musis adlı üyeden alıntı
Merhabalar arkadaşlar,
Dün gece yaşadığım bir hadiseyi sıcağı sıcağına sizlerle paylaşayım istedim.
Saat 22:30 sularında, Avrupa'dan Asya yönüne doğru, Boğaziçi Köprüsünü geçiyorum. KGS'yi kullanmak üzere çıkardığım eldivenimi, kartımı okuttuktan sonra tekrar giymek üzere, kenara çekiyorum motorumu.
Bu sırada, Çin malı, çok satan bir markaya ait motorunu, iterek sürükleyen bir arkadaş gözüme ilişti. Turnikelerin yanından geçmesini bekleyip yanaştım yanına:
"Geçmiş olsun, hayırdır, nedir sıkıntı" diye sordum. Gecenin karanlığında çok dikkat etmemiştim, çat pat Türkçesiyle konuşmaya başlayınca, yabancı uyruklu olduğunu fark ettim. İspanyol’muş:"Benzin bitti galiba" dedi. Tavırları biraz tedirgindi, yardım etme teklifime:
"gerek yok, az ilerde benzinci var, motor çok ağır değil, iterek gidebilirim" diye karşılık verdi.
Hem çekindiği, hem de daha önce, Altunizâde rampasını bir motoru iterek hiç tırmanmadığı, o, 150 kg ağırlığın yokuşun hemen dibinde nasıl tonlarca ağırlığa ulaştığını bilmediği için böyle söylüyordu.
Acelem yoktu ve ekran başında keyifle seyrettiğimiz La Liga’nın hatırı vardı. İzin vermedim o şekilde devam etmesine. Çektim motoru onunkinin yanına, birlikte kurcalamaya başladık.
El fenerimi çıkarıp depoya baktım, yarıdan fazlası doluydu, sorun benzin değildi. Elektrik vardı ve marş da basıyordu. Fakat meret bir türlü çalışmıyordu.
Son çare olarak, inşallah işe yarar diye dua edip, geleneksel yöntemi denemeye karar verdim:
"sen şimdi bin motoruna Victor Kardeş, tak vitese, ben ittireyim, bir vurduralım bakalım" dedim. Söylediklerimi el hareketleriyle de destekleyince ne demek istediğimi anladı ve atladı motora.
Gecenin karanlığında, turnikelerin hemen yanındaki geniş alanda, bir o yana, bir bu yana, Endülüslü arkadaşla raks etmeye başladık.
Durum, yolun yarısını geçen benim için, eskiden sezon başlarında futbol takımlarımızın yaptığı cooper testleri gibiydi.
İflahım sökülmeye, "Victor Kardeş, biraz da sen ittir de ben bineyim" demeye niyetlendiğim anda, vicdansız motor öksürerek hayata döndü.
Yol kenarında Allah'ın İspanyol’uyla yaşadığımız sevinç, bizi AB kapılarında mum edenlere kapak olacak nitelikteydi.
Victor Kadıköy'de oturuyormuş, "gerek yok, ben şöyle kenardan slov slov giderim" diye itiraz etmesine rağmen, ona evine kadar eskort yapmaya karar verdim.
Yaktım dörtlüleri ve düştüm İspanyol arkadaşın tekleye tekleye giden motorunun peşine.
Saat 23:30 civarında, yavaş yavaş, Altunizade'den Fenerbahçe stadına doğru inen rampanın dibine doğru ulaştığımızda, yanımızdan başka bir motor geçti. Led'li stoplarından bir gts olduğu hemen dikkatimi çekti.
Fakat, 34 JR 427 (yanlış kalmamıştır inşallah aklımda) plakalı siyah gts'nin sürücüsü, flaşörlerim açık olduğu ve yolun kenarından ağır ağır ilerlediğim halde benimle hiç ilgilenmedi. Buradan kendisine teessüflerimi iletiyorum.
Motordaşımız tarafından ihmâl edilişimizin acısını yüreğimize basıp, Victor kardeşimizle yolumuza devam ettik, evine yaklaştığımızda, Victor'a korna çalıp, teşekkür seremonisine fırsat vermeden ayrıldım ve vurdum kendimi gecenin karanlıklarına.
Bu arada sym’lerin aslında mücevher kadar değerli olduklarıyla ilgili çok önemli bazı bilgilere ulaştım, bunları açıkladığımda yer yerinden oynayacak.
Çok yakında.
Sevgi ve dostlukla.