Artik daha fazla adada kalamadik, bizi bekleyenler vardi anakarada, Barselona da. Gittik, bulustuk… Salou diye kucuk bir sehirde ayirttigimiz otel odamiza yerlestik.
Salou nun fazla bir ozelligi yok. Mesela Cinarcik gibi dusunebilirsiniz. Sahil sehri, tatil sehri… Sezonluk.
Sonra esas ilginc olan Salou nun kara tarafindaki kucuk koyleri kasabalari soyle bir dolasmaya ciktik ertesi gun…
Burasi oralarda bir yerde bir restoran. Enfes geyik ceviriyorlar, yani muhabbet degil, hakiki geyik... Ve kendi saraplari var. Inanilmaz.
Baglarin goz alabildigine uzandigi tepeler… tepeler.... Bulutlarin golgeleri dolasiyor baglarda, baska kimseler yok.
ve gelincik tarlalarinda bendeniz.
Yıllardir gelincik tarlasi gormemiştim... Özlemisim.
Gelincik, pisi-pisi otu, papatya... Cocuklugum bir film seridi gozumun onunde...
Hele o ezilen otun kokusu, toprak kokusu...ebegumeci, yabani nane, karanfil...
Bir tabela. Ilerde bir köy varmış, adı "Miramar". Gidelim bakalim...Aylardan yaz, gunlerden tatil nasil olsa.
Bu yollardan... Motosikletsiz...
Insanin aglayasi geliyor.
Miramar gorunuyor uzaktan. Bir dagin tepesinde minyatur bir köy.
Biz uzaktan o köye bakıyoruz,
O da yukardan bize.
Sonra baska bir köye denk geliyoruz...
İhtiyar heyeti oturmuş köyün giriş kapısının önüne... Bir muhabbettir gidiyor.
Katalon bilsem de konussam, katılsam muhabbete.
-Selamin aleykum agalar...
-Ve aleykumselaaaam...
-Geciyorduk bir ugrayalim dedik, malum sicaklar... Belki dedik bir tas ayran buluruz...
-Hos gelmissiniz be...vardir tabii ayran olmanmi? Bu sicaklar Alaman bombardimanindan beri gorulmedi buralarda evladim... Cenabi hakkin hikmeti iste.
Var bir ugursuzluk... O fezaya gide gele gide gele bozdular duzenimizi...Hep Ameriganin basinin altindan cikiyor bunnar... Aaah ah ben dediydim bunnar Normandiyaya geldiginde kimse beni dinnemedi....
Sen nerdensin evladim?
-Nüyork emmi...
- Nea! S'ttir bre zındık....Bi de utanmadan ayran diyo... Verin lan bastonumu... Maffettiniz lan dünyayı...Hiyeyt !
Bu hayali muhabbet aklımdan gecerken sinirim bozuldu basladim siritmaya... Adamcagizlar da bakiyor bu delimidir nedir diye. Universal bir sekilde selamlastik, destur alip girdik köyü kapisindan iceri.
Köyün ortasinda bir meydana cikiyor kapi. Klisesi, can kulesi ve meydanda oynayan cocuklarin civiltisi var.
Cesme var bir tane...Şırıldasın, kuşlar gelsin, güzellik olsun diye yapmış birisi işte. Hoşumuza gitsin istemiş. Bizde elimizi göğsimize götürüp eyyvallah diyoruz.
Güzel böyle...
Kenarda bir kahve, garson sicaktan uyukluyor... Bir kac turist bir seyler iciyor. Onlarda bizim gibi ne ariyorlarsa burada? Yerlilerin akli almiyordur muhakkak.
Tekrar acildik tepeler arasindan kivrilan, hic bitmesin diye icimden gecirdigim yollara ve bununla karsilastik bir ara.
Bunun devami yine bu forumda ama baska baslikta... Bulursunuz siz onu, bilirim.
O köy senin bu kasaba benim iki üç gün dolaştık civarı. Zilyonlarca fotograf çektim... "Deklanşör ağladı bea" diye geyik yapayım mı?
Ne banal.. Birden romatizmi mahfettim degil mı... Pardon alamadım kendimi.
Affettireyim kendimi bari.
Altta sizlere bir demet yasemen...
Bu kadar Ispanya dag koyu kasabasi fotografi sanirim yeter...hatta cok fazla bile oldu, fotograflar anlamini yitirdi...
Neyse, onumude bir de buyuk sehir var. Barselona. Bakalim ne zaman ona sira gelecek... ;)