Motosiklet Lastiklerinin Buz İle Kaynaştığı Gün! Merhaba Motosiklet Dünyası’ndakiler. Ben Elvin, sadece beş ay sürebilen bir emeklilikten sonra yine motor üzerindeyim.



Aslında yazılarımla hep aranızdaydım ama, bu kez -ve de ilk kez- kendi makinam yerine, Faramarz’ın arkasında koşmaktayım maceraya. Uludağ projesini duyunca “herşeyi unutup” atladım motora ve yine rüzgara… tıpkı eskisi gibi… Meğer ne özlemişim yolları.
İşin başında korkuyordum açıkçası. Çünkü herkes “Motor ile dağa mı? Neee!” deyip duruyordu. Ama Shell ve dergimiz verdi cesareti, düştük yine çılgınlığın peşine alışılmadığı yapmak adına. “Yolda anladım ki boşunaymış korkularım” valla hiçte böyle diyemeyeceğim. Doğrusu şu: “Kendi motorumla olsam yolun yarısından geri dönerdim”.

Bursa’ya dek yol belli; iki yıldır defalarca yazdım. Eğer siz de dağa çıkmak isterseniz önerimiz Bursa merkezdeki Uludağ tabelasından sağa dönmeden önce Özdilek tesislerinde bir kahvaltı etmeniz. Fiyatlar çok uygun, ortam harika ve en iyisi içerisi çok sıcak! Zaten her asker bilir savaşa tok karnına gitmenin yararlarını.Biz de altyapımızı oluşturduktan sonra, giderek aşırılaşan virajlarla “donanmış” 35 km.lik dağ yoluna girdik. Önce her şey çok güzeldi; manzara, macera heyecanı, oksijen bolluğu …Ama yükseldikçe… Yükseldikçe işler değişmeye, bize de Mr. Amundsend ve Mrs. Scott’ı oynatmaya başladı. Yavaş yavaş ısı garip biçimde -yani aniden, ama çok aniden- düştü. O anda anladım ki soğuk, tenimi doğramak için bıçağını çekmiş ilerde beni bekliyordu.

Dimdik rampada, huzur dolu bir sessizliğin içinde tırmanmayı sürdürdük. Artık yolun iki yanını saran ağaçlar ve toprak üzerinde karlar görülmeye başlamıştı. Kar serpintileri, geniş parçalara dönüşürken, yüzüm jiletle azar azar çizilir gibi acıyordu. İlk kez motor üzerinde hareketsiz oturduğum için üşüyor olabilirdim; olduğum yerde hareket ederek ısınmayı deneme kalkınca anladım kendimi üşümemek için nasıl kastığımı. Derken Milli Parka geldik. Ağaçlar sanki kar çiçekleriyle bezenmiş… Billur gibi buzlar çevrelerindeki ışığı katlayarak görüntüyü -üzerine sim dökülmüş- bir yılbaşı kkartpostalına çeviriyorlardı. Motordan inip uyuşan eklemlerimizi hareket ettirip ısınmaya çalıştık. Yanımızdan geçen tur otobüsündeki insanların pencereler üşüşüp bize bakması karşısında mağrur bir ifade ile onlara selam verdik; dişlerimizin zangırdadığını çaktırmamaya çalışarak tabii!

Tekrar yola koyulmamızdan kısa bir süre sonra birden tuhaf bir hisle kaykıldım: motor altımdan gidiyor …Sözün özü kayıyorduk! Faramarz hemen bir sağ yalpa yaptı; sonra bu eğimi dengelemek için bir sola yatış, ve giderek düzelen motor. Yolda masum ve sıradan bir ıslaklık gibi duran leke bir buz tabakasıymış meğer. Bu deneyimden(!) sonra Faramarz motoru iyice yavaşlattı. Ben ise karların arasında motosiklet ile gitmenin yarattığı tuhaf histen şapşallaşmış ve burnumdan yanaklarıma doğru akan suları silmeyi bırakmıştım. Hansel ve Gretel’in ya da Alis’in harikalarla dolu diyarlarından birindeydik sanki.

Virajın bitiminde karşımıza çıkan yolu kaplamış buzları görünce ise dayanamadım ve söylendim: “Dönelim artık komutan”. Faramarz'ın kirli-gri renge dönüşmüş yüzünde, çelik mavisi duran dudaklarından şu sözler döküldü: “Buraya kadar geldik, olmaz”. “O zaman ben ineyim” zaten ayaklar yerde ilerleyebiliyorduk. Donmuş adalelerinin izin verdiği kadar gülerek yanıtladı: “Artık ayrılmak yok” dedi, “düşerken bile...”

Son kilometreleri motoru biraz iterek, biraz arka tekerleğe samba yaptırarak, çokluk da “acaba dönsek mi?” diye düşünerek gittik ki, aniden yol temizlendi ve lüks oteller karşımıza çıktı. Birden kitapta bir sayfa çevrilmiş ve “kutbun kaşifleri” öyküsünden, “haftasonu eylencesi magazin haberlerine” atlamış olduk. Çevrde büyük şıklık, çekici kadınlar, skileri ile poz veren beyler, renk renk, cephesi CO2 görmemiş oteller, her yandan gelen kaliteli müzik öldük mü acaba? O zaman alevlerle ifritler nerede?!

Bu seçkin grubun şaşkın bakışları altında, 175 km. boyunca (Boğaz köprüsü merkez, ferry ile) soğukta hareketsiz oturmaktan kasılmış dizlerim, tutulmuş belim ve bileklerden vücudumu bırakıp gitmiş el ve ayaklarımın izin verdiği kadar resim çekmeye başladım. Ama vizörden nedense birşey görülmüyor. Bir baktım, buz tutmuş! Temizledim, gözüme götürdüm, yeniden buzlandı. Ne oluyordu ya? Ama birden anladım: aslında buz tutan benim kirpiklerimdi. Vizöre deyince buzlar eriyor, ama bu kezde ıslanan vizör anında buz tutuyordu.Antik çağın Mysia Olimpos’u; Osmanlı döneminin Keşiş dağı; Cumhuriyet sonrasının Uludağ’ı 2545 metre zirvesi nde kayak yapma amacı ile gidilirse dört dörtlük bir merkez. Otel fiyatlarının kişi başı ortalama 40 milyon olduğu bilinerek gidilmesinde yarar var. Motorcular için ise -oteller değil ama- dağ yolu bahar ve yaz aylarında muhakkak görülmesi gereken bir güzergah. Yolun iki yanında doyumsuz doğa arasında birçok restoran ve kır lokantası var. Kışın çıkmak isterseniz ise yol genelde temiz ama yer yer karlı ve buz tutmuş bölgeler motor için çok tehlikeli ve usta değilseniz geçilmesi zor. Resim çekerken yanımıza gelip bizi tebrik edenlerin sayısı düşünülürse, motorculara ne ölçüde uygun olduğu anlaşılır. Yine de hafif tertip bir macera yaşamak isterseniz hiç durmayın diyorum. İyi gezginlikler.

Ay’ın önerisi: Soğuk iklimde, virajlı yollarda giderken yol kenarına akmış suların, ıslaklık gibi dursa da buz tutmuş su olabileceğini unutmayın.


Motosiklet Dünyası Dergisi 57. sayı
Sayfa: 58,59,60
Tarih: 01/03/2001 Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar