim sabaha kadar

  6. #6
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    marefb beni yaz

  7. #7
    marefb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    23 Haziran 2006
    Şehir
    İstanbul
    Motosikleti
    1299 Panigale
    Alıntı musti81 adlı üyeden alıntı
    marefb beni yaz
    yazarız abi

  8. #8
    mete_han - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Ağustos 2005
    Şehir
    4.LEVENT & SERENGETI
    Motosikleti
    Melmeket Uşak/Manisa.2020 NC 750 X DCT/2015 CBF150
    Bin cefalar etsen almam üstüme oy
    Gayet şirin geldi dillerin dostum oy
    Varıp yadellere meyil verirsen oy
    Gış ola bağlana yolların dostum dostum

    İlahi onmaya yardan ayıran oy
    Bahçede bülbüller ötüyor uyar oy
    Kula gölge ise allaha ayan oy
    Senden ayrılalı gülmedim dostum dostum

    Pir Sultan Abdalım gülüm dermişler oy
    Bu şirin canıma nasıl kıymışlar oy
    İster isem dünya malın vermişler oy
    Sensiz dünya malı neylerim dostum dostum
    Gerçekler acıdır/Metehandro acıtır//Pinokyo/BMX/Star103/Cobra105/Dt125/İnnova125/Lıberty200/Ybr125/CBF150/PCX/Activa/Inazuma/NC700S/750S/750 X/750SDCT
    (1992/2020) Köftestar&Pandastar&Banstar

  9. #9
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    Alıntı mete_han adlı üyeden alıntı
    Bin cefalar etsen almam üstüme oy
    Gayet şirin geldi dillerin dostum oy
    Varıp yadellere meyil verirsen oy
    Gış ola bağlana yolların dostum dostum

    İlahi onmaya yardan ayıran oy
    Bahçede bülbüller ötüyor uyar oy
    Kula gölge ise allaha ayan oy
    Senden ayrılalı gülmedim dostum dostum

    Pir Sultan Abdalım gülüm dermişler oy
    Bu şirin canıma nasıl kıymışlar oy
    İster isem dünya malın vermişler oy
    Sensiz dünya malı neylerim dostum dostum
    www.benbunudahaöncegörmüştüm.com

  10. #10
    mete_han - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    01 Ağustos 2005
    Şehir
    4.LEVENT & SERENGETI
    Motosikleti
    Melmeket Uşak/Manisa.2020 NC 750 X DCT/2015 CBF150
    acaba nedir nedir...


    şiir deyince akla...tamam şimdi buldum...

    hemen onun adı gelir...
    Gerçekler acıdır/Metehandro acıtır//Pinokyo/BMX/Star103/Cobra105/Dt125/İnnova125/Lıberty200/Ybr125/CBF150/PCX/Activa/Inazuma/NC700S/750S/750 X/750SDCT
    (1992/2020) Köftestar&Pandastar&Banstar

  11. #11
    İHTİYAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    29 Mart 2006
    Şehir
    İZMİR
    Motosikleti
    SUZUKI GS-500 E
    Ahan da şiir sizlere:

    Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet

    1

    Sedirde al yeşil, dal dal bursa ipeklisi,
    duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
    gümüş ibriklerde şarap,
    bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
    Öz kardeşi Musa'yı ok kirişiyle boğup
    yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak
    Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkar idi.
    Çelebi hünkar idi amma
    Al Osman ülkesinde esen
    bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi.
    Köylünün göz nuru zeamet
    alın teri timar idi.
    Kırık testiler susuz
    su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
    Yolcu yollarda topraksız insanın
    ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
    Ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar
    köpüklü atlar kişner iken
    çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
    tarümar idi
    Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
    ahüzar idi.


    2

    Bu göl İznik gölüdür.
    Durgundur.
    Karanlıktır.
    Derindir.
    Bir kuyu suyu gibi
    içindedir dağların.

    Bizim burada göller
    dumanlıdırlar.
    Balıkların eti yavan olur,
    sazlıklardan ısıtma gelir,
    ve göl insanı
    sakalına ak düşmeden ölür.

    Bu göl İznik gölüdür.
    Yanında İznik kasabası.
    İznik kasabasında
    kırık bir yürek gibidir demircinin örsü.
    Çocuklar açtır.
    Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi.
    Ve delikanlılar türkü söylemez.

    Bu kasaba İznik kasabası.
    Bu ev esnaf mahallesinde bir ev.
    Bu evde
    bir ihtiyar vardır Bedreddin adında.
    Boyu küçük
    sakalı büyük
    sakalı ak.
    Çekik çocuk gözleri kurnaz
    ve sarı parmakları saz gibi.

    Bedreddin
    ak bir koyun postu üstüne oturmuş.
    Hatt-ı talik ile yazıyor
    "Teshil"i.
    Karşısında diz çökmüşler
    ve karşıdan
    bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona.
    Bakıyor:
    Başı traşlı
    kalın kaşlı
    ince uzun boylu Börklüce Mustafa.
    Bakıyor:
    Kartal gagalı torlak Kemal..
    Bakmaktan bıkıp usanmayıp
    bakmağa doymayarak
    İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar..


    3

    Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
    Ve gölde ipi kopmuş
    boş bir balıkçı kayığı
    bir kuş ölüsü gibi
    suyun üstünde yüzüyor.
    Gidiyor suyun götürdüğü yere,
    gidiyor parçalanmak için karşı dağlara.

    İznik gölünde akşam oldu.
    Dağ başlarının kalın sesli sipahileri
    güneşin boynunu vurup
    kanını göle akıttılar.

    Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
    bir sazan balığı yüzünden
    kaleye zincirlenen balıkçının kadını.

    İznik gölünde akşam oldu.
    Bedreddin eğildi suya
    avuçlayıp doğruldu.
    Ve sular
    parmaklarından dökülüp
    tekrar göle dönerken
    dedi kendi kendine:
    "- O ateş ki kalbimin içindedir
    tutuşmuştur
    günden güne artıyor.
    Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna
    eriyecek yüreğim.
    Ben gayri zuhur ve huruç edeceğim
    Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz.
    Ve kuvvetli ilmi, sırrı tevhidi gerçeklendirip
    biz mülletlerin ve mezheplerin kanunlarını
    iptal edeceğiz...

    *

    Ertesi gün
    gölde kayık parçalanır
    kalede bir baş kesilir
    kıyıda bir kadın ağlar
    ve yazarken Simavnalı "Teshil"ini
    Torlak Kemalle Mustafa
    öptüler
    şeyhlerinin elini.
    Al atların kolanını sıktılar.
    Ve İznik kapısından
    dizlerinde çırıl çıplak bir kılıç
    heybelerinde al yazma bir kitapla çıktilar...

    Kitaplarının adı:
    "Varidat"dı.


    4

    Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal, Bedreddinin elini öpüp
    atlarına binerek biri Aydın biri Manisa taraflarına gittikten
    sonra ben de rehberimle konya ellerine doğru yola çıktım
    ve bir gün Haymana ovasına ulaştığımızda
    Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş
    Aydın elinde Karaburun'da.
    Bedreddinin kelamını söylemiş
    köylünün huzurunda.

    Duyduk ki; "cümle derdinden kurtulup
    piri pak olsun diye,
    on beş yaşında bir civan teni gibi toprağın eti,
    ağalar top yekun kılıçtan geçirilip
    verilmiş ortaya hünkar beylerinin timarı zeameti."

    Duyduk ki...
    Bu işler duyulur da durmak olur mu?
    Bir sabah erken
    Haymana ovasında bir garip kuş öterken,
    sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik.
    "Varalım,
    dedik.
    Görelim
    dedik.
    "Yapışıp
    sabanın
    sapına
    şol kardeş toprağını biz de bir yol
    sürelim, dedik."
    Düştük dağlara dağlara
    aştık dağları dağları...

    Dostlar,
    ben yolculuk etmem bir başıma.
    Bir ikindi vakti can yoldaşıma
    dedim ki: geldik.
    Dedim ki: bak
    başladı karşımızda bir çocuk gibi gülmeğe
    bir adım geride ağlayan toprak.
    Bak ki, incirler iri zümrüt gibidir,
    kütükler zor taşıyor kehribar salkımları.
    Saz sepetlerde oynayan balıkları gör :
    ıslak derileri pul pul, ışıl şışldır
    ve körpe kuzu eti gibi aktır
    yumuşaktır etleri.
    Dedim ki bak,
    burda insan toprak gibi, güneş gibi, deniz gibi
    bereketli.
    Burda insan gibi verimli deniz, güneş ve toprak..



    5

    Arkamızda hünkarın ve hünkar beylerinin timar ve zeametli
    topraklarını bırakıp Börklücenin diyarına girdiğimizde bizi
    ilk karşılayan üç delikanlı oldu. Üçü de yanımdaki rehberim gibi
    yekpare ak libaslıydılar. Birisinin kıvırcık, abanoz gibi siyah
    bir sakalı ve aynı renkte ihtiraslı gözleri, kemerli büyük bir burnu
    vardı. Vaktiyle Musanın dinindenmiş. Şimdi Börklüce yiğitlerinden.

    İkincisinin çenesi kıvrık ve burnu dümdüzdü. Sakızlı Rum bir
    gemiciymiş. O da börklüce müritlerinden.

    Üçüncüsü orta boylu, geniş omuzlu, şimdi düşünüyorum da, onu,
    yolparacılar koğuşunda yatan ve o yayla türküsünü söyleyen
    Hüseyine benzetiyorum. Yalnız Hüseyin Erzurumluydu, bu Aydınlıymuş.

    İlk sözü söyleyen Aydınlı oldu:

    - Dost musunuz düşman mı? dedi. Dost iseniz hoşgeldiniz. Düşman
    iseniz boynunuz kıldan incedir.

    - Dostuz, dedik.

    Ve o zaman öğrendik ki, Sarohan valisi Sismanın ordusunu, yani
    toprakları tekrar hünkar beylerine vermek isteyenleri, bizimkiler
    Karaburunun dar, dağlık geçitlerinde tepelemişlerdir.

    Yine o yolparacılar koğuşunda yatan Hüseyine benzeyeni dedi ki:

    - Buradan ta Karaburunun dibindeki denize dek uzayan kardeş
    soframızda bu yıl incirler böyle ballı, başaklar böyle ağır
    ve zeytinler böyle yağlı iseler, biz onları sırma cepken giyen
    haramilerin kanıyla suladık da ondandır.

    Müjde büyüktü. Rehberim:

    - Öyleyse tez dönelim. Haberi Bedreddine iletelim, dedi.

    Yanımıza Sakızlı Rum gemici Anastası da alıp ve ancak eşiğine
    bastığımız kar deş toprağını bırakarak tekrar Al Osman oğullarının
    karanlığına daldık.

    Bedreddini İznikte, göl kıyısında bulduk. Vakit sabahtı. Hava
    ıslak ve kederliydi.

    Bedreddin:

    - Nöbet bizimdir. Rumeline geçek, dedi.

    Gece İznikten çıktık. Peşimizi atlılar kovalıyordu. Karanlık onlarla
    aramızda duvar gibiydi. Ve bu duvarın arkasından nal seslerini
    duyuyorduk. Rehberim önden gidiyor. Bedreddinin atı benim al atımla
    Anastasınki arasındaydı. Biz üç anaydık. Bedreddin çocuğumuz. Ona bir
    kötülük edecekler diye içimiz titriyordu. Biz üç çocuktuk. Bedreddin
    babamız. Karanlığın duvarı ardındaki nal sesleri yaklaşır gibi oldukça
    Bedreddine sokuluyorduk.

    6

    Bir gece bir denizde yalniz yildizlar
    ve bir yelkenli vardi.
    Bir gece bir denizde bir yelkenli
    yapyalnizdi yildizlarla.
    Yildizlar sayisizdi.
    Yildizlar sonuktu.
    Su karanlikti
    ve goz alabildigine dumduzdu.

    Sari Anastasla Adali Bekir
    hamladaydilar.
    Koc Salihle ben
    pruvada.
    Ve Bedreddin
    parmaklari sakalina gomulu
    dinliyordu kureklerin sipirtisini.

    Ben:
    - Ya! Bedreddin! dedim,
    uyuklayan yelkenlerin tepesinde
    yildizlardan baska bir sey goremiyoruz.
    Fisiltilar dolasmiyor havalarda.
    Ve denizin icinden
    gurultuler duymuyoruz.
    Sade bir dilsiz, karanlik su,
    sade onun uykusu.
    Ak sakali boyundan buyuk kucuk ihtiyar
    guldu,
    dedi:
    - Sen bakma havanin durgunluguna
    Derya dedigin uyur uyur uyanir.

    Bir gece bir denizde yanliz yildizlar
    ve bir yelkenli vardi.
    Bir gece bir yelkenli gecip Karadenizi
    gidiyordu Deliormana
    Agac denizine...



    7

    Bu orman ki deliormandir gelip durmusuz
    demen Agacdenizinde cadir kurmusuz.
    "Malum nicin geldik,
    malum derdi derunumuz" diye
    her daldan her koye bir sahin ucurmusuz.

    Her sahin pesine yuz aslan takip gelmis.
    Koylu, bey ekinini, cirak carsiyi yakip
    reaya zinciri birakip gelmis.
    Yani Rumelinde bizden ne varsa tekmil
    kol kol Agac denizine akip gelmis...

    Bir kizilca kiyamet!
    Karismis birbirine
    at, insan, mizrak, demir, yaprak, deri,
    gurgenlerin dallari, meselerin kokleri.
    Ne boyle bir alem gormuslugu vardir,
    ne boyle bir ugultu duymuslugu var
    Deliormak deli olali beri...


    8

    Anastasi Deliormanda Bedreddinin ordugahina birakip ben ve rehberim
    geliboluya indik. Bizden once buradan denizi yuzerek gecen olmus. Galiba
    bir dildade yuzunden. Biz de denizi yuzerek karsi kiyiya vardik. Lakin
    bizi bir balik gibi cevik yapan sey bir kadin yuzunu ay isiginda seyretmek
    ihtirasi degil, Izmir yoluyla Karaburuna, bu sefer seyhinden Mustafaya
    haber ulastirmak isiydi.

    Izmire yakin bir kervansaraya vardigimizda, padisahin on iki yasindaki
    oglunun elinden tutan Bayezit Pasanin Anadolu askerlerini topladigini
    duyduk.

    Izmirde cok oyalanmadik. Sehirden cikip Aydin yolunu tutmustuk ki bir bag
    icinde bir ceviz agaci altinda, bir kuyuya serinlesin diye karpuz
    salmis dinlenen ve sohbet eden dort celebiye rastladik. Her birinin ustunde
    baska cesit libas vardi. Ucu kavukluydu, birisi fesli. Selam verdiler.
    Selam aldik. Kavuklulardan birisi Nesri imis. Dedi ki:

    - Halki ibahet mezhebine davet eden Borklucenin uzerine Sultan Mehemmed
    Bayezit Pasayi gonderir.

    Kavuklulardan ikincisi Sekerullah bin Sehabeddin imis. Dedi ki:

    - Bu sofinin basina pek cok kimseler toplandi. Ve bunlarin dahi ser'i
    Muhammediye muhalif nice isleri asikar oldu.

    Kavuklulardan ucuncusu Asikpasazade imis. Dedi ki:

    - Sual: Ahir Borkluce paralanirsa imanla mi gidecek imansiz mi?
    - Cevap : Allah bilir anincunkim biz anin mevti halini bilmezuz..

    Fesli olan celebi Ilahiyat Fakultesi Tarih-i Kelam muderrisiydi. Yuzume
    bakti. Gozlerini kirpistirarak kurnaz kurnaz gulumsedi. Bir sey demedi.

    Biz hemen atlarimizi mahmuzladik. Ve bir bag icinde bir ceviz agaci altinda,
    bir kuyuya saldiklari karpuzlari serinletip sohbet edenleri nallarimizin
    tozlari arkasinda birakarak Aydina, Karaburuna Borklucenin yanina vardik.


    9

    Sicakti.
    Sicak.
    Sapi kanli, demiri kor bir bicakti
    sicak.

    Sicakti.
    Bulutlar doluydular,
    Bulutlar bosanacak
    bosanacakti.
    O, kimildamadan bakti,
    kayalardan
    iki gozu iki kartal gibi indi ovaya.
    Orda en yumusak, en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    nerdeyse doguracak
    doguracakti.

    Sicakti.
    Bakti Karaburun daglarindan O
    bakti bu topragin sonundaki ufka
    catarak kaslarini:
    Kirlarda cocuk baslarini
    Kanli gelincikler gibi koparip
    cirilciplak cigliklari surukleyip pesinde
    bes tuglu bir yangin geliyordu karsidan ufku sarip.
    Bu gelen
    Sehzade Muratti.
    Hukmu humayun sadir olmustu ki Sehzade Muradin ismine
    Aydin eline varip
    Bedreddin halifesi mulhid Mustafanin basina ine.

    Sicakti.
    Bedreddin halifesi mulhid mustafa bakti,
    bakti koylu Mustafa.
    Bakti korkmadan
    kizmadan
    gulmeden.
    Bakti dimdik
    dosdogru.
    Bakti O.
    En tumusak , en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    neredeyse doguracak
    doguracakti.

    Bakti.
    Bedreddin yigitleri kayalardan ufka baktilar.
    Git gide yaklasiyordu bu topragin sonu
    fermanli bir olum kusunun kanatlariyla.
    Oysaki onlar bu topragi,
    bu kayalardan bakanlar, onu,
    uzumu, inciri, nari,
    tuyleri baldan sari,
    sutleri baldan koyu davarlari,
    ince belli aslan yeleli atlariyla
    duvarsiz ve sinirsiz
    bir kardes sofrasi gibi acmistilar.

    Sicakti.
    Bakti.
    Bedreddin yigitleri baktilar ufka..

    *

    En tumusak , en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    neredeyse doguracak
    doguracakti.
    Sicakti,
    Bulutlar doluydular.
    Neredeyse tatli bir soz gibi ilk damla dusecekti yere-
    Birden-
    -bire
    kayalardan dokulur
    gokten yagar
    yerden biter gibi,
    bu topragin verdigi en son eser gibi
    Bedreddin yigitleri sehzade ordusunun karsisina
    ciktilar.
    Dikissiz ak libasli
    bas acik
    yalnayak ve yalin kilictilar.

    Mubalaga cenk olundu.

    Aydinin turk koyluleri,
    Sakizli Rum gemiciler,
    Yahudi esnaflari,
    on bin mulhid yoldasi Borkluce Mustafanin
    dusman ormanina on bin balta gibi daldi.
    Bayraklari al, yesil,
    kalkanlari kakma, tulgasi tunc
    saflar
    pare pare edildi ama,
    bosanan yagmur icinde gun inerken aksama
    on binler iki bin kaldi.

    Hep bir agizdan turku soyleyip
    hep beraber sulardan cekmek agi,
    demiri oya gibi isleyip hep beraber,
    hep beraber surebilmek topragi,
    balli incirleri hep beraber yiyebilmek,
    yarin yanagindan gayri her seyde
    her yerde
    hep beraber!
    diyebilmek
    icin
    on binler verdi sekiz binini..

    Yenildiler.

    Yenenler, yenilenlerin
    dikissiz ak gomlegine sildiler
    kiliclarinin kanini.
    Ve hep beraber soylenen bir turku gibi
    hep beraber kardes elleriyle islenen toprak
    Edirne sarayinda damizlanmis atlarin
    esildi nallariyla.
    Tarihsel, sosyal, ekonomik sartlarin
    zaruri neticesi bu!
    deme, bilirim!
    O dedigin nesnenin onunde kafamla egilirim.
    Ama bu yurek
    o, bu dilden anlamaz pek.
    O, "hey gidi kambur felek,
    hey gidi kahpe devran hey",
    der.

    Ve teker teker,
    bir an icinde,
    omuzlarinda dilim dilim kirbac izleri,
    yuzleri kan icinde
    gecer ciplak ayaklariyla yuregime basarak
    gecer Aydin ellerinden Karaburun magluplari..


    10

    Karanlikta durdular.
    Sozu O aldi, dedi :
    "- Ayaslug sehrinde pazar kurdular.
    Yine kimin dostlar
    yine kimin boynun vurdular?"

    Yagmur
    yagiyordu boyuna.
    Sozu onlar alip
    dediler ona :
    "- Daha pazar
    kurulmadi
    kurulacak.
    Esen ruzgar
    durulmadi
    durulacak.
    Boynu daha
    vurulmadi
    vurulacak!"
    Karanlik islanirken perde perde
    belirdim onlarin oldugu yerde
    sozu ben aldim, dedim:
    "- Ayaslug sehrinin kapisi nerde?
    Goster geceyim!
    Kalesi var mi?
    Soyle yikayim.
    Bac alirlar mi?
    De ki vermeyim!"

    Sozu O aldi, dedi:
    "- Ayaslug sehrinin kapisi dardir.
    Girip cikilmaz.
    Kalesi vardir,
    kolay yikilmaz.
    Var git al atli yigit
    var git isine!.."

    Dedim : "- Girip cikarim!"
    Dedim : "- Yakip yikarim!"
    Dedi : "- Yagis kesildi
    gun agariyor.
    Cellat Ali,
    Mustafayi
    cagiriyor!
    Var git al atli yigit
    var git isine!.."

    Dedim : "- Dostlar
    birakin beni
    birakin beni.
    Dostlar
    goreyim onu
    goreyim onu!
    Sanmayiniz
    dayanamam.
    Sanmayiniz
    yandigimi
    el aleme belli etmeden yanamam!

    Dostlar
    "Olmaz!" demeyin,
    "Olmaz!" demeyişn bosuna.
    Sapindan kopacak armut degil bu
    armut degil bu,
    yarali olsa da dusmez dalindan;
    bu yurek
    bu yurek benzemez serce kusuna
    serce kusuna!

    Dostlar
    biliyorum!
    Dostlar
    biliyorum nerde ne haldedir O!
    Biliyorum
    gitti gelmez bir daha!
    Biliyorum
    bir deve horgucunde
    kanayan bir carmiha
    cirilciplak bedeni
    mihlidir kollarindan.
    Dostlar
    birakin beni.
    birakin beni.
    Dostlar
    bir varayim goreyim
    goreyim
    Bedreddin kullarindan
    Borkluce Mustafayi
    Mustafayi.

    *

    Boynu vurulacak iki bin adam,
    Mustafa ve carmihi
    cellat, kutuk ve satir
    har sey hazir
    her sey tamam.

    Kizil sirma islemeli bir hasa
    altin uzengiler
    kir bir at.
    Atin ustunde kalin kasli bir cocuk
    Amasya padisahi sehzade sultan Murat,
    Ve yaninda onun
    bilmem kacinci tuguna ettigim Bayezid pasa!

    Satiri caldi cellat.
    Caiplak boyunlar yarildi nar gibi,
    yesil bir daldan dusen almalar gibi
    birbiri ardinca dustu baslar.
    Ve her bas duserken yere
    carmihindan Mustafa
    bakti son defa.
    Ve her yere dusen basin
    kili depremedi :
    - Iris
    dede sultanim iris!
    dedi bir,

    baska bir soz demedi..

    11

    Bayezid pasa Manisaya gelmis, Torlak Kemali anda bulup ani dahi anda asmis,
    on vilayet reftis edilerek giderilecekler giderilmis ve on vilayet betekrar
    bey kullarina timar verilmisti.

    Rehberimle ben bu on vilayetten gectik. Tepemizde akbabalar dolasiyor ve
    zaman zaman acaip cigliklar atarak karanlik derelerin icine suzuluyorlar,
    henuz kanlari kurumamis korpe kadin ve cocuk olulerinin ustune iniyorlardi.
    Yollarda gunesin altinda, genc, ihtiyar erkek cesetleri serili oldugu
    halde, kuslarin yalniz kadin ve cocuk etini tercih etmeleri karinlarinin
    ne kadar tok oldugunu gosteriyordu.

    Yollarda hunkar beylerinin alaylarina rastliyorduk.

    Hunkar bey kullari; curumus bir bag havasi gibi agir ve buyuk bir guclukle
    kimildanabilen ruzgarlarin icinden ve parcalanmis topragin ustunden
    gecerek, rengarenk tuglari, davullariyla ve cengu cigane ile timarlarina
    donup yerlesirlerken biz on vilayeti biraktik. Gelibolu karsidan gorundu.
    Rehberime:

    - Takatim kalmadi gayri, dedim, denizi yuzerek gecmem mumkun degil.

    Bir kayik bulduk.

    Deniz dalgaliydi. Kayikciya baktim. Bir almanca kitabin ic kapagindan
    koparip kogusta bas ucuma astigim resme benziyor. Kaln biyigi abanoz
    gibi siyah, sakali genis ve bembeyaz. Omrumde boyle acik, boyle
    konusan bir alin gormemisimdir.

    Bogazin orta yerine gelmistik, deniz durmamacasina akiyor, kursun boyali
    havanin icinde sular kopuklenerek kayigimizin altindan kayiyordu ki
    kogustaki resme benzeyen kayikcimiz:

    - Serbest insan ve esir, patrici ve plep, derebeyi ve toprak kolesi,
    usta ve cirak, bir kelime ile ezenler ve ezilenler, nihayet bulmaz
    bir ziddiyetle birbirine karsi gogus gererek bazen al altindan bazen
    aciktan aciga fasilasiz bir mucadeleyi devam ettirdiler; dedi.



    12

    Rumeline ayak bastigimizda Celebi Sultan Mehemmedin Selanik kalesindeki
    muhasarayi kaldirarak Sereze geldigini duyduk. Bir an once Deliormana
    ulasmak icin gece gunduz yol almaya basladik.

    Bir gece yol kenarinda oturmus dinleniyorduk ki, karsidan Deliorman
    taraflarindan gelip Serez sehrine dogru giden uc atli, dolu dizgin
    onumuzden gecti. Atlilardan birinin terkisinde insana benzer bir
    karalti gormustum. Tuylerim diken diken oldu. Rehberime dedim ki:

    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Bu kopukleri kanli simsiyah atlar
    karanlik yolun ustunden dortnala gecip
    hep boyle terkilerinde bagli esirler goturduler.

    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Onlar
    bir sabah
    cadirlarimiza bir dost turkusu gibi gelmislerdir.
    Bolusmusuzdur ekmegimizi onlarla.
    Hava oyle guzeldir,
    yurek oyle umutlu,
    goz cocuklasmis
    ve hakim dostumuz SUPHE uykuda...
    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Onlar
    bir gece
    cadirlarimizdan dolu dizgin uzaklasirlar.
    Nobetciyi sirtindan bicaklamislardir
    ve terkilerinde
    en degerlimizin
    arkadan baglanmis kollari vardir.

    Ben tanirim bu nal seslerini
    onlari Deliorman da tanir..

    Filhakika bu nal seslerini Deliormanin da tanidigini cok gecmeddn ogrendik.
    Cunku ormanimizin eteklerine ilk adimimizi atmistik ki, Beyezid pasanin
    diger tedbirati saibe ile ormana adamlar biraktigini, bunlarin karargaha
    kadar sokulup Bedreddinin murudligine dahil olduklarini ve bir gece
    seyhimizi cadirinda uykuda bastirip kacirdiklarini duyduk. Yani yol
    kenarinda rastladigimiz uc atli Osmanli tarihindeki provokatorlerin
    agababasi idiler ve terkilerinde goturdukleri esir de Bedreddindi.



    13

    Rumeli, Serez
    ve bir eski terkibi izafi:
    HUZURU HUMAYUN.

    Ortada
    yere sapli bir kilic gibi dimdik
    bizim ihtiyar.
    Karsida hunkar.
    Bakistilar.

    Hunkar istedi ki:
    bu musahhas kufru yere sermeden once,
    son sozu ipe vermeden once,
    biraz da seriat eylesin abrazi huner
    adabu erkaniyle halledilsin is.

    Hazir bilmeclis
    Mevlana Hayder derler
    mulku acemden henuz gelmis
    bir ulu danismend kisi
    kinali sakalini ilhami ilahiye egip,
    "Mali haramdir amma bunun
    kani helaldir" deyip
    halletti isi...

    Donuldu Bedreddine
    Denildi : "Sen de konus."
    Denildi : "Ver hesabini ilhadinin."

    Bedreddin
    bakti kemerlerden disari.
    Disarda gunes var.
    Yesermis avluda bir agacin dallari,
    ve bir akar suyla oyulmaktadir taslar.
    Bedreddin gulumsedi.
    Aydinlandi ici gozlerinin,
    dedi:
    - Madem ki bu kerre maglubuz
    netsek, neylesek zaid.
    Gayri uzatman sozu.
    Mademki fetva bize aid
    verin ki basak bagrina muhrumuzu..


    14

    Yagmur ciseliyor,
    korkarak
    yavas sesle
    bir ihanet konusmasi gibi.

    Yagmur ciseliyor,
    beyaz ve ciplak murted ayaklarinin
    islak ve karanlik topragin ustunde kosmasi gibi.

    Yagmur ciseliyor.
    Serezin esnaf carsisinda,
    bir bakirci dukkaninin karsisinda
    Bedreddinim bir agaca asili.

    Yagmur ciseliyor.
    Gecenin gec ve yildizsiz bir saatidir.
    Ve yagmurda islanan
    yapraksiz bir dalda sallanan seyhimin
    cirilciplak etidir.

    Yagmur ciseliyor.
    Serez carsisi dilsiz,
    Serez carsisi kor.
    Havada konusmamanin, gormemenin kahrolasi huznu
    Ve Serez carsisi kapatmis elleriyle yuzunu.

    Yagmur ciseliyor.
    Haydi hükümeti yıkalım yerine AVM yapalım.

  12. #12
    entellektüel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    13 Mayıs 2006
    Şehir
    Adana
    Motosikleti
    Mondial Zat 150 Yakında Yamaha 1200 cc Chopper
    Ahanda bir şiir de benden; Sizlere

    Yüreğimiz bir,
    Yolumuz bir,
    Özümüz bir,
    Sözümüz bir,

    Bakışlarından okuyorum yüreğini
    Yüzünüdeki çizgilerden
    Görüyorum çektiklerini
    Ve bilirim ne yaman sevdayla
    Severler sevdiklerini
    Seyyar satıcılar hasret satarlar
    Yılların yorgunu tezgahlarında
    Bazen filozof oluruz...
    ölür ölür diriliriz terk edilişlerde
    Bazen arkamızı döner gideriz
    umursamadan geçenleri
    Beyoğlu sokaklarında
    Hasretlerimiz üşür
    Can bir yana Aşk bir yana
    İstanbul Sokaklarında
    İzlerim kalır
    Sevdamız bir yana hasret bir yana
    İstanbul bizden büyük yüreğimizden küçüktür
    Bazen ganj nehri kenarında
    Yakılmayı bekleyen Yoksul bir hintli cesedi
    Bazen Aşkın dağlarında gezinen derviş
    Bazen Sevdamızın gerillası oluruz.
    Biziz işte biz insanız.
    Adam olamayız belki
    İnsan oluruz hep...
    Saint etien meydanında
    Ressamın fırçasıyla çarpar yüreğimiz.
    Ve ya Pigal'de bir sokak klarnetçisinin notasıyla
    Bazen Venedik'te bir gondolcunun aryasında
    takılır yüreğimize sevdalarımız ağlarız.
    İnsanız...
    Sevdalıyız...
    Bir motosikletin özgürlüğüdür yüreğimiz.
    Alır başımızı gideriz yollara
    Yaşamımızı cebimize koyup
    Doğayla en mahrem sevdalımızı paylaşıp
    Süreriz motorlarımızı
    Sevdalarımıza insanlığımıza...
    Engin Alap / Entellektüel...

    Bu şiirimi sitedeki üyelere, yüreklerinde güzelliklerle örülü bir yaşam şiiri barındıran İnsanlara, sevginin hakkını verenlere, armağan ediyorum. Umarım beğenirsiniz arkadaşlar... Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Yüreğinizdeki şiirin coşkusunu yitirmemenizi diliyorum.
    [B][I][COLOR="Red"]Yanlışlarıyla Mutlu olanları, Doğrularınızla Rahatsız etmeyiniz...[/COLOR][/I][/B]

  13. #13
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    Sen

    Sen tutunabilir misin karşılıksız, cepleri boş aşkıma
    Gidenlerin adı korkak olur
    Gideceksin sende tanırım seni
    Sen duyabilir misin attığım sessiz çığlıkları
    Kimi zaman semaya ulaşırlar sonra sessizce döner gelirler

    Sen giderken buralardan bakarım çaresiz ardından
    Vurma yüzüme yüzüme sevgisiz sözleri
    Aşığım, ahım gelir bulur seni

    Sen uçurum kenarında buldun bu soğuk yüreği
    Korkma; büyüdün mü de sığmadın kalbime
    Bak ateş oldun yaktın geceleri



  14. #14
    İHTİYAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    29 Mart 2006
    Şehir
    İZMİR
    Motosikleti
    SUZUKI GS-500 E
    KIZ ÇOCUĞU

    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.

    Hiroşima’da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.

    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.

    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.

    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin
    şeker de yiyebilsinler.

    (1956) Nazım Hikmet
    Haydi hükümeti yıkalım yerine AVM yapalım.

  15. #15
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    Araz..
    Duyuyor musun beni?
    Kapılar açık hadi gönlümde uyu biraz

    Araz..
    Görüyor musun beni?
    Dünyamı senin gibi hiçbir göz dolduramaz

    Araz..
    Kaç çığlık biriktirdim içimde
    Kaç defa kaçtım insanlardan
    Sessiz uzayan sokaklara bak

    Araz..
    Yağmuru bekliyorum biraz
    Belki söndürür volkanımı
    Belki dindirir içimdeki lavları

    Yürüyorum yavaş yavaş sana doğru
    Sessiz ve sakin olmaya gayret ediyorum
    Boğuk doluyum bir kuş sesine ağlarım sokaklarda
    Ceplerimde sen varsın tükenmem ben zenginim

    Araz..
    Kaç çığlık biriktirdim içimde
    Kaç defa kaçtım insanlardan
    Sessiz yolcusuz duraklara bak

    Araz..
    Yağmuru bekliyorum biraz
    Belki söndürür volkanımı
    Belki dindirir içimdeki lavları

    Araz..
    Adını taşlara mı yazdılar?
    Dört harf dünyamı doldurdu
    Söyle mermerde ne arar?

    Araz..
    Kapılar aralanır adından
    Çıkmaz kapalı sokaklarda
    Bir sen yeniden yol olursun bana





  16. #16
    Erfer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    18 Mayıs 2006
    Şehir
    Ankara
    Motosikleti
    CBR 250R
    Alıntı İHTİYAR adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Ahan da şiir sizlere:

    Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet

    1

    Sedirde al yeşil, dal dal bursa ipeklisi,
    duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
    gümüş ibriklerde şarap,
    bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
    Öz kardeşi Musa'yı ok kirişiyle boğup
    yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak
    Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkar idi.
    Çelebi hünkar idi amma
    Al Osman ülkesinde esen
    bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi.
    Köylünün göz nuru zeamet
    alın teri timar idi.
    Kırık testiler susuz
    su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
    Yolcu yollarda topraksız insanın
    ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
    Ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar
    köpüklü atlar kişner iken
    çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
    tarümar idi
    Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
    ahüzar idi.


    2

    Bu göl İznik gölüdür.
    Durgundur.
    Karanlıktır.
    Derindir.
    Bir kuyu suyu gibi
    içindedir dağların.

    Bizim burada göller
    dumanlıdırlar.
    Balıkların eti yavan olur,
    sazlıklardan ısıtma gelir,
    ve göl insanı
    sakalına ak düşmeden ölür.

    Bu göl İznik gölüdür.
    Yanında İznik kasabası.
    İznik kasabasında
    kırık bir yürek gibidir demircinin örsü.
    Çocuklar açtır.
    Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi.
    Ve delikanlılar türkü söylemez.

    Bu kasaba İznik kasabası.
    Bu ev esnaf mahallesinde bir ev.
    Bu evde
    bir ihtiyar vardır Bedreddin adında.
    Boyu küçük
    sakalı büyük
    sakalı ak.
    Çekik çocuk gözleri kurnaz
    ve sarı parmakları saz gibi.

    Bedreddin
    ak bir koyun postu üstüne oturmuş.
    Hatt-ı talik ile yazıyor
    "Teshil"i.
    Karşısında diz çökmüşler
    ve karşıdan
    bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona.
    Bakıyor:
    Başı traşlı
    kalın kaşlı
    ince uzun boylu Börklüce Mustafa.
    Bakıyor:
    Kartal gagalı torlak Kemal..
    Bakmaktan bıkıp usanmayıp
    bakmağa doymayarak
    İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar..


    3

    Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
    Ve gölde ipi kopmuş
    boş bir balıkçı kayığı
    bir kuş ölüsü gibi
    suyun üstünde yüzüyor.
    Gidiyor suyun götürdüğü yere,
    gidiyor parçalanmak için karşı dağlara.

    İznik gölünde akşam oldu.
    Dağ başlarının kalın sesli sipahileri
    güneşin boynunu vurup
    kanını göle akıttılar.

    Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
    bir sazan balığı yüzünden
    kaleye zincirlenen balıkçının kadını.

    İznik gölünde akşam oldu.
    Bedreddin eğildi suya
    avuçlayıp doğruldu.
    Ve sular
    parmaklarından dökülüp
    tekrar göle dönerken
    dedi kendi kendine:
    "- O ateş ki kalbimin içindedir
    tutuşmuştur
    günden güne artıyor.
    Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna
    eriyecek yüreğim.
    Ben gayri zuhur ve huruç edeceğim
    Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz.
    Ve kuvvetli ilmi, sırrı tevhidi gerçeklendirip
    biz mülletlerin ve mezheplerin kanunlarını
    iptal edeceğiz...

    *

    Ertesi gün
    gölde kayık parçalanır
    kalede bir baş kesilir
    kıyıda bir kadın ağlar
    ve yazarken Simavnalı "Teshil"ini
    Torlak Kemalle Mustafa
    öptüler
    şeyhlerinin elini.
    Al atların kolanını sıktılar.
    Ve İznik kapısından
    dizlerinde çırıl çıplak bir kılıç
    heybelerinde al yazma bir kitapla çıktilar...

    Kitaplarının adı:
    "Varidat"dı.


    4

    Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal, Bedreddinin elini öpüp
    atlarına binerek biri Aydın biri Manisa taraflarına gittikten
    sonra ben de rehberimle konya ellerine doğru yola çıktım
    ve bir gün Haymana ovasına ulaştığımızda
    Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş
    Aydın elinde Karaburun'da.
    Bedreddinin kelamını söylemiş
    köylünün huzurunda.

    Duyduk ki; "cümle derdinden kurtulup
    piri pak olsun diye,
    on beş yaşında bir civan teni gibi toprağın eti,
    ağalar top yekun kılıçtan geçirilip
    verilmiş ortaya hünkar beylerinin timarı zeameti."

    Duyduk ki...
    Bu işler duyulur da durmak olur mu?
    Bir sabah erken
    Haymana ovasında bir garip kuş öterken,
    sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik.
    "Varalım,
    dedik.
    Görelim
    dedik.
    "Yapışıp
    sabanın
    sapına
    şol kardeş toprağını biz de bir yol
    sürelim, dedik."
    Düştük dağlara dağlara
    aştık dağları dağları...

    Dostlar,
    ben yolculuk etmem bir başıma.
    Bir ikindi vakti can yoldaşıma
    dedim ki: geldik.
    Dedim ki: bak
    başladı karşımızda bir çocuk gibi gülmeğe
    bir adım geride ağlayan toprak.
    Bak ki, incirler iri zümrüt gibidir,
    kütükler zor taşıyor kehribar salkımları.
    Saz sepetlerde oynayan balıkları gör :
    ıslak derileri pul pul, ışıl şışldır
    ve körpe kuzu eti gibi aktır
    yumuşaktır etleri.
    Dedim ki bak,
    burda insan toprak gibi, güneş gibi, deniz gibi
    bereketli.
    Burda insan gibi verimli deniz, güneş ve toprak..



    5

    Arkamızda hünkarın ve hünkar beylerinin timar ve zeametli
    topraklarını bırakıp Börklücenin diyarına girdiğimizde bizi
    ilk karşılayan üç delikanlı oldu. Üçü de yanımdaki rehberim gibi
    yekpare ak libaslıydılar. Birisinin kıvırcık, abanoz gibi siyah
    bir sakalı ve aynı renkte ihtiraslı gözleri, kemerli büyük bir burnu
    vardı. Vaktiyle Musanın dinindenmiş. Şimdi Börklüce yiğitlerinden.

    İkincisinin çenesi kıvrık ve burnu dümdüzdü. Sakızlı Rum bir
    gemiciymiş. O da börklüce müritlerinden.

    Üçüncüsü orta boylu, geniş omuzlu, şimdi düşünüyorum da, onu,
    yolparacılar koğuşunda yatan ve o yayla türküsünü söyleyen
    Hüseyine benzetiyorum. Yalnız Hüseyin Erzurumluydu, bu Aydınlıymuş.

    İlk sözü söyleyen Aydınlı oldu:

    - Dost musunuz düşman mı? dedi. Dost iseniz hoşgeldiniz. Düşman
    iseniz boynunuz kıldan incedir.

    - Dostuz, dedik.

    Ve o zaman öğrendik ki, Sarohan valisi Sismanın ordusunu, yani
    toprakları tekrar hünkar beylerine vermek isteyenleri, bizimkiler
    Karaburunun dar, dağlık geçitlerinde tepelemişlerdir.

    Yine o yolparacılar koğuşunda yatan Hüseyine benzeyeni dedi ki:

    - Buradan ta Karaburunun dibindeki denize dek uzayan kardeş
    soframızda bu yıl incirler böyle ballı, başaklar böyle ağır
    ve zeytinler böyle yağlı iseler, biz onları sırma cepken giyen
    haramilerin kanıyla suladık da ondandır.

    Müjde büyüktü. Rehberim:

    - Öyleyse tez dönelim. Haberi Bedreddine iletelim, dedi.

    Yanımıza Sakızlı Rum gemici Anastası da alıp ve ancak eşiğine
    bastığımız kar deş toprağını bırakarak tekrar Al Osman oğullarının
    karanlığına daldık.

    Bedreddini İznikte, göl kıyısında bulduk. Vakit sabahtı. Hava
    ıslak ve kederliydi.

    Bedreddin:

    - Nöbet bizimdir. Rumeline geçek, dedi.

    Gece İznikten çıktık. Peşimizi atlılar kovalıyordu. Karanlık onlarla
    aramızda duvar gibiydi. Ve bu duvarın arkasından nal seslerini
    duyuyorduk. Rehberim önden gidiyor. Bedreddinin atı benim al atımla
    Anastasınki arasındaydı. Biz üç anaydık. Bedreddin çocuğumuz. Ona bir
    kötülük edecekler diye içimiz titriyordu. Biz üç çocuktuk. Bedreddin
    babamız. Karanlığın duvarı ardındaki nal sesleri yaklaşır gibi oldukça
    Bedreddine sokuluyorduk.

    6

    Bir gece bir denizde yalniz yildizlar
    ve bir yelkenli vardi.
    Bir gece bir denizde bir yelkenli
    yapyalnizdi yildizlarla.
    Yildizlar sayisizdi.
    Yildizlar sonuktu.
    Su karanlikti
    ve goz alabildigine dumduzdu.

    Sari Anastasla Adali Bekir
    hamladaydilar.
    Koc Salihle ben
    pruvada.
    Ve Bedreddin
    parmaklari sakalina gomulu
    dinliyordu kureklerin sipirtisini.

    Ben:
    - Ya! Bedreddin! dedim,
    uyuklayan yelkenlerin tepesinde
    yildizlardan baska bir sey goremiyoruz.
    Fisiltilar dolasmiyor havalarda.
    Ve denizin icinden
    gurultuler duymuyoruz.
    Sade bir dilsiz, karanlik su,
    sade onun uykusu.
    Ak sakali boyundan buyuk kucuk ihtiyar
    guldu,
    dedi:
    - Sen bakma havanin durgunluguna
    Derya dedigin uyur uyur uyanir.

    Bir gece bir denizde yanliz yildizlar
    ve bir yelkenli vardi.
    Bir gece bir yelkenli gecip Karadenizi
    gidiyordu Deliormana
    Agac denizine...



    7

    Bu orman ki deliormandir gelip durmusuz
    demen Agacdenizinde cadir kurmusuz.
    "Malum nicin geldik,
    malum derdi derunumuz" diye
    her daldan her koye bir sahin ucurmusuz.

    Her sahin pesine yuz aslan takip gelmis.
    Koylu, bey ekinini, cirak carsiyi yakip
    reaya zinciri birakip gelmis.
    Yani Rumelinde bizden ne varsa tekmil
    kol kol Agac denizine akip gelmis...

    Bir kizilca kiyamet!
    Karismis birbirine
    at, insan, mizrak, demir, yaprak, deri,
    gurgenlerin dallari, meselerin kokleri.
    Ne boyle bir alem gormuslugu vardir,
    ne boyle bir ugultu duymuslugu var
    Deliormak deli olali beri...


    8

    Anastasi Deliormanda Bedreddinin ordugahina birakip ben ve rehberim
    geliboluya indik. Bizden once buradan denizi yuzerek gecen olmus. Galiba
    bir dildade yuzunden. Biz de denizi yuzerek karsi kiyiya vardik. Lakin
    bizi bir balik gibi cevik yapan sey bir kadin yuzunu ay isiginda seyretmek
    ihtirasi degil, Izmir yoluyla Karaburuna, bu sefer seyhinden Mustafaya
    haber ulastirmak isiydi.

    Izmire yakin bir kervansaraya vardigimizda, padisahin on iki yasindaki
    oglunun elinden tutan Bayezit Pasanin Anadolu askerlerini topladigini
    duyduk.

    Izmirde cok oyalanmadik. Sehirden cikip Aydin yolunu tutmustuk ki bir bag
    icinde bir ceviz agaci altinda, bir kuyuya serinlesin diye karpuz
    salmis dinlenen ve sohbet eden dort celebiye rastladik. Her birinin ustunde
    baska cesit libas vardi. Ucu kavukluydu, birisi fesli. Selam verdiler.
    Selam aldik. Kavuklulardan birisi Nesri imis. Dedi ki:

    - Halki ibahet mezhebine davet eden Borklucenin uzerine Sultan Mehemmed
    Bayezit Pasayi gonderir.

    Kavuklulardan ikincisi Sekerullah bin Sehabeddin imis. Dedi ki:

    - Bu sofinin basina pek cok kimseler toplandi. Ve bunlarin dahi ser'i
    Muhammediye muhalif nice isleri asikar oldu.

    Kavuklulardan ucuncusu Asikpasazade imis. Dedi ki:

    - Sual: Ahir Borkluce paralanirsa imanla mi gidecek imansiz mi?
    - Cevap : Allah bilir anincunkim biz anin mevti halini bilmezuz..

    Fesli olan celebi Ilahiyat Fakultesi Tarih-i Kelam muderrisiydi. Yuzume
    bakti. Gozlerini kirpistirarak kurnaz kurnaz gulumsedi. Bir sey demedi.

    Biz hemen atlarimizi mahmuzladik. Ve bir bag icinde bir ceviz agaci altinda,
    bir kuyuya saldiklari karpuzlari serinletip sohbet edenleri nallarimizin
    tozlari arkasinda birakarak Aydina, Karaburuna Borklucenin yanina vardik.


    9

    Sicakti.
    Sicak.
    Sapi kanli, demiri kor bir bicakti
    sicak.

    Sicakti.
    Bulutlar doluydular,
    Bulutlar bosanacak
    bosanacakti.
    O, kimildamadan bakti,
    kayalardan
    iki gozu iki kartal gibi indi ovaya.
    Orda en yumusak, en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    nerdeyse doguracak
    doguracakti.

    Sicakti.
    Bakti Karaburun daglarindan O
    bakti bu topragin sonundaki ufka
    catarak kaslarini:
    Kirlarda cocuk baslarini
    Kanli gelincikler gibi koparip
    cirilciplak cigliklari surukleyip pesinde
    bes tuglu bir yangin geliyordu karsidan ufku sarip.
    Bu gelen
    Sehzade Muratti.
    Hukmu humayun sadir olmustu ki Sehzade Muradin ismine
    Aydin eline varip
    Bedreddin halifesi mulhid Mustafanin basina ine.

    Sicakti.
    Bedreddin halifesi mulhid mustafa bakti,
    bakti koylu Mustafa.
    Bakti korkmadan
    kizmadan
    gulmeden.
    Bakti dimdik
    dosdogru.
    Bakti O.
    En tumusak , en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    neredeyse doguracak
    doguracakti.

    Bakti.
    Bedreddin yigitleri kayalardan ufka baktilar.
    Git gide yaklasiyordu bu topragin sonu
    fermanli bir olum kusunun kanatlariyla.
    Oysaki onlar bu topragi,
    bu kayalardan bakanlar, onu,
    uzumu, inciri, nari,
    tuyleri baldan sari,
    sutleri baldan koyu davarlari,
    ince belli aslan yeleli atlariyla
    duvarsiz ve sinirsiz
    bir kardes sofrasi gibi acmistilar.

    Sicakti.
    Bakti.
    Bedreddin yigitleri baktilar ufka..

    *

    En tumusak , en sert,
    en tutumlu, en comert,
    en
    seven,
    en buyuk, en guzel kadin:
    TOPRAK
    neredeyse doguracak
    doguracakti.
    Sicakti,
    Bulutlar doluydular.
    Neredeyse tatli bir soz gibi ilk damla dusecekti yere-
    Birden-
    -bire
    kayalardan dokulur
    gokten yagar
    yerden biter gibi,
    bu topragin verdigi en son eser gibi
    Bedreddin yigitleri sehzade ordusunun karsisina
    ciktilar.
    Dikissiz ak libasli
    bas acik
    yalnayak ve yalin kilictilar.

    Mubalaga cenk olundu.

    Aydinin turk koyluleri,
    Sakizli Rum gemiciler,
    Yahudi esnaflari,
    on bin mulhid yoldasi Borkluce Mustafanin
    dusman ormanina on bin balta gibi daldi.
    Bayraklari al, yesil,
    kalkanlari kakma, tulgasi tunc
    saflar
    pare pare edildi ama,
    bosanan yagmur icinde gun inerken aksama
    on binler iki bin kaldi.

    Hep bir agizdan turku soyleyip
    hep beraber sulardan cekmek agi,
    demiri oya gibi isleyip hep beraber,
    hep beraber surebilmek topragi,
    balli incirleri hep beraber yiyebilmek,
    yarin yanagindan gayri her seyde
    her yerde
    hep beraber!
    diyebilmek
    icin
    on binler verdi sekiz binini..

    Yenildiler.

    Yenenler, yenilenlerin
    dikissiz ak gomlegine sildiler
    kiliclarinin kanini.
    Ve hep beraber soylenen bir turku gibi
    hep beraber kardes elleriyle islenen toprak
    Edirne sarayinda damizlanmis atlarin
    esildi nallariyla.
    Tarihsel, sosyal, ekonomik sartlarin
    zaruri neticesi bu!
    deme, bilirim!
    O dedigin nesnenin onunde kafamla egilirim.
    Ama bu yurek
    o, bu dilden anlamaz pek.
    O, "hey gidi kambur felek,
    hey gidi kahpe devran hey",
    der.

    Ve teker teker,
    bir an icinde,
    omuzlarinda dilim dilim kirbac izleri,
    yuzleri kan icinde
    gecer ciplak ayaklariyla yuregime basarak
    gecer Aydin ellerinden Karaburun magluplari..


    10

    Karanlikta durdular.
    Sozu O aldi, dedi :
    "- Ayaslug sehrinde pazar kurdular.
    Yine kimin dostlar
    yine kimin boynun vurdular?"

    Yagmur
    yagiyordu boyuna.
    Sozu onlar alip
    dediler ona :
    "- Daha pazar
    kurulmadi
    kurulacak.
    Esen ruzgar
    durulmadi
    durulacak.
    Boynu daha
    vurulmadi
    vurulacak!"
    Karanlik islanirken perde perde
    belirdim onlarin oldugu yerde
    sozu ben aldim, dedim:
    "- Ayaslug sehrinin kapisi nerde?
    Goster geceyim!
    Kalesi var mi?
    Soyle yikayim.
    Bac alirlar mi?
    De ki vermeyim!"

    Sozu O aldi, dedi:
    "- Ayaslug sehrinin kapisi dardir.
    Girip cikilmaz.
    Kalesi vardir,
    kolay yikilmaz.
    Var git al atli yigit
    var git isine!.."

    Dedim : "- Girip cikarim!"
    Dedim : "- Yakip yikarim!"
    Dedi : "- Yagis kesildi
    gun agariyor.
    Cellat Ali,
    Mustafayi
    cagiriyor!
    Var git al atli yigit
    var git isine!.."

    Dedim : "- Dostlar
    birakin beni
    birakin beni.
    Dostlar
    goreyim onu
    goreyim onu!
    Sanmayiniz
    dayanamam.
    Sanmayiniz
    yandigimi
    el aleme belli etmeden yanamam!

    Dostlar
    "Olmaz!" demeyin,
    "Olmaz!" demeyişn bosuna.
    Sapindan kopacak armut degil bu
    armut degil bu,
    yarali olsa da dusmez dalindan;
    bu yurek
    bu yurek benzemez serce kusuna
    serce kusuna!

    Dostlar
    biliyorum!
    Dostlar
    biliyorum nerde ne haldedir O!
    Biliyorum
    gitti gelmez bir daha!
    Biliyorum
    bir deve horgucunde
    kanayan bir carmiha
    cirilciplak bedeni
    mihlidir kollarindan.
    Dostlar
    birakin beni.
    birakin beni.
    Dostlar
    bir varayim goreyim
    goreyim
    Bedreddin kullarindan
    Borkluce Mustafayi
    Mustafayi.

    *

    Boynu vurulacak iki bin adam,
    Mustafa ve carmihi
    cellat, kutuk ve satir
    har sey hazir
    her sey tamam.

    Kizil sirma islemeli bir hasa
    altin uzengiler
    kir bir at.
    Atin ustunde kalin kasli bir cocuk
    Amasya padisahi sehzade sultan Murat,
    Ve yaninda onun
    bilmem kacinci tuguna ettigim Bayezid pasa!

    Satiri caldi cellat.
    Caiplak boyunlar yarildi nar gibi,
    yesil bir daldan dusen almalar gibi
    birbiri ardinca dustu baslar.
    Ve her bas duserken yere
    carmihindan Mustafa
    bakti son defa.
    Ve her yere dusen basin
    kili depremedi :
    - Iris
    dede sultanim iris!
    dedi bir,

    baska bir soz demedi..

    11

    Bayezid pasa Manisaya gelmis, Torlak Kemali anda bulup ani dahi anda asmis,
    on vilayet reftis edilerek giderilecekler giderilmis ve on vilayet betekrar
    bey kullarina timar verilmisti.

    Rehberimle ben bu on vilayetten gectik. Tepemizde akbabalar dolasiyor ve
    zaman zaman acaip cigliklar atarak karanlik derelerin icine suzuluyorlar,
    henuz kanlari kurumamis korpe kadin ve cocuk olulerinin ustune iniyorlardi.
    Yollarda gunesin altinda, genc, ihtiyar erkek cesetleri serili oldugu
    halde, kuslarin yalniz kadin ve cocuk etini tercih etmeleri karinlarinin
    ne kadar tok oldugunu gosteriyordu.

    Yollarda hunkar beylerinin alaylarina rastliyorduk.

    Hunkar bey kullari; curumus bir bag havasi gibi agir ve buyuk bir guclukle
    kimildanabilen ruzgarlarin icinden ve parcalanmis topragin ustunden
    gecerek, rengarenk tuglari, davullariyla ve cengu cigane ile timarlarina
    donup yerlesirlerken biz on vilayeti biraktik. Gelibolu karsidan gorundu.
    Rehberime:

    - Takatim kalmadi gayri, dedim, denizi yuzerek gecmem mumkun degil.

    Bir kayik bulduk.

    Deniz dalgaliydi. Kayikciya baktim. Bir almanca kitabin ic kapagindan
    koparip kogusta bas ucuma astigim resme benziyor. Kaln biyigi abanoz
    gibi siyah, sakali genis ve bembeyaz. Omrumde boyle acik, boyle
    konusan bir alin gormemisimdir.

    Bogazin orta yerine gelmistik, deniz durmamacasina akiyor, kursun boyali
    havanin icinde sular kopuklenerek kayigimizin altindan kayiyordu ki
    kogustaki resme benzeyen kayikcimiz:

    - Serbest insan ve esir, patrici ve plep, derebeyi ve toprak kolesi,
    usta ve cirak, bir kelime ile ezenler ve ezilenler, nihayet bulmaz
    bir ziddiyetle birbirine karsi gogus gererek bazen al altindan bazen
    aciktan aciga fasilasiz bir mucadeleyi devam ettirdiler; dedi.



    12

    Rumeline ayak bastigimizda Celebi Sultan Mehemmedin Selanik kalesindeki
    muhasarayi kaldirarak Sereze geldigini duyduk. Bir an once Deliormana
    ulasmak icin gece gunduz yol almaya basladik.

    Bir gece yol kenarinda oturmus dinleniyorduk ki, karsidan Deliorman
    taraflarindan gelip Serez sehrine dogru giden uc atli, dolu dizgin
    onumuzden gecti. Atlilardan birinin terkisinde insana benzer bir
    karalti gormustum. Tuylerim diken diken oldu. Rehberime dedim ki:

    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Bu kopukleri kanli simsiyah atlar
    karanlik yolun ustunden dortnala gecip
    hep boyle terkilerinde bagli esirler goturduler.

    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Onlar
    bir sabah
    cadirlarimiza bir dost turkusu gibi gelmislerdir.
    Bolusmusuzdur ekmegimizi onlarla.
    Hava oyle guzeldir,
    yurek oyle umutlu,
    goz cocuklasmis
    ve hakim dostumuz SUPHE uykuda...
    Ben tanirim bu nal seslerini.
    Onlar
    bir gece
    cadirlarimizdan dolu dizgin uzaklasirlar.
    Nobetciyi sirtindan bicaklamislardir
    ve terkilerinde
    en degerlimizin
    arkadan baglanmis kollari vardir.

    Ben tanirim bu nal seslerini
    onlari Deliorman da tanir..

    Filhakika bu nal seslerini Deliormanin da tanidigini cok gecmeddn ogrendik.
    Cunku ormanimizin eteklerine ilk adimimizi atmistik ki, Beyezid pasanin
    diger tedbirati saibe ile ormana adamlar biraktigini, bunlarin karargaha
    kadar sokulup Bedreddinin murudligine dahil olduklarini ve bir gece
    seyhimizi cadirinda uykuda bastirip kacirdiklarini duyduk. Yani yol
    kenarinda rastladigimiz uc atli Osmanli tarihindeki provokatorlerin
    agababasi idiler ve terkilerinde goturdukleri esir de Bedreddindi.



    13

    Rumeli, Serez
    ve bir eski terkibi izafi:
    HUZURU HUMAYUN.

    Ortada
    yere sapli bir kilic gibi dimdik
    bizim ihtiyar.
    Karsida hunkar.
    Bakistilar.

    Hunkar istedi ki:
    bu musahhas kufru yere sermeden once,
    son sozu ipe vermeden once,
    biraz da seriat eylesin abrazi huner
    adabu erkaniyle halledilsin is.

    Hazir bilmeclis
    Mevlana Hayder derler
    mulku acemden henuz gelmis
    bir ulu danismend kisi
    kinali sakalini ilhami ilahiye egip,
    "Mali haramdir amma bunun
    kani helaldir" deyip
    halletti isi...

    Donuldu Bedreddine
    Denildi : "Sen de konus."
    Denildi : "Ver hesabini ilhadinin."

    Bedreddin
    bakti kemerlerden disari.
    Disarda gunes var.
    Yesermis avluda bir agacin dallari,
    ve bir akar suyla oyulmaktadir taslar.
    Bedreddin gulumsedi.
    Aydinlandi ici gozlerinin,
    dedi:
    - Madem ki bu kerre maglubuz
    netsek, neylesek zaid.
    Gayri uzatman sozu.
    Mademki fetva bize aid
    verin ki basak bagrina muhrumuzu..


    14

    Yagmur ciseliyor,
    korkarak
    yavas sesle
    bir ihanet konusmasi gibi.

    Yagmur ciseliyor,
    beyaz ve ciplak murted ayaklarinin
    islak ve karanlik topragin ustunde kosmasi gibi.

    Yagmur ciseliyor.
    Serezin esnaf carsisinda,
    bir bakirci dukkaninin karsisinda
    Bedreddinim bir agaca asili.

    Yagmur ciseliyor.
    Gecenin gec ve yildizsiz bir saatidir.
    Ve yagmurda islanan
    yapraksiz bir dalda sallanan seyhimin
    cirilciplak etidir.

    Yagmur ciseliyor.
    Serez carsisi dilsiz,
    Serez carsisi kor.
    Havada konusmamanin, gormemenin kahrolasi huznu
    Ve Serez carsisi kapatmis elleriyle yuzunu.

    Yagmur ciseliyor.

    ıhtıyar amca sen kıtap yazmısın ne bu bole???
    MT ANTALYA

  17. #17
    cezerye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Mart 2006
    Şehir
    Melbourne, AU
    Motosikleti
    Hyosung gt250 (vardi)
    Alıntı İHTİYAR adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    KIZ ÇOCUĞU

    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.

    Hiroşima’da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.

    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.

    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.

    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin
    şeker de yiyebilsinler.

    (1956) Nazım Hikmet
    bu şiiri her okudugumda solugum kesiliyor.. ne guzel yazmış..
    Wanna see my Bannnnnnnkai?!?!!!

  18. #18
    musti81 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    15 Eylül 2005
    Şehir
    ÇAYIROVA/KOCAELİ
    Motosikleti
    Seyhan 125
    bi gün insan katili olcam
    bana temiz iç çamaşırı getirirsiniz dimi la

  19. #19
    akalteke - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    25 Mart 2006
    Şehir
    istanbul
    Motosikleti
    tiger
    SAKARYA TÜRKÜSÜ (80937 Hit)

    İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
    Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

    Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
    Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

    Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
    Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

    Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

    Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

    Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
    Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

     NECİP FAZIL KISAKÜREK
    Köpeklerin efendileri, Kurd'un Allah'ı vardır. (Cengiz Aytmatov)

  20. #20
    İHTİYAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    29 Mart 2006
    Şehir
    İZMİR
    Motosikleti
    SUZUKI GS-500 E
    26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER
    İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR
    VE
    İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER



    Saat 2.30.

    Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
    ne ağaç, ne kuş sesi,
    ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
    gece yıldızların altında kayalardır.
    Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
    daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
    ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
    kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
    okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
    dünyanın en yıldızlı karanlığını.

    Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa
    Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek.
    Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor.

    Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
    şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var:
    Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir
    Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar.
    Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir,
    bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar.

    Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından
    gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp
    yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider.

    Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve
    yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.

    Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular?
    Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce
    ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken
    Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

    Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
    Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
    nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
    ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
    birdenbire beş adım sağında onu gördü.

    Paşalar onun arkasındaydılar.
    O, saati sordu
    Paşalar: "Üç", dediler.
    Sarışın bir kurda benziyordu
    Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
    Yürüdü uçurumun başına kadar,
    eğildi, durdu.
    Bıraksalar
    ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
    ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
    Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.


    Saat 3.30.

    Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir.

    İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla
    sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
    baktı manga efradına birer birer:
    Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer.
    Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
    Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
    Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam,
    memlekette toprağını ve tek öküzünü
    ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu
    mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
    ona "Deli Erzurumlu" derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı.
    Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı
    ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir,
    yine de dimdik ayakta kalabilir.
    Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar
    bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar.
    Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki:
    tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar.


    Saat: 4

    Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası.

    On ikinci Piyade Fırkası.
    Gözler karanlıkta, uzakta.
    Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
    Herkes yerli yerinde.
    Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
    kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp
    el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır.
    Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
    meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
    Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.


    Saat: 4.45.

    Sandıklı civarı.

    Köyler.

    Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
    çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.

    Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu:
    dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük...

    İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük,
    atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor.
    Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari
    ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında,
    düşman elinde kalan bir başka horoz vardır:
    Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu.
    Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır.


    Saat beşe on var.

    Kırk dakka sonra şafak sökecek.
    "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak"
    Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde.
    On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci,
    uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak,
    mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:

    — Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
    bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam,
    fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.
    Meselâ, bakın "Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın.
    "Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize.
    Onu biz, kendimiz vadettik kendimize.
    Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair.
    "Kim bilir belki yarın..."



    Saat beşe beş var.

    Dağlar aydınlanıyor.
    Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
    Gün ağardı ağaracak.
    Kokusu tütmeğe başladı:
    Anadolu toprağı uyanıyor.
    Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
    ve pırıltılar görüp ve çok uzak
    çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
    bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada,
    şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
    Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi.
    Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa.
    Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
    Şimdi bir hamlede o kadar büyük.
    Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü
    ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını
    ağlanacak kadar küçük buluyordu.

    Yüzbaşı sordu:

    — Saat kaç?

    — Beş.

    — Yarım saat sonra demek...

    98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden
    yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
    bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için
    ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar.

    Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık,
    siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.
    Nureddin Eşfak baktı saatına:

    — Beş otuz...
    Ve başladı topçu ateşiyle
    ve fecirle birlikte büyük taarruz...

    Sonra.
    Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
    Bunlar:
    Karahisar güneyinde 50
    ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.

    Sonra.
    Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar.

    Sonra.
    Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.

    Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı...

    Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı.
    Nureddin dedi ki:
    "Teselyalı Çoban Mihail,"

    Nureddin dedi ki:
    "Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni..."

    Sonra.
    Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken
    serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu.
    Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
    Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar:
    önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
    her seferkinden kocamandılar.
    Ve bu postallar daha bir hayli zaman
    üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından
    seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.

    Sonra.
    Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken
    kederinden yüzlerini toprağa döndüler.

    Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı,
    Kan içindeydi yüzü gözü.
    Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
    Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere
    ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da.
    Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı
    ardarda çakan aydınlık bir bütündü.

    Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu:
    "Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e
    bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.

    Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
    ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.

    Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
    yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim..."

    Sonra.
    Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer
    yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten,
    Ümitten ağlıya ağlıya,
    Güneyden Kuzeye,
    Doğudan Batıya,
    Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

    Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
    Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
    Türk halkı bağışlasın bizi,
    onlar ki toprakta karınca,
    suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
    korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar
    ve kahreden yaratan ki onlardır,
    kitabımızda yalnız onların maceraları vardır...

    Kuvayi Milliye/Destan
    Haydi hükümeti yıkalım yerine AVM yapalım.


    REKLAM ALANI
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler