Arkadaşlar bu aletten kullanan var mı aranızda ? Alacağım yakın tarihte de birkaç bilgi edinmem gerekiyor.
Selamlar dostum;Hocam selamlar. Dragstar 1100 sport alacağım. Forumda başka 1100 kullanan görmedim. Gerçi sport kullanan Türkiyede çok az. Klasik ile sport arasındaki fark nedir ? Cüsse farkı var mıdır ? Tabi classicte yan heybe vs takınca daha iri gözüküyor ama aynı alttaki arkadaşın sorunu gibi benim de boy 1.93 fakat kilo 170 . Acaba sport 1100 dragstar altımda sırıtırmı çok merak ediyorum. Bir de yazın bacaklara sıcak gelir demişsin bu sıcaklık ne düzeyde bunaltıcı ve terletici derecede mi ?
6,5 yıldır DS 1100 sport kullanıyorum. Bpyum 177 cm, kilom 75-78 arası. Benim altımda gayet güzel duruyor. Uzun boylu insanlarda da görmüştüm zamanında, sırıtmıyordu. Ama sen hem uzun hem irisin, bilemedim yani nasıl durur.
Ds klasik ön çamurluğu baya bir büyük, arka çamurluğu da aşağı kadar iner. Ön çatalda ise amortisör yukarıda olacak şekilde yerleşmiştir, yani üst kısmı kalın alt kısmı incedir. Ayrıca farı da sporta göre büyüktür. Ön arka jantları ise aynı çaptadır. Ön lastik sporta göre daha kalındır. Ds sportta küçük bir ön çamurluk vardır. Arka çamurluk da "ördek poposu" şeklinde yukarıda kalır. Ön çatalda amortisör normal yerleşimdedir, yani çatalın altı kalın üstü incedir. Jantlara gelince arka jantın çapı ön jantın çapından küçüktür, kafa biraz yukarda durur. Ön lastik de klasiğie göre incedir.
Bu kadarcık farkın neticesinde, klasik üzerine hiçbir aksesuar konmasa bile sporttan daha iri durur (ama çok öyle fark ettirmez), biraz daha konforludur. Sport ise (bana göre) daha kibar ve atik durur, ön lastiğin ince olması sayesinde de daha kıvraktır.
Aksesuar işine girildiği zaman ise cüsse farkı katlanarak açılıyor. Sporta çanta, cam falan takılmaz, yakışmaz. Mümkün olduğunca sadeleştirecek aksesuarlar tercih edilirse bir şeye benzer. Çanta yakışmaz, cam yakışmaz, motor koruma demiri yakışmaz vs vs... Klasikte ise tam tersi çantalar, camlar, motor koruma demiri, işte uzun yol sürüş ayakları, koca koca palet ayaklar yakışır. Hatta batwing takarsın o da gider. Sonuçta cüsse aranıyorsa klasik, kıvraklık aranıyorsa sport tercih edilmelidir. (bence). Gerçi hani sport alırsın, belki çanta cam ile kullanmak hoşuna gider, bunlar aslında zevk-renk meselesi.
Biraz da genel olarak DS 1100 den bahsedeyim;
Kullanması bana göre son derece keyifli bir makine. Zaten yakışıklı, bol bol aksesuar da üretiliyor, aksesuarları da yakışıyor. Egsozu yaparsan çok güzel ses de veriyor. Birazdan yazacağım zayıf noktası haricinde de hiçbir zaman arıza vs bir şey çıkarmıyor, yolda bırakmıyor. Hayvan gibi tork var, asıl asılabildiğin kadar. Rahatsız olacağın hızlara ulaşana kadar kesintisiz şekilde ivmelenir. Rampa yukarı-aşağı fark etmez. Hele de hypercharger ve spor egsoz takarsan iyice coşar, kopar gider.
Aslında sadece bu alet özelinde değil, makine büyüdükçe nazı da artar. Özellikle aküye çok dikkat etmek gerekir. DS 1100 de ise ekstra olarak aküye ve ilk çalıştırma tekniğine daha çok dikkat edilmesini gerektiren kronik bir zayıflık var. Bu makine marşa ilk bastığında çalışmazsa piston geriye vurup marş rublesini zorluyor. Çok defa aynı şey olduğunda da marş rublesini kırıyor. 2000 lira gibi bir masraf demek bu da.
Bunun önüne geçmenin yolu ise aküyü daima tam şarjlı tutmak ve ilk çalıştırmaya dikkat etmektir. DS 1100 sahibi birisi mutlaka ama mutlaka cca değeri yüksek, kaliteli bir jel akü kullanmalıdır. Bu da Yuasa oluyor. Ayrıca akü şarj cihazı almalı (50 lira civarında bir şey). Akünün zayıflamaya başladığını hissettiği an hemen aküyü şarja bağlamalıdır. DS 1100 bir defa marşa basıp çalıştığında aküden aldığı enerjiyi yaklaşık 15-20 dakikalık sürüş ile ancak yerine koyabilir. Bu durumda kısa sürüşler için çok ideal bir makine değildir. "Ben aküyü yeni aldım şarj cihazına ihtiyacım yok" diye düşünen insan hata yapar. 2 aylık bir yatış, ya da kısa mesafe sürüşleri sonucu yepyeni akü bile DS 1100 ilk marşına basamaz hale gelir. Mutlaka şarj cihazı alıp, akünün zayıfladığının hissedildiği anda şarja bağlamak gerekir. Şarj cihazı aynı zamanda akünün genel ömrünü de uzatacaktır. Örneğin 5 yıl idare edecek bir akü, doğru şekilde şarj cihazı kullanımı sonucunda ömrünü 2 katına kadar çıkarabilir.
DS 1100 marşına basarken ayrıca dikkat edilmesi gereken şeyler de var. Marşa basarken sadece jikle açılmalı, ekstra olarak elcikten gaz VERİLMEMELİDİR. Kışın jikle ile çalışacak, yazın güzel havalarda jikle istemezse sadece marşa basılacak elden gaz verilmeyecek. Bu durum hava ayarları tam, makinesi de düzgün olan DS 1100 için böyledir. Alacağın makina 2. el, sahibi ne şartlarda kullandı, ayarları ne hale geldi bilinmez. Bir ihtimal yazın elcikten de gaz isteyebilir. Ama kışın soğuk havada mutlaka jikle isteyecektir.
Toparlamak gerekirse, ben motorumu gerçekten çok seviyorum. Çok sevdiğim için bu anlattığım zayıflığına aldırmıyorum. Neticede meşakkatli iş, aküyü sök şarj et tak. Uzun süre yatırıcaksan aküyü al eve getir şarjda tut vs. Ha neticede 900 cc üstü hemen hemen her makinede aküye şarj takviyesi ister ama, bizimkinde şarjlamazsan başına bela da açıyor. Bunu görmezden gelebiliyorsan DS 1100 sana çok büyük kullanım keyfi verir.
Alacağım arkadaş marş rublesinin yeni değiştirmiş ve 0 taktırmış. Ya işte en büyük sıkıntım o. Bursada hiç ds1100 sport yok. Doğal olarak oturup bakamadım altımda nasıl duracak diye. Ene boya iri olduğum için korkuyorum. Dediğin gibi heybe çanta çirkin durması , koruma demiri konulmaması , far ufak olması vs . beni düşündürüyor açıkçası.
Şimdi dostum, motoru alacağın adam DS 1100 sahibi %99.9 kişinin yaptığı şekilde marş rublesini değiştirmiş. Zaten dünyada artık kalmamıştır bu parçanın değişmediği 1100. Japonlar burada sıkıntı çıktığını gördüğünde bu parçayı biraz geliştirdiler, daha dayanıklı hale getirdiler. Ama sorunun esas kaynağı bu parça değil ki. Sorun, motor ilk marşta çalışmadığı zaman pistonun geri vuruyor olması. Eğer sen motoru alır ve gene dediğim yerlere dikkat etmezsen, zaman içinde yeni rubleyi de haşat edersin.
İrilik konusuna yeniden dönersek, Şimdi tamam klasik tabii ki bir nebze daha iri duruyor ve aksesuara gireceksen çok daha iri duracak. Ama sport da yani bir xv 950, iron 883, hatta 48 gibi ince bir makine değil. Aslan gibi deposu var, çamurlukları, silueti falan öyle şimdiki zamanın sport cruiserları gibi ince değil. Aletin bir heybeti var sonuçta, sana 1100 cc makine kullandığını gösteriyor. Klasik ile arasındaki anlamlı boyut farkı sadece bol bol aksesuara girilince oluşacak. Çantalar, palet ayaklar, koruma demiri, ön cam (hatta batwing). Bunlar da bir maliyet neticede.
Netice ne peki bu kadar konuştuk? Benim tavsiyem;
Sen bu 500 km yolu "ya tamam ben oraya gideyim, olursa olur olmazsa da eğlendim, gezdim derim" diye bakacaksan, DS 1100 ü aldığında dikkat etmen gereken şeylere tembellik etmeden dikkat edecekse; git aleti gör, kafana yatarsa da al. Yatmazsa seçeneklerin genişlemiş olur. Ds 1100 klasik, Suzuki intruder 800 klasik, Kawa Vn 900 klasik bakarsın.
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Creteus adlı üyeden alıntı
