Eviniz çok güzel olsa da sürekli evde yaşamak zorunda olmak; ya da manzaralar çok güzel olsa da sürekli gezmek zorunda olmak yani monotona binmiş hayat insanı sıkar... değişiklik hoşuna gider. Atalarımız "tebdil-i mekanda ferahlık vardır" sözünü, yaşadıkları tecrübeler üzerine söylemişlerdir. Uyguladıkça hep hak veriyorum bu söze. Bugünlerde virüs salgını nedeniyle evlerimizde karantinada bulunmamız müstesna.



Köyü ve köydeki evimizi de çok seviyorum. Soba yakmak, sobanın karşısında uzanıp tavanı seyretmek, sobanın üzerinde kaplarda kaynayan suyun sesini dinlemek, sabahları ve akşamları kuşların ötüşlerine sessizce şahit olmak pencereden... çok güzel. Bir iki gün içinde eğer yapmanız gereken zorunlu bir iş yoksa bu güzel eylemler de monotona biniyor.



Köyde ve evimizde imkanlar ölçüsünde monotondan sıyrılmak için; ilgimin yüksek ama yeteneğimin sınırlı olduğu bağlamayı çalmaya çalıştım, sesli kitap okudum, evcil olmayan hayvanları görüntülemek için fotokapan kurdum, ekmek pişirdim makinede ve un yapımının eski yöntemlerinden olan su değirmenine gittim..



Köy yaşantısının romantik yanının güzel olduğunu; fakat fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için köyde yoğun çalışmak zorunda olduğunu, insanın kendisini diğer alanlarda geliştirmeye çok da zaman ve imkan bulamadığını düşünürken fark ettim. Ben, köyde geçirdiğim 1 haftalık zaman diliminde ısınmak için odun getirmedim (odun ormandan gelecek ve bence çok zor iş teksen ve hayvan beslemiyorsan) çünkü annem babam geçen yıldan hazırlamışlardı. Yiyeceği gelirken yanımda getirdim bir kısmını, bir kısmını da yine annem babam hazır bırakmışlardı. Köyde yaşayan insanın kendisi ve yine kendisine hizmet etsin diye kayırdığı hayvanları için çalışması gerekiyor. Köyde pazartesi sendromu yok! Her gün pazartesi Bence...