mesele bu işte, elimizdeki veriler bize kesin bir şey söylemiyor, zaten yukarıda yazdıklarımı dikkatle okursan orada "Haktan Akdoğan görüş paylaşımı yapmış" dedim, yani kendisi "bilgi paylaşıyorum" dese de ben onu "görüş" olarak çeviriyorum çünkü ortada bir kanıt yok..
birçoğumuzun bildiği üzere duyu organlarımız yetersiz.. belli frekansın dışındaki sesleri ve ışıkları algılayamıyoruz, mesela 16 bin hertz üzerine çıkıldığında artık sesi duymaya başlıyoruz ve aynı durum görme için ve diğerleri içinde geçerli... ben bunu beynimiz içinde mevcut görüyorum yani düşünemediğimiz şeyler vardır diye tahmin ediyorum ve bu yüzden aksini iddia edecek bir kanıt göremedikçe hiç kimseye kaçık yada bilmiyor yada yalan söylüyor gibi kesin ithamlarda bulunamam.
ama anlattıklarının bazılarına inanmak beni daha huzurlu yapıyor ve bana kaç kişi inanır bilmem; anlattığı bir hususu 3 defa tecrübe ettik. tecrübe şu;
- istanbul esenyur bölgesinde rahmetli dedeme ait 4 katlı apartman var, dedemin vefatından sonra 5 çocuğuna kaldı ve hemen satıp parayı bölüştüler.. bir zaman sonra kulağıma dedikodular gelmeye başladı, o eve gelen kiracı fazla durmayıp evden geri çıkıyormuş, dediklerine göre yaşlı ve bastonlu bir dede "çıkın evimden" diye onları kovuyormuş ve gelen kiracılar korkup evden çıkıyorlarmış. sonraları o ev yıkıldı ve bir mütait yeni apartman yaptı, şu anda sorun yok.
bu anlattığım hikayenin benzerini bizzat "istanbul büyükçekmece - kumburgaz" bölgesinde ben yaşadım, gecesi gündüzü yok, evde resmen bizimle yaşayan ruhani varlıklar vardı, ben daha 11 yaşındayım ve okuldan geldiğimde mutfaktan 2 dakika arayla gelen ses sonucu evden kaçtım, gündüz saat 15:30 sıralarında oldu bu. abilerimin yanına yani iş yerine gittim ve üzerimde okul elbiseleri var, yani 15:00 saatinde okuldan çıkıp evde hemen ATARİ nin başına oturmuştum ama korkuyla o şekil iş yerine kaçtım.. ve sonra abilerim zaten yorgun kan ter içinde küfür ederek kovmaya çalıştılar, git eve üstünü deiş falan dediler ama ben gitmemiştim..
ve aradan aylar geçti, biz düzceliyiz ve düzce de cumayeri bölgesinde fındık tarlasına gittik, annem babam ve ben gittik, 2 abim evde kaldı, bir hafta ev onlarda, dükkanımıza bakacaklar ve evde bir hafta alem yaparlar artık yani genç adamlar neyse işte bir haftanın sonunda biz Düzce den döndük ama abimler bir kaç günden sonra eve hiç girmemiş, dükkanda kanepede yatmışlar... nasıl olduğunu anlatmalarını istedi annem ve şu şekilde;
-bizim gittiğimizin ilk gecesi yada sonraki gece işte tam hatırlamıyorum, çevreden "volkan abi, motorcu murat(badi), iki abim ve aklıma gelmeyen bir kaç genç daha evde kağıt falan oynuyorlarmış, arkadaş çevresi evde takılıyor işte, sonra bizim evin uzun bir koridoru var ve koridorun sonunda sağda ve solda 2 oda var, oradan sesler geliyor ve bunlar duymamazlıktan geliyor, çünkü herkes gibi bir yerden gelen sesleri başta önemsemeyiz ama ikinci yada üçüncü kez duyunca rengimiz atmaya başlar.. bunlara da aynen öyle oluyor ve korkudan hepsi evden kaçıyorlar... durumu mahallemizdeki bakkalcı "özcan abi" ye anlatıyorlar ve onu çağırıyorlar eve, hep beraber kapıya geliyorlar ve özcan abi; içeride ki şeye sesleniyor; beni duyuyorsan kapıya 3 kez vur şeklinde sesleniyor ve kapıya gelen 3 vurmadan sonra hepsi kaçmış..
sonrası işte biz düzceden bir geldik ev leş gibi, mutfakta bulaşıklar küflenmiş, ortalık dağınık şekilde, yani hakkaten abimler korkudan eve girmemiş... yani ben o sıralar yine 11 12 yaşındayım ve buna inanıp inanmamaktan ziyade bu olaylar benim belleğime kaydedildi..
yaşadığım her şeyi kıyaslamak üzere belleğime kaydediyorum normal bir insan olarak, kısmen tembel biriyim ve hemen her şeye inanmamam gerektiğini ama kesin kanıtı görmedikçe de bir ifadeye yalan yada doğru dememeyi öğrendim.
sizlere bu 3 hikayeyi anlattım ve kaçık denilen "Haktan Akdoğan" videosunda diyor ki; insanlar öldüğü zaman sizleri mezarın başında görürler, dualarınızı ve konuşmalarınızı duyarlar, bir enerjiden ibaret olan bu ruh bazen eski yaşadığı yerlerde bulunmaya devam eder, bu tamamen o ruhun eriştiği bilince bağlıdır,
bizler bir insan olarak enerjiden, frekanstan ibaretiz, bizim dünyadaki bu bedenimiz öldükten yani dünyadaki büründüğümüz bu frekanstaki vücut işlevini kaybettikten sonra öz enerjimize döneriz(ahiret hayatı) bu enerji yani bu bilinç tekrar reenkarne olacaktır ama başka bir formda ve başka bir boyutta veya tekrar dünya içerisinde bilincin yükselmesi için farklı bir formda reenkarne olacaktır.
"haktan akdoğan" anlatımına göre inançlıların "tanrı" diye tabir ettiği varlığı bu adam "kaynak" diye tanımlıyor ve biz her zaman ona bağlıyız diyor, yani biz kaynaktan hiç kompmadık, bağlılığımız bilincimiz ile orantılı olduğunu ve bilincimiz yükselmedikçe dünyadan kopamayacağımızı söylüyor. bir yandan da yaratanın yani bilincimizin kendimiz olduğunu söylüyor. tabi dediğim gibi ben insanların görüşlerine değer verdiğim için görüş sahibi insanları dinlerim ve kimisinin görüşü hoşuma gider ve benimsemek isterim kısman yada tamamen, kimisinin görüşünü beğenmesem de bir tecrübe olur deneyim olur yine dinlerim.
adam bir dünya şey anlatıyor, bunlar yaz yaz bitmez.. merak eden adam izler, ona buna kaçık diyorsun, kime inanacağız? din ile alakası olmayan ilahiyatçıların kendi düşünceliri için manipüle edilmiş tercümeleri ve anlatımlarına mı inanacağız?