Yunan mitolojisinin en sevdiğim öykülerinden biridir “Üç Güzeller”. Gerçek mesleğim olan araştırmacı yazarlık kapsamında çok yazıp çizmişimdir bu konuda.

Hikayeye göre Truva krallığının veliahtı öldürülmek zorundadır; çünkü kahinlere göre bu çocuk ülkenin sonunu getirecektir. Kral, avcılardan birine çocuğunu verir, ama -aynı Pamuk prenses masalında olduğu gibi- adam bu görevi yerine getirmez ve onu İda dağına bırakır. Oysa bebek kurtulur; çünkü çobanlar tarafından bulunup evlat edinilmiştir.
Aradan yıllar geçer, bir gün tanrıların ülkesi Olympos’da, baştanrı Zeus’un karısı Hera, aşk tanrıçası Aphrodith ve zeka/savaş tanrıçası Athena arasında bir güzellik yarışması yapılır. Birinciyi seçmesi istenen Zeus ise bu sorumluluktan kaçarak yerine İda dağında koyun otlatmakta olan bir çobanı atar! Yani Truva kralının ölsün diye dağ başına bırakılan oğlunu... Tanrıçalar hemen İda dağına koşup ’in önünde güzelliklerini sergilerler ama yine de en güzel ilan edilmek için Paris’e rüşvet vermekten de geri durmazlar: Hera güç, Athena zeka ve zafer, Aphrodith ise dünyanın en güzel kadınının aşkını sunar. Paris ise, ya aşkı seçtiğinden veya Aphrodith’in güzelliğini diğerlerinden üstün bulduğundan elmayı aşk tanrıçasına verir, böylece dünyanın en güzel kadını olan Isparta kraliçesi Helen’in aşkına sahip olur. Oysa Helen evlidir!.. Ve böylece on yıl sürecek olan, sonunda Yunanlıların savaşı meşhur tahta at hilesi ile kazanacakları Truva savaşı başlar.

İşte bu ay SHELL sponsorluğunda, iki ve dört zamanlı ADVANCE yağlarını tanıtmak için İda -bildik adıyla Kaz dağındayız- motorcu arkadaşlar. Üç Güzellerden başka birçok destana ev sahipliği etmiş o mistik bölgede. Güzel Anadolu’da öylesine bol ki zaten böylesi mekanlar.

Kaz dağı genelde bir mesire yeri olarak tanınıyor. İçki bol, hava süper, görünüm şahane, balıklar En iyisi şu işi anlatmaya başından başlayayım:

Çanakkale’den güneye, Ezine istikametine doğru çevirin direksiyonu; 42 km. sonra vardığınız Ezine’den sola dönüp Bayramiç’e doğru devam edin. Yol düzgün, rahat, dinlendirici. Bayramiç’e vardıktan sonra ise Evciler yönüne sapacaksınız. Artık tali yoldasınız ama ne yol! Kelimeler yetersiz göreceğiniz güzellikler tanımlamaya. Yavaş yavaş Kaz dağına hafif virajlarla tırmanan yol boyu ya yerlere saçılmış çam kozalakları; veya -keşke vaktim olsa da birazını toplasam- diye düşüneceğiniz meyvalar üzerinden geçeceksiniz. Kaz dağının bir diğer özelliği de yamaçlarının -çoğu bölgeye özgü- şifalı otlarla kaplı bulunması. Birçok kişi sadece ot toplamaya bile Kaz dağına gidebiliyor. Doğa öylesine cömert davranmış bu beldeye... Tam tanrıçalara göre bir yer. Zaten Kaz dağının mitolojideki adı “bin pınarlı İda”. Yani her yanında bir kaynak, bir ırmak var. Öylesine bereketli toprağın nasıl manzaralar yaratmaya gücü olduğunu anlatmak olanaksız. Görmek lazım.

Yolun doyumsuzluğunu bozan tek yer ise Evciler köyünden geçen bölüm. Bilmeden giren birçok araba -yol mu kapalı, yoksa ben mi yanlış geldim?- kuşkusuyla geri dönmekte. Dar, dik ve üstüne üstlük kumlu ve bozuk yol son derece moral bozucu. Ama sakın bu kısa süreci önemseyip canınızı sıkmayın, çünkü kısa sürede köyden çıkıp öncekinden güzel manzaralarla bezeli bir yola gireceksiniz. Giderek dikleşen; yavaştan çam ağaçlarının arasına gizlenen; şelaleler, ırmaklar ve su sesleri arasından geçerek ilerleyen yol, sonunda Kaz Dağı Milli Parkı yazılı levhaya varana dek sürüyor. Tam bir güzellik macerası. Adı kimine göre park, kimine göreyse “ayazma” olan bu mesire yeri öyle enteresan bir oluşumda ki, biraz tanımlayalım diyoruz.

Öncelikle söylemeliyim ki her yan pınar ve şelale. Üstelik bu çağlayanlar doğa ana tarafından aşağıya doğru inen katlar halinde dizayn edilmiş; onun çocukları insanlar ise her kata birkaç tahta masa koyarak herkese yetecek piknik alanları oluşturmuşlar. Tahta merdivenler ve köprülerden geçerek ışığın zor sızdığı pınar diplerine kadar inebiliyor ve beğendiğiniz derinlikteki tahta masalara oturarak çağlayanların arasında -girişte üretilen- alabalıklardan yada kendi getirdiklerinizden yiyebiliyorsunuz. Çevrede mağralar da var, içine girip mini maceralar yaşamak da mümkün; ama motorla değil ayaklarınızı kullanarak; çünkü motorunuzu park girişinden ancak 100m. öteye dek sokabiliyorsunuz.

Su sesinden hoşlanmaz mısınız? Tamam… o zaman buyrun çam ormanına; çünkü 50 metrelik bir yürüyüşten sonra, ormanın arasına dek sokulmuş kuytu ve sessiz bir alana geliveriyorsunuz. Karnınızı ister buradaki hoş alabalık lokantalarına uğrayarak doyurun, ister piknik alanında kendi getirdiklerinizle. Dilerseniz bu doyumsuz yere kamp atmaya da şansınız var ama önceden bölge karakoluna haber vermeniz gerektiğini de belirtelim.

Yöre belediyesi bu güzel mesire yerinde birde -aynı Truva'daki tahta at gibi- turistik bir hoşluk yapmış: Her yıl düzenlenen bir güzellik yarışması. Biz ne yazık ki yetişemedik ama çevreden duyduğumuza göre yarışmacılar o tarih öncesi devirlerdeki üç güzeli aratmıyorlarmış. Zamanlamadaki hatamıza gezgin yazarlar olarak çok üzüldük tabii. Ben profesyonel açıdan bir fırsat kaçırdığımız için üzüldüm… ama sanırım Faramarz’ın üzüntüsü daha farklı boyuttaydı! Güzellik yarışmasının yapıldığı mekan da çok ilginç; çünkü bütünü ile doğal malzeme ile(!) yani yaşlı ağaçlar kesilerek yapılmış.

Gidin İda’ya o unutulmuş zamanlara kısa süre de olsa bir göz atmak için; hem ilk güzellik yarışmasının mekanına, hem de çoktandır uzak kaldığınız ve sizi öz ananız kadar seven/besleyen/koruyan toprak anamızın hala bozamadığımız konağına.

Motosiklet Dünyası Dergisi 62. sayı
Sayfa: 36,37
Tarih: 01/08/2001 Metin: Elvin Azar
Fotoğraf: Faramarz Azar
Sponsor: Shell