Çöl Kaplanı lakaplı Kemal Merkit 1960 İstanbul doğumlu. Avusturya Lisesi'nden mezun olduktan sonra Viyana'da işletme alanında lisans eğitim yaptı. Birçok sporda ve farklı motosiklet kategorilerinde yarışlara katıldı. 2002 yılında Dakar Rallisi'ne katılan ilk Türk yarışçı olan Merkit 2010 Dakar Rallisi'nde "servis desteği olmadan yarışanlar" kategorisinde birinci olurken, 2011 yılında da ikinciliğe imza attı.


- Aileler çocuklarını mutlaka spora alıştırmalı. Motosikletin gerçek anlamda bir spor olduğunu mutlaka anlamaları lazım.
- Bizdeki en büyük sorun insanların spora para penceresinden bakması. Biz bu sporu sevgiyle ve idealist ruhla yapınca insanlar bizi pek anlamıyor.
- Kemer ve Fethiye bölgesinde genç yetenekler var. İnanıyorum ki imkân verilirse Türkiye’nin her bölgesinden müthiş yetenekler çıkar.
- Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun bugüne kadar yaptığı çalışmalar mükemmel. Camiaya yeni bir heyecan geldi. Bir senesi dolmamasına rağmen federasyonun yaptıklarını hayranlıkla izliyorum.
- Dakar, motor sporlarının adeta olimpiyatları gibidir. Benim için önemli olan da bayrağımızın orada dalgalandırılmasıdır.



Çocukluk yıllarınızdan bu yana hep sporun içerisinde yer aldınız. Aileniz size spor konusunda gerekli desteği hep verdi mi?
Çocukluğum güzel geçti, mahallede büyüdüm. Tabiri yerindeyse çocukluğumu dolu dolu yaşadım. Zaten bunları üst üste koyduğumuzda şimdiki Kemal Merkit ortaya çıkıyor. Genelde hayatım boyunca hep sporun içinde oldum. Sporu ve mekaniği seven biriyim. Tabi bunun başında aile desteği çok önemli. Evde çocukluk yıllarımda babamdan çok destek gördüm. Babam, elektronik ve gemi inşa mühendisi olduğu için evde bu tip malzemeler olurdu hep. Sporla ilgili dergi, mecmua ve atölyemiz olduğundan o konuda da şanslıydım. Aslında kampçı bir kişi olarak yetiştim. Kampçılığa 7-8 yaşında başladım. Aile olarak kamp yapardık. Hem deniz hem sporla tanışmam ailemin sayesinde oldu. Ailem spor konusunda bana hep destek oldu. Annem ve babamın yanı sıra eşim de bana bu konuda çok büyük destek verdi.

Uzun yıllar motosiklet sporuyla uğraşıyorsunuz. Ülkemizde spora ve özellikle motor sporlarına bakış sizce nasıl?
Aileler çocuklarını mutlaka spora alıştırmalı. Motosikletin gerçek anlamda bir spor olduğunu anlamaları lazım. Bir kere yakından ilgilendiklerinde ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklar. Uzaktan bakılınca, “Motor nedir ki? Serseri işi… Biniyorsun, gazlıyorsun.” diye bir anlayış var. Halı sahadaki sakatlık riski ne ise bizim sporumuzda da risk o kadardır. Esasında okulları bu işe sokmalıyız. Benim okuduğum zamanki yıllarda beden eğitimi dersleri oldukça güçlüydü. Ciddi anlamda spor yapar, sporun teknik branşlarını da öğrenirdik.

Yarışlara hazırlanmaya ne kadar önceden başlıyorsun? Mesela yarış haftası kondisyon antrenmanlarınız ne kadar sürüyor?
Aslında yarışlara hazırlanma süresi hayat boyudur. Bir yarış bittiğinde diğer yarışa hazırlanma süreniz başlıyor. Benim uzun zamandır sistematik olarak yaptığım bir spor programım var. Müsabakalara göre koşu, dağ bisikleti yarışlarına katılıyorum. Triatlon yarışlarını takip ediyorum, bunun yanında zaten motor yarışları da sürünce otomatikman antrenman sürecimde değişiyor. Mesela Dakar zamanı motosiklet sürüşlerini arttırıyorum. Maraton zamanı da koşuya daha çok önem veriyorum. Aslında bu yaptığım antrenmanlar hep birbirini tamamlıyor ve katkı sağlıyor. Benim spora günlük ayırdığım vakit 3 saattir. Bu sporu yapıyorsanız mutlaka bu vakti ayırmalısınız. Eğer bu vakti ayırmazsanız ne olur? Çabuk yorulursunuz. Hata yapma oranınız artar. Daha kolay düşer ve sonunda sakatlanırsınız.

Bu spora başlamayı düşünen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Bu sporu sevdikleri için mi yoksa para için mi yapmalılar?
Bizdeki en büyük sorun insanların spora para penceresinden bakması. Biz bu sporu sevgiyle ve idealist ruhla yapınca insanlar bizi pek anlamıyor. Hep iş sonunda ne vara getiriliyor. Yani sen ne kazanıyorsun. Kupanın ya da madalyanın ne kadar kıymetli olduğunu algılayamıyorlar. Çünkü onun için ne kadar uğraşıldığını, nasıl özveride bulunulduğunu bunun neyin bedeli olduğunu bilmiyorlar. İnsanın kendisinin bir çabası olmadığı için bu duyguyu anlamıyorlar. Onun için ilk önce sporcu olmalısınız, herkesin şampiyon olamayacağı bilincini unutmamalısınız. Türkiye’de ben birinci olmazsam o yarışa girmem anlayışı var. Bu da bizim spor kültürünün zayıflığını gösteriyor. Maalesef direkt sonuca endeksliyiz.
Genç sporculara tek tavsiyem, çalışmak ve yaptıkları işe çok önem vermektir. Sporda çalışmak, yani antrenman çok önemlidir. Yarışmak daha sonra. İlk önce çalışıp, sonra yarışmaya önem göstermeliler. Spora spor olarak yaklaşmalılar. Dayanıklı, koordineli olmalı ve mutlaka kullanacakları motorla antrenman yapmalılar.



Türkiye’de motosiklet sporunda sizce profesyonellik tam olarak var mı?
Türkiye’deki bir yanlış algılamada profesyonel konusunda yaşanıyor. Bir sporcu bir dalda ciddi bir çalışma içerisine girdiğinde hemen profesyonel oldun deniliyor. Bu çok yanlış. Mesela ben amatörüm. Şu anlamda amatörüm, ben bu spordan para kazanıyorsam, bana bu iş için maaş gibi para veriliyorsa o zaman profesyonel olurum. Futbolcu, basketbolcu, voleybolcu gibi. Ama bizim dalımızda zaten bir yarışçı amatörden öteye gitmez. Ben bu sene Cross Country Dünya Şampiyonası’nı ciddi bir şekilde takip ettim. Türkiye’ye de ikincilik kazandırdım. Bu mesela benim profesyonel olduğum anlamına gelmiyor. Sadece bu işi ne kadar ciddiye aldığımı ve önemsediğimi gösteriyor.

Türkiye’de motor sporları dendiği zaman siz ve Kenan Sofuoğlu önümüzde hep örnek olarak duruyorsunuz. Sizce yeni Kenanlar bulmak ve yetiştirmek çok mu zor?
Yeni yetenekler konusunda Türkiye Motosiklet Federasyonu bu sene önemli bir adım attı. Aslında birçok alanda federasyon şu an olumlu işler yapıyor. Bu sene Şakir Şenkalaycı da Dakar’a benimle birlikte geliyor. Benden sonra geleceklere bu işi öğretme, bu bilgileri aktarma konusunda Şakir Şenkalaycı’nın örnek olacağına inanıyorum. Seneye daha faklı isimlerle gideceğiz. Türkiye’de müthiş yetenekler var. Özellikle Kemer ve Fethiye bölgesinde genç yetenekler var. İnanıyorum ki imkân verilirse Türkiye’nin her bölgesinden müthiş yetenekler çıkar. Yeni Kenanlar, yeni Kemaller ve yeni Şakirler mutlaka çıkacaktır. İşin doğrusu eğitimden geçiyor. Milli eğitimin ciddi bir şekilde spora el atması lazım. Motosikletin spor olduğunu unutmamalıyız. Ama her şey bir yana federasyonun attığı adımlar çok olumlu.

TMF (Türkiye Motosiklet Federasyonu)’nin desteğini hissediyor musunuz?
Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun çalışmaları mükemmel. Camiaya yeni bir heyecan geldi. Federasyon maddi imkânı olmayan sporculara büyük destek veriyor. Bu da bizde imkân olmaması bahanesini ortadan kaldırıyor. Bir senesi dolmamasına rağmen federasyonun yaptıklarını hayranlıkla izliyorum. İstanbul Park’da yapılan pist yarışına gittim. Çalışmaları görünce çok etkilendim. Yurtdışından gelen Alman mekanikerlerle konuşma fırsatım oldu. Onlar da çok etkilenmişler. İstanbul Park’ta motosiklete olan ilgiye, hem sporcu hem de seyirciye hayran kaldılar. Türkiye’deki bu ilgi karşısında şaşırdılar. Dolayısıyla bu çalışmalar aynı tempoda devam ederse pistte yeni Kenanlar, parkurlarda yeni Şakirler, rallilerde de yeni Kemaller çıkacağına inanıyorum.

15 gün boyunca bilinmeyene doğru gidiyorsunuz. Milyonların ilgiyle takip ettiği motor sporlarının adeta olimpiyatı olan Dakar’ı bize biraz özetler misiniz?
Motora binenlerin yanı sıra binmeyenler de Dakar’a katılmak istiyor. Enteresan talepler geliyor. Mesela Dünya kayak şampiyonu da Dakar’da yarışmak istiyor. Ünlü motosiklet yarışçısı Rossi verdiği röportajda, ‘Ben Dakar’a katılmak istiyorum’ diyor. Motosikletin en üst seviyesine gelen de Dakar’a katılmak istiyor, en alttaki de. Ana neden ise Dakar’a katılmak ve bitirmek. Dakar’daki o ilginç ve zorlu etaplar insanlarda merak oluşturuyor. Tabii zaman zaman ölümler de meydana geliyor. Bu da bazen yarışı cazip kılıyor. Tehlike ve hayat mücadelesi insanları oraya çekiyor. Dünyada başka böyle bir organizasyon yok. Yarışlar Ocak ayında yapılıyor. Mayıs ayında kayıtlar açılıyor, Haziran’ın 15’inde de kontenjanlar doluyor. Binlerce başvuru arasından belirli kriterlere göre 200 tane motosikletçi seçiliyor. Geri kalana da “Alın paranızı, yer yok.” deniliyor. Dakar’a katılmanın en belirgin kıstası ise FIM’in düzenlediği Dünya Şampiyonası’nın ayaklarına katılmak. Bir de benim gibi elçilerin onayı. Ama federasyonumuzun da onayı çok önemli. Genel olarak organizatörler daha çok ülkeden sporcuları organizasyona katmak ve Dakar’ı dünya geneline yaymayı amaç ediniyorlar.

Bu sene Dakar’da 3 kişi olacaksınız, bu sizi nasıl etkileyecek?
Benim her sene Dakar’a katılmam orayı bildiğim anlamına gelmiyor. Dakar kendi içinde bir bilinmeyen. Her an her şeyle karşılaşabilirsiniz. Normal yarışlardan farklı. Parkur yok. Parkur olsa kolay, ezberlersiniz olur biter. Ama burada öyle bir şey yok. Mekanik olarak da birçok sorunla karşılaşabiliyorsunuz. 10 bin km’lik bir yol. Dün bitti, bugünde biter diye bir şey yok. Her an her şey olabilir. Dakar’ın içinde ancak bir yarışçıya bir başka yarışçı yardım edebilir. Bu takım sporcusu olsa dahi… Ancak etabın içerisinde ise ikinci yarışçı destek olur. İşte burada bizim üç kişi olmamız büyük bir avantaj. Değişik zamanlarda start alsak bile birbirimize destek olacağız. Mekanik yönde bir terslik olursa o zamanda arkadan gelen zaten öndekine yardım edecektir. Startta üçümüz bayrağımızı dalgalandıracağız. Finişte de dalgalandırmak çok önemli. Kısaca üç kişi olmamız bu şansı arttıracaktır. İnşallah hepimiz bayrağımızı orada dalgalandıracağız. Dakar, motor sporlarının adeta olimpiyatları gibidir. Benim için önemli olan da bayrağımızın orada dalgalandırılmasıdır.



“Mekanik Destek Almadan Yarışanlar” kategorisinde neredeyse yarıya yakın motosikletçinin göremediği finişi siz 6 kez görerek, Dakar efsanelerinin arasına adınızı yazdırdınız. Genel olarak hedefiniz nelerdir?
Türkiye’de farklı bir algı da katılmak ve bitirmek konusunda yaşanıyor. Bana hep kaçıncı oldun deniliyordu son zamanlarda bu anlayışı yıktık. Artık bitirmenin ne kadar zor olduğunu insanlar gördü. Televizyondan seyreden insanların yarışın ne kadar zor geçtiğini görmeleri ve medyanın da zor olan bu yarışı bitirenlere farklı yaklaşımı eski olan alışkanlığı bitirdi ve bize olan saygıyı arttırdı. Öbür tarafta fabrika takımlarının 30 yarışçısı var. Onların hemen ardından gelen 10-15 kişilik grupta yer almaya çalışıyorum. Zaten orada yer almak benim için yarışı birinci bitirmek demek. Dünyada Dakar’ı bilen zaten bunu takdir ediyor. Hedefim yine ön saflarda yer almak ve yarışı servissiz yarışanlar kategorisinde ilk üçte bitirmek.

Fabrika takımları arasında tek başınıza yarışarak, gerçek Dakar ruhunu gösteriyorsunuz. Yorgun geldiğiniz bir etap sonrası onlara özenmiyor musunuz?
O esasında etaptan sonraki fizik ve ruh halinize bağlı. Motorda rutin işler basittir. Asıl yolda giderken çözemediğiniz elektronik arıza büyük sorundur. Düştüğünüzde kırdığınız parçaları bulmak ve yerine takmak uzun sürüyor. Vakit kaybı çok önemlidir bu işte. Bir de düşme sırasında yaralandıysanız işiniz çok zordur. Acılar içerisinde hem motoru tamir ederken hem de yarışa hazırlanmaya çalışırken onlara özeniyorum. Ama şartlar çok önemli etapları doğru ve zamanında bitirirseniz o zaman sıkıntı yok.

Kanyonlar, dere yatakları ve bir çok değişik yer şekilleriyle dolu etapları seyredemeden yol alıyorsunuz o muhteşem manzaraların keyfini yaşayamamak sizi üzmüyor mu?
Aslında insan üzüntü duyuyor. Ama yapacak bir şey yok. Hep buraya mutlaka daha sonra geleceğim, burayı doğru dürüst sindirerek gezeceğim dediğim anlarım oluyor. Olağanüstü güzellikteki yerlerden geçiyoruz. Oraları görmek insana keyif veriyor. Ama biz hızlı geçtiğimiz için tam hazzına varamıyoruz. Zaten baştanbaşa çölü ele aldığımızda etkilenmemek elde değil.

Dondurucu soğukta yola çıkıp sonra 40 derecenin üzerinde bir sıcaklıkta kum tepelerine dalmak nasıl bir duygu?
Pek ayarlama şansımız yok. Sadece biliyoruz ki üşüyeceğiz. Üşüyerek yarışıyoruz. Startı nasıl aldıysak finişe de öyle geliyoruz. Sıcak, soğuk, kayalık, çöl ve çamur her an her şey olabiliyor. Zaten Dakar’ın özelliği de ruhu da bu.

2008’de Afrika’daki terör gruplarının tehdidi nedeniyle Dakar Rallisi, Güney Amerika’ya alındı. İki etabın arasında ne gibi farklar var?
Zorluk açısından Güney Amerika daha zor. Ama lojistik olarak bakarsak daha kolay. Mesela benzin bulmak çok kolay. Afrika’da bu iş çok zordu. Benzini ve lojistik imkânı her zaman bulamazsınız. Kargaşa daha çok. İnsanlar Güney Amerika’da daha yardımsever. Nedense Türk hayranılar. Bize Türk olduğumunuz için destek veriyorlar. Şaşırmamak elde değil. Afrika’ya nazaran Güney Amerika’da yarış dışında sosyal anlamda daha rahat ediyoruz. Yemekten tutun yattığınız yere kadar. Ama benim tercihim ruh açısından Afrika. Çünkü Dakar demek, Afrika demek.

69 yaşındaki Japon Sugawara, aralıksız katıldığı 28. Dakar Rallisi ile kendi rekorunu geliştirdi. Sizin böyle bir hedefiniz var mı?
Ben kendime onluk bir hedefi koydum. Bu on kere katılmak mı olur, yoksa on kere bitirmek mi olur ona daha karar veremedim. Ben 6 defa bitirdim ama Dakar’da her an her şey olabilir. Türkiye’yi işin içine kattığımızda bunu tamamlayacağıma inanıyorum. Ama asla buradan kopma niyetim yok. Takım direktörü, yönetici ya da yetiştireceğim yeni sporcularla da olsa Dakar’da olamaya hep niyetim var.

Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, Adım Adım Oluşumu üyesisiniz geçen sene büyük bir örnek olarak kampanyaya da destek verdiniz. Bu sene böyle bir oluşum var mı?
Bu sene Adım Adım Oluşumu’na desteğimizi sürdüreceğiz. TOFED’in akülü sandalye kampanyasına üç arkadaşımla beraber omuz vereceğiz. Selçuk Bektaş, Şakir Şenkalaycı ve Kemal Merkit olarak. Çünkü bizim sporda omurilik sakatlıkları daha çok oluyor. Yeni çıkan korumalıklar bizi bu sakatlıktan koruyor. Ama gerçekten bu işin en tehlikeli yanı bu sakatlıktır. Bizde bu kampanyaya gönülden destek veriyoruz.

Cross Country yarışında Dünya İkincisi oldunuz. Dakar haricinde Kemal Merkit’in bir yılı nasıl geçer?
Dakar sadece hayatımın bir parçası. Aslında hep Dakar ile anılıyorum ama Dakar için yaşadığım söylenemez. Sadece bir yılımın 2 ayını bu organizasyona harcıyorum. Normal mesaimi KTM Türkiye’de harcıyorum. Bunun yanı sıra motosiklet sporunu nasıl geliştiririz diye proje çalışmaları yapıyorum. Bunların yanı sıra Cross Country Dünya Şampiyonası’nı takip ediyorum. Türkiye’de de dağ yarışı, maraton, triatlon ve macera yarışlarını takip ediyorum.

Bu spora yıllarınızı verdiniz. Tecrübelerinizi, anılarınızı gelecek nesillere aktarma adına bir kitap ya da benzeri bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Öyle bir çalışma yapmak istiyorum. Katıldığım yarışlarla ilgili bazen notlar tutuyorum, bazen de anlatırken aklıma geliyor. Etrafımdan kitap için de istek var. Bu yaşıma kadar Dakar hariç 35 önemli organizasyona katıldım. Asya, Arabistan, Güney Amerika ve Afrika çöllerinde yarıştım. Zaten Çöl Kaplanı lakabım da oradan geliyor. Kısmet olursa kitap için bir çalışma yapacağım. Aslında bundan sonraki yaşantımda motosiklet sporuna yeni yetenekler kazandırmak için çalışmayı düşünüyorum.

İstanbul’da yaşıyorsunuz ve her gün boğaz köprüsü trafiğiyle nasıl baş ediyorsunuz?
İstanbul’da motosikletle hayatımı sürdürüyorum. Bu büyük şehirde 15 senedir motosiklet kullanıyorum. Bunun son 5 senesinde de trafikte scooter kullanıyorum. İstanbul’un bu karmaşık trafiğinde motosiklet kullanmanın rahatlığı inanılmaz. Her gün 3 saat yaptığım spor zamanının çoğunu bu trafikten bana kalan zamandan kullanıyorum. Motosikletle trafikten kazandığım artı zamanları spora ayırıyorum. İstanbul’da motosikletsiz yaşantıyı zaten düşünemiyorum.

Kaynak:TMF