Kapat
Üye Girişi
Motovento
Reklam Alanı
Motomax
Reklam Alanı

Tek mekandan birçok eser görmek

    Motovento
    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    17 Eylül 2008
    Şehir
    Bayrampaşa
    Motosikleti
    GT250R
    Bugün yüksek bir yere çıktım, eee azda olsa birkaç foto çektim tabikide, hemen paylaşayım bakalım nerdeydim ben bilecekmisiniz:D



    Solda İstanbul Büyükşehir Belediye Binası, karşısında Şehzadebaşı Camisi, hemen ötesinde Unkapanı Su Kemeri daha ilersinde ufakta olsa gözüken Fatih Camii ve son olarak İ.Ü. Hukuk fakültesi...



    Karşımızda Süleymaniye Camii, Unkapanı Köprüsü ve yakın planda Hukuk-İktisat Fakültesi...



    Galata Kulesi(çok minik burdan bakınca), Galata Köprüsü, Yeni Camii, Boğaz Köprüsü, Ve Haliç...



    Gülhane Parkı, Ayasofya, Topkapı sarayı görülüyormu ben pek seçemedim



    Beyazıt Camii, arada saklanmış İ.Ü. Kapısı



    İ.Ü. ana giriş kapısı, Yenikapı Dalgakıran ve Sahili, İ.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi...



    Gemiler:p



    Veee son olarak nerde olduğumu ele veren fotoğraf, İ.Ü. Rektörlük Binası ve Atatürk heykeli...



    Nerdemiydim??


    Beyazıt İtfaiye Kulesi ( o en üstteki minik camda)
    "Hayallerinin olması önemli bir şey..." Das Experiment
    [B]34 YVV 98[/B]


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    tasarslan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Mart 2007
    Şehir
    Adapazar
    Motosikleti
    LX 150
    Kulenin içinden de bir kaç fotoğraf çekmiş olsaydın güzel olacaktı..Paylaşım için teşekkürler..

    Kısa bir tarih bilgiside verelim ..
    Beyazıt Yangın Kulesi, Nöbetçi katı, İşaret katı, Sepet katı ve Sancak katı olmak üzere dört kattan oluşmuştur. Yüksekliği 85 m dir. Gözetleme yerine kadar 180 basamak ve gözetleme yerinden en üste kadar 76 basamak olmak üzere toplam 256 ahşap basamaktan ibarettir. İlk yapımında geniş saçaklı külah biçiminde ahşap bir örtü ile sonlanmakta idi. 1849 da değiştirilerek bugünkü sekizgen planlı ve yuvarlak pencereli üç kat eklendi. 1889 da da kulenin üstüne demirden bir gönder dikildi. Gönderin yüksekliği 13 metredir. Kule, 1894 depreminde kısmen hasar görmüş ve aslına uygun olarak onarılmıştır. Ana duvarları tastan yapılmış olan kulenin iç merdivenleri ahşaptır.

    Kule, köseleri yuvarlatılmış kesik piramit bir taban üzerinde yükselmektedir. Profilli ve geniş bir tabladan sonra, kulenin gövdesi soğan biçimli bir taban öğesi ile başlamaktadır. Taban, pilastr biçimi eğrisel dilimlerle bölümlenmiştir. Dilimlerin alt başlarında ve gövdeye geçtikleri üst kesimlerinde sarmalar vardır. Dilimler üstte ayrıca dışa doğru kıvrımlıdır. Bu biçimlendirme ile taban kesimi, yapraksı bir çanak görünümündedir. Tabanda başlayan dilimler gövdede pilastr olarak devam ederler. Gövdede halka görünümleri veren profilli kuşaklamalar vardır. Kule gövdesi üstte yine çanak biçiminde konsollu bir öğe ile son bulur. Dairesel biçimli gözetleme katı burasıdır. Yarim daire kemerli pencereler çepeçevre sıralanmıştır. Gözetleme katının üstünde genişletilmiş bir tabla ve teras vardır.

    Kulenin iki yanına ikişer sepet, geceleri iki yanına birer kırmızı fener asıldığı zaman yangın Haliçten Yeşilköye kadar olan kesimde, gündüzleri iki yanına birer sepet asılırsa veya geceleri tek yeşil fener yakılırsa Anadolu yakasında, kulenin bir yanına iki bir yanına bir sepet, geceleri iki yanına birer adet beyaz fener asılırsa Haliçten itibaren Beyoğlu tarafında veya Boğazın Rumeli tarafında yangın çıktığı anlaşılırdı. Yangın sönünceye kadar sepetler ve fenerler asılı kalırdı. Sepetler 1934 yılına kadar yangınlarda sarkıtılmış ve daha sonra kaldırılmıştır.
    ..İslam kadını dişiliğiyle değil, kişiliğiyle var olandır..

    Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı. - Mevlâna Celâleddin-i Rûmî

  3. #3
    askon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    21 Şubat 2009
    Şehir
    istanbul-gaziosman paşa
    Motosikleti
    pıoneer 200cc 2007
    bilgilerinize teşekkürler ama bu sepet işi baya zormuş

  4. #4

    Üyelik
    17 Eylül 2008
    Şehir
    Bayrampaşa
    Motosikleti
    GT250R
    harbi ya sepetle uğraşacaklarına yangınnn varrrrrrrrrrrrr diye bağırsalarmış daha iyi olurmuş

    o kule içindeki merdivenler harbiden adamı öldürür yaa, normal basamağa alışmışım bunlar koca koca çıkmak için ortalarda bi mola verdim sanki dağa tırmanıoz

    kule içi foto atmak isterdim ama içi bakımsız olduğu için milletin hayallerini yıkmak istemedim
    "Hayallerinin olması önemli bir şey..." Das Experiment
    [B]34 YVV 98[/B]

  5. #5
    cakalaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Ekim 2006
    Şehir
    Rize/Merkez
    Motosikleti
    CBR1000RR "2017
    Harika fotolar sado.. Tebrik ederim
    Ya KASK TaK ; Ya ÖL

  6. #6
    Forumdan Uzaklaştırıldı
    Üyelik
    23 Temmuz 2007
    20-25 yıl önce o kuleye çıkmak mümkün değildi.Çevresinde ne hatıralarım vardı be.

  7. #7
    tasarslan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Mart 2007
    Şehir
    Adapazar
    Motosikleti
    LX 150
    Bu sepet ve fener konusu diğer bölge itfaiye birimlerini bilgilendirmek açısından sanırım..

    Biraz daha bilgi

    Tulumbacılar, Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağı'na bağlı olarak Dergâh-ı Âli Tulumbacı Ocağı adıyla 1720 yani Lale Devri'nde kurulan itfaiye teşkilatıdır. Yeniçeriliğin 1826’da kaldırılmasıyla bu ocak da lağv edildi. 1827 yılında yarı askerî bir İtfaiye Teşkilatı kuruldu. KEMALCAN SEDEF İSTANBUL/BAYRAMPAŞA 7(8)-D 340 Zamanın itfaiyecileri (Tulumbacılar)


    Bir zamanlar İstanbul'u bir baştan bir başa kül eden, nice paha biçilmez sanat eserlerinin yok olmasına sebep olan yangınlarla kıyasıya mücadele vermiş, kendilerine mahsus töreleri, âdetleri ve edebiyatları bulunan, ele avuca sığmaz uçarı tulumbacılar...

    Tulumbacılık, şöhret ve revaçta bulunduğu dönemlerde adeta bir spor kolu gibiydi.Bu işe gönül vermiş kimseler tâbir-i caizse "âşık olmuş" gibi kolay kolay ondan feragat edemezlerdi.

    Tulumbacılık teşkilâtının kurulmasına sebep olan unsur, bilindiği gibi korkunç yangınlardır.İstanbul'da 2.Beyazıt zamanında meydana gelen büyük zelzeleden sonra ahşap evler çokça yapılmaya başlandı.Bu tip evlerin rağbet görmesinin en önemli sebepleri ise göze hoş gelmeleri ve ucuza malolmalarıydı.Şehrin herhangi bir ucunda devrilen mangal, yere düşen bir izmarit öbür uca kadar yayılabilen bir yangını başlatacak güçte idi.Başlayan bu yangına bir de sert rüzgâr eklendiği zaman, bazen değil mahalleler, semtler bile ortadan kalkmaktaydı.

    Tulumba sandığının olmadığı bu devirlerde yangınlar, çeşmelerden, kuyulardan ve yangın için evlerde bulundurulan büyük fıçılardaki suları kovalarla taşıyıp, yanan yere dökmek suretiyle söndürülmeye çalışılır ise de elde edilecek sonuç çoğu zaman hiçten ibaret olurdu.

    Sadece bir eğlence devri olarak anılan, fakat bunu yanında Türk hayatına birçok yenilikle katkıda bulunan Lâle Devri (1718-1730) ve sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, İstanbul'da ilk yangın tulumbasını yapmış ve bunu bir yangında kullanmış olan aslen Fransız Davut Gerçek Ağa isimli kişinin icadı üzerinde durarak Yeniçeri Ağalığı'na bağlı Yangın Tulumbaları Ocağı'nı kurmuştur.

    1826 yılında 2.Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı kaldırılınca bu ocağa dahil olan tulumbacılar da idam edilenler arasındaydı.Tulumbacıların yeniden teşkilâtlandırılması 2.Mahmud'un kurduğu Âsâkir-i Mensure-i Muhammediye ordusu içinde bir itfaiye taburu şeklinde oldu.

    1868 yılına kadar bu teşkilât içinde hizmet veren itfaiye taburu, bu tarihten itibaren Şehremaneti Belediye Dairesinin kurulması ve dairenin belediyelere bölünmesiyle, belediyeler bünyesinde Tulumbacı Takımları adıyla görev yapmaya başladı.O zamanlar bu takımların çoğunu mahalle esnafları teşkil ederdi.Tulumbacı sandığına mensup olan bekârlar, mahallede oluşturulan odalarda barındırılıyordu.

    Tulumbacılar, genellikle ayak takımına mensup olmakla birlikte, kibar kalem efendilerinden bile taraftar bulabiliyordu.Gündüz işi gücüyle uğraşan tulumba sandığı mensupları, âni bir yangın çıkması halinde, hemen işlerini terkederek soyunmak suretiyle sandıklarının başlarına geçiyorlardı.
    Tulumbacıların kıyafetleri de kendilerine has özellikler içindedir.Her sandığın özel bir üniforması vardır.Sırtlarında kendi deyimlerince bir mintan, altta yarım pantolon ve ayaklarda da kamerçin adı verilen kunduralar bulunurdu.Mintanların ağızı düz yapılarak hangi semtin tulumbası olduğunu belli etmesi bakımından üzerine bir işaret konur.

    Tulumbacılıktaki kollara takılna rütbeler ve bu rütbeleri takan personelin görevleri de şöyleydi:

    BİRİNCİ REİS: (4 Şerit) Tulumba sandığının başıdır.Yangınlarda en önde elinde reislik işareti olan kırbaçla at sırtında gider.

    İKİNCİ REİS: (3 Şerit) Yangına giden tulumbacıları ve yangının söndürme işini yönetmekle görevlidir.

    FENERCİ: (3 Şerit - ortadaki şerit zikzaklı) İkinci reisin yardımcısıdır.Aynı zamanda yangına giderken ve dönerken geceleri takımın önünde fener çekme görevini de yerine getirir.

    BORUCU: (2 Şerit) Hortumun ucuna geçirilen ve boru adı verilen sarı pirinçten dökülen su fışkırtma parçasını taşır.

    KÖKENCİ: (1 Şerit) Görevi hortumu taşımaktır.
    Her tulumba sandığını 4 kişi taşır.Dört kişilik dört gruptan kurulu bir takım, yukarıda görevlerini ve isimlerini belirttiğimiz sandık personeli ile birlikte 22 kişiden meydana gelir.

    Yangın söndürmeye giderken yolda diğer sandıklarla yapılan rekabetler ve çeşitli olaylar ayrı bir özelliktir.Reşat Ekrem Koçu, bu konuyu ünlü tulumbacı ve halk şairi Vasıf Hoca'nın dilinden şöyle anlatıyor:

    "Yangına giderken ve bilhassa yangın dönüşü öndeki bir sandığı geçmek büyük bir marifet, adeta bir zafer sayılırdı; tulumbacılar buna sandık kovmak, sandık tutmak derlerdi.Tersine, arkadan gelen bir sandık tarafından geçilmek de yine tulumbacı ağızı ile koğulup tutulmak, acı bir mağlûbiyet, bir utanç sayılırdı.Sandık tutmak, kovmak veya tutulmak yüzünden tulumbacılar arasında çok hengâmeler kopmuştur.Bundan ötürüdür ki bir sandık, yangına doğru yola çıktı mı, reisler uşaklarını arkalarına asla baktırmazlardı.Olur ya, arkadan bir başka tulumba geliyorsa onları görür görmez, içlerindeki kavgada tavlanmışlar, yırtıkları müstesna, uşakların çoğu heyecan ile yalpalamaya başlardı."


    Tulumbacıların kendilerine mahsus bazı an'aneleri ve adetleri de bulunmaktadır.Bunların bilinenleri şunlardır:

    GÜVEY KAPAMA: Evlenip güveye giren bir tulumbacıya diğer arkadaşları tarafından yapılan bir törenden ileri gelen adettir.

    SÜNNET DÜĞÜNÜ: Mahallenin fakir çocuklarının sünnet edilmesi için çeşitli eğlenceler tertip etmek, tulumbacıların elinde daha renkli ve enteresan olduğundan sünnet düğünü âdeti, tulumbacı âdetlerinin en hareketlilerindendir.

    SOBA BİRLİĞİ: Farklı semtlerdeki tulumbacı sandıkları arasında müthiş bir rekabet bulunmaktadır.Soba birliği adeti iki sandık arasındaki bir nev'i dostluk anlaşmasıdır.

    ÇİFTTE KARDEŞLİK: Soba birliğinde yapılan dostluk anlaşması, çiftte kardeşlik adetinde yangına beraber iştirak etmeyi de gerektirir.

    HAMAM: Yangına katılan tulumbacılar, yangın dönüşünde muhakkak bir hamam sâfası yaparlar.Yangın dönüşü eğer gündüze rastlamışsa hamam sahibi masraf almaz.Eğer dönüş geceye rastlıyorsa hamam kapatılarak eğlenti sabaha kadar devam eder.

    Tulumbacılardan bahsedince yangını haber veren köşklülerden bahsetmeden yazımızı bitirmeyelim.Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, köşklüler hakkında şunları yazıyor:

    "Köşklünün vazifesi, yangın zuhurunda kendine verilmiş olan bölgenin hududuna kadar seğirtip yangın çıktığını konaklara ve bekçilere haber vermek, nöbetçi olduğu zamanlarda kulede dolaşarak yangını gözetlemek ve yangın çıktığında kule ağasını derhal uyandırmaktır. O anda köşklü ile kule ağası arasında şöyle bir konuşma geçer:

    - Ağa bir çocuğun oldu. - Kız mı? Oğlan mı?
    Üsküdar, Galata ve Boğaziçi tarafları kız, İstanbul tarafı erkek itibar edilmiş olduğu için köşklü, ağanın bu sualine ona göre cevap verir.Ağa, hemen kalkar, dolaptan bir çanak maytabı çıkarıp yakarak İcadiyeye işaret verir. Orası da haber alınca, yedi pare top atarak yangın ilân edilmiş olur.Yangın söndürülünceye kadar, kulenin feneri asılı durur.

    Osmanlı döneminde İstanbul'da yangın söndürme işinde çalışırlardı. Tulumba 17. yüzyılda yalnızca gemilere dolan suyu boşaltmak için kullanılan bir araçtı. Bunun yangın söndürmek için geliştirilmiş biçimi 18. yüzyılın başında İstanbul'a getirildi. Tulumbayı İstanbul'a getiren kişi, 1715'te İslamivet'i kabul ederek Gerçek Davud adını alan bir Fransız'dı.

    O sırada Lale Devri'ni yaşamakta olan Osmanlı Devleti'nin yeniliklere açık sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Gerçek Davud'un önerisine uyarak Yeniçeri Ocağı'na bağlı bir Tulumbacı Ocağı kurulmasını kararlaştırdı. 1720'de etkinliğe başlayan ocakta 50 tulumbacı görevlendirilmişti. Gerçek Davud 1734'te ölene kadar tulumbacıbaşı olarak kaldı. Bu süre içinde ocakta görevli tulumbacı sayısı 150'ye çıktı. Ayrıca yangın sırasında tulumbalara su yetiştirecek sakalar da görevlendirildi.

    Sonraları Topçu Ocağı, Top Arabacıları Ocağı ve Cebeci Ocağı ile Tersane'de ayrı ayrı tulumbacı ocakları kuruldu. Topkapı Sarayı'nda da bostancıbaşıya bağlı ayrı bir Tulumbacı Ocağı vardı. 18. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un her semtinde küçük bir tulumbacı grubu görev yapıyordu. Bunlar küçük yangınlara hemen koşuyorlar, yangının büyümesi durumunda çevredeki öbür tulumbacılardan ve Tulumbacı Ocağı'ndan yardım istiyorlardı. Yangınları haber vermek için de Beyazıt'taki Ağa Kapısı kulesi ile Galata Kulesi'nden yararlanılıyordu.

    Tulumbacı Ocağı 1826'da, Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırıldı. Ama yangın söndürme işi örgütlü bir çabayı gerektirdiğinden, 1827'de Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıvla kurulan veni ordu içinde tulumbacı taburları oluşturuldu. Merkezi Beyazıt'taki Seraskerlik'te bulunan bu örgüt mahalle tulumbacılarına yardımcı olacak, büyük yangınlara da doğrudan müdahale edecekti.

    Tulumbacı örgütü 1846'da İstanbul'un güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan Zaptiye Müşiriyeti'ne bağlandı. 1868'de de belediye örgütünün yaygınlaşmasıyla bu görev Şehremaneti'ne devredildi. Ama belediye tulumbacıları pek başarılı olamadıklarından

    1874'te yangın söndürme işi yeniden askeri biçimde örgütlenerek ilk modern itfaiye örgütü kuruldu. Üç taburluk bir alay durumuna getirilen tulumbacılar Beyazıt, Taksim, Tersane ve Selimiye kışlalarına yerleştirildi. 1923'te ise bu örgütün yerine, belediyeye bağlı İtfaiye Müdürlüğü kuruldu. Mahalle tulumbacıları 19. yüzyılda da gönüllü olarak varlıklarını sürdürdüler ve İstanbul'un yaşamında canlı izler bıraktılar.

    Tulumbacılığın 1868'de belediyeye geçmesiyle mahalle sandığı adıyla yeniden örgütlenen bu tulumbacılar arasında her yaştan, her sınıftan insan vardı. Mahalle halkının parasal yardımıyla yaşayan bu örgüt için belirli bir yer de ayrılmıştı. Bekâr tulumbacıların geceleri de kaldığı bu yer bazen bir kahvehaneyle iç içe olurdu. Bu kahvehanelerde sazla birlikte destanlar, mâniler, muammalar, beyitler okunur, eğlenilirdi. Tulumbacılık bir çeşit spor sayıldığından mahalleler ve semtler arasında yarışlar da düzenlenmiştir.

    13343

    Kaynaklar
    1-) Temel Britannica, Ana Yayıncılık 1992
    2-) Büyük Larousse, Gelişim Yayınları
    3-) Gelişim Hachette, Gelişim Yayınları
    ..İslam kadını dişiliğiyle değil, kişiliğiyle var olandır..

    Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı. - Mevlâna Celâleddin-i Rûmî

  8. #8

    Üyelik
    17 Eylül 2008
    Şehir
    Bayrampaşa
    Motosikleti
    GT250R
    Alıntı savaskayan adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    20-25 yıl önce o kuleye çıkmak mümkün değildi.Çevresinde ne hatıralarım vardı be.
    hala mümkün değil abicim, halan yasak. hatta ben kapıyı açmaya çalışırken 100kadar öğrenci etrafıma toplandı bende girecem bende girecem diye amma velakin ben bile 3 senedir orda çalışıyorum ilk defa kontrol için girdim
    "Hayallerinin olması önemli bir şey..." Das Experiment
    [B]34 YVV 98[/B]


    REKLAM ALANI

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler