Bazen motorcular da huzur arar; sıradan, olağan yaşamlı bir erkek (ya da kadın) olmanın lüksünü özler. Baharın ilk ılık gününde basıp “gitmek” yerine, araladığı penceresinin önündeki koltukta şekerlerken, sokakta oynayan çocukların gülüşlerinden keyif alacak ruhta olmayı; arabada, başını pencereden çıkartmadan gitmeyen köpeklere özenmemeyi ve en önemli sınavdayken bile aklını ara sokağa parkettiği motorundan ayırıp önündeki laf-ı gezaf’a verebilmeyi ister. Oysa bunların koccca martavallıklarını ne güzel bilmektedir.




Aslında o sadece önünde mutlu geleceklere sakince uzanan asfalt; altında tıkır tıkır işleyen makina; yukarda başlıca avutucusu güneş; otobanların o muhteşem yalnızlığı içinde, günlük yaşamın ürünü kalleş korkulara koya koya -pardon, çok pardon- kalleş korkuları üstüste koya koya geldikleri cehenneme yollamaktan başka ne istemektedir ki?

Çoğu insan huzuru kumsaldaki bir hamakta veya etrafa dehşet salan çocuklarla bezeli aile toplantılarında; ya da sağlıklı beslenme diyetleri ile boşaltılmış, güvenli yarınlara koşullanmış suyuna tirit hayatlarda aramaktadır. Oysa motorcu huzur için -kimilerince fetvası ölüm makinesi diye verilmiş- motoruna atlar; çünkü onun için motoru, sadece yaşamın sıkıcı rutininin anasını seven bir alet değil; huzur dolu gizli bir boyutun kapısını açan gizemli bir anahtardır da.

Faramarz ile bu ay da yollarda, ama bu kez huzurun peşindeyiz Motosiklet Dünyası’ndakiler. Ekonomik kriz nedeniyle sponsorsuz; dergimizin desteği ile… Ama ne kadar sürerki böyle? Eğer bu kez son seferse, iki yıldır bizimle olan herkese “hoşçakalın” diyoruz.

Bu kez sizi (İstanbul’da yaşayanları) en ekonomik şekilde geçireceğiniz bir hafta sonuna davet ediyoruz; Boğaziçi köprüsünden sadece 40 km. Dilerseniz çadırınızı motorun arkasına atar, bir gece doğanın bağrında uyursunuz; isterseniz erzağınızı yanınıza alır önereceğimiz mekanda sadece piknik yaparsınız. Krizden az etkilenenlerdenseniz, hesaplı kır lokantalarının da hemen burnunuzun dibinde olduğunu ekleyelim.

Şile’ye çoğu İstanbul motorcusu gözü bağlı gider. Ömerli -belki de bu nedenle- çoğumuzun gözünden kaçmış, çiçeği burnunda bir belde. “Köy”lükten, “belde”liye geçişi yılı sadece 1999. Yeni belediye, yenilikçi bir anlayışla bir sürü yepyeni binalı yenilik yapmış! Her yan kutusundan henüz çıkmış bir oyuncak köy gibi; inanılmaz. Örneğin bilgisayar/ kuaförlük/ dikiş gibi bir sürü kursun verildiği Kültür ve sanat evi …Meydandaki minik çay bahçesi… Otobandan giderken ilk Ömerli tabelasından sağa sapınca karşınıza çıkan minyatür bahçedeki karaca heykelleri… Her şey yepyeni, tertemiz, düzenli.

“Neden karaca heykeli?” diye soracak olursanız yanıt basit: Dağlarda bol miktarda bulunan karacalar koruma altına da ondan. 28 belde belediyesinin katılımıyla yapılan ve tüm evsiz köpeklere açık hayvan barınağı Ömerliye girişin hemen solunda (0216/4358548). Poliklinik hizmeti ücretsiz. Sokakta başıboş ya da zor durumda bulunanlar bu doztlar kendilerine özel, tertemiz, oda büyüklüğündeki kafeslerde, hergün kasaplardan alınan artık etler ve makarna karışımı ile besleniyor. Hepsinin de keyifleri “keka” ; ekmek elden, su gölden yaşıyorlar ama tümü avaz avaz kafeslere asılıp dışarı çıkmaya çalışıyor. Ne de olsa hiçbirinin özgürlükleri yok. Zaten güvenlik ve korunmanın bedeli hep aynı değil midir? Güvenli olan şeylerin tutsak da ettiğini hangi motorcu bilmez? Barınaktaki hayvanların en ilginci ise sanırız avcılar tarafından sol bacağı sakatlandıktan sonra uzman veterinerlerce yaşama döndürülen Ömerce adlı karaca. Bu şirin yaratık “karaca üretim projesi” çerçevesinde kurulacak demonstrasyon alanının ilk sakini olacağı günleri sabırla bekliyor.

Bir hafta sonunu bu sakin ve hoş beldeye ayırmak isterseniz önce ana yoldan giderken ilk Ömerli tabelasından sağa kıvrılıp huzur verici yoldan beldenin içine dek girin. Meydandaki şirin çayhanede bir çay içerek biraz dinlenin (ne de olsa 40km.lik yorucu bir yoldan geldiniz), piknik yapacaksanız erzağınızı alın. Sonra yolu izlemeyi sürdürdüğünüzda yine asfalta, saptığınız kavşağın 500 m. ötesine çıktığınızı şaşkınlıkla göreceksiniz. Biraz daha ilerleyin ana yolda, sağda Opet’den az önce Optimum villaları tabelasından sol yapın. Yol üzerinde içki de satan et-mangalcılarda fiyatlar uygun, isterseniz hemen çökün bir masanın başına. Ama eğer doğanın bağrında piknik yapmak istiyorsanız devam edin bu güzel yola …sağ yanınıza bakın… ve huzuru bulun! Karşınızda ancak iki teker ile girilebildiği için sadece motorlara özel bir çayır; sırtını ormana dayamış. Girin biraz içerilere… bu mekanın doğal sahipleri olan çalçene bülbüllerin ötüşlerini duyunca motorunuzun o pek de beyendiğiniz sesinden dolayı suçluluk duyac aksınız. Bu huzur beldesinin tek olumsuz yanı ise çevrede kampingin olmaması. Bu nedenle burada birkaç gece geçirmek isterseniz karakola bir uğramanız gerekiyor; bilginize. Eğer burayı fazla sakin buldunuzsa, anayolda, bir önceki kavşak olan Beykoz-Ömerli kavşağından sola dönüp, Panorama villaları tabelasından sağa -bozuk yola- dalın. Biraz ilerleyince bir dolu piknik alanının seç-beğen-al düzeni ile sıralandığını göreceksiniz. (Bu arada, bize çevreyi tanıtmak için zaman ayıran komiser Şefik’e ve eğitim/ kültür sorumlusu Bahar Ertürk’e gönülden teşekkürler).

Ayın önerisi: Önünüzde giden üstü açık kamyonlara yaklaşıp sollarken yükün rüzgar nedeni ile yüzünüze serpilebileceği düşüncesini aklınızdan çıkarmayın. Tabii ki gevşek bağlanmış yüklerin de!!!