Kayseri’de yaşayan Afşar Türkmenlerinden 1940’lı yıllarda Fahri Bilge tarafından derlenen ağıt ve hikâyesi şöyledir:
“
1856-1864 yılları arasında Rusya’nın anavatanlarını işgal etmesiyle yurtlarından sürülen Çerkes göçmenler, diğer Kafkas milletleriyle birlikte Osmanlı Devleti topraklarına kabul edilerek, Balkanlara ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir. Bunlardan en yoğun Çerkes nüfusa sahip olan il Kayseri'dir. 1955 yılı nüfus sayımına göre de Türkiye'de yaşayan Çerkeslerin %53'ü Kayseri'dedir. Yıllar geçtikçe Avşarlarla Çerkezler birbirlerine komşu olurlar, dost olurlar. Böylece eski hır-gürlü dönem de gerilerde kalır.
İşte tam bu sıralarda tanınmış bir Çerkez Bey’i ölür. Çerkezler çok sevdikleri bu beyin anısını yaşatmak isterler. Avşarlar gibi ağıt söyleyemediklerinden bu konuda bir hayli şaşırırlar. Sonunda bunun çaresini komşu Hassa köyünden
Kamer Karı’ya (Kamer Alkan’a) başvurmakta bulurlar. Ondan beylerine ağıt yakması için ricada bulunurlar. Kamer Karı ünlü bir ağıtçıdır. İlk önce Çerkezlerin bu isteklerine karşı gönülsüz davranır, sonra da istenen ağıdı söyler. Söyler ama içinden de eski kavgalı günleri bir türlü unutamadığından, bu ağıdın son kısmını böyle bağlar:
"Ne deyim de ne söyleyim
Ölü bizim olmayınca
Teker teker tükenir mi
Kırkı birden ölmeyince ."
(ÖZDEMİR, Ahmet Z. (1985). Avşarlar ve Dadaloğlu, Ankara: Dayanışma Yay: 47)