Volos… Yunanistan’ın güzel ve keyifli liman şehri. Sahil boyunca yer alan cafe’ler bana İzmir’i hatırlattı, ancak topu topu nüfus 150 bin.

Volos’a varmak için Neos Marmaras’tan yola çıktığımda hava açıktı ancak Olimpos Dağı eteklerine yaklaştıkça “yine mi yağmur!” dedim. Bu sefer ilk günkü gibi ıslanmaya niyetim olmadığından hemen yağmurluğumu ve kışlık motosiklet pantolonumu giydim.



Yukarıdaki fotoğrafta dikkat ederseniz bir tünel çıkışında olduğumu görebilirsiniz. Esasen yağmur birden bastırdığı için kıyafetlerimi tünel içinde giyecektim, ancak tünelde durduğum anda tüm köprüyü inleten Yunanca bir anons ile karşılaştım. “şimdi biri çıkıp beni vuracak” diye korkmadım desem yalan olur 🙂 Ben de ufak ufak ilerleyip, üzerimi köprü çıkışında değiştirdim (gezi videomda bu anonsa yer verdim).

Sabah kahvaltısı yapmadığım için yol üzerinde gördüğüm (ki otoban kenarında tesis olayı Yunanistan’da yok denecek kadar az) ilk servis alanında durdum. Kendime peynirli bir tost söylerken, motosikletimi de otoparka bırakmıştım.

Yunanistan’daki yemeklerin lezzetleri bizimkine yakın, bu nedenle aç kalmayacağınız kesin. Sadece eğer sevmiyorsanız domuz eti olmayan ürünlerden tercih ettiğinizi belirtmeyi unutmayın. 🙂



Volos’ta gündüz nüfusu çok az (yani aslında toplam nüfusun 150 bin olduğunu düşünürsek, nüfus hep az 🙂 ) O sahil boyunca yer alan cafe’ler ve restoranlar akşam vakti doluyor. Akşama kadar sinek avladıklarına bizzat şahit oldum. Anladığım kadarıyla gelen turistler çevredeki sahillere gidiyor, akşam yemeklerini yemek ve dinlenmek içinse Volos’a dönüyor. Kaldığım otel “Hotel Jason” konumu ve manzarası itibariyle gerçekten iyiydi. Temizliğine de geçer not verdiğim otelin zayıf olan yönü kahvaltısıydı. Bu otel için kahvaltısız konaklama seçip, dışarıda dilediğinizi yiyebilirsiniz.

Otelin gececi resepsiyonisti Nektarios sıcak kanlı bir motorcu (bu arada Volos’ta motora binmeyen yok gibiydi). Eski model bir Honda Africa Twin kullanıyor. Bu pozu da motosikletinin önünde verdik:



Akşam üstü Volos’un içerilerine girdim ve anladığım kadarıyla büyük diyebileceğimiz 2 ya da 3 tane caddesi var. Bu caddeler arasında bir tanesi çok işlek, diğerleri nispeten daha az. Eğer Volos’a motosikletle gelirseniz ve bir ihtiyacınız olursa, motosiklet mağazalarının bu işlek olan caddede olduğunu söyleyebilirim. 🙂

Geceye doğru sahil kenarında yer alan restoranlardan birinde Çipura yiyerek geceyi sonlandırdım. Ertesi gün sabırsızlıkla beklediğim Atina yolculuğu beni bekliyordu.

Atina

İşte Yunanistan’ın başkenti… Başkent dediysem, nüfus 665 bin.. 🙂 Gezerken kalabalığı hissettiğim tek şehir diyebiliriz kendisine. Yine de öyle bizim büyük şehirlerimizdeki gibi insanların üstünüze üstünüze geldiği hissine kapılmıyorsunuz.

Öncelikle otelden başlayım anlatmaya… “Otel, Atina’nın “kurtarılmış” bölgelerinden Exarchia’da yer alıyor.” Bu cümleyi okuduğumda “nasıl yani, ne kadar farklı olabilir ki?” demiştim. Ancak gördüm ki cidden farklı bir bölge Exarchia.



Bir tane bile polise denk gelmediğim bu bölgede anarşistler, solcular, hippiler, bohemler, metalciler vs. hem gündüz hem gece ne kimse kendilerine karışır şekilde, ne de kendileri birine karışarak geziyorlar (otel civarındaki cafe’lerde Türkçe afiş bile vardı). Otelin hemen dibinde yer alan park; geceleri film gösterimlerine, forumlara ve dost sohbetlerine misafirlik ediyor. Atina’da kaldığım iki gecede de o parka indim ve gördüm ki “birasını alan gelmiş” 🙂 Otelin hemen altında 24 saat açık bir büfe var. Bu büfe sayesinde aç kalmanız imkansız diyebilirim. Bu otel ve bölge hakkında daha çok bilgiyi gezi videomda bulabilirsiniz.

İlk gün otele varır varmaz (öğleden sonraydı) resepsiyonistin de önerisiyle Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi, Ulusallycabettus_ Kütüphane ve parlemento binasını görmeye gittim. Aslında hemen parlemento binasının dibinde National Garden (Ulusal Bahçe) ve Zappeion Kültür – Kongre Merkezi de varmış. Ben ertesi gün gittim, ancak siz aynı gün giderek bir sonraki gününüzü biraz daha boşaltabilirsiniz.

Otelin konumu nedeniyle tamamını yürüyerek gezdiğim Atina’da ikinci gün Zeus Tapınağı, Acropolis, Acropolis Arkeoloji Müzesi, Monastraki Meydanı ve Lycabettus Tepesi’ni gördüm.



Buralar hakkında birkaç fikir vermem gerekirse;

  • Eğer yaz ayında gitmişseniz özellikle Lycabettus Tepesi’ne akşam çıkmanızı öneririm. Hem güzel fotoğraf yakalayabilir, hem de benim gibi terden ve yorgunluktan ölecek gibi olmazsınız 🙂 Otele çok yakın bir konumda.
  • Acropolis’te aradığınızı bulamayabilirsiniz çünkü her taraf inşaat halinde. Oradakilere bakılırsa bu restorasyonlar kolay kolay bitecek gibi değilmiş. Ama yine de bir görmekte fayda var. Ayrıca Acropolis’e çıkan sokaklar birçok hediyelik eşya dükkanı ve restoran içeriyor, gezmek için keyifli bir alan.
  • Zeus Tapınağı girişinin tam zıt tarafında açık sayılacak bir alan var. O alandan Zeus Tapınağı’nı ücretsiz fotoğraflayabilirsiniz. Eğer içeri girmek isterseniz de hem tapınağa, hem Acropolis’e girişi, hem de birtakım turistik yerlere girişi kombine hale getirmiş olan biletten alabilirsiniz. Daha uyguna gelecektir.


  • Acropolis Arkeoloji Müzesi, Ulusal Arkeoloji müzesinin bir özeti gibi duruyor. Üstelik cam taban altında kalıntıları görebilirsiniz. Vaktiniz kısıtlı ve ikisi arasında seçim yapmak isterseniz Acropolis Arkeoloji Müzesi’ni seçin.
  • Ulusal Arkeoloji Müzesi, gerçekten büyüleyici büyüklükte… Vaktiniz varsa kesinlikle gezin, çünkü sadece Yunan değil Pers, Mısır vs. uygarlıklarına ait de birçok eser bulabilirsiniz.
  • Monastraki Meydanı; bizim İstanbul Eminönü ya da Ankara Ulus gibi geldi bana. Birçok şeyi bir arada bulabileceğiniz dükkanların toplandığı bir yer. Acropolis dönüşü uğrayabilirsiniz.
  • Parlemento Binası’na mutlaka saat başı gitmeye çalışın. Askerlerin nöbet değişimini izleyin. Nöbet değişimi sonrası onlarla fotoğraf çektirmenize de izin veriyorlar.
  • Ulusal Bahçe ve Zappeion Kültür Merkezi birbirine çok yakın. Olmazsa olmaz değil, ancak Parlemento Binası’ndan sonra kolaylıkla geçebilirsiniz.




Atina gezdiğim yerler arasında tarih severler için en keyif alınacak şehirdi. Bu şehre 2 tam gün ayırabilirseniz ve üstelik şehir içinde araç da kullanırsanız tamamını rahatlıkla gezebilirsiniz. Benim gibi yürümeyi tercih ederseniz sanırım ekstra bir güne daha ihtiyacınız olabilir.

Tarih gezimin ardından Exarchia’ya gitmek için sabırsızlanıyordum. Yine Atina’ya gitsem sanırım yine aynı otelde kalırdım. 🙂 Bu arada belirteyim, birçok yerde olduğu gibi burada da oteli sadece uyumak amaçlı kullandığım için otelin eski olması beni rahatsız etmedi (Hotel Exarchion).